| Konu: | Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 47 |
| Tarih: | 27.01.2015 |
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz aldım.
Kanuna geçmeden önce, Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımızı burada bulmuşken şu Bakanlıktaki kadro işini şöyle geniş geniş bir konuşmamız gerekiyor Sayın Bakanım. Sayın Bakanımız aylardır devamlı topu taca atıyor bu konuda. Tabii, bazı konularda eleştirmiyoruz, tebrik ediyoruz ancak bu konuda topu taca atmaya gerek yok, bizim atacağımız her gol Türkiye'mizin lehine olacaktır.
Bugün, buradan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığındaki istihdamı, kadro işini, vereceğiniz sayıyı açık ve net olarak gençlerimize açıklamanız gerekiyor. Türkiye genelinde bu kadar üniversite açıldı, ziraat fakülteleri açıldı, iktisadi ticari bilimler fakülteleri açıldı, veteriner fakülteleri açıldı. Bunlar gerekliydi açıldı, öğrenci yetiştirildi, bu öğrencilere velilerimiz saçlarını süpürge yaptı, Türkiye kamuoyuna sundu ama bunlarla ilgili Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bir kadro... Boş kadrolarımız var Türkiye genelinde. Türkiye toprakları ziraat mühendisi bekliyor, Türkiye hayvancılığı veteriner hekim bekliyor, veteriner sağlık teknisyeni bekliyor. Tüketen üreticilerimiz, tüketen vatandaşlarımız, tüketicilerimiz gıda mühendisi istiyor, su ürünleri mühendisi istiyor, teknisyenler istiyor. Bu kadar yetiştirilmiş elemanlarımız var, bunları ne zaman atayacağız? Bu insanlar yetiştirildi, bu aileler feryat ediyor. Aileler arıyor, size de geliyor, iktidar milletvekillerine de geliyor, bize de geliyor. Her gün mesajlarımızda, "tweet"lerimizde, Facebook sayfalarımızda bunlarla karşı karşıyayız. Bunlar Meclis koridorlarında, bunlar sizin odalarınızda, iktidar milletvekillerinde, komisyon başkanının odasında. Bunların hepsine cevap vermeniz gerekiyor. Maliye Bakanı ne dedi, bu kadroyu verecek mi, vermeyecek mi? Tarım Bakanlığı ne dedi, kaç kişi istihdam edeceğiz? Bunu net bir şekilde bu kanun görüşülürken burada açıklayalım, insanlarımız da rahat bir nefes alsın.
Ayrıca, Sayın Bakana sormak istediğim bir soru var. Bu fakülteleri ihtiyaçtan açtık, Burdur'da da açtık veteriner fakültesi. Çocuklar mezun oluyor, her mezun olan veteriner hekim, biz veteriner hekim olduğumuz için, bizden iş talebinde bulunuyor; özel sektör bu konuda cevaz vermiyor. Özel sektörle görüşmeniz oluyor. Madem gıda denetimleri var, belediyelerimizde, diğer bakanlıklarda, Millî Savunma Bakanlığında, Deniz Kuvvetlerimizde, Hava Kuvvetlerimizde, Kara Kuvvetlerimizde veteriner hekimlerin istihdam edileceği birçok alan var, gıda mühendislerimizin istihdam edileceği birçok alan var, ziraat mühendislerimizin istihdam edileceği birçok alan var. Bunların içinde zooteknistler var, park ve bahçeciler var, var da var, saymakla bitmiyor. Hepsi bizden. Muhasebecilerimiz var. Bunların istihdamı yönünde bugün, buradan net bir cevap bekliyoruz.
Kanuna gelince: Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri; güzel bir kanun çıksın diye sivil toplum örgütleriyle, damızlık sığır yetiştiricileri birlikleriyle, Köy-Koop'umuzla, arıcılık birliklerimizle, koyun ve keçi üretici birliklerimizle, manda yetiştiricileri birliklerimizle görüşmeler yaptık. Onların talepleri doğrultusunda bazı konuları sizlere ilettik; bazılarını kabul ettiniz, bazılarını kabul etmediniz. Kabul ettiğiniz değişikliklerle ilgili sizlere teşekkür ediyoruz. Bunlar, vatandaşımızın lehinedir, ülkemizin lehinedir.
