| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 14.12.2014 |
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Teşekkür ederim.
Sayın Türkeş Kıbrıs'ı söyledi. Kıbrıs Barış Harekâtı'yla çok akıllarımızda kalmış bir cümle var "Ayşe tatile çıktı." diye. Ama, ülkemizde on iki yıldır maalesef adalet tatilde. Umuyorum, adalet de tatilden bir an önce döner, adalet o kadar ihtiyaç ki.
Efendim, ben parti grubumuzun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum ve yüce heyeti, bizi izleyen milletimizi, herkesi saygıyla selamlıyorum.
Ekoloji ve teknoloji dengesi gözetilmeden yapılan çalışmalar nasıl problemli bir hâle gelmişse demografi ile ekonomi dengesini gözetmeden yapılan bütçeler de aynı şekilde sosyal ayrışmayı sağlar, sosyal bütünleşmeyi hiçbir zaman mümkün kılmaz.
Nitekim, bu ekonomi-demografi eşitsizliğinin en somut göstergesi, gelir dağılımı eşitsizliğinde ülkemizle beraber dünyanın her yerinde anılabilir durumda. Gelir eşitsizliğinde Avrupa 1'incisi, OECD 2'ncisi, dünya 5'incisiyiz. Gözünüz aydın, ilk 10'dayız yani!
Dolayısıyla, ekonomi sizler için yalnızca bir para politikası olabilir ama ta 1500'lerde dünya "ekonomi politik" diye bir tanım kullanmaya başladı. Ekonomi çok parametreli bir alan ve bu ekonomi politik denilen şey, politika aracılığıyla ekonomiyi kullanarak ne yapmaya çalıştığınızı gösteriyor yani gizli ajandaları. İşte, ekonomide murat yalnızca politika olmamalı o yüzden, ekonomi biraz da ahlakı hedeflemeli. Ahlakı hedeflemeli derken herkesin ahlaktan muradı da faklı. Mesela, kimimiz komşumuz açken tok yatıyor olmamak için yoksullukla mücadeleyi hedef alıyoruz, kimimiz bin odalı sarayda yaşamayı. İşte ekonomi politik böyle bir şey, gizli ajandalar böyle bir şey. Bütçeye baktığınız zaman, kime ya da neye para ayrılmış, kime ya da nerelere ne kadar para ayrılmış ya da kimlere ya da nerelere hiç bütçe ayrılmamış gizli ajandalar burada açığa çıkıyor. Kimlere para ayrılmamış? Kadın bütçesi yok, çocuk bütçesi yok, yoksullukla mücadele yok, inovasyon yok, ekoloji yok, teknoloji yok, hiçbir şey yok. Yani, 21'inci yüzyılın sürdürülebilir kalkınması için gereken sosyal eşitliği sağlayabilecek hiçbir başlık yok ama ekonomi politik var.
Gelir eşitsizliğinde -az önce de söyledim- Avrupa 1'incisiyiz. Bireysel borçlanmamız giderek artıyor. Ülkemiz orta gelir tuzağına düşmüş durumda. Bireysel tasarruflarda sanıyorum tarihin en dip noktasındayız. Ama, bütçeye baktığınız zaman sanki bunların hiçbiri gerçek değil, yalnızca bin odalı sarayla itibar kazanma telaşındayız.
Sayın Başbakanın Dışişleri Bakanlığı zamanında da çok sık kullandığı bir cümle var, diyor ki: "Kimse Türkiye'yi test etmesin. Kimse Türkiye'nin gücünü ölçmeye kalkmasın." Sayın Başbakan kusura bakmasın, herkes birbirinin gücünü ölçüyor, herkes birbirini test ediyor, hem de öyle konularda test ediyor ki sonra da küresel endeksler açıklanıyor. Mesela, yolsuzluk konusunda Türkiye'nin gücü veya güçsüzlüğü test ediliyor. Mesela, fikir özgürlüğü konusunda Türkiye'nin gücü veya güçsüzlüğü test ediliyor. Kadın hakları konusunda, çocuk hakları konusunda, saydamlık konusunda, her konuda Türkiye'nin de diğer ülkelerin de olduğu gibi gücü test ediliyor.
Cinsiyet eşitsizliğinde 142 ülke içinde 125'inciyiz. Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi'nde ise 148 ülke arasında 118'inci sıradayız. Bu 118'inciliği Gana'yla paylaşmamız bir yana, bizden önceki 117 ülkede kimler var biliyor musunuz? Suudi Arabistan, Zimbabve, Tanzanya, aklınıza gelebilecek her yer var.
