| Konu: | Milli Mayın Faaliyet Merkezi Kurulmasına İlişkin Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 46 |
| Tarih: | 22.01.2015 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Somali'de heyetimize yapılan bomba yüklü araçlı saldırı nedeniyle "Geçmiş olsun." diyoruz. Orada hayatını kaybedenlere de Allah'tan rahmet diliyoruz.
Gerçekten Afrika'nın her tarafı mayın gibi ve çok dikkatli olunması gereken bir alan. Bizler, mayın konusunda, 4 parti grubu da, akıl-mantık, ülke çıkarları, toplum çıkarları bir olunca demek ki ortaklaşa bildiğimiz bazı konular var. Daha önceleri çok sert mayın tartışmaları yaptık, ihalesini tartıştık, sonra bu Suriye'deki mayınların sökülmesiyle ilgili "Ottawa Sözleşmesi" dedik ancak şunu gördük ki Orta Doğu'daki gelişmeler apayrı bir evreye getirdi ve Türkiye dünyanın en büyük, 16'ncı büyük ekonomisi ise bu işini kendisi yapmalı. Ben ceza avukatlığı yaptım otuz sene, inanın, ben kaçakçıların nasıl mayın söktüğünü elleriyle bilirim. Onun için bunu, güvenlik nedeniyle de olsa, Türkiye'nin kendi silahlı güçleri kontrolünde yapması son derece önemli.
Ancak otuz yıllık çatışmanın getirdiği bir de askerî güvenlik bölgeleri var, oraya konulan mayınlar var. O konuda çok ciddi bir harita olayı yok. Bakanlığın bu konuda çok dikkat etmesi lazım. Süre olayı değildir, yani süreyi uzatmak, Suriye'de IŞİD, El Nusra, El Kaide, ortalıkta bombalı saldırılar, Reyhanlı... Bu kadar şeyler yaşanırken tabii ki Suriye'de ne bir ihale yapılabilir ne bu mayınlar çıkarılabilir. Bunun farkındayız, bu gerçekliğin ama mayınsız giriş kapılarından da herkesin çok rahatlıkla girip çıktığı bir sınır olmaktan da alıkonulması gerekiyor. Çünkü bütün dünyanın gözü Paris saldırısından sonra... Sanki herkes Türkiye'yi kullanıyor, Türkiye bir köprü, Suriye sınırından geçişler turistik, böyle bir konum söz konusu.
Tabii, bu mayınları hangi ihtiyaç koyduysa günümüzde kaldırılması da son derece... Doğu sınırı açısından farklı, güney sınırı açısından farklı önlemlerin alınması gerekir. Ancak şuna inanıyorum ki doğru bir dış politikayla Türkiye, çok doğru bir siyasetle, stratejiyle kendi bütün sınırlarında dostluk ve güveni halklarla sağlayarak en büyük güvenli sınırları oluşturabilir. Bu en önemli konudur. Doğru politika budur. Bu komşularımızın içinde on binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan kadim halklar bizim de komşularımızdır.
Şurada biraz önce Mecliste grubumuzu ziyarete gelen -askerde- Şüpheli Ölümler ve Mağdurları Derneği Başkanı, Yönetim Kurulu, onlar daha önceleri de çok sık geliyordu ve bizim de kanun tekliflerimiz var. Yani bazı hassasiyetlerini burada tekrar vurgulamak istiyorum:
Birincisi; Millî Savunma Bakanlığının avukat tutma olayını, evet, gerçekten doğru buluyorlar. Zaten onların da istediği, onların istediği, bir avukat değilse baronun atayacağı bir avukat çünkü güven sorunudur biraz avukatlık olayı ve bu şekildeki düzenleme bence doğru. Çünkü ailenin güvendiği birini avukat tutması son derece önemlidir.
Yine askerde yaşamını yitirenlerin ailelerinin toplam sayısının son on yılda 6 bin -bilmiyorum Sayın Bakan bize doğru bir rakam telaffuz edebilir mi- küsur civarında olduğu söylendi ve bunlara şehitlik maaşının güvencesinin bağlanması, ailelerinin korunması, evli iseler çocuklarının ki en önemlisi... Bunların sayısı çok değil. Askerde hayatını kaybeden kazara olsun, intihar olsun, başka nedenle olsun evli askerler var. Yani bunların 1 veya 2 çocukları var genellikle yaş itibarıyla, bu çocukların sosyal güvencesi son derece önemli. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ilgi alanında ama tabii, şehitlik statüsü olmadığı için...
