| Konu: | Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 07.01.2015 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bugün Paris'te mizah dergisi Charlie Hebdo'ya yapılan saldırı sonucu 12 kişinin yaşamını yitirdiği, 4'ü ağır, 9 kişinin yaralandığı haberleri medyaya düştü. Aslında Türkiye'nin bu tehlikenin ne kadar yakınında ve içinde de olduğunu gösteren bir saldırı. İslam adına yapılan bu saldırıların krizle beraber anti İslam ve ırkçılık düzeyinde tırmanışa geçtiğini de dikkate aldığımız zaman bunların hepsini, saldırıları HDP olarak kınıyoruz ve faillerin yargı önüne çıkarılarak bunların İslam'la asla bağlantıları olmadığının da dünya kamuoyunca da bilinmesini istiyoruz.
Sayın Bakan, bu tasarı görüşülürken cezaevleriyle ilgili -cezaevlerinde iç güvenlik, dış güvenlik yani jandarmayı alıyoruz- epey de bir tartışma vardı; infaz memurlarına verilecek. Yani daha infaz memurlarının özlük hakları bile halledilmemişken, infaz memurlarının kendi güvenlikleri, kendi özlük hakları, kendi imkânları, hiçbiri düzenlenmeden jandarmadan direkt bu sisteme geçişin ne getireceği konusundan öte cezaevleri denince şu an televizyonların başında olan insanlar neyi izliyor, neyi merak ediyor, neyi istiyor, neyi konuşuyor, yani bu cezaevleriyle ilgili ne olması gerekirdi diyor? Şu an Edirne, Tekirdağ, Kandıra F tipi cezaevlerinde bu karda, bu soğukta, eksi 7 derecelerde titreyen tutuklu ve hükümlüler olduğunu biliyor muyuz arkadaşlar? Biliyoruz çünkü devlet, cezaevlerine F tipi egemen olmaya çalıştı. F tipi egemen olma anlayışı cezaevleri politikası olarak terörle mücadele adı altında, özel yetkili mahkemeler adı altında sürdürüldü ve toplumun her kesimi bundan nasibini aldı. Şimdi de paralel kesime bu uzandı. Ergenekon, Balyoz, KCK, basın, avukatlar ve şu an en son yapılan soruşturmalar yolsuzluklara rövanş niteliğinde devam ediyor.
Şimdi cezaevlerinde olan 159.437 sayısını Sayın Bakan açıkladı. En son sağlıklı rakamlar kendilerinde. Bunların içinde kaç tane ölümü bekleyen hasta hükümlü var Sayın Bakan? Vicdanınıza seslenmek istiyorum. Sizin vicdanınıza seslenmek istiyorum. Çözüm sürecini siz bu kafayla, bu mantıkla nasıl götüreceksiniz? İki senedir 550 tane ağır hasta hükümlüyü burada konuşuyoruz, isim isim konuşuyoruz, belgeyle konuşuyoruz, raporla götürüyoruz. Daha geçen hafta 2009 ikinci barış grubu içinde Habur'dan gelen 62 yaşındaki Lütfü Taş hayatını kaybetti. Barış süreci nedeniyle gelecek, 62 yaşında vereceksiniz on beş sene ceza, hayatını kaybedecek ve siz barışı sağlayacaksınız. Ya, siz bununla kimi inandırabilirsiniz, kimi ikna edebilirsiniz?
Bakın, "Güvenlik nedeniyle, salıverilmesi tehdit oluşturur." denilerek cezaevinden bırakmadınız hasta hükümlüleri. En son 2002'den bu yana İnsan Hakları Derneği ve MAZLUMDER'in raporlarına göre 2002'de geldiğiniz zaman çatışmasızlık süreci vardı, koalisyonlar dönemiydi, o dönemin bakanları burada oturuyor. 2002, 2001, 2000, geriye sayalım. 2000, ölen hükümlü sayısı 89; devriiktidarınızda, 2013, resmî rakam 316.
Şimdi, bir hasta sizin vicdanınıza, insafınıza, insanlığınıza ve hukukunuza teslim edilmiş, size emanet edilmiş, dört duvarın arasına konulmuş 2 liralık iaşeyle ve siz onu o dört duvarın içinde tecrit edilmiş olarak yaşatırken o cezaevindeki hükümlünün veya tutuklunun ailesi, efradı size bakıyor, "Mademki size emanetiz, bizim sağlık hakkımız nedir, mahpus hakkımız nedir, tutuklu hakkımız nedir, hükümlü hakkımız nedir?" diyor. Siz bunu karşılıyor musunuz insanlık adına, hukuk adına? Verdiğiniz 2 lira iaşe yemeğini bile yirmi beş sene, otuz sene sonra bihakkın tahliye edildiğinde veya meşruten icraya verip alıyorsunuz.
