| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü (CERN) Arasında CERN'de Ortak Üye Statüsü Verilmesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 46 |
| Tarih: | 22.01.2015 |
CHP GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi İkinci Dünya Savaşı sonrası dağılan Avrupa'yı bilim çatısı altında toplamak amacıyla kurulan büyük bir nükleer araştırma merkezidir. 1954 yılında Cenevre'de kurulan CERN, bugün dünyanın her yerinden gelen araştırmacıların çalışabildiği, din, dil ve ırk farklılığının hissedilmediği bir bilimsel ortama sahiptir. Çünkü CERN'de önemli olan hangi ülkeden geldiğiniz değil orada ne yapabildiğinizdir.
CERN, evrenin sırlarını ve oluşumunu anlamak amacıyla kurulmuş devasa bir araştırma altyapısına sahiptir. CERN'in nükleer fizik araştırma cihazları yerin 100 metre altında 27 kilometrelik dairesel bir tünel içindedir. Evrenin en küçük yapı taşlarının evrenin şekillenmesine nasıl katkıda bulunduğunu öğrenmek için, bir amaç uğruna çalışılmaktadır. Basına "Tanrı parçacığı" olarak yansıyan Higgs parçacığı ve karanlık madde üzerinde burada yoğun çalışmalar vardır. Bu parçacığı bulma adına yapılan çalışmaların sağlayacağı katkıları şimdiden öngörmek kolay değildir. Ancak, belki yüz yıl sonra bu konuda önemli fikirlere sahip olacağız. Bu çalışmalardan bilime ve teknolojiye önemli katkılar ortaya çıkmaktadır. Tıptaki MR makineleri bu sayede ucuzlamıştır. Daha az radyasyon yayan röntgen cihazları geliştirilmiştir. Bugün hepimizin kullandığı dünya çapında İnternet servisi burada ortaya çıkmıştır. Kısaca, CERN'den birçok teknoloji ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır.
Şu anda CERN'le ilişkilerimiz sadece fizikçiler bazında yürüyor. Mühendisler ve şirketler bu anlaşmanın bir parçası olamıyor. Bu nedenle, Türkiye-CERN arasında sadece bilgi transferi yapılabiliyor.
Türkiye CERN adlı bu kuruluşa 1961'den beri gözlemci üye statüsündedir. CERN'e üyelik konusu, Türkiye'deki ilgili bilim alanı mensupları tarafından sıklıkla gündeme getirilmiştir. Şimdi ise önü açık ortak üye olmak durumundayız. Gönül ister ki çok geç kalınmış bu sürecin sonunda tam üye olalım.
Türkiye de CERN deneylerine deney bazında 1995 yılından beri katılıyor. Tabii, Türkiye'nin maddi katkısı çok az bu deneylere ama son 20 yılda birçok Türk fizikçisi bu deneylerde çalıştı ve güzel işler yaptılar.
CERN konsey kararı ile artık gözlemci statüsünü sonlandırmak ve bu üyeleri karşılıklı müzakerelerle ortak üye veya tam üye statüsüne geçirmek istemektedir. İktidarın bu konudaki tercihi tam üyelik için değil, önü açık ortak üyelik doğrultusunda olmuştur. Bu tercih, kamu kaynaklarını idareli kullanma dikkati ya da kaygısıyla yapılmış olsaydı, gerçekçi ve basiretli bulup tebrik ederdim. Ancak, bu iktidarın öyle bir hevesi ve isteği olmadığını hepimiz artık çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, bu konuda bir açıklama beklemek hakkımız: Neden epeyce yol alınmış tam üyelik başvurusunu Ekim 2012'de geri çekip ortak üyeliğe dönme kararı verdiniz?
Tam üye olduğumuzda bu elit bilim kulübünde yer almamız için, birçok ülkenin toplamı kadar İsviçre frangı ödememiz lazım. Örneğin, İsrail, Finlandiya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan'ın ödediği üyelik aidatı toplamı 55 milyon İsviçre frangıdır. Biz tam üye olsaydık bu kadar aidat ödeyecektik. Ancak bu meblağ, ülkemizin hangi harcamalarıyla kıyaslandığına bağlı olarak yüksek ya da alçak denebilir. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı sarayı olarak yapılan kaçak külliye harcamalarıyla birlikte ele alındığında CERN aidatı o kadar yüksek değil.
