GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ekonomi Eski Bakanı M. Z. Çağlayan hakkında, bir şahıstan sağlanan miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında bu şahsın İran'a altın ihracatı yapması işlerinde imtiyaz sağladığı, Gana'dan kaçak yollarla yurda sokulmak istendiği iddia edilen 1,5 ton altınla ilgili adli ve idari soruşturmaları engelleyerek altının Dubai'ye çıkışını sağlamaya çalıştığı ve bu eylemlerin Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Muhalefet oluşturduğu, TCK'nın 204 ve 252. maddelerine uyduğu; İçişleri Eski Bakanı M. Güler hakkında, bir şahıstan sağlanan miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve söz konusu şahıs için koruma polisi görevlendirdiği, bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için talimat verdiği, bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi için girişimlerde bulunduğu ve bu eylemlerin TCK'nın 204, 255, 252 ve
Yasama Yılı:5
Birleşim:44
Tarih:20.01.2015

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Faruk Bal'ın açıklamasından sonra gerçekten kuşkuya düşmedim değil. Bu Komisyonda olmayı çok istiyordum, partimin yetkilileri de çok istiyordu, tam 4 kuradan çıkamadım. Yani, basiretsizlik var diyordum ama umarım başka bir şey yoktur bu işin içinde.

Bugün, bazı arkadaşlar söylediler "Meclis tarihî bir an yaşıyor." diye. Meclis tarihî bir an falan yaşamıyor. Çok sıradan bir gün. Sebebi: Yolsuzluğu kanıksadık. Yolsuzluk yol oldu artık bu ülkede, son derece sıradan. Acaba iktidar partisinin milletvekilleri umursamadıkları için mi bu sıralar boş, gelmiyorlar yoksa buradan bazı sözcükleri duymak mı istemiyorlar? (CHP sıralarından alkışlar)

Aslında çok önemli şeyler olmuş. En basitinden şöyle söylemek lazım: İran kökenli, sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş, 30'lu yaşlarda, bir sanatçıyla evlenerek ünlenmiş bir kişi yani bu operasyon yapılmasa bir sene sonra neredeyse Bakanlar Kuruluna başkanlık yapacak, öyle bir tablo oluşmuş. Hediyeler almış yürümüş. "Efendim, bu ayakkabı kutusunun içinde 500 bin dolar yoktu, elbisenin içinde para yoktu." Peki, elbise bedava mıdır? Vakko'dan bir elbise kaç liradır acaba?

Bir polis memuru trafikte 15-20 lira para aldı -çorba parası- diye, rüşvetten yargılanırken bu ülkede, bunları görmezden geliyoruz; piyanolar, geziler, paralar pullar, kasalar... Ama ne yazık ki bu 17-25 Aralık soruşturmasını yürüten savcı da görmüyor, Komisyon da görmüyor, görmek istemiyorlar.

Açık söyleyeyim burada: Bu soruşturmaya tabi tutulan eski bakanların bir kısmını da tanıyorum. Gerçekten bir hukuk adamı olarak söylüyorum, bir siyaset adamı olarak söylemiyorum: Bu işin içinde büyük bir hırsızlık var; var! Bunu örtmek, kapatmak artık mümkün değildir.

İşin teknik boyutuna girince "Efendim, işte bu soruşturma sırasında yasak delil elde edildi. Madem başlangıçta delil yasaksa sonraki deliller de yasaktır." anlayışı doğru bir yaklaşım olamaz. Yani ortada olan her şey belli ve teknik takip yapıldıktan sonra asıl yapılması gereken işin mali boyutunu araştırmak iken tamamıyla bunun üzeri, ne yazık ki örtülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, altın ticareti yapılmış, koskoca Türkiye Cumhuriyeti maskara hâline dönüştürülmüş. Bu 1,5 ton altın meselesi var Gana'dan. Soruşturma dosyasında var açıkça. Tabii, görülmek istenmeyince görülmez. Aslında bu altın Gana'dan gelmemiş. ULS Havayolları ile Sorinet Group arasında anlaşma şu şekilde: Bu altın 4 ton olacak, Sabiha Gökçen'den Libya'ya götürülecek, Libya'dan Gana'ya, Gana'dan Sabiha Gökçen'e, Sabiha Gökçen'den Tahran'a. Aslında bu altın, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinden giden bir altın. Ama bunu görmek istemezseniz görmezsiniz. Yolsuzluğun dik âlâsı burada, kaçakçılık burada. Ama bunların hiçbiri görülmek istenilmemiş.

Bazı arkadaşlarım buraya çıktığımda bana dediler ki "Ya, biraz vicdanlara hitap et." Hiç vicdanlara hitap etmeyeceğim çünkü bir yıldan bu yana vicdan üzerine zaten bir baskı altında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu. Bundan bir yıl önce, şu anda Komisyonda görevli bir Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşım bana aynen şunu söylemişti: "Ağabey, vallaha bizim de içimize sinmiyor ama ne yazık ki patron gidiyor."

