| Konu: | Ekonomi Eski Bakanı M. Z. Çağlayan hakkında, bir şahıstan sağlanan miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında bu şahsın İran'a altın ihracatı yapması işlerinde imtiyaz sağladığı, Gana'dan kaçak yollarla yurda sokulmak istendiği iddia edilen 1,5 ton altınla ilgili adli ve idari soruşturmaları engelleyerek altının Dubai'ye çıkışını sağlamaya çalıştığı ve bu eylemlerin Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Muhalefet oluşturduğu, TCK'nın 204 ve 252. maddelerine uyduğu; İçişleri Eski Bakanı M. Güler hakkında, bir şahıstan sağlanan miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve söz konusu şahıs için koruma polisi görevlendirdiği, bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için talimat verdiği, bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi için girişimlerde bulunduğu ve bu eylemlerin TCK'nın 204, 255, 252 ve |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 20.01.2015 |
MUSTAFA AKIŞ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin en önemli ve tarihî süreçlerinin yaşandığı böyle bir zaman diliminde çok önemli bir gündemi görüşen ve tarihe de not düşecek olan Genel Kurlumuzun vereceği kararın ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Hepinizin bildiği gibi, Meclis Soruşturma Komisyonu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012'ye 120653 ve 2012'ye 125043 no.lu soruşturma dosyaları merkezinde olmak üzere 4 Sayın Bakan hakkındaki iddiaları Anayasa ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'ndeki düzenlemelere göre soruşturmuş ve neticede Yüce Divana göndermeme yönünde karar vermiştir. Önümüzdeki meselede doğru karar verebilmek için öncelikle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012'ye 120653 no.lu yani 17 Aralık soruşturması sırasında izlenen delil toplama yöntemine mercek tutmak gerekmektedir. 2007 yılında yapılan bir uyuşturucu operasyonu sırasında elde edilen telefon görüşmelerinden hareketle birtakım şüphelerden ve 2008 yılında ise isimsiz bir ihbar mektubu alındığından bahsedilmekte ve bunlar soruşturmanın dayanağı olarak zikredilmektedir. Ancak ne yazık ki 2008 tarihinde gelişen bu hadiseler üzerine 2012 yılına kadar yani dört yıl boyunca herhangi bir yasal işlem yapılmamıştır. Soruşturma başlangıcında isimsiz e-mail ve faks ihbarlarında şüphelilerle ilgili olarak telefon numaralarına kadar her türlü detay bildirilmiştir. 1 Ağustos 2013 tarihli ihbarın yapıldığı IP adresinden daha önce başka konularda 12 kez daha ihbar yollandığı bir vakıadır. İsimsiz ihbarların kim tarafından yapıldığı dahi araştırılmaksızın soyut ihbarlar, içeriği doğru deliller olarak kabul edilmiştir. Diğer taraftan ise isimsiz ihbarlar kısmen kullanılmış kısmen ise göz ardı edilmiştir. İsimsiz ihbarlarda altın ihracı meselesinin ucunda uyuşturucu baronları ve PKK olduğu ileri sürülmesine rağmen bu husus hiç dikkate alınmamış, soyut olan iddialar arasında keyfî bir biçimde ayrıma gidilmiştir. Bir diğer dikkat çekici husus ise kolluğun soruşturmaya başlamak için savcıya haber vermesi gerekirken bunu yapmayıp tespit edilemeyen bir süreden sonra durumu Başsavcılığa bildirmesidir. Nitekim, 18 Temmuz 2012 tarihli isimsiz ihbardan soruşturmanın başlangıç tarihi olan 13 Eylül 2012 tarihine kadar neden beklendiği ve o arada ne yapıldığı belirsizdir.
Dosyadaki bir diğer çarpıklık ise, CMK'ya göre son araç niteliğindeki koruma tedbirlerinin baştan uygulanarak ve sürekli uzatılarak keyfî biçimde sonsuz ve süresiz iletişimin tespiti ve teknik takibi uygulamasıdır.