Şimdi, burada bir şeyle övünülüyor, bunu çıkanlar da söyledi, sanıyorum biraz sonra Hükûmet adına konuşulurken de söylenecek "Türkiye'de kadınlar uzun yaşıyor." diye. Bu yeni bir şey değil, sizinle de olmadı. Kadınlar, eğer kocalarından sonraya kalırlar ise erkeklerden biraz daha uzun yaşıyorlar, eşleri öldükten sonra. Ama Yahya Kemal Beyatlı'nın bir beyti var, üstat diyor ki: "Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi. Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi." Ömrünüzün uzun olması önemli değil, o kadınların ne yaşadığını bilmek, empati yapmak, onlarla duygudaşlık kurmak gerek, yoksa "Türkiye'de kadınlar erkeklerden uzun yaşıyor." bunlar boş laflar, ekonomi politiğinizin gizli ajandasının göstergeleri.
Evet, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı: Hükûmetin en sık değiştirdiği iki bakan var biliyorsunuz, biri Eğitim biri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve 5'inci Hükûmet, 5'inci Bakan. Sayın Bakan Hanım'ın ilk Bakan olduğu zaman bir tabiri vardı, geçen sene de bütçe konuşmamızda onu ifade etmiştik "Çocuk evlilikleri masumane." diye. Üzerinden bir yıl geçti unutmaya çalışıyorduk ki Hanımefendi'nin başka bir ifadesi var "Türk erkeklerinin Suriyeli kadınları 2'nci, 3'üncü eş olarak almaları Türk misafirperverliğine uygun değildir." Doğru duydunuz, aynen cümle bu. Hanımefendi, Türk erkekleri Suriyeli hanımları 2'nci, 3'üncü eş alıyor da Türk kadınları bu durumda değiller mi? Onu nereye koyacaksınız, hangi misafirperverliğe? Yani, öyle bir cümle kuruyorsunuz ki oksimoron ötesi, hayalleri aşan bir cümle. Türkiye'de de kadınlar 2'nci, 3'üncü eş olarak alınıyor. Nikâhsız evlilikler var, bazen gazetelere haber oluyor "5 eşinden 52 çocuğu var." diye manşetlere çıkıyor. Siz muhtemelen Türk kadınlarının 2'nci, 3'üncü eş olarak alındığı konusunda bilgi sahibi değilsiniz diye düşünüyorum, yoksa böyle bir cümleyi kurmazdınız.
Kadına şiddet konusu: Türkiye'de kadına uygulanan şiddetle ilgili Sayın Bakan nezdinde Bakanlığa defaatle hemen hepimizin soru önergeleri var "Nedir durum?" diye. Ben de vermiştim bir önerge, arkadaşlarım da verdiler. Ve Sayın Bakanın imzasıyla gelen önerge cevaplarında deniliyor ki: "Bu konu Adalet ve İçişleri Bakanlığında, biz bu konuyla ilgilenmiyoruz." Sayın Bakan, "kadına şiddet" denilen şey, aslında büyük ölçüde ve dünyanın hemen her yerinde aile içi şiddettir. Yani, hani kadın konusuna dokunmuyorsunuz ya, bu, aile konusu, onun için, aile konusu olduğu için bakabilirsiniz. Ama, siz, kadına şiddetle ilgili bir projeye kurdele kestiniz sanıyorum; 135 minibüs konusu. 135 minibüsle aile içi şiddeti veya müstakil olarak, dışarıda olmuş kadına karşı şiddeti nasıl önleyeceksiniz diye düşününce insanın aklına projeyle ilgili tek bir şey geliyor: Şiddete uğradıktan sonra sağ kalabilme becerisini gösterebilmiş kadınları olay yerinden hızlı uzaklaştıracaksınız herhâlde. Bu konuda başka bir şey düşünmek mümkün olmuyor.
