GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 56 milletvekilinin; 2013 yılında yapılan Seviye Belirleme Sınavı'nın iptaline ilişkin Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını uygulamadığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla Anayasa'nın 100'üncü ve TBMM İçtüzüğü'nün 107'nci maddeleri uyarınca Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
Yasama Yılı:5
Birleşim:38
Tarih:06.01.2015

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'nın 100'üncü, İç Tüzük'ün 107'nci maddesi uyarınca, idari yargı kararını uygulamayan Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı hakkında ben ve 56 arkadaşımın vermiş olduğu soruşma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Adana Milletvekili Sayın Murat Bozlak'ı kaybetmenin derin üzüntüsü içerisinde olduğumu, kendisine rahmet dilediğimi, HDP Grubuna ve ailesine başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı, koltuğuna oturduğundan bugüne kadar yaptığı bütün sınavlarda skandal üzerine skandal yaşatmıştır bu ülkeye; milyonlarca öğrenciye ve öğrenci velisine haksız yere, hukuksuz yere çile çektirmiştir. Hiçbir sınav skandalsız olmamıştır Sayın Nabi Avcı döneminde. 8 Haziran 2013 tarihinde 1 milyon 112 bin öğrencinin katılmış olduğu Seviye Belirleme Sınavı sonuçları Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 12 Temmuz 2013 tarihinde açıklanmış, açıklamanın hemen ardından Fransızca ve Almanca soru kitapçıklarının İngilizce cevap anahtarıyla ölçüldüğü ortaya çıkmış. Ve hemen aynı gün ben, Sayın Bakan Avcı'yı telefonla arayıp bu yanlışın düzeltilmesi talebinde bulunmak istedim ama Sayın Bakan sanki hiç ulaşılmayacakmış gibi, kendisini oraya oturtan millî iradeyi, aynı millî iradeyi, benim de burada bu soru önergesini vermeye ve kendisine o soruyu sorma hakkımın olduğunu unutup, kendisi hiç hesap vermeyecekmiş gibi telefonlarımıza da cevap verme ihtiyacını hissetmedi. Bunun üzerine 13 Temmuz 2013 tarihinde Sayın Bakan Nabi Avcı'ya bu konuyla ilgili bir soru önergesi verdim. Soru önergesine cevap vermedi, tenezzül etmedi. Bunun üzerine Ankara İdare Mahkemesinden yürütmenin durdurulması talebiyle dava açtım ve bu davayı açtıktan sonra Ankara İdare Mahkemesinden yürütmenin iptaliyle ilgili açmış olduğum bu davada yürütmenin durdurulması kararı verildi. Yani Millî Eğitim Bakanlığının açıklamış olduğu Seviye Belirleme Sınavı sonuçlarının hukuka uygun olmadığı, yanlış olduğu ve bunun yürütülmesinin durdurulmasının kararını verdi. Ama Sayın Bakan hemen televizyonların karşısına çıktı "Hiç kimse mağdur olmayacak, merak etmesin, biz bunu düzelteceğiz." dedi ama düzeltmedi. Millî Eğitim Bakanlığı idari yargıya vereceği cevabı tam son gününe kadar tuttu ve son gün itiraz etti. İtiraz ettikten sonra Nabi Avcı ne diyor? "Bakanlık olarak biz bir üst mahkemeye itirazımızı yapıyoruz. Çocuklarımız rahat olsunlar, aileleri rahat olsun. Öğretmenlerimiz ve veliler endişe etmesin; hiçbir çocuğumuzun hak kaybı söz konusu olmayacaktır, biz gereğini yaptık." diyor. 718 öğrencinin kâğıdında hatalı ölçüm var, hatalı puanlama vardır. Eğer onları değiştiriyorsanız 1 milyon 112 bin öğrencinin sıralamasında değişiklik olacaktır. Bunu göz ardı ediyor ve idari yargı kararını uygulamıyor. Almış olduğumuz bu yürütmeyi durdurma kararına itiraz etti ve 18. İdare Mahkemesi Millî Eğitim Bakanlığının bu itirazını reddetti, bizim haklı olduğumuza karar verdi. Ve nihayet 31 Mart 2013 tarihinde Ankara 18. İdare Mahkemesi ana kararını verdi. Ana kararda, Millî Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu Seviye Belirleme Sınavı sonuçlarının değerlendirmesindeki sıralamanın hukuka aykırı olduğunu, yanlış olduğunu... Ve bunu iptal etti.