Ayrıca, daha da ilginci, soruşturma dosyasında İstanbul 34. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından, 9 Temmuz 2013 tarihli kararda, beş gün öncesinden, 4 Temmuz 2013 tarihinden itibaren iletişimin tespiti kararı verilerek geçmiş tarihli denetleme kararı dahi verilebilmiştir. İki yıllık zaman dilimi içerisinde tanıklıktan çekinme hakkı olduğu için kaydedilmesi yasak olan kişilerle iletişimler de dâhil her türlü görüşme kaydedilmiş, ardından da bu kişilerin de şüpheli olduğu gerekçesiyle haklarında dinleme kararı alınmıştır. Dinleme kararı alınanlardan sadece 32 tanesi şüpheli olarak zikredilmiş, ancak, buna karşın, 100'den fazla kişi hakkında 300'den fazla numara için dinleme kararı alınmıştır.
Ceza yargılamasında, maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla, hukuk kurallarına aykırı, sınırsız yöntemler izlenemez. Hukuka aykırı delil kavramı sadece hukuka aykırı elde edilen ilk delili değil, bu delil vasıtasıyla elde edilen diğer delilleri de kapsar. Delillerin toplanmasında izlenen hukuka aykırı yöntem İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/125043 no.lu soruşturmasında, yani 25 Aralık soruşturmasında da aynen tekrarlanmıştır. Yine isimsiz soyut ihbarlar, yine bu ihbarlara dayanarak alınan hukuksuz iletişimin tespiti kararları anılan soruşturmada da cereyan etmiştir.
Ayrıca, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının her iki soruşturması hakkında da kovuşturmaya yer olmadığı kararları verilmiş ve bu kararlar kesinleşmiştir. Kesinleşen "kovuşturmaya yer olmadığı" kararları incelendiğinde, maddi hukuk bakımından bu kararların temas ettiği hususlar ile Soruşturma Komisyonumuzun incelediği hususlar aynı konulardır. O hâlde, kesinleşen bu kararların hukuken etkisi düşünülerek karar verilmelidir. Belki usuli açıdan bu kararlar bağlayıcı olarak adlandırılmayabilir ancak kararların içeriğindeki maddi hukuka ilişkin tespitler bağlayıcıdır ve dikkatle irdelenmelidir.
Değerli milletvekilleri, Soruşturma Komisyonunun ve bugünkü Genel Kurul gündeminin konusu kamuoyunun da ilgiyle takip ettiği 17 Aralık ve 25 Aralık süreçleridir. Peki, nedir 17-25 Aralık? 17-25 Aralık, soruşturmayı başlatanlar ve onun propagandacılarının iddia ettiği gibi masum bir yolsuzluk soruşturması ve bir şeffaflaşma gayreti midir, yoksa siyaseti dizayn etme, algı yaratma, psikolojik bir harekât ve devamında millî iradeye ve onun seçtiği Hükûmetine bir darbe teşebbüsü müdür? Türkiye'de on iki yıldır ortaya konan cesaret neticesi, küresel akıl tarafından daha önce 27 Mayısta, 12 Martta, 12 Eylülde ve 28 Şubatta kusursuz işletilen sistem artık çalıştırılamaz hâldedir. 17-25 Aralık da tıpkı 27 Nisan Muhtırası, kapatma davası, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 7 Şubat MİT kalkışması, Gezi gericiliği gibi aynı şekilde çalıştırılamamış ve milletin kendi iradesine sahip çıkması neticesi akim kalmış bir darbe teşebbüsüdür.
