| Konu: | Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 47 |
| Tarih: | 27.01.2015 |
HDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 653 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın tümü üzerinde grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Tasarıya ilişkin konuşmama geçmeden önce, tarihî bir zafer yaşadığımız Kobani direnişi hakkında bazı şeyler söylemek istiyorum.
Yüz otuz dört günlük kahramanlıklarla dolu bir direnişin ardından Kobani, tüm faşistlere, barbarlara ve bunların destekçilerine inat, bugün özgürleşmiştir. Kobani'nin kanton olarak ilanının 2'nci yıl dönümünde kurtarılması, Kürt halkı başta olmak üzere, tüm Orta Doğu halkları için büyük bir umut ve sevinç kaynağı olmuştur. Kobani direnişi ve zaferi, Rojava'da özerkliğin kendi öz savunmasını yapacak güçte olduğunu ve hiçbir güç tarafından yıkılamayacağını da tüm dünyaya ilan etmiştir.
Kobani direnişinde yer alan ve büyük bir kahramanlık destanı yazan, yaşamını yitiren şehitlerimiz başta olmak üzere, tüm yoldaşlarımı büyük bir minnet duygusuyla selamlamak istiyorum. Kobani'yi özgürleştiren kahraman YPJ ve YPG gerillaları, sadece Kürt halkının değil, tüm Orta Doğu ve dünya halklarının özgürlük ve demokrasi savaşçıları olduğunu Kobani'deki direnişleriyle ortaya koymuşlardır.
Yine, YPG ve YPJ gerillalarıyla birlikte savaşan güney Kürdistanlı peşmergelere, Türkiyeli, Arap ve Avrupalı devrimcilere de buradan teşekkür etmek istiyorum.
Kobani, umudun kaybedilmediği, inancın büyük bir iradeye dönüştüğü bir yerde kıt olanaklarla büyük başarıların kazanılabileceğini gösteren bir insanlık direnişinin merkezi ve sembolü olmuştur. Kobani direnişi, bu karakteriyle bundan sonra dünyanın neresinde olursa olsun tüm direnişlerin, özgürlük ve demokrasi güçlerinin ilham kaynağı olmaya devam edecektir. Kobani direnişi ve zaferi, tüm ulusların tarih kitaplarında da yer alacaktır diye düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle "...(X)"
Değerli milletvekilleri, Yunanistan'da yapılan seçimlerde büyük bir başarı kazanan SYRIZA Partisini de buradan kutlamak istiyorum. Yunanistan'da kazanan yine umut olmuştur. SYRIZA'nın başarısı artık emekçilerin, yoksulların ve de devrimcilerin bu köhnemiş düzene mahkûm olmadıklarını, değişimin ve yeniden kurmanın mümkün olduğunu bir kez daha göstermiştir. Şimdi bu umudu çoğaltmanın ve yaygınlaştırmanın da zamanıdır. Avrupa'dan Türkiye'ye, Latin Amerika'dan Orta Doğu'ya, emekten ve soldan yana olanların bu inancı büyütme ve gerçekleştirmeye dönük mücadelesi ve sorumluluğu her zamankinden daha büyük olacaktır. SYRIZA bunun ilhamını vermektedir. Bu bilinçle bazı ağır sorumluluğu olan arkadaşlarımızı tekrar kutluyor, bu zorlu ve onurlu yolda başarılar diliyorum.
Yine, dün, Değerli Gazeteci Uğur Mumcu'nun katledilişinin yıl dönümüydü. Onun şahsında Vedat Aydınları, Mehmet Sincarları, Ape Musaları, Muammer Aksoyları, Bahriye Üçokları ve sayamadığımız tüm faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirenleri ve aydınları saygıyla anmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz hayvan gen kaynaklarının korunması, ıslahı, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve pazarlanması konularında faaliyet göstermek amacıyla gerçek veya tüzel kişi yetiştiriciler tarafından ıslah amaçlı yetiştirici birliklerinin kurulmasını düzenleyen tasarı birçok eksiklik barındırmaktır.
Bilindiği üzere, bu düzenleme, daha önce 11/6/2010 günlü, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu'nda yer almış ama içerdiği eksiklik ve yanlışlıklar nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.
Her ne kadar gerekçesinde Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesine uygun şekilde düzenlemelerin yapıldığı belirtilmekte ise de tasarı, bu hâliyle de birçok yönüyle eksik ve yanlışlıklar barındırmaktadır.