İlk olarak, tasarıda geçen "Birliklerin şube açma ve kapatılmasında il müdürlüklerinin iznini alma durumu doğru değildir." dedik, siz de haklı buldunuz. Bu konuyu Bakanlık uhdesine aldık, inşallah önergeyle o konuyu değiştireceğiz.
İkinci olarak da: İl birlikleri seçimlerinin 5 bin, 7 bin, 9 bin üyeyle yapılması birçok zorluğa yol açıyor; bunu, PANKOBİRLİK'te görüyoruz, damızlık sığır yetiştiricileri birliğinde görüyoruz, Köy-Koop'ta görüyoruz, stadyumlarda kongre yapmaya çalışıyorlar. Bu kongrelere hep beraber gittiğimiz zaman, o kongrelerdeki o acıyı, o sıkıntıyı hep beraber yaşıyoruz. İl birliklerinin seçimlerinde, merkez birliği seçimlerinde olduğu gibi delege sistemine geçilmesi önerimiz var. En düşük yerleşim birimi köy olarak kabul edilirse, her yerleşim yerine 1 delege ve artı 25 üye için de 1 delege hesabıyla seçimler yapılabilir. Bu durumun da kanuna yazılmasında fayda vardır diyoruz. Geçmiş yıllarda, üye sayısı batı illerinde bile çok azdı ama şimdi, her geçen gün, sanki nüfusa endekslenmiş gibi, üye sayıları artmaya, Hakkâri'de de, Edirne'de de, Trabzon'da da, Sivas'ta da devam ediyor.
Üçüncü olarak: Bakanlığa, il birlikleri veya merkez birliğinin genel kurulunu kamu yararı diyerek toplantıya çağırma yetkisi verilmiş. Bu durum ileride keyfiyet içerir, birliklerin üretici sivil toplum örgütü olma vasfını kaybettirir, vesayet oluşturur görüşümüz var. Sayın Cumhurbaşkanı, önceki, Başbakanlık döneminde "Biz bu ülkede vesayeti kaldıracağız." demişti ama şimdi, ikinci bir vesayet uygulanıyor, Tarım Bakanlığından bu yetkileri alıyoruz. Sivil toplum örgütlerinin çalışmaları, sivil toplum örgütlerinin özerkliği nerede kalıyor? Bu konunun düzeltilmesini talep ediyoruz.
Dördüncü olarak: 10/B-11-b'de yönetim kurulu yedek üye sayısı unutulmuş, kanuna bir bakarsanız yedek üye unutulmuş. Aynı miktarda, oluşacak asil yönetim kurulu üye sayısı kadar yedek üyenin yazılmasını talep ediyoruz.
11-b'de yönetim kuruluna ödenecek huzur hakkı tavanı başkanları kapsamamalı veya tavan artırılmalıdır. Başkanın bir özerkliği olmalı, Mecliste de var bu, müdürlüklerde de var, değişik sivil toplum örgütlerinde de var. Onlara ayrı bir ücretlendirme yapılmalı. Yönetim kurulu üyelerine elbette asgari ücret düzeyinde bir değerlendirme yapıyorsunuz, onu biz de kabul ediyoruz. Bu, asgari ücret şeklinde kanuna yazılmalıdır.
10/B-11-c'deki aynı türde başka bir birliğin yönetim kurulu üyesi olmamak şartı kaldırılmalıdır. Çünkü, ben köy kooperatifinin başkanıyım, Cumhuriyet Halk Partisindenim ama ben ildeki Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği veya Köy-Koop'ta da yönetim kuruluna girmek istiyorum veya FİSKOBİRLİK yönetimine girmek istiyorum, TARİŞ'in yönetimine girmek istiyorum. Benim bu özgürlüğümü kanunla kısıtlıyorsunuz. Bunun kısıtlanmaması gerekmektedir. Bunlar uyarı, öneri. Sağlam bir kanun yapalım diye çaba sarf ediyoruz.