Engelli konusu ise Hükûmetin en engelli meselesi, gerçekten zihnî engeller var bu konuda. Engelliler diyor ki: "Biz ne suç işledik de evimiz bizim mapushanemiz, aile fertlerimiz bizim gönüllü gardiyanımız oldu?" Bunu soruyorlar, Bakanlığınız sessiz. Diyorlar ki: "Yasa çıkıyor, tamam." Hatta bir ünlü demiş ki: "Kör ama nankör olmayayım." Evet, yasa çıkıyor ama Avrupa Birliğine uyum için, uygulamalar yok diye Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu konuda da sessiz. Engelliler "Ders kitapları sağlık ve engellilik üzerinden hiyerarşik bir yapılanma kuruyor, bizi âciz, muhtaç, eksik diye tanımlıyor, bundan rahatsızız." diyor, ne sizde ne Millî Eğitim Bakanlığında ses yok, derin bir sessizlik içindesiniz.
Peki, başka konu: Kadın turistler için Türkiye en güvensiz 2'nci ülke ilan edildi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yine derin sessizlik içinde. Boşanmalar artıyor ülkemizde; bu, istatistiklerle de teyit ediliyor. Aile mahkemelerine başvuruyor insanlar ve boşanma kararı verdikten sonra aile mahkemesine başvuranlara şu söyleniyor: "Sosyal çalışmacılarla, sosyal hizmet uzmanlarıyla görüşünüz." O aşamaya geldikten sonra dönmek çok zor, bir kere köprüleri attınız mı çok zor. Ama, aileler de diyor ki: "Biz bu aşamaya gelmeden önce sosyal çalışmacıları hiçbir yerde bulamıyoruz." ŞÖNİM'ler de olay olduktan sonra hizmet sunuyor. Öte yandan, sosyal çalışmacılar da diyor ki: "Biz işsiziz." Sosyal çalışmacılar işsiz -boşanma kararı verdikten sonra insanlar ancak sosyal çalışmacılara uzanabiliyor ve erişebiliyor- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ise sosyal çalışmacıları, sosyal hizmet uzmanlarını işe almamakta direniyor. Bu konudaki işsizliklerini ifade ettiklerinde de yine bir sessizlik var.
Ama, daha acısı var; Sayın Bakan kendi mesai arkadaşlarının problemine de kulaklarını kapamış. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanları, sizin en yakın çalışma arkadaşlarınız, 9 bin kişi, kadro istiyorlar Sayın Bakan, kadroları yok. Buna da kulağınızı tıkamazsınız sanıyorum. Hem seçim geliyor, kadro verirseniz sizin için de herhâlde avantajlı olacaktır.
Engelli konusu, sosyal çalışma konusu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarının kadrosuzluğu; peki, çocuk konusu nasıl? Dünya gündemi aslında çocuk hakları üzerinden şekilleniyor ve biliyorsunuz, bu sene Nobel Barış Ödülü'nü de bir çocuğa verdiler, eğitim hakkı için mücadele eden bir kız çocuğuna.
Peki, bizim ülkemizde durum ne? Mesela, devlet koruması altındaki çocuklar sahipsiz. Yurt yerine "sevgi evi" adı altında yerler yapıyorsunuz -ki 57'nci Hükûmetin de programında vardı, ilk temelleri de o zaman atıldı- ama zihniyet değişmeyince akıbet kaçınılmaz oluyor. Sizin mantığınızla, sizin çalışma üslubunuzla, sizin geliştiremediğiniz politikalarla beraber bakıldığında, sevgi evlerine, isterseniz "uğur böceği evi" deyin, isterseniz "şans evi" deyin, ne derseniz deyin, zihniyet aynı, akıbet aynı. Bu evlerden çıkan çocuklar, özellikle kız çocukları, sevgi evlerinden çıkıp sığınmaevlerine gidiyorlar Sayın Bakan, yalnızca bir adres değişikliği var, kader hep aynı. Çünkü bu çocuklar, devlet koruması altında olması gerekirken devletin koruyamadığı çocuklar ve bu çocukların durumu Türkiye'nin toplumsal vicdanının bir fotoğrafı ve bu fotoğraf çok çirkin, bu fotoğraf çok acımasız. Bu fotoğrafı düzeltmek sizin Bakanlığınızın uhdesinde ve Bakanlığınızın bu konuda yapabileceği çok fazla şey var. Ama, siz bu çocukları görmezden geliyorsunuz, siz bu çocuklara sahip olması gereken kişilersiniz devlet adına, millet adına. Çocuk Evleri Projeniz var. Adreslerini bildirmiyorsunuz, aileleri bile bu evlerde çocuklarını ziyaret edemiyor, sizin seçtiğiniz, süslü döşenmiş mekânlarda çocuklarını ziyaret ediyor. Hayhay, oraya da bir şey denmiyor. Peki, bu çocuk evlerinde kimler çalışıyor? Çocuk psikolojisinden anlıyorlar mı? Çatışmayla baş etme konusunda bir mesleki becerileri var mı? Sorun çözme konusunda nedir bu kişiler? Çünkü, oralarda çalışanlar, gözleyebildiğimiz kadarıyla, son derece genç, son derece tecrübesiz, henüz kendisi bireysel olarak var olabilme sorunlarını halledememiş, gencecik insanlar.
