| Konu: | Milli Mayın Faaliyet Merkezi Kurulmasına İlişkin Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 15.01.2015 |
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
672 sıra sayılı Milli Mayın Faaliyet Merkezinin Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nı ve Bazı Kanunlarda Değişikliğe İlişkin Kanun Tasarısı'nı görüşmeye devam ediyoruz. Bununla ilgili görüşlerime geçmeden önce iki konuyu hem milletvekili arkadaşlarımın hem duyarlı, sorumlu her kişinin hem de yurttaşlarımızın dikkatine sunmak istiyorum.
Türkiye'de tehlikeli işler oluyor, bunu her gün yaşıyoruz. Hızla bir çatışma ortamına doğru sürükleniyor Türkiye. Bu sürüklenişte en büyük rolü ve çabayı da maalesef "Türkiye'yi yönetiyoruz." iddiasında bulunan Cumhurbaşkanı, Başbakan, özellikle onlar tetikliyor ve onların direktiflerini bir uygulama olarak algılayan bütün yürütme organları tetikliyor.
Bugün sabah uyandığımda televizyonda Başbakan konuşuyor ve Cumhuriyet gazetesini hedef gösteren açıklamalarıyla âdeta, Cumhuriyet gazetesine, iki gündür çok az sayıda kişinin Cumhuriyet gazetesi önünde birikerek saldırmalarını teşvik eder, tetikleyici konuşmalar yapıyor.
Anlaşılan o ki adında "cumhuriyet" olan her şeye, her fırsatta saldırmak ve ona karşı halkı, yurttaşları tahrik etmek gibi bir sorumluluğu yerine getirmeye devam ediyor Başbakan.
İkinci tehlikeli iş de, aslında birbiriyle çok bağımsız gibi görünen ama birbiriyle çok ilgili olan ikinci gerçek de şu: Son günlerde, özellikle son bir hafta içerisinde Türkiye'nin bir parçasında, işler Cizre'de tehlikeli işler oluyor. Dört gün sonra "Biz bu toprakları bölmeye değil, bu topraklarda gömülmeye geldik." diyen Hrant Dink'in ölüm yıl dönümünü anacağız. Hrant Dink'in ölümünde şaibeli olan ve o suçu azmettirenlerle iş birliği içinde olduğu konusunda şüpheler bulunan Ercan Demir adlı bir emniyet mensubu adli kolluk gerekçesiyle ifadesi alınıp serbest bırakıldıktan sonra, Cizre Emniyet Müdürlüğüne atandıktan sonra orada 12 yaşında, 14 yaşında, 16 yaşında çocuklar öldürülüyor ve sadece onların ifadesiyle Başbakan da İçişleri Bakanı da o çocukların ölümüne "Polis kurşunuyla ölüm yoktur." diyerek, anında, hiçbir inceleme yapmadan, hiçbir araştırma yapmadan açıklamalar yapıyor. Ben şahsen bugüne kadar polis kurşunuyla öldürülen her yurttaşın arkasından herhangi bir polisin ya da emniyet müdürünün "Bu kişi polis kurşunuyla öldürülmüştür." diye bir açıklama yaptığını duymadım. Bunları gizlemek bir Başbakana, bir İçişleri Bakanına düşmez.
Aslında bu iki olay da demokrasiyle taçlandırılmış bir cumhuriyete karşı ve halkın birlik ve beraberliğini yok etmeye yönelik çünkü öyle ortamlarda, şiddetin olduğu, terörün olduğu, çatışmanın olduğu ortamlarda hukuktan, özgürlükten, adaletten bahsetmek mümkün olmaz ve o toplumları yönetmek daha kolay olur. Başbakan, Cumhurbaşkanı ve yürütme maalesef bu yöntemlerle tehlikeli işlerle uğraşıyor. Bunu niye söyledim? Bu yasalar konuşulur, bu yasalar çıkar ama bu yasaların uygulanacağı huzurlu, demokrasiyle taçlanmış bir cumhuriyet korunmazsa, güçlendirilmezse hepimiz bu yasaların içinde boğulur kalırız ve bu ülkede çok acı çekeriz, acı çekmeye devam ederiz.