"Birlikler bazı hizmetleri yapar." yerine "yapar veya yaptırır" denmesi hizmet alımının önünü açar. "Yapar" diyoruz ama "yapar veya yaptırır" birliklerin önünü açması... Veteriner hekim kullanacağız, ziraat mühendisi kullanacağız, tekniker kullanacağız, teknisyen kullanacağız, yeri gelecek jeoloji mühendisi, muhasebeci kullanacağız yani kurumlarda değişik iş kollarından insanlara bu hizmet ağında çalışma sağlayacağız. Örneğin "Suni tohumlama yapar." yerine "yapar veya yaptırır" denmeli. Hatta, yeni bir madde eklenerek "Üyelerine hayvancılıkla ilgili hizmetleri verir veya verdirir." denmelidir. Birlikler üyelerinin ihtiyaç duyduğu hizmetlerin teknik ve mali standartlarını belirleyerek onlar adına hizmet alımı sözleşmesi yapabilmeli, örneğin danışmanlık şirketlerinden danışmanlık hizmeti, serbest hekimlerden suni tohumlama veya tırnak bakım hizmeti, boynuz kesme hizmeti alabilmelidir. Bölgedeki bu konuda ihtisaslaşmış insanlardan bu birlikler yararlanabilmelidir.
Ayrıca birliklerin en önemli finans kalemi olan hizmet bedeli için "alınabilir" denmiş. Bu durumda -bunu kabul etmediniz- "alınmayabilir" anlamı da çıkıyor. Yani, ben bir hizmet yapıyorum, bunun karşılığı bu hizmet bedeli "alınabilir" yerine "alınır" ibaresinin kullanılmasını talep ettik ama bu görüşümüz tarafınızdan... Yine de biz önergeyle sizlere sunacağız. Takdir yüce heyetindir.
Merkez birliği için delege belirleme yöntemi bırakılmış; ileride sorun çıkabilir, sık sık değişebilir. Onun için bu, kanunla netliğe kavuşmalıdır diyoruz.
Bakanlığın denetleme yetkisini müfettiş veya kontrolörler dışında personel aracılığıyla yapılabileceği öngörülmüştü. Sağ olun; o konuda "personel" kelimesini çıkarmışsınız; "Bu işte ehil olan müfettişler ve kontrolörler bu işi yapar." ibaresi yine önergeyle değişecek, onu da bekliyoruz. Çünkü, işi ehline vermek gerekir. Müfettişler bu konuda ehil ellerdir, onlar elbette denetimlerini yapmalıdır.
Merkez birliğinin kendi denetim kurulları aracılığıyla il birliklerini denetlemesi öngörülmüş. O konuda da itirazlar var. Birlikler kendi kendine değil, serbest denetçilerle denetlenmelidir teklifi var. Avrupa müktesebatında bu konu "serbest denetçiler tarafından -kamu denetçilerinden- yapılır." ibaresi var, onu da buradan uyarıyorum; aksi hâlde, sivil irade Anayasa Mahkemesine gidecek. Bu sorunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yine, birliklere kredi verenlerin birlikleri denetleyebilme yetkisi verilmiş. Bir banka birliği yetki veriyor. A bankası özel banka. Bu nasıl denetleyebilir birliği? Bu yetkiyi veriyoruz. Kredi veren kuruluşların birlikleri denetlemesi uygulanamaz ancak gecikmiş veya yapılmamış kredi geri ödemelerinde ticaret hukuku geçerli olmalıdır. Almış bir şirket, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği, Köy-Koop veyahut da Keçi Yetiştiricileri Birliği, Arıcılık Birliği A bankasından finans sağlamış; diyor ki: "Onun denetimini o banka denetleyebilecek." Bunlara açıklık getirmeniz gerekiyor. Bu denetim yanlış olur ancak Bakanlık bu konuda denetçi olmalıdır.
Birliklerin Bakanlık izniyle kurulmasını müteakip başkaca yeni bir izin olmadan çalışma yapabilecekleri vurgulanmalıdır. Burada şu oluyor: Bakanlık izin veriyor, gidiyoruz A yerine -3 bin nüfuslu, 2 bin nüfuslu- belediye başkanı "Benim kızımı alacaksın, gelinimi alacaksın, komşumu alacaksın, şoförümü alacaksın." gibi ibarelerle birliği zor duruma sokuyor, bu şekilde sorunlar yaşanıyor. İllerde, ilçelerde, kasabalarda bu sorunların yaşanmaması için bu yetkiyi Bakanlık uhdesine almalıdır. Bakanlık izniyle kurulmasını müteakip başkaca yeni bir izin olmadan çalışma izni vurgulanmalıdır. Bu, birliklere bir özerklik tanır. Birlik gidiyor, bir yerde şube açıyor, şube açarken "Efendim, ben size izin vermem." diye belediye başkanları, kasaba belediye başkanı veya ilçe belediye başkanı dayatma yapıyor. Bunun önüne geçmek için Bakanlık uhdesine geçmesi gerekiyor. Bu yetki, kardeşim, Bakanlıktadır. Bakanlık: "Ben bu ruhsatı veriyorum, belediyeler bu işe karışamaz."