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Açıklayın o ismi, açıklayın o ismi.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Sorun bu, sorun bu. Ve "Patron gidiyor." demişti.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - O namerdi açıklayın o kimse.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Aslında bu bakanların hiçbirinin önemi yok.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - O namerdi açıklayın, ismi açıklayın.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Bu bakanlar gerçekten itibarsızlaştı. Muhalefet bir yıldan bu yana bir kum torbası gibi onlara vuruyor, evet, doğru. Basında aleyhlerinde yazılan pek çok yazı var. Bu insanların özel yaşamları bir anda kayboldu gitti, siyasi yaşamları bitti bu bakanların, bundan sonra yalnızlaşacaklar. Şimdi yanında olan insanlar bir dönem sonra yanlarından uzaklaşıp gidecekler ve kahırlı bir hayat onları bekliyor, aileleriyle üzüntülü bir yaşam onları bekliyor. Bu bakanlar kimsenin umurunda değil aslında. Aslında bu bakanlar yargılanmış olsalar, gerçekten Yüce Divana çıkmış olsalar belki kendilerine yeni bir dünya, yeni bir yaşam yaratmaları anlamında önemli bir şansları olacak. Ben isterim ki bu eski bakanlar gelip burada savunma yapsınlar bir kere, onları dinlemek istiyor millet; bir. İkincisi, Yüce Divanda yargılanmayı kendileri istesinler. Sadece biri için onların yargılanmasının ve aklanmasının önüne geçiliyor. Aslında "Anayasa Mahkemesine güvenmiyoruz." sözcükleri tamamıyla yalandır. Bugünkü Anayasa Mahkemesinin 8 üyesini Sayın Abdullah Gül, 1 üyesini Sayın Recep Tayyip Erdoğan seçmiştir. 17 oya göre, 17 üyeye göre çoğunluk zaten Adalet ve Kalkınma Partisinin tercih ettiği insanlardadır ve böyle bir yargılamanın yapılmasında yarar vardır.

Değerli milletvekilleri, bu Meclise her seçim sırasında ortalama olarak yüzde 70 oranındaki kişi geri gelemiyor. Bu önemli bir andır. Burada önemli bir tercihte bulunacaksınız. Pek çoğumuz bir daha gelemeyeceğiz bu kürsülere, buralarda konuşamayacağız. Ben akıllara seslenmek istiyorum. Bakın, partinizi seviyorsanız, kendinizi seviyorsanız, ülkenizi seviyorsanız şöyle bir şey düşünün: Vaktizamanında Tansu Çiller'le Mesut Yılmaz birbirlerini akladılar. Şu anda partileri ortada yok. Akılcı davranın lütfen, akılcı bir karar verin ve bu kararı verirken şu kapalı yere girip açıktan pusulaları göstermeyin, koskoca adamlarız. Bunu bütün Meclise belirterek söylemek istiyorum, o kapalı yere gidip vicdanımız neyi elverirse o pusulayı oraya koyup gelip buraya atalım ve biz bunları izleyeceğiz. Vakti zamanı gelince bu işlerin muhasebesi yeniden yapılacak. İşte o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihî bir gününü yaşayacaktır, şimdi değil. Şimdi sıradan bir gün. Şimdi yolsuzluğun kanıksandığı, çoğunluğun egemen olduğu bir anı yaşıyoruz. Bu anlamda muhalefet çaresizdir ve ben iktidar partisi milletvekillerinin, işte, vicdanları elverecek, gidecekler, başka türde bir irade de göstereceklerine hiçbir zaman inanmıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi bir ahde vefa örneği gösterecektir burada. Bence önemli olan, bu ahde vefa olarak mı kalacaktır, yoksa bu vesayet anlayışı artık ilelebet devam mı edecektir?

Değerli milletvekilleri, son sözlerim yüce milletime. Çocukken, işte, 8-9 yaşlarında sapanla kuş avladığımız dönemde leyleklere taş attığımızda büyüklerimiz bizi döverlerdi "Bunlar mübarek hayvan." derlerdi, anlayamazdık. "Leylekler Mekke'yi, Medine'yi görmüş hayvanlardır. Kâbe'nin üstünden geçerler, onun için, bizim için mübarek." derlerdi. Sonuçta yıllar geçti, belgeseller televizyonlarda gösterildi, anladık ki leylek kuru iklimlerin leyleği değil, öyle hiç Kâbe'nin üstünden falan geçmiyor ve şunu da anladık ki leylek öyle mübarek hayvan vasfını hak edecek bir şekilde yiyecek de yemiyor; yılan yiyor, çıyan yiyor, kurbağa yiyor.

Ey yüce milletim! Leylek, hacı leylek değil; leylek, çıyan yiyor, kurbağa yiyor.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)