Eğer CERN'den neler beklendiği, kimler tarafından neyin, nasıl yapılacağı önceden gerçekçi bir şekilde belirlenmezse, koordinasyon sağlanmazsa yalnızca paranın değil, zaman ve çabanın da çarçur edilmesi riski vardır. Ne yapıp edip, ülkemizin geç kalmış bu üyeliğinin ülkemizin bilimsel gelişmesine maksimum yararı sağlaması gerçekleştirilmelidir. CHP olarak bunun mutlaka izleyicisi olacağız.
Şimdi, bu bağlamda şu hususların iyi anlaşılması gerekiyor: Önü açık ortak üyelik şimdiye kadar sürdürülen statüye kıyasla çok fazla bir hak sağlamıyor. Karar organlarında eskiden olduğu gibi oy hakkı yok. Sınırlı süreli pozisyonlara başvuru hakkı var ancak istihdam garantisi yok. İstihdam için bir tavan var, bu da Türkiye'nin finansal katkısıyla sınırlı. Yani, az ve sınırlı sayıda genç bu çerçevede sınırlı sürelerle, ortalama iki yıl, çalışma şansı bulacak. Umarız burada da VIP torpil listeleri devreye sokulmaz. Genç ve istekli bilim insanlarımızı ülkemize maksimum yarar açısından değerlendirmemiz gerekiyor.
Önü açık ortak üyelik bir ara statüdür. Bu evrede ülke düzeyinde yapacağımız hazırlık çalışmalarıyla tam üyeliğe hazır hâle gelmemiz ve Konseyi buna ikna etmemiz gerekiyor. Yoksa "Al bu yıllık 60 milyon İsviçre frangını" ya da ortak üyelikte "Al bu 4 milyon İsviçre frangını beni üye yap." demekle olmuyor. Hükûmetin elinde bu konuda stratejik bir plan var mı onu merak ediyoruz.
Biraz eskiye dönelim, 2004'te tasfiye ettiğiniz eski ve gerçek TÜBİTAK ne yapıyordu? Bunlarla uğraşıyordu, bu üyelikle ilgili çalışmalar yapıyordu. Yerlerinden ettiğiniz, o çalışanların yerine doldurduğunuz, sizin deyiminizle bugün "Haşhaşi" ve "darbeci" dediğiniz kişilere de bugün benzer tasfiyeleri yapıyorsunuz. 2004 de, sizin tasfiyenizden önceki TÜBİTAK, üyelik aidatı olarak ödenecek meblağın adil bir karşılığının bilimsel, teknolojik ve ekonomik katma değer olarak ülkemize geri dönmesini sağlayacak koşulların oluşturulması için çok yoğun çalışmalar yapmıştı. Bunun için o yıllarda TÜBİTAK bünyesinde özel bir birim bile kurulmuştu. Neydi o? Yüksek Enerji Fiziği Etkinlikleri Çalışma Grubu. O zaman tasfiye ettiğiniz bu arkadaşlar, bu birimi kararlılıkla desteklemiş ve CERN politikaları konusunda da merkezî bir konuma yükseltmişti.
Bu noktada elimizdeki en önemli konu nitelikli bilimsel insan gücüdür. Bu bağlamda kritik sayılar ve koşullar oluşmadan tam üyeliğin gündeme getirilmesi herhâlde söz konusu olamayacaktır. Yani önceliklerimizden ilki insan gücü altyapısının oluşturulması olmalıdır. Olabildiğince kısa bir süre içinde CERN'deki çalışmalardan etkin bir şekilde yararlanabilecek düzeyde 150-200 kişilik yüksek enerji hızlandırıcı fizikçisi ve teknisyeninden oluşan bir grubun yetiştirilmesi gerekiyor. CERN'deki çalışmalara teknik açıdan destek verebilecek elektronik, bilgisayar ve diğer alanlara mensup mühendislerin yetiştirilmesi gerekiyor. YÖK'ün kadro tahsisinde ve çeşitli ulusal burs kurumlarının yurt içi ve yurt dışı lisansüstü burslarından özellikle bu amaç için çok sayıda kontenjan ayırması bu bağlamda büyük önem taşıyor.