Sayın Bakanım, bazı yurt dışı ikili anlaşmalarımız oluyor. Bu anlaşmalarda -biz tarım ve hayvancılık ülkesiyiz, cennet bir vatanımız var, topraklarıyla, akarsularıyla, yaylalarıyla cennet bir vatan; bu vatanda her şey üretiliyor, eksiğimiz yok- bize diğer ülkeler dayatma yapıyor. Karşılıklılık esası... Ama, lütfen, biz ülkemizde yurt dışından cevizi, bademi, efendim, marulu, maydanozu, domatesi, portakalı, elmayı görmek istemiyoruz, muzu görmek istemiyoruz. Bu ülkenin kaynakları yeterlidir. Bu ikili anlaşmalar bizi bağlamamalı ve tarım ürünlerinin hiçbir maddesi -bizim eksiğimiz yok çünkü, her şeyimiz var- dışarıdan alınmamalı.
Destekleriniz var, biliyoruz. Bu kürsünün dili olsa da konuşsa. Ben burada "Toprak ile koyun, gerisi oyun." dedim ama güldünüz geçtiniz. Toprağa sahip çıkacaksınız, koyuna sahip çıkacaksınız. "Toprak" derken Türkiye Cumhuriyeti'ndeki bu ovalarımıza, yaylalarımıza sahip çıkınız dedik, meralarımıza sahip çıkınız dedik. Toprak Koruma Kanunu'nu çıkardık ama şu anda yine toprak korunmuyor. Birinci sınıf tarım arazilerinde -kaçak saraydan başlıyor, her yerde- yapılaşma. Bu yanlış.
Geçen de arkadaşlarımızla Umman seyahatimiz oldu. Orada da saray yapılmış ama Umman -küçük bir devlet- gitmiş, sarayı dağda bir yere, yamaçta bir yere -dağda taşları oymuş- kullanılmayan tarım arazisine yapmış. Ama biz geldik milyonlarca ağaç keserek Türkiye'nin ciğerine kaçak saray yaptık. Türkiye'nin ciğerlerine süpermarketler yapıyoruz, binalar yapıyoruz. Bunlar yanlıştır. Toprak korunmalıdır, su korunmalıdır. Yani bu konuda uyarı ve önerilerimizi dikkate almadınız.
Şu anda çobana 8 bin lira destek veriyorsunuz. Çok güzel, tebrik ederim. Çoban kepeneği giydiniz, kepenek giydiniz de arkadaşlar kepenek giymekte marifet yok. Sayın Cumhurbaşkanımız da referandumda giydi, Sayın Bakanımız da giydi. Bu kepenek çobanın sırdaşıdır, yoldaşıdır, yorganıdır, yatağıdır. Kepenek giymekte marifet yok; üretime, koyuna, keçiye sahip çıkın dedik ama sahip çıkmadınız. Bugün çoban arıyorsunuz. "8 bin lira vereceğim, bahşiş vereceğim, hiç karşılıksız para vereceğim." diyoruz ama yağmur geçti şemsiye tutuyoruz. Yağmur geçti, şemsiye tutsan artık faydası yok, ıslandık. Bunun için yine bu çalışmanızı devam ettirin, ancak meralarımızı ıslah ediniz. Meralara ıslah parası veriyoruz, 100 lira dönüm başına veriliyor. Kaç mera alıyor, kaç mera ıslah ediliyor, kim ıslah ediyor bu meraları? Bunu bir denetlemeniz gerekiyor. Bunlardan faydalanan kimler? Destekler var, 100 kalem destek var. 100 kalem tarım alet ve makinelerine destek var. Var, var, var, var; bunlarla, bu destekleri... Vatandaş bize şunu söylüyor: "Bizim ürünümüze sahip çıkılsın; bizim portakalımıza sahip çıkılsın, elmamıza sahip çıkılsın, haşhaşımıza sahip çıkılsın, buğdayımıza sahip çıkılsın, etimize, sütümüze sahip çıkılsın."