Sayın Bakan, soruyorum: Bir yakınınızın -sizin çocuklarınız kaç yaşında bilmiyorum ama- 5-6 yaşında çocuğu olsa veya 8-10 yaşında bu çocuk evlerinde çalışanlara emanet eder misiniz hem de yirmi dört saat, gece gündüz? O gencecik kızlara bir sürü çocuk emanet ediliyor, gencecik delikanlılara bir sürü oğlan emanet ediliyor ve bu insanlar çocuk psikolojisi konusunda hiç de bilgi sahibi değiller, açıkçası, net bir ifadeyle mesleki nitelikleri yok, yalnızca işe alınmış insanlar ve sosyal güvenceleri de yok.
12 Haziran 2014 günü Resmî Gazete'de yayımlanan bir yönetmeliğiniz var. Bu bir dram, bu bir ayıp. Bu yönetmelik kimin fikridir bilmiyorum Sayın Bakan ama bunu mutlaka düzeltmeniz lazım. Şöyle söylüyor yönetmelik: Sosyal haklardan faydalanabilmesi için devlet korumasındaki bir çocuğun 18 yaşından önce, reşit olmadan önce en az iki yıl devlet korumasında hizmet almış olması gerek. Böyle söyleyince diyorsunuz ki: "Nerede sorun?" Bir kız çocuğu düşünün, 16-17 yaşında tecavüze uğradı, doğumunu yaptı, doğumdan sonra bebeği devlet aldı ama bu kız çocuğu kalan hayatını dışarıda geçirmek zorunda. Yani siz, 16-17 yaşında tecavüze uğramış bir kız çocuğunu "18 yaşından önce en az iki yıl devlet korumasında geçirmedi." diye kapıya koyuyorsunuz. Yani bu çocuk şunu mu desin: "13-15 yaşında keşke tecavüze uğrasaydım."
Sayın Bakan, bu ayıp bize yeter. Hani, ekonomide 18'inci, 19'uncu sıradayız ya, paramız çok fazla ya, bin odalı saray yapıyoruz ya bütün bu paraların nereye aktarıldığı çok meçhul ama bu çocuklara aktarılmadığı gerçek ve tekrar söylüyorum: Toplumsal vicdanınızın çok çirkin bir fotoğrafı bu ve bu yönetmelikteki o "iki yıl" ibaresinin hızla, zaman geçirmeden düzenlenmesi gerekiyor.
Sayın Bakana muhtelif defa sorulan bir soru var. Ben, burada, Meclis kürsüsünde bir kez daha sormak istiyorum. Sayın Bakan, 18 yaşından önce koruma kararı kaldırılmış kaç çocuk var ve koruma kararları neden kaldırılmış? Bu konuda bizlere hazır, bütçe görüşmeleri sırasında açıklayıcı bir bilgi sunarsanız çok memnun olacağız çünkü olmayan annesine teslim edilen kız çocuğu var; siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum, bürokratlarınız da biliyor, şimdi de millet öğrendi. Tacize uğramış ama üvey babasına teslim edilen kız çocuğu var; siz de biliyorsunuz, bürokratlarınız da biliyor, ben de biliyorum, millet de öğrendi. Anne babası bir şekilde bakamayacak durumda olduğu için 6 yeğenini "Ben bakarım." diye almış halanın devletten ortalama 5 bin liraya yakın para aldığını ama çocukların köyde eğitimden mahrum yaşadığını siz de biliyorsunuz, ben de, bürokratlarınız da ve milletimiz de öğreniyor şimdi. Sayın Bakan, bunları ben biliyorsam -ki devriiktidarınızda muhalefetin bilgi alma kaynakları çok kısıtlı, ne önergelere cevap veriyorsunuz ne saydamlaşma gibi bir gayretiniz var- bilmediğim neler var. Bu ayıpla, bu toplumsal çirkin vicdan fotoğrafıyla yaşamak züldür. Bunları bile bile bunların üstünü nasıl örtüyorsunuz? Bunları bile bile o koltuklarda nasıl oturuyorsunuz? Bunları bile bile geceleri nasıl uyuyorsunuz? Uyursunuz çünkü siz, 765 bin liralık -stopajı hariç- kulenizde oturuyorsunuz.