(İstanbul Milletvekili İhsan Özkes "'Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa mutlaka cezalandırırdım.' Hz Muhammed" yazılı pankartı kaldırdı)
MUSTAFA AKIŞ (Devamla) - Paralel örgüt, hiç kimsenin, muhalefetin dahi şek ve şüphesi yoktur ki 17-25 Aralığın mimarıdır. 17-25 Aralıkta gerçekleşen operasyonun arka planını inkâr etmek için ya siyaseten kör ya da bu operasyonun bizzat uygulayıcısı olmak gerekir. Karşımızda masum bir polisiye operasyon yoktur. Karşımızda başka bir savaş için, hem de taşeron sıfatıyla yürüttükleri bir savaş için, günlerce, aylarca, yıllarca mühimmat biriktiren bir yapı vardır. 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının siyasete karşı kullanılan silahta susturucu vazifesinden başka bir anlamı yoktur.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de vesayetin sözcüsü ve aklı hiç değişmemektedir. Nasıl ki 27 Mayıs itibarsızlaştırma ve yolsuzluk algısı üzerinden ve "Kaçarken yakalandı." algısı üzerinden çalıştırılmışsa 17-25 Aralık da aynı şekilde itibarsızlaştırma ve kaçtı, kaçacak algısı üzerinden yönetilmeye çalışılmıştır. Paralel örgütün kurşun askerlerine dönüşenlerin ısrarla yargı koridorlarına hapsetmek istediği ve meseleye sadece bu zaviyeden bakmamızı salık verdikleri şekliyle 17-25 Aralığa bakmamız mümkün değildir. 17-25 Aralıkta yargının omzundan meşru siyasete ateş edilmiştir. 17-25 Aralık, hukuki bir sonuç alma gayreti değil, siyasi bir sonuç alma gayretidir. 17-25 Aralık, 7 Şubat MİT kalkışmasından ve oradan Cumhurbaşkanımıza yürünerek, ona doğru yürünmesinden asla bağımsız değerlendirilemez. 17-25 Aralık, Türkiye'yi dünyaya teröre destek veren ülke olarak tanıtmak için sadece yardım değil, ülkenin egemenlik haklarını da üzerinde taşıyan MİT tırlarının durdurulmasından asla ayrı değildir. 17-25 Aralık, Dışişlerindeki özel toplantının dinlenmesinden ve servis edilmesinden ayrı değildir. 17-25 Aralık, Başbakanın çalışma ofisine böcek konulmasından ayrı değildir. 17-25 Aralık, hemen akabinde sosyal medya üzerinden piyasaya sürülen montaj ses kayıtlarından ayrı değildir. 17-25 Aralık, bir savcı müsveddesinin kasıla kasıla "Bu devletin sahibi biziz." edasıyla emniyeti basmasından ve emniyet güçlerine hukuksuz fezleke dayatmasından ayrı değildir. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri) 17-25 Aralık, savcının adliye önünde basın bildirisi dağıtacak kadar marjinalleşmesinden, taraf olmasından ve onun kin ve öfkesinden ayrı değildir. 17-25 Aralık, HSYK'nın kamuoyuna açıkladığı, siyaseti hedef alan bildirisinden de ayrı değildir. 17-25 Aralık, ortaya çıkan binlerce dinleme dosyalarından ayrı, müstakil bir soruşturma değildir.
İşte 17-25 Aralığı bu süreçlerle birlikte değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu süreçlerle, bu yaşananlarla 17-25 Aralığı ayrı tutmak siyasete ve millî iradeye karşı yapılan tüm bu müdahaleleri himaye etmek ve meşrulaştırmak anlamına gelecektir.
Bununla birlikte, Soruşturma Komisyonu çalışmaları çarşaf çarşaf medyaya servis edilerek suç işlenmiştir. Medya üzerinden yine toplantı tutanakları cımbızlanarak bir algı oluşturulmaya ve Komisyon baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Bu algı çabasının biraz önce açıkladığım gibi 17-25 Aralık günlerinde yapılmak istenenden hiçbir farkı yoktur. O zaman yapılan siyasi mühendislikle Komisyon tutanakları sızdırılarak yapılan siyasi mühendislik arasında hiçbir fark yoktur. Her iki zaman diliminde de yapılanlar, kamuoyu nezdinde peşinen mahkûm etme gayretidir.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; siyasetçinin verdiği kararlar hayattan, ülke gündeminden uzak kararlar olursa bu kararlar toplum zemininde anlamlı kararlar hâline dönüşemezler. Biraz önce anlattığım hususlar apaçık bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Bu gerçekliklere gözümüzü kapatarak karar vermek mümkün değildir. Millet iradesini hedef alanların yaptıklarını ve bunun yanında sayılan birçok hukuka aykırılığı meşrulaştırmamız ve ima etmemiz doğru değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)