GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Milli Mayın Faaliyet Merkezi Kurulmasına İlişkin Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Yasama Yılı:5
Birleşim:43
Tarih:15.01.2015

AYKAN ERDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bu, son derece önemli bir kanun tasarısı. Türkiye Cumhuriyeti, 1 Mart 2004'te Ottawa Sözleşmesi'ne taraf oldu, dört yıl içinde stoklardaki ve on yıl içinde toprağa döşeli bütün mayınların imha edilmesini, ortadan kaldırılmasını bir anlamda taahhüt etti. Ama, ne yazık ki sene 2015 yani sözleşmeye taraf olmamızın üzerinden on bir yıl geçti ama toprağa döşeli mayınlar hâlâ toprağın altında ve can almaya devam ediyor. Öncelikle, burada bir kusur, bir eksiklik olduğunu ve Türkiye'nin yetersiz kaldığını kabul etmemiz gerekiyor. Evet, şu an için 2022'ye kadar süre almış durumdayız ve Türkiye 2022'ye kadar altına girdiği bu yeni yükümlülüğün üstesinden gelmek zorunda. Milli mayın faaliyet merkezinin kurulması da bu yönde önemli bir adım. Ama, gönül isterdi ki bu faaliyet merkezinin kanun tasarısı bir torba mantığıyla istismar edilmesin ve bu tasarının içine ilgili ilgisiz pek çok diğer madde mayın faaliyet merkezinin öneminden faydalanılarak sıkıştırılmasın. Bunu da artık bir alışkanlık hâline gelen niteliksiz yasama mantığının ve yasama teamüllerine saygısızlığın bir diğer yansıması olarak görüyorum. Türkiye bir an önce mayınlarla birlikte bu torba mantığından da kurtulmak zorunda.

Mayınlara ilişkin fazla bir şey söylemeye gerek yok. Ben, Ülkü Tamer'in ağzından, onun dilinden, onun türküsünden, onun ağıdından Türkiye'nin mesajını vermek istiyorum:

"Kilis'e haber saldım

Hekim gelecek bildim

Kanı bir yana bırak

Revan içinde kaldım.

Haber saldım kuş ile

Gagasında yaş ile

Yol gözledim ardından

Bir sıcacık düş ile.

Işık vurmaz karama,

Bende şifa arama,

Ellerim yok ki artık,

Tütün basam yarama."

Evet, bir dönem olağan kabul edilen mayınlar bugün artık insanlık suçu olarak görülüyor ve umuyorum ki Türkiye'nin geleceğinde mayınsız, barış dolu günler var.

Bu vesileyle, mayın kadar olmasa da vatandaşlarımızı yakından üzen, rahatsız eden, mağdur eden bir diğer tehlikeye de dikkat çekmek istiyorum, bu da kişisel verilerin korunması meselesi. Biliyorsunuz, bu hafta içinde Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı geldi. Önümüzdeki hafta da Adalet Komisyonunda, asli komisyonda görüşülecek.

Bu tasarı, en hafif dille, Avrupa Birliği müktesebatına açık aykırılıklar içeren, Avrupa Birliği direktiflerine açık aykırılıklar içeren ve Avrupa Birliği Adalet Divanının pek çok kararıyla doğrudan çelişen bir kanun tasarısı. Gönül isterdi ki Adalet Bakanlığı, Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı'nı hazırlarken Avrupa Birliğinin yönetişim anlayışını, katılımcılık anlayışını içselleştirsin, sivil toplumla, sektör temsilcileriyle ve son kullanıcı paydaşlarla bir araya gelsin ve kişisel verilere ilişkin kanunu ortak akılla hayata geçirsin. Ne yazık ki Adalet Bakanlığı hem yönetişim ve kapsayıcılık ve katılımcılık anlayışında yetersiz kalmış hem de Avrupa Birliği müktesebatına ilişkin belli ki yetersiz kalmış. Eğer Avrupa Birliği müktesebatının farkında olsaydı bu Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı'nda başta kurulun bağımsızlığı olmak üzere pek çok konuda bu vahim hatalar yapılmazdı.

Biz bugün buradan uyarmak istiyoruz: Tıpkı bu kanunda olduğu gibi iş işten geçtikten sonra, mesele Genel Kurula geldikten sonra düzeltmenin mümkün olmadığı bir anda konuşmak yerine, henüz Genel Kurula gelmemiş bir kanun tasarısının son derece büyük hatalarla dolu olduğunu, Avrupa Birliği müktesebatına aykırı olduğunu ve de ortak aklı yansıtmadığını belirtmek istiyoruz.

Yol yakınken ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda da bir alt komisyon kuramamışken Adalet Komisyonu öncesinde bu tasarıyı gelin, geri çekelim, kişisel verilerin korunması kanununu Avrupa Birliği müktesebatına uygun, evrensel insan haklarına uygun, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacak bir şekilde, ortak akılla, sektörle, sivil toplumla ve vatandaşlarımızla birlikte yazalım.

Umarım bu uyarım da duymayan kulaklara, görmeyen gözlere düşmez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)