GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 54 milletvekilinin; İstanbul Atatürk Havalimanı'nda bekletilen 1,5 ton altının bulunduğu bir uçağın sahte belge ve beyanlarla Dubai'ye gönderilmesine imkân sağlayarak altın kaçakçılığıyla ilgili suç delillerini ortadan kaldırdığı, olayla ilgili sorumlulukları bulunan üst düzey kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapmadığı, olayın etkin soruşturulmasını engelleyerek denetim görevini yerine getirmediği, altın kaçakçılığı ile rüşvet ve yolsuzluk olaylarının kapatılmasına olanak sağladığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla Anayasa'nın 100'üncü ve TBMM İçtüzüğü'nün 107'nci maddeleri uyarınca Gümrük ve Ticaret eski Bakanı Hayati Yazıcı hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)
Yasama Yılı:5
Birleşim:38
Tarih:06.01.2015

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski Gümrük Bakanı Sayın Hayati Yazıcı hakkında Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili şahsım ve arkadaşlarımın vermiş olduğu önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konu aslında hepinizin bildiği Rıza Sarraf'ın kaçak altın yüklü uçağıyla ilgili. Gana'dan kalkan ve normalde İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı'na inmesi gereken uçak havaalanında bu kadar kasa bulunmadığı gerekçesiyle Atatürk Havalimanı'na iniş yapıyor. Aslında, bu kasa işini bizim bakanların çocuklarına söyleselerdi hallolurdu herhâlde ama düşünememişler sanırım.

Evet, değerli arkadaşlarım, uçak havaalanına indiğinde uçaktaki yükün Gana'dan Türkiye'ye tahlil amacıyla gönderilen doğal taş olduğu ve bunun ekonomik değerinin sadece 1.898 dolar olduğu beyan edilir. Ancak, Havaş görevlileri uçağın yükünü indirmek için gittiklerinde, uçağın konşimentosunun bulunmadığını görürler. Tabii, konşimentosu bulunmayan bir uçağın da Gana'dan nasıl havalandığı zaten apayrı bir muamma. Havaş görevlileri bu tablo üzerine gümrük görevlilerine bilgi verirler ve gümrük görevlileri uçağa geldiklerinde 30 kasa içerisinde 1.500 kilo altın olduğunu tespit ederler ve uçağı mühürlerler. Bunun üzerine, altını getiren arkadaşlarımız bu uçaktaki altının 500 kilosunun İstanbul'daki Duru Döviz'e, geri kalanının da Tahran'daki Sorinet Holdinge gönderilmek üzere getirildiğini gösteren belgeler ibraz ederler. Telefonla aranan ve altınların kendisine ait olduğunu söyleyen Duru Döviz havaalanına gelip işlerin sarpa sardığını, uçağın belgelerinin doğru dürüst düzenlenmediğini görünce altının kendisine ait olmadığını söyler ve bunu noterle beyan altına alır. Bu arada, uçakta gümrük memurlarının ikinci kez yaptığı tespitte de uçaktaki 1.500 kilo altın, herhâlde beklemekten buharlaşması nedeniyle 300 kilo eksik çıkar, 1.208 kiloya düşer.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu Rıza'nın babaannesinin bizim siyasi tarihimize geçmiş artık ünlü bir sözü var, diyor ki, affınıza sığınarak söylüyorum: "O... ile memurun bahşişini peşin vereceksin." Biz bu mantığı bir yerden daha hatırlıyoruz. Meydanlarda "Ey memur Kemal!" diye bağıran birisi vardı, aklınca Kemal Kılıçdaroğlu'nu küçük düşürmeye çalışıyordu, bunu yaparken bu ülkedeki milyonlarca memuru da beraberinde küçük düşürüyordu.

Yirmi üç yıl devlete hizmet etmiş bir babanın oğluyum, kendim de devlete yirmi yıl hizmet ettim memur olarak. Bizim babalarımız, "Oğlum, paraları sıfırla." diyen Başbakan olacağına, "Oğlum, kaç, Bakanlığa sığın, polis geliyor." diyen Bakan olacağına varsın memur olsunlar. Biz onlarla gurur duyuyoruz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) İleride hep beraber göreceğiz, bakalım onların çocukları da babalarıyla gurur duyacaklar mı.