Evet, yine alelacele, bir konuyu bir kanunla çözmeye çalışıyoruz. Zannediyoruz ki bir kanun görüşülür, yasalaşırsa o konuyu tam anlamıyla çözmüş oluruz. Oysa o konuya ilişkin tasarı yasalaşmadan, bir tasarı hâline getirilmeden, bu yasayla neyi çözmek istiyoruz, çözmek istediğimiz sorun başka ülkelerde nasıl çözülmüş, evet, biz bu millî mayın merkezini kurduktan sonra ve bu mayınları temizledikten sonra elimizde ne kalacak, burayı nasıl değerlendirebiliriz, bunu elimizden kaçırmamak için ne yapmalıyız, başka ülkeler bu sorunları nasıl çözmüş diye araştırmadan, konuşmadan; bu millî mayın merkezi faaliyetini kuracak olan teşkilattan sonra bu mayınları temizlemenin kaça mal olacağını, acaba Türk Silahlı Kuvvetleri bu mayınları temizleyebilir mi, temizleyebilmesi için ne kadar teçhizat gerekir, bunları konuşmadan, tartışmadan, yine bir tasarıyı yasalaştırdıktan sonra bir sorunu çözeceğimizi zannediyoruz. Asıl yanılgımız burada başlıyor ve biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak her dönemde yaptığımız gibi sadece komisyonlarda bu konulardaki uyarılarımızı yapmakla ve Mecliste de verdiğimiz önergelerle bazı değişiklikleri yaparak bu tehlikeleri önlemeye çalışıyoruz ve bu ölçüde sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Evet, bu sorumluluğumuzu yerine getirirken milletvekili arkadaşlarım -umarım bürolarında dinliyorlardır- bu uyarılara kulak asarak "Bu millî mayınların nasıl temizlenileceğine ilişkin tasarıda bazı değişiklikler yapabiliriz." diye düşüneceklerse bu konudaki gelişmeyi, bu süreci kısaca anlatmak istiyorum.
1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe giren bir Ottawa Sözleşmesi var. Meclisimiz bu sözleşmeyi 12 Mart 2003 tarihinde kabul etmiş ve kabul ederken de personele karşı konulan, tanklara karşı konulan mayınların imha edilmesine ilişkin sözleşmeyi imzalamış ve bunu 2014'e kadar yerine getireceği konusunda bir taahhütte bulunmuş. "Depolanan mayınların imha edilmesini 2010'a kadar yapacağım, döşenen mayınların imha edilmesini de 2014'e kadar yapacağım." sözünde bulunmuş. Her konuda olduğu gibi bu konuda da sözlerimizi yerine getirememişiz. Tıpkı engelliler meselesinde olduğu gibi, başka konularda olduğu gibi, bir sözleşmeyi kabul ediyoruz, "o sözleşmeye ilişkin yükümlülüklerimizi şu tarihe kadar yerine getireceğiz diyoruz ama o tarih geliyor, bir kez daha uzatma istiyoruz. Şimdi bir kez daha uzatma istemişiz ve 2020 yılına kadar bu mayınları temizleyeceğimizi tekrar taahhüt etmişiz. Dilerim, bu ülkenin faydasına ve köylülerimizin yararına ve o toprakları kaybetmeden, başka ülkelerin denetimine geçirmeden ya da onların kullanımına vermeden 2020 yılına kadar bu mayınları temizlemiş oluruz.
Bu araziler 1956 yılında... Dikkat çekmek gereken konulardan birisi bu, hem sayın Komisyon üyelerinin hem Bakanın hem milletvekillerinin, dikkate alacaklarsa. Çünkü, birazdan bizim önergemize ret oyu vereceksiniz bu konuyla ilgili.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Biz de yoklama isteyeceğiz.