"Ağırlaştırılmış müebbet" diye bir hüküm var. Bu ağırlaştırılmış müebbet hükmünün infazı ölüme kadar. Dünyanın en ilkel ülkesinde böyle bir ceza infaz sistemi yok; iddia ediyorum, dünyanın en ilkel kabilesinde hiç kimseyi cezaevine koymazlar "Ölene kadar burada yat." diye, Türkiye'de vardır. Bu sistem on iki senedir sizin zamanınızda yürüyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi mahkûm etmedi mi kardeşim daha bundan iki üç ay önce? Bu var mı bu tasarıda? Yok. Peki, bu tasarıda 1 yatakta 3 tane hükümlü yatıyorsa, tutuklu yatıyorsa bunlara insanlık koşullarını yaratmak var mı? Yok. Peki, bir şey daha soracağım. Denetimli serbestlik diye hepinizi aramıyorlar mı arkadaşlar? İnfaz indirimi veya af umudu veya bir çıkış umudu veya cezaevlerinde 159 bine erişti, yer kalmadı; vardiya usulüyle koğuşlarda, koğuş sistemi de kalmadığı için, 1 yatakta 3 kişinin yattığı Türkiye Cumhuriyeti devleti çağdaş bir devlet midir; insani bir devlet midir; hukuki, vicdani bir devlet midir? Yani şimdi, jandarmayı dışarıdan aldınız, dışarıya da bir gardiyan koydunuz. Çözüldü mü bütün cezaevleri sorunu? Soruyorum arkadaşlar, vicdanen hepinize soruyorum: Çözüldü mü cezaevlerinin sorunu? Hasta hakları, hükümlü hakları, İşkenceyi Önleme Komitesi, kitap bulundurma, istediği televizyonu izleme; bütün bu insan haklarının hepsinde mahrumiyet var mıdır, yok mudur? Yoktur. Türk filmlerine bakın, koğuş ağalarının dizileri oynuyor hep. Farkındasınız değil mi, koğuş ağalarının kanunları işliyor?
Peki, Sayın Bakan, bu bilgisayarı özellikle getirdim. Buradan, arkadaşlar, milletvekili arkadaşlarımız cezaevinden çıkar çıkmaz çok kapsamlı bir rapor hazırladılar cezaevleriyle ilgili, hapiste sağlıkla ilgili, hasta mahpuslarla ilgili, cezaevi sorunlarıyla ilgili. Barış ve Demokrasi Partisiydi o zaman bizim grubumuz. Bu raporu Adalet Bakanlığına verdiler. Şimdi, bu raporu 2014 veren arkadaşlarımız... Şöyle bakıyorum içindeki başlıklara: "Hasta mahpuslar ve yaşadıkları sorunlar; Adli Tıp Kurumu ve cumhuriyet savcılarının hasta mahpuslara yaklaşımı; cezaevlerinde yaşamını yitiren hasta mahpuslar; felçli, hafızasını kaybetmiş mahpuslara toplum güvenliği için tehlikeli raporu; cezaevlerinde işkence ve kötü muamele; cezaevlerinde sevk, sürgün; cezaevlerinde çocukların durumu ve dramı; hasta mahpuslar sorununa ilişkin çözüm önerilerimiz." Şimdi, bu ülkede tutukluysa, hükümlüyse birisi, cezasını, infazını tamamladıktan sonra topluma kazandırmak değil midir cezalandırmadaki amaç? Yani bu 159 bin kişinin içinde hasbelkader büyük yolsuzluk davası sanıkları olmuş olsaydı acaba diyorum cezaevleri sorunları gündeme gelir miydi? Çok büyük kazananların, çok büyük mevkilerdeki insanların çocukları olsaydı acaba bu cezaevlerinde, bu cezaevlerinin sorunları biraz daha gündeme gelebilir miydi? Gelin, biraz insani açıdan bakalım, insan gözüyle, insan haysiyetiyle, insan onuruyla ve topluma kazandırma eğitimi, hakkı, hukukuyla bakalım. Hâlâ zincir ve demirle kelepçeleme yönteminin uygulandığı bu ülkede bu sorunlar bu kanunla çözülmez arkadaşlar, çözülmez. Yeni bir sistemdir, bu sistem çözüm sistemi değildir diyor saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)