Anayasa'nın 2'nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin, hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması gerekir. Ayrıca, kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de kaçınılmazdır. Belirlilik ilkesi, bireylerin hukuksal güvenliğinin sağlanması bakımından son derece önem arz etmektedir. Ancak, bakıyoruz, tasarıda birçok hüküm ve ibare değiştirilerek yeniden düzenleme ihtiyacı duyulmuştur.
Ayrıca, Komisyon bu tasarıyı ele alırken konuyla doğrudan ya da dolaylı ilgili sivil toplum örgütleri ve diğer birliklerin görüşlerine de başvurmamıştır. Belirttiğimiz hususlar doğrultusunda, tasarının ilgili kurum ve kuruluşlarla da görüşülerek yeniden ele alınması, eksik ve yanlışlarının giderilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, insanların temel gereksinmelerinin karşılanması amacıyla dünyada 40 hayvan türünün yetiştiriciliği yapılmakta ve bu türler içerisindeki 4.500 ırk, gen kaynağı olarak kabul edilmektedir. Belirtilen ırkların yüzde 30'dan fazlası yetersiz yararlanma nedeniyle yok olma riski taşımaktadır. Bu durumun dünya tarımını yakın gelecekte olumsuz yönde etkileyeceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle, dünyada son yıllarda hayvan gen kaynaklarının korunmasına yönelik çalışma ve çabalarda önemli bir artış da gözlemlenmektedir.
Yeryüzündeki gen kayıplarının büyük bölümü bitkiler, omurgasızlar, deniz ve tatlı su faunası, sürüngenler, kuşlar ve diğer yaban hayvanlarında meydana gelmekteyse de, çiftlik hayvanlarında meydana gelen gen kayıpları da küçümsenmeyecek boyuttadır. Dünyada önemli evcil türler de dâhil 2.944 ırktan 2.126'sının sayısal mevcudu bilinmekte, bunlardan 500'e yakını yok olma riski altında bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ve Avrupa Zootekni Federasyonu, 1987 yılında Almanya'da ortaklaşa olarak Uluslararası Gen Kaynağı Veri Bankasını oluşturmuştur. 1990 yılında ise FAO tarafından genetik materyalin dondurularak saklanması amacıyla 3 ayrı yerde gen bankasının kurulması sağlanmıştır. Bugün ise pek çok resmî, özel ve gönüllü kuruluş hayvan gen kaynaklarının korunmasına yönelik olarak çok sayıda ulusal, bölgesel ve uluslararası çalışmayı yürütmektedir.
Dünyanın hemen her ülkesinde, özellikle gelişmekte olan ülkelerde gelişme ve nüfus artışı nedeniyle hayvansal ürünlere olan talep hızla artmaktadır. Artan talebin karşılanması amacıyla hayvanların verimlerinin artırılması çabası da gittikçe yoğunlaşmaktadır. Bu çabalar, çoğunlukla ülke, bölge ve hatta yörenin kendine özgü koşullarına uygun olmalarından dolayı yetiştirilmekte olan yerli ırkların ıslahı, kültür ırklarıyla melezlenmesi yoluyla verimliliklerinin artırılmasına yönelik olmakta, hatta pek çok yerde de yerli ırkların yerini yüksek verimli kültür ırkları almaktadır. Belirtilen bu nedenlerle varyasyon hızla azalmaktadır. Oysa yerli ırklar, yüz, hatta bin yıllardır yetiştirildikleri çevrenin özel koşulları nedeniyle ortaya çıkmış, verimleri düşük olmakla birlikte özgün niteliklere sahip, dayanıklı, kanaatkâr, yetersiz çevre koşullarında yaşamlarını sürdürebilen ve üreyebilen hayvanlardır. Bu ırkların yok olması, sahip oldukları özgün niteliklerin de yok olması anlamına gelmektedir. Gelecekte ortaya çıkabilecek değişikliklerin bu özelliklerin hangisine gereksinme yaratacağını şimdiden tahmin etmek de olanaksızdır. Ayrıca, modern tarım olanağı bulunmayan, kültür ırkları tarafından değerlendirilmesi olanaksız olan bölge ve yörelerin ekonomiye katılımının sağlanmasındaki tartışmasız üstünlükleri nedeniyle yerli ırkların yok olmalarını mutlak suretle engellemek gerekir. Öte yandan, yerli ırkların bugün bilinmeyen, araştırılmamış veya saptanamamış olan olası üstün nitelikleri ancak bunların varlıklarını sürdürebilmeleri hâlinde elde tutulabilir ve gerektiğinde hizmete sunulabilir.