Şimdi, bu bir yargı kararı, kesinleşen bir yargı kararıdır. Bunun karşısında Millî Eğitim Bakanlığının yapacağı tek işlem vardır, bu kararın gereğini yerine getirmek ama Sayın Millî Eğitim Bakanı sanki günün birinde hesap vermeyecekmiş, her gün o koltukta oturacakmış gibi bu kararı tanımıyor, hukuku tanımıyor, kanunları tanımıyor; "Ben Nabi Avcı'yım, Millî Eğitim Bakanıyım, istediğimi yaparım. Ben Türkiye'de yargıyı margıyı tanımıyorum." diyor ve bu kararın gereğini yerine getirmedi, uygulamadı. Karardan sonra Sayın Bakandan açıklama yok, kurumsal açıklama var, Millî Eğitim Bakanlığı açıklama yapıyor. Ne diyor Millî Eğitim Bakanlığı? Millî Eğitim Bakanlığı konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı, diyor ki: "SBS hakkında yapılması gereken yeni bir işlem yoktur. SBS hakkında 31 Martta verilen yürütmeyi durdurma kararının ardından gereken işlemler yapılmıştır." Bu doğru değildir, o işlemleri yapmadınız Sayın Bakan. 718 öğrencinin sonuçları değişti, 1 milyon 112 bin öğrencinin sıralamasını değiştirmeniz gerekiyor. Bunu yapmadınız, görevinizi kötüye kullandınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Aynı şekilde, Müsteşar bir açıklama yapıyor, Bakanlık Müsteşarı, diyor ki: "Kimseyi mağdur etmeyeceğiz." Peki, bu karar uygulanmadı, 1 milyon 112 bin öğrenciyi mağdur etmek değil de bu nedir? Milleti kandırıyorsunuz. Siz grup başkan vekilinize de demin bilgi ve belge veriyordunuz, diyorsunuz ki: "Biz gereğini yaptık." Gereğini yapmadınız, idari yargı karar verdi, bu kararı uygulamadınız. Bu kararı uygulamadığınız için de Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesindeki görevi kötüye kullanma suçunu işlediniz ve sizin Yüce Divana gidip yargılanmanız gerekiyor.

Ben bugün burada AKP'li milletvekili arkadaşlarıma da sesleniyorum. Burada Sayın Bakan bu koltuğa oturduğundan bu yana hiçbir sınavı hakkıyla yapmadı, hiçbir sınavın yargıya taşınmazlığı olmadı, hepsi yargıya taşındı ve hepsinden de geri dönüş oldu. İçinizde biliyorum ki bu işi çok iyi bir şekilde yapacak olan arkadaşlarım vardır ama burada oturamayacak tek bir kişi vardır, o da Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı'dır. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, gelelim TEOG sınavlarına. SBS kalktı, yerine TEOG'u getirdi, isim değişikliği oldu, bundan sonra isim değişikliği oldu. Bu kez TEOG'da yine hatalı sınav oldu. Tekrar soru önergesi verdim, soru önergesine yine cevap vermedi. Bilgi Edinme Yasası'na göre dilekçe verdim, dilekçeme cevap vermedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum, Ankara Cumhuriyet Savcılığı sorumlular hakkında dava açılabilmesi için Millî Eğitim Bakanlığından izin istedi, Millî Eğitim Bakanlığı izin vermedi. Bana gönderdiği yazıda bakın ne diyor izin vermediği için, diyor ki: "Siz Bilgi Edinme Yasası'na göre başvuruda bulunmuşsunuz İnternet aracılığıyla, bunu da biz kayıtlarımıza almışız, kayıtlarımızda şu numaralı dosyaya kayıtlıdır ancak biz verilen dilekçenin içerisindeki ekleri, dilekçeyi bulamadık. Bulamadığımız için de soruşturmaya izin vermiyoruz." Bir Millî Eğitim Bakanlığı kendisine Bilgi Edinme Yasası gereğince verilen bir dilekçeyi eğer kaybediyorsa, onu bulamıyorsa o Bakanın bir dakika orada oturmaması gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Onun orada oturması Türkiye Cumhuriyeti'ne hakarettir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hakarettir.

Sayın Bakanın Bakanlığı döneminde bütün sınavlarda skandal yaşandı, orada oturmaması lazım. Ben, Sayın Bakana Serdar Ortaç'ın bir dörtlüğünü hatırlatmak istiyorum ve bunu özellikle dinlemesini istiyorum:

"Bu devirde kimse sultan değil,

Hükümdar değil, bezirgân değil,

Bu kadar güvenme hiç kendine,

Kimse şah değil, padişah değil."

Sayın Nabi Avcı, sen de ne padişahsın ne şahsın; sen de burada hesap vereceksin ve bugün olmasa bile günün birinde Yüce Divanda yargılanacaksın, bu kanunu uygulamamanın hesabını vereceksin.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)