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - Biz bir şey önerirken bunun tarihine bakarak... Hani o çok tarih, tarih, tarih lafı edenler dikkatle dinlesin. Bu topraklar 1956 yılında köylülerden alınmış, kamulaştırılarak alınmış. Merak edenler kaç lira bedelle alındığına bakabilirler. Ve 216 bin dekarlık bir arazinin 178 bin dekarı mayınlanmış, Suriye ve Irak sınırında. Yani, bu topraklar köylülerden alınmış 1956 yılında. Bu gerçeği bir kenara, kafanızın bir köşesine not etmenizi rica ediyorum. Çünkü, birazdan, bu mayınlar temizlendikten sonra köylülerin kullanımına verilsin dememizin gerekçesi bu. Yani, köylülere devletin malını verin demiyoruz. Ayrıca, verebilirsiniz de. Köylüler bundan faydalanacaksa, yurttaşı düşünüyorsanız, orada tarım gelişecekse, orada ak, kırmızı buğdaylar yeniden yetişecekse, sebzeler, meyveler boy verecekse verebilirsiniz. Ama başka bir gerçek var; köylüden aldığınızı temizledikten sonra yine köylüye verin diyoruz. Bununla ilgili bir önergenin oylamasında bu konuyu dikkate almanızı rica ediyorum değerli arkadaşlar.
Bununla ilgili bir süreç de şu, bugünkü çıkacak tasarıya ilişkin davranışlarınızı etkilesin diye söylüyorum: Sanırım, 2009 yılında bu tasarı yine görüşülüyor ve görüşülürken yine bizim CHP Grubundaki arkadaşlarımız, özellikle Muğla Milletvekilimiz Gürol Ergin arkadaşımız "Siz bu mayınları temizledikten sonra buraları köylülere vermenizi istiyoruz ama siz vermeyeceksiniz. Bu ihaleyi verirken kırk dokuz yıllığına ihale ediyorsunuz, bunun beş yılını temizleme süresi olarak ele alıyorsunuz, kırk dört yılını da temizleyen şirkete, firmaya vermek istiyorsunuz. Piyasada algılanan konu da şu: Bu toprakları İsrailli bir firmaya vereceksiniz. O firmaya beş yılda temizletmeyi taahhüt edeceksiniz, öyle bir süre vereceksiniz, kırk dört yıllığına da burada tarım yapabilirsin diye o şirkete ihale edeceksiniz. Bu doğru değil. Birbiriyle bağlı olmayan iki konuyu aynı şirkete ihale edemezsiniz, bunu böyle yaparsanız Danıştaydan döner." diye uyarıyor ama dinlenmiyor. Çünkü hesap yapılmış kitap yapılmış, ölçülmüş biçilmiş. Ama, bizim itirazımız sonucu Danıştaydan bu karar iptal edildi. Yani, o ihalenin bu şekilde yapılması doğru olmadığı için iptal ediliyor. Hani diyorsunuz ya: "Cumhuriyet Halk Partisi ne hizmet ediyor?" Cumhuriyet Halk Partisi aslında öyle hizmet ediyor ki... Sadece iktidar olarak hizmet edilmiyor; ana muhalefet partisinin ya da muhalefet partilerinin görevleri işte tam da bu noktada iktidarın yaptığı yanlışlıkları hatırlatmak, onların Anayasa'ya uygunluğu, yurttaş haklarına uygun olup olmadığı konusunda mücadele yürütmek. Bu konuda çok örneğimiz var ama bu konuya ilişkin bu örnek gerçekten ibret vericidir ve bütün milletvekili arkadaşlarımın bu tasarıya ilişkin tavırlarını belirlerken bir ibret, bir tecrübe olarak dikkate almalarını rica ediyorum.