Şimdi sıklıkla şu söyleniyor: "Sosyal politikaya bütçeyi artırdık." Bakanlığın bina bütçesi neredeyse Bakanlık kadar, siz neyi artırdığınızı düşünüyorsunuz? Hani diyorum ya gizli ajandalar böyle zamanlarda ortaya çıkıyor diye, bütçeden neye para ayırdığınız, neye ayırmadığınızla paralel gidiyor.
Sonra, Bakanlığın bir başka ayıbı daha var. Bu ülkede hiç konuşulmayan konulardan biri tasarruftur biliyorsunuz, yeni yeni gündemine alıyor Hükûmet çünkü bireysel tasarrufta, tekraren söylüyorum ki tarihin dip noktasındayız ama bunu hiç ağzına almaması gereken Bakanlık Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıymış eylül ayında öğrendik, acı bir şekilde öğrendik. Eylül ayında, sosyal medya adresinden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir afiş paylaştı: "Tüketen tükenir." Bu kimler için biliyor musunuz? Tek başına yaşayanlar için. Tek başına yaşayanların çok fazla tüketim yaptığını, bu tüketimle tükeneceklerini, poşetlerde kesik başlarıyla resimlenmiş afişi paylaştı bu Bakanlık. Bu Bakanlık Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı, vahşet bakanlığı olsa daha iyiymiş. IŞİD gibisiniz ya, ayıptır! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ama, bu ülkenin yalnız yaşayan insanları sizin bu afişinizi hiçbir zaman unutmayacak, o kesik başlı poşetleri hiçbir zaman unutmayacak, 17-25 Aralık yolsuzluklarını unutmadığı gibi. Kesik başlarıyla yalnız yaşayan insanların kafalarını poşete koyup "Tüketen tükenir." demek cüretini göstermek hadsizliktir.
Bir şeyi daha ifade etmek istiyorum, sosyal politika anlayışınızın ne kadar yanlış ve eksik olduğunun bir göstergesi bu; Ermenek'teki Recep amca. Herkes Ermenek'teki Recep amcayı konuşuyor. Ermenek'teki Recep amca meselesi şu: Siz sosyal politikayı "Gözünüzün gördüğü, sizin için eksik olan." diye tanımlıyorsunuz; "Ayakkabısı mı yırtık, ayakkabı yollayalım." Memleketin tek eksiği bu değil, insanların öyle büyük eksikleri var ki sizin göremediğiniz, sizin hissedemediğiniz, sizin duygudaşlık yapamadığınız eksikleri var.
Az önce söylediğim devlet korumasındaki çocuklar durumu da böyle Sayın Bakan. Bu devlet korumasındaki çocukların sorunu sizin çok küçük bir gayretinizle, bürokratlarınızın çok küçücük bir hassasiyetiyle çözülebilecek bir konudur. Ama, daha kolay bir yöntem var;19'uncu fasıl, hiçbir engel yok önünde. 19'uncu faslın -Sayın Bakan daha önce de AB'den sorumluydu, Dışişleri Bakanı, o da bilecektir- önünde hiçbir engel yok. 19'uncu faslı açarsanız hem cinsiyet eşitsizliği konusunda bir kademe atlayabiliriz hem istihdam konusunda hem iş güvenliği konusunda hem sosyal politikalarda genişleriz. Böylece siz de her vefatta her cenazede "fıtrat" ve "şehit" demekten kurtulur, icraat yaparsınız.
19'uncu faslı hiçbir engel olmamasına rağmen bugüne kadar neden açmadığı Hükûmetin herkesçe malum sanıyorum. Ama bu, sizi bir yere kadar götürür. 21'inci yüzyıl dünyasında herkes Türkiye'yi test ediyor, herkes Türkiye'yi de ölçüyor, yolsuzlukta da, fikir hürriyetinde de. Kadına ayırmadıklarınızla, çocuklardan kısıtladıklarınızla dünya, herkes birbirine görüyor. Dünya çünkü artık büyük bir köy; birbirimizden kaçma, birbirimizden saklama gibi bir lüksümüz yok.
Ben, 2015 yılı bütçesinin sayısal çoğunluk nedeniyle çıkacak olması itibarıyla hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)