Bir de yani şuna sitem ediyorlar: "İntihar edenler hariç." diyorlar ve de "psikolojik sorunu olanlar" kavramını da doğru bulmuyorlar. "Zaten askere alınmada heyet raporuyla alınıyor insanlar." diyorlar. Bütün askerlerin bu şekilde kategorize edilmesini de yani kolektif bir tanımlamayı da doğru bulmuyorlar, inciniyorlar. Yani "Pekâlâ asker de olabilir, üstlerde de aynı tür sorun ve rahatsızlıklar olabilir." diyorlar. Bu kavramın kullanılmamasını özellikle, hassasiyetle istiyorlar, onu ifade etmek istiyorum.
Yani "Bedelli askerlik varsa biz yoksul olan askerlere zorunlu askerlik mecburiyeti getirilmesi son derece haksız." diyorlar. Vicdani reddin mutlaka olmasını ifade ediyorlar. "Çünkü yoksul olmak demek illa zorunlu askerlik yapmayı gerektiriyorsa parası olanın benden ne ayrıcalığı var? Vatan borcu parayla mı ölçülüyor?" diyorlar. Yani haklılar bu konuda yoksul, emekçi insanlar, bu konuda özellikle de ayrımcılığa uğrayanlar.
Bu şüpheli asker ölümlerinde adalet arayışı vardır, bunu çok doğal karşılamak lazım. Aslında askerî yargı -ben sıkıyönetim mahkemelerinde de görev yaptığım için bilirim- birlik mahkemeleri biraz daha düzenli ve özenli de çalışır, dikkat eder bu tür konulara ama özellikle askerlik göreviyle ilgili olmayan şüpheli ölümlerde adli yargıyı mutlaka devreye koymak lazım. Bu, güven açısından önemli çünkü farklı bir nedenle, asker, kışla içinde de ölü olsa... Ama askerlik göreviyle ilgili değilse onu ayırmak lazım, bunu diyorlar.
Zaman aşımı konusunda da tereddütlü onlar var. Yani bu tür suçlarda zaman aşımı olmamalı diyorlar çünkü yaşam hakkı, bir kutsal vatan borcu nedeniyle... Böylesi bir sıkıntıyı ifade ediyorlar.
Şuna baktığımız zaman: Ben -Türkiye'de bütçeye- daha önceki bakanla beraber ve özellikle uzmanlarla, hatta buradaki, Komisyonda görevli değerli asker arkadaşlarla da bu konuyu konuştum, -askerde 6 bin civarında yaşamını yitiren, intihar, kayıp, kaza ne dersek diyelim farklı biçimlerle- bunun mali boyutu -borç olarak, yük olarak- bütçeye çok değil. Yani bakın, yüzde 5 işveren primini ödediğimiz zaman yüzde 5 prim, 5 milyar lira bir yük getiriyor. Oysaki bu 6 bine yakın ailenin anne babaları genellikle yaşlıdır, onların bir sosyal güvenceye kavuşturulması veya -bir önerge vereceğiz zaten yeri geldiği zaman- o aileden birinin işe alınması veya sosyal güvenlik nedeniyle çocuklarının güvence altına alınması, maaş bağlanması, bu son derece yani sosyal devlet olmanın gereğidir. Yani bilmiyorum, bütün devletlerde, bütün ülkelerde kendi askerlerine, böylesi bir yaşam hakkı ihlali söz konusu olduğu zaman, kusurlu olsun olmasın; dikkatsizlik, tedbirsizlik olsun olmasın... Bakın, önemli, altını çiziyorum. Yani tabii ki her kesimden insanlar askere gidiyor ve çok farklı vakalar da var ama zaten askerliğin bir süzgeci de var yani vakası olan insanı askere almıyor. Çürük raporu denilen bir olay vardır, sağlık raporu denen bir olay vardır, bir heyet var. Eğer almışsa ki normal bir insandır diye almıştır. O objektif sorumluluk dâhilinde olayları değerlendirmek lazım. Onların bu beklentileri olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın Bakan, maliyeden bir görüş isterseniz, ne kadar yük getiriyor ne kadar evli olan, hayatını yitiren, askerlik görevini yapan yurttaşımız vardır? Ben bunun çok büyük bir yük getirmediğini ifade ediyorum. Bu yarayı sarma konusunda da sizlere büyük görev düşüyor.
Teşekkür ediyorum.