Bütün bu süreçlerin sonucunda, bu tasarıyı görüşürken dikkat etmemiz gereken 3 önemli konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum değerli arkadaşlar. Bunlardan birincisi, bütün gelişmelerden, bu süreçlerden anlaşılacağı gibi...
Ha, unuttuğum bir konu daha var. 2000 yılından önce de, yani AKP iktidara gelmeden önce de bu mayın temizleme işi gündeme gelmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay demiş ki: "Bizim bu mayınları temizleyecek personelimiz var, tecrübemiz de var, sadece -o günün fiyatlarıyla- 35 milyon dolarlık bir ek teçhizata gereksinimimiz var, eğer bu bize sağlanırsa biz bu mayınları temizleyebiliriz."
Yine, şu an, aslında, bütün Meclisin ve yürütmenin karar vermesi gereken konu şu: Bu mayınları Türk Silahlı Kuvvetleri temizleyebilir, gerekli donanıma sahiptir, gerekli tecrübeleri vardır, ilave donanımlarla Türk Silahlı Kuvvetlerine verilmelidir. İşte, demin, bu tasarıyı konuşurken neler konuşmamız gerektiği konusunda uyarılarım bundan ötürü. Ne kadar para lazım? O gün 35 milyon dolardı, şimdi teknoloji gelişti, daha fazla para mı lazım? Türk Silahlı Kuvvetlerine ne lazım? Acaba "Bu mayınlar sadece Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından temizlenebilir." diye bir yasa mı çıkarmalıydık? Bunların hepsini konuşabilirdik ama konuşamadan geldi, geçti, geçecek.
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından temizlenmelidir, dikkat edeceğimiz konu budur. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri "Bunu ben yürütemem." diyorsa ya da yürütme Türk Silahlı Kuvvetlerine "Sen bunu yürütme, biz başkalarıyla beraber bu işi yürütürüz." diyorsa burada da dikkatle üzerinde duracağımız bir konu şudur: Mutlaka bu iş yerli firmalara verilmelidir. Onunla ilgili bir önergemizi de verdik, sanırım Sayın Bakan ve Komisyon üyeleri de kabul edecek. Eşitlik hâlinde, bu işler Türk firmalarına verilmelidir yani şartlar yabancı firmalarla eşitse mutlaka yerli firmalar tarafından yapılması sağlanmalıdır diye düşünüyorum.
Üçüncü önemli nokta ise demin kısaca tarihini anlattığım konu. Burada, 200 bin dekarın üstündeki bir arazi tarıma uygun hâle gelecek ve yıllardır tarım yapılmadığı için de, dinlenmiş toprak olduğu için de organik tarıma uygun hâle gelecek. Onun için, mutlaka, bu araziler tarım amaçlı kullanılmalıdır, bir. İkincisi, bu araziler mutlaka köylülerin elinden alındığı için, bir hak olduğu için, ayrıca onların elinden alınmamış olsa bile en fazla ihtiyacımız olan bir konu tarım olduğu için tarım amaçlı kullanılmalı ve köylülere kurdurulacak kooperatifler vasıtasıyla köylülerin toplu tarım yaptığı alanlar hâlinde kullanılmalıdır ve bu kooperatiflere özel bir yasayla mutlaka devlet tarafından her türlü teşvik, her türlü destek verilmelidir. Bugün bu uyarılarımıza kulak tıkamanın hakikaten, bir vatana, bir toprağa ve o toprağın üzerinde yaşayan insanlara karşı bir vicdansızlık -çok ağır gelecek belki ama- bir ihanet belgesi gibi bizim Meclisimizin üzerinde durduğunu, duracağını bilmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Ama şöyle bir umutsuzluğa da yurttaşlarımızın kapılmasını istemiyorum: Eğer bu iktidar döneminde bu yasa böyle çıkarsa... Unutmayın, bugün iktidarda olanlar yarın iktidardan inecekler ve Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bu mayınlar Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından temizlenecek ve Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu temizleme için gerekli olan her türlü araç ve gereci titizlikle yerli firmalardan ikmal edilecek. Ve toprakların yüzde 100'ü Anayasa'mızın 44'üncü maddesinde ifade edildiği gibi, kooperatifler vasıtasıyla işler hâle getirilmesi için köylülere dağıtılacak ve bu köylerde, bu topraklar da Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında -sadece o topraklar değil, ekilmeyen bütün topraklarımız- ekilecek ve o topraklarda, demin de ifade ettiğim gibi, ak, kırmızı, esmer buğdaylar yetişecek ve bu ülke dışarıdan buğday ithal etmek zorunda kalmayacak ve Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bütün eşitsizlikler ortadan kalkacak değerli arkadaşlarım, değerli yurttaşlarım.