Şimdi, projeleriniz var; Doğu Anadolu Projesi var, Güneydoğu Anadolu Projesi var, Konya Projesi var -Orta Anadolu- Doğu Karadeniz Projesi var. Arkadaşlar, bu ülkenin sadece beş bölgesi değil, daha buna ilave olarak Akdeniz'i var, Ege'si var, Marmara'sı var, Trakya'sı var. Buradaki üreticilerimiz feryat ediyor, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da inek başına 350 lira destek veriyorsunuz, benim suçum ne?" diyor, "Buzağı parasına 150 lira destek veriyorsunuz, "benim suçum ne?" diyor. Burdur üretmiyor mu, Isparta üretmiyor mu, Antalya üretmiyor mu, Denizli üretmiyor mu, Uşak üretmiyor mu, Balıkesir üretmiyor mu, Çanakkale üretmiyor mu, Trakya üretmiyor mu, Edirne üretmiyor mu? Yani bu üreticilerin niçin elinden tutmuyoruz? Yani 350 lira oraya veriyorsun ama bu taraftaki vatandaşımız da saman yediriyor, bu taraftaki vatandaşımız da yem yediriyor.
Bakın, bu yıl kuraklığı yaşadık -önümüzdeki süreçte, ben buradan uyarı, öneri yapıyorum- kuraklık yaşanıyor. Fiğ destekleri, korunga destekleri atıl kaldı, mısır silajı destekleri atıl kaldı. Mazot desteği veriyorsunuz. Bir tarla en az 5 litre mazotla dönüyor ama siz 1 litre mazot parası veriyorsunuz ve "Ben mazot desteği verdim." diyorsunuz. Bizim vatandaşlarımız mazotta indirim istiyor; mazotta ÖTV'nin alınmamasını, KDV'nin alınmamasını istiyor.
Sulamada elektrik kullanıyor. Tarımın en büyük girdisi gübre, ilaç, elektrik. Tarımsal amaçlı sulamalarda, gelin, KDV'yi yüzde 18'den 1'e çekin diyoruz, yıllardır bunu söylüyoruz, bir türlü bunu yapmadınız. Çoğu yerde, İç Anadolu'da, batıda, birçok yerde artık vatandaşlarımız suyu sondajlarla çekiyor. Geçmişte, 18 metreden, 20 metreden su çıkardı, şimdi kullanılan su kuraklıktan dolayı kaçtı. 160 metreden, 150 metreden, 80 metreden sular çıkarılıyor. Bunlar enerjiyle çıkıyor, enerji parasının hakkından gelemiyor. Enerji Bakanlığını da tarım adına uyarmanız gerekiyor. Enerji Bakanlığı özelleştirme yaptı benim bölgemde. Isparta, Antalya, Akdeniz Bölgesi'nde, Batı Akdeniz'de "CLK" diye bir şirket var. Bu, iki aylık fatura gönderdi vatandaşlara; bir ay almadı, on beş gün almadı, iki aylık fatura gönderdi. Faturalar ödenmez şekilde...
Yaşlılarımız feryat ediyor. İnsanlar strese girdi. Bakın, geçenlerde bizim Genel Başkan Yardımcımızın danışmanının... Bir stres olmuş vatandaş, artık elinde silah, "Dur" dediğin yerde durmuyor, "Otur" dediğin yerde oturmuyor. Kırmızı ışıkta korna çalıyor, "Ne var?" dediğin zaman adam dönüp adam öldürüyor. Bunlar stresten kaynaklanıyor, ekonomik sıkıntılardan kaynaklanıyor. Ekonomik sıkıntılar had safhada.
"Köylü nüfusunu artıracağız." diye bir eylem planı yaptınız. Kardeşim, köylü nüfusu... Artık köylü doğduğu topraklarda doymak istiyor; onun için sizlerden enerji indirimi istiyor, mazot indirimi istiyor, ürünlerine destek istiyor. Yani bu destek sadece bir bölgeyle sınırlı olmamalı, buraya kaynak daha fazla aktarılmalı. Yani gelişigüzel kaynaklar aktarılıyor, bu kaynaklar yerli yerinde kullanılmadı.