İşte, bu süreç içerisinde, Sayın Bakanın Müsteşarının İstanbul'a yaptığı bütün baskılara rağmen, oradaki bir memur çıkıyor, diyor ki: "Bu doğru bir iş değildir, bu bir kaçakçılıktır, ben bu uçağın kalkışına izin vermem." Ve böylece herkese bir ahlak dersi veriyor, tabii müdür olarak da sürülmeyi hak ediyor.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, İstanbul Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürü Tevfik Usta aynı cesareti ve duruşu sergileyemiyor ve bütün belgelerin sahte olduğunu görmesine rağmen uçağın havalanmasına izin veriyor. Bütün bu olayları Mısır'da sağır sultan bile duymuşken Sayın Bakan uçağın kalkışından tam yirmi dokuz gün sonra olayı denetlemek üzere bir müfettiş gönderiyor. Müfettiş, raporunda uçağı gönderen Gana'daki Omanye Gold firmasının bu yıllık ticaret hacminin 1 ila 5 milyon dolar olduğunu söylüyor, Gana'da düzenlenen belgelerin gelişigüzel düzenlendiğini ve inandırıcı olmadığını söylüyor, şirketin adresinin üstünde tabela bulunmayan metruk bir ev olduğunu söylüyor. Yine, aynı müfettiş, raporunda "Olaya kambiyo ve kaçakçılık mevzuatı açısından bakıldığında altınların kısmen ya da tamamen Türkiye'ye açıkça sokulmak istendiği bellidir." diyor, raporuna not ediyor. Fakat, müfettiş her nedense uçakta kaybolan 300 kilo altından hiç bahsetmiyor, bununla ilgili hiç kimseye soru sormuyor. İşin ilginç tarafı, altının sahibi de bu 300 kilo altının nereye gittiğini hiç merak etmiyor. Tabii, bütün bunları gören müfettiş bu sahte belgeleri düzenleyen kişilerle ilgili herhangi bir suç duyurusunda bulunmuyor, görevini ihmal ediyor, topu savcılığa atıyor. Ayrıca, soruşturmanın kaçakçılık mevzuatından değil, Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'a muhalefetten değerlendirilmesini istiyor, hâlbuki kendisinin böyle bir yetkisi bile yok.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, tabii ki Rıza'nın saatine göre Ankara'da zamanını ayarlayanlar ve Rıza'nın önüne yatmaya pek hevesli olanlar da boş durmuyorlar. Ne yapıyorlar biliyor musunuz? Buraya gelen bir torba kanun içerisinde 5607 sayılı Kaçakçılık Kanunu'nun 3'üncü maddesinin (11)'inci fıkrasını kaldırarak bu olayı suç olmaktan çıkarıyorlar yani bu dalavereye yasal kılıf hazırlıyorlar ve buna Meclisi alet ediyorlar. Şimdi, siz savunmanızda diyeceksiniz ki: "Altın ithalatı vergiye tabi değil, onun için bu kaçakçılık sayılmaz." Hâlbuki Kaçakçılık Kanunu çok açık olarak diyor ki: "Vergiye tabi olsun ya da olmasın, ülkeye gümrüğe beyan edilmeden sokulmak istenen her türlü mal ve eşya için kaçakçılık muamelesi yapılır." Bu olmadı mı; o zaman diyeceksiniz ki: "Paralelciler bize darbe yaptı."

Bakın, size şunu söyleyeyim: Teğmen Mehmet Ali Çelebi sırf Alevi olduğu için, sırf Atatürkçü olduğu için hayatı karartıldı; beraberdiniz o zaman. Yarbay Ali Tatar'ın namusuna laf edildi ve adam intihar etti; kanı hepinizin ellerinde duruyor, bunu açıkça söylüyorum, o zaman da beraberdiniz ama iş yolsuzluğa gelince bir anda paralel oluverdiler.

Şimdi, bu olayın bir uluslararası boyutu da var arkadaşlarım. Bu işlemleri yapan kişilerin New York'taki Ziraat Bankasında yaptıkları işlemlerden dolayı, Amerikan Merkez Bankası FED Ziraat Bankasını incelemeye aldı, bunu hepiniz biliyorsunuz ve bankanın bireysel faaliyetleri durduruldu. Söylenen o ki bankaya verilecek olan ceza, elimizde sata sata bıraktığınız 2 bankadan 1'isi olan Ziraat Bankasını da batıracak büyüklükte. Yani, Ziraat Bankasını da bu kafayla gidersek Rıza'ya feda etmiş olacağız.

Şimdi, bütün bunlar yetmiyormuş gibi, yandaş basınınızı da kullanarak Türk Bayrağı'nın önünde Rıza'yı kahraman ilan etmeye kalktınız. Bakın, o bayrak rengini dolar yeşilinden almaz, bu ülkenin şehitlerinin kanının kırmızısından alır. Yaptığınız kirli işlere Türk Bayrağı'nı alet etmeyin, bundan vazgeçin. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Rıza'nın çocuğunun gözü yaşardı diye neredeyse ulusal yas ilan edecektik. Hâlbuki, Gezi'de bizim çocuklarımızın gözleri çıkarılırken İçişleri Bakanı oralı bile değildi.

Şimdi, Rıza çıktı dedi ki: "Bu ülkedeki cari açığın dörtte 1'ini ben kapattım." Vallahi bunu iyi ki Binali Yıldırım duymamış, yoksa Davutoğlu'nun yerine Rıza'yı Başbakan yapardı Allah vermesin(!)

Rıza'yı kahraman ilan edebilirsiniz, şimdi ellerinizi kaldırıp bunu da akladığınızı zannedebilirsiniz ya da diyebilirsiniz ki: "Bizim arkamızda halk desteği var." Evet, size "Çalıyorlar ama çalışıyorlar." diyen bir yüzde 50 var ama "Zehir zıkkım olsun." diyen bir yüzde 50 daha olduğunu bu memlekette unutmayın. Bunu size hatırlatmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bilmenizi istiyorum ki bunları mutlaka, bu suçları işleyenleri mutlaka yargının önüne çıkaracağız, hiç vazgeçmeyeceğiz. Korkmayın, adil olacağız, merhametli olacağız, kimin kadar biliyor musunuz? Ali İsmail'in kafasına son tekmeyi vuran kadar merhametli olacağız, Ethem Sarısülük'ün kafasına kurşun sıkan polis kadar merhametli olacağız, Berkin'in annesini meydanlarda yuhalatanlar kadar ve yuhalayanlar kadar merhametli olacağız. O gün gelinceye kadar, hırsıza "hırsız" demeye devam edeceğiz.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)