Sırası gelmişken -zamanımız da azalıyor- Türk Silahlı Kuvvetlerindeki bütün eşitsizlikler de Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında kalkacak. Türk Silahlı Kuvvetlerine ilişkin bütün yasa tasarıları görüşülürken hep ifade ettiğimiz gibi, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ordudan şûra kararları dışında atılan bütün askerlerin, bütün öğrencilerin hakları iade edilecek. Resen emeklilerin zalimlikle varılan bir uygulamayla karşı karşıya kalmaları son bulacak.
Sevgili Bakanım, dikkat edeceğinizi umuyorum, saat birde, Re'sen Emeklilerle ve ADAM-DER'in üyeleriyle Dikmen Kapısı'ndaydık, size bir mektup gönderdiler, mektupla da bir not ilettiler, dediler ki: "Herhâlde Bakanımız bundan sonra, bu sorunu bu yasama mevsimi bitmeden..." Mektubu aynen okuyorum: "Yıllarca bu vatana hizmet etmiş şu 1.500 insanla alıp veremediğiniz nedir? Sizinle yapılan her görüşmede hep bir bahane öne sürdünüz, 'Sadece yargı yolu açık.' dediniz; somut bilgi ve belgelerle bunu bertaraf ettik. 'Genelkurmaydan görüş alacağız.' dediniz; dört yıldır ne hikmetse bu görüşü bir türlü alamadınız. Komisyon görüşmelerinde verilen her önergede 'Bunu daha geniş kapsamlı ele alalım.' diyerek geçiştirdiniz. Söyler misiniz Sayın Bakan, siz neyin peşindesiniz? YAŞ kararlarıyla atılan askerleri sütten çıkmış ak kaşık gibi akladınız, aynı gerekçelerle ve kararnameyle atılan askerlere sırt çevirdiniz. İnsanların umutlarıyla oynamayınız. Artık, oyalanmak ve bahane duymak istemiyoruz diyoruz Sevgili Bakanım."
Ve son söz değerli arkadaşlarım: Bu son söz, aslında benim söylediğim son söz değil, 2009 yılında yine mayınların temizlenmesine ilişkin kanun tasarısı görüşülürken Muğla Milletvekilimiz Gürol Ergin'in söylediği son sözdür. Tarih tekerrürden ibaret değildir ama tarih sizin uygulamalarınızla tekerrürden ibaret hâle geliyor çünkü her kanunda aynı hatayı yapıyorsunuz. Şöyle diyor Gürol Ergin: "Bu tasarıyı getirenlerin, bu tasarıya parmak kaldıracakların amacı bu vatanın toprağını temizleyerek yabancıların hizmetine sunmak mıdır, yoksa bu toprakların binlerce yıldır sahibi olanlara vermek midir? Biz bu konuda çok büyük bir duyarlılık içindeyiz. Bu duyarlılığı biz göstermezsek, siz iktidar milletvekilleri göstermezseniz, biliniz ki ileride Türkiye çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalır, sürekli vicdan yarası içinde kalırsınız. Kim bilir, şair bunun için şunları söylemişti:
'Sahip olunmayan vatanın batması haktır.
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.'"
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)