Bu kanunla ilgili olarak, bakın, bu kanunu bize Anayasa Mahkemesi gönderdi. On dört ay beklediniz ama bundan üretici birlikleri, damızlık sığır yetiştiricileri birlikleri, arı birlikleri, manda birlikleri, koyun keçi birlikleri mağdur oldu. Destekleri veriyorsunuz, destekler yerine varmadı. Bu desteklerden bu birlikler prim alıyordu, o primi alamadı. Bu sivil toplum örgütleri muhasebeci çalıştırıyor, veteriner hekim çalıştırıyor, ziraat mühendisi çalıştırıyor; giderleri var, bunlardan yüzde 1 de olsa katkı alıyordu. Bunları da korumanız gerekiyor. Ne diyoruz? STK'lar yaşatılmalıdır; STK'lar Türkiye Cumhuriyeti'ndeki vatandaşların sesidir, sözüdür, onlara hizmet eder. Onun için bu birliklerin korunması gerekiyor.
Yine, değerli arkadaşlarım, gübre ve mazotta 3 kuruşluk destek artışı yapıyoruz, destek artışı yaptık diyoruz fakat arkasından bir zam geliyor. Yani vatandaşın sağ cebine koyduğumuzu sol cebinden devlet olarak alıyoruz. Buna da bir dizayn vermeniz lazım.
Havza bazlı projeler yaptınız, güzel bir çalışmadır ama işlerlik kazandırmadınız. Havza bazlı, örneğin benim Burdur'um nede marka? Havuçta marka. Nede marka? Domateste marka. Nede marka? Anasonda marka, haşhaşta marka. Bu ürünlere ilave destek vermeniz gerekiyor vatandaşın o üretimi artırması için.
Sanayi Bakanlığını ilgilendiriyor pancar ama eskiden şeker fabrikalarımız yedi ay, sekiz ay kampanya yapardı; şu anda altmış günde, elli günde kampanyaları bitiyor. "Şeker pancarı" deyip geçmeyiniz. Şeker pancarı en az 250 sektöre iş veriyor; kamyoncuya iş veriyor, kasacıya iş veriyor, bakkala iş veriyor, lastikçiye iş veriyor, kaynakçıya iş veriyor, çapa yapan mevsimlik işçilere iş veriyor; pancarın kuyruğu para, hayvancılıkta kullanılır; küspesi, posası hayvancılıkta kullanılıyor; şekeri var, melası var, bir sanayi ürünü. Onu da cazip hâle getirmediniz, elli altmış günlük kampanyalarla "düt" diyor, kampanya bitiyor. O yönde de şeker pancarına sahip çıkmanız gerekiyor.
Yine, sulama projelerimiz var. Sulama projelerinde vatandaşlarımıza bu ilave verilen sondajlarda Devlet Su İşleri çok büyük zorluklar çıkarıyor. Vatandaş kendisi sondajını açmak istiyor ama Devlet Su İşleri: "Efendim, proje müdürü gelecek, etüt edecek." Üç ayakla su çıkarılabilecek yerde, basit bir iş günlerce prosedüre takılıyor. Vatandaş su bekliyor, meyvesi yetişmiş, elması yetişmiş, armudu yetişmiş, sebzesi dalında kuruyacak iki tane üç ayakla 8 metreden, 10 metreden su çıkarma olanağı var; buna biz engel koyuyoruz. Bu konuda da Tarım ve Orman ve Köyişleri Bakanlığının...
MEHMET DOMAÇ (İstanbul) - Tarımla ilgili ne varsa hepsini anlattınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Anlatılmadan olmuyor Sayın Başkanım. Bu tarımın sorunu çok, vatandaş feryat ediyor.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Seni destekliyoruz Ramazan Bey.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ederim.
MEHMET DOMAÇ (İstanbul) - Devam.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Vatandaşa bu destek olursa... Yani "Gevişsiz seviş yok." Vatandaş üretirse biz burada oturabiliriz, vatandaş çalışırsa biz burada çalışabiliriz. O vatandaşa, köylüye efendilik yok, köylüye hizmet etmek var.
Bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)