Gelin görün ki bu ciddi bir anlayış değişikliği gerektiriyor. Elimde çarpıcı bir örnek var. Türkiye'nin en tepedeki üniversitelerinden birinin CERN'le ilişkili eğitim ve araştırma yapan oldukça büyük bir bölümünde toplam ve topu topu 8 araştırma görevlisi var. Bunların 3'ü de CERN'le ilgili alanda araştırma ve lisansüstü eğitim içinde. Bunu tüm ülkeye genellerseniz bu profilde sadece 40-50 genç araştırıcı aday çıkıyor karşımıza. Bu ortak üyelik statüsü, büyük bir olasılıkla bunların tümünün, hatta bir kaç mislinin CERN'de belli sürelerle eğitim görmek için çalışmalarına finans ve mevzuat çerçevesi sağlayacaktır.
Sorumuz şu: Söz konusu üniversiteler bu denli üretken insan gücü eksikliğiyle çalışırken bu genç kardeşlerimizin bir kaç yıllığına devreden çıkmalarına izin vermek isteyecekler midir?
Değerli milletvekilleri, sorunlara stratejik ve öngörü yaklaşımıyla yaklaşmak gerekiyor. Bu adımı atarken eğer YÖK nezdinde hem bir büyüme projeksiyonu hem de eğitime gönderileceklerin eksikliğini giderecek yeni araştırma görevlileri kadroları ihdas etmezseniz CERN'e kimseyi gönderemeyiz ve yapacağımız yıllık ortak üyelik aidatı -ki, bu 1 milyonla 4 milyon İsviçre frangı arasındadır- boşa ödenmiş olacaktır. Böylece, bu yeni, cidden saygın ve önemli olması gereken girişim de yeni bir israf sürecinden başka bir şey olmaz. Bu CERN girişimini ciddiyetle ele alalım, eğitimde FATİH Projesi'nin akıbetine benzetmeyelim. Gerçi orada çarçur edilen paralar tabii milyar TL'ler mertebesindeydi.
Hazır bilim, teknoloji konuşurken konumuza hiç de uzak olmayan başka şeyler hatırlıyoruz. Bugünlerde yine operasyon yaptınız ve Türkiye'ye çağ atlatan hizmetler yapan şerefli ve vatansever insanları 2003 yılında TÜBİTAK'tan tasfiye ettiniz. Kabahatleri neydi o insanların? Bilişim devriminin önemli organı İnternet'in Türkiye'ye getirilmesi, e-Türkiye sisteminin kurulmasındaki çok önemli katkıları için mi onları attınız? Vergi gelirindeki neredeyse yüzlerce kata ulaşan artış ve konjonktürel finansal rahatlığınız o çalışma sayesinde olmuştu. Bu insanlara minnettar olmanız gerekirken 2003 yılında onları linç ettiniz ve mahkemelerde sürüm sürüm süründürdünüz. Vizyon 2023 Projesi'ni hazırlamış oldukları için mi onları attınız? Ne tuhaf, yenilerde aynı ismi kullanan bir projeyi epeyce dillendirdiniz. Hiç bir ilgi ve benzerlik yok. O projenin oluşturulmasında Türkiye'nin dünya çapındaki pek çok bilim, teknoloji ve sanayi adamı katkı yapmıştı ve entelektüel değeri çok yüksek bir projeydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK EYİDOĞAN (Devamla) - Bu projeyi gerçekten Cumhuriyet Halk Partisi olarak önemsiyoruz ve bunu her yönüyle takip edeceğimizi burada özellikle ifade etmek istiyorum. Türk bilim dünyasına, teknoloji dünyasına hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)