Değerli milletvekilleri, evcil hayvan gen kaynaklarının korunmasına ilişkin görüşler son yıllarda önemli ölçüde değişime uğramıştır. Başlangıçta, yok olma tehdidi altında olan bir genotipin korumaya alınması için yararlılık/masraf oranının pozitif olmasını sağlayacak ayırıcı bir özelliğin olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Son yıllarda ve günümüzde yok olma tehlikesi altındaki tüm genotiplerin veya olanakların elverdiği ölçüde çok yönlü genotiplerin koruma altına alınmasının uygun olduğu noktasında birleşilmektedir. Yok olma tehdidi altındaki ırk sayısının fazla olması nedeniyle varyasyonların korunması açısından bu yaklaşımın yerinde olduğu düşüncesindeyiz.
Bu noktada bir uyarıyla dikkat çekmek istiyorum: Genetik varyasyon, geniş sürüler hâlinde, ırk özelliklerine ilişkin kayıtların tutulmadığı bir yetiştiricilikten daha çok saf yetiştirme uygulanan koruma sürülerinde etkin biçimde korunabilmektedir.
Daha önce belirttiğim gibi, bir ülkede koruma altına alınacak gen kaynaklarının belirlenmesinde birinci aşama genotiplerin ve bunların mevcutlarının saptanmasıdır. Bundan sonraki aşamayı da doğal olarak mevcut genotiplerin tüm özelliklerinin belirlenmesi oluşturmaktadır.
Türkiye'de cumhuriyetin ilk yirmi otuz yılında gerek devlet kurumları gerek yetiştiriciler, hemen tamamen yerli sığır ırklarıyla çalışmaktaydılar. Zaman içerisinde tarımsal üretimde modern tarıma uyum sağlayabilmek için yerli sığır ırkları, kültür ırkı ve diğer yerli ırk sığırlarla yoğun ve düzensiz bir şekilde melezlenmiş ve bunun sonucu olarak da pek çok sığır ırkı veya tipi yok olmuştur. Sadece ulaşımı zor, kapalı ekonomiye sahip dağ köylerinde rastlanan bazı yerli ırklar ise yok olma tehdidiyle karşı karşıyadırlar.
Türkiye'de yerli sığır genotiplerinin korunması açısından temel yaklaşım, bütün yerli ırkların yeterli sayıda uygun örneklerinin temin edilerek koruma altına alınmasından geçmektedir.
Bakınız, bugüne kadar 14 yerli ırk veya tip sığır türü yok olmuştur, 6'sı ise yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yok olan türler: Halep sığırı, Çukurova sığırı, Dörtyol sığırı, Kırım sığırı, Kıbrıs sığırı, Seferihisar sığırı, Kafkasya sığırı, Malakan sığırı, Diyarbakır sığırı, Karacadağ sığırı, Urga sığırı, kalmuk sığır, Eleşgirt sığırı, Karaisalı sığırı.
Koyun için durum sığırdan biraz daha farklıdır. Bu türün yetiştiriciliği çoğunlukla az gelişmiş, nüfus yoğunluğu düşük, doğal ve kültürel nedenlerle modern tarımın uygulanamadığı veya yaygınlaşamadığı yörelerde yoğun olarak yapılmaktadır. Dolayısıyla, üretimin kaba tarım niteliği süregelmektedir. Bu üretim tarzının sonucu olarak verim artışı kaygısının büyük ölçüde bulunmayışı, koyunlarda son yıllara kadar yoğun bir melezleme uygulamasını gündeme getirmemiştir. Fakat son zamanlardaki gelişmeler önümüzdeki yıllarda melezlemenin çok daha yaygınlaşacağına işaret etmektedir. Koyun türlerinde de ciddi azalma tehlikesi bulunmaktadır. Özellikle Sakız ırkı olmak üzere, tehdit veya tahdit altındaki ırklar için gerekli çalışmalar hemen başlatılmalıdır. 2 ırk koyun türü bugüne kadar yok olmuştur: Ödemiş koyunu ve Çine Çaparı. Yine, 14 tür koyun yok olma tehlikesi altındadır.
Keçilerde de aynı durum söz konusu olup 3 keçi türü yok olma tehdidi altındadır.
Türkiye'de manda sayısı ise hızla azalmaktadır. Türkiye manda varlığı bazı yörelerde yoğunlaşmıştır. Türkiye mandalarının belirli ırk ya da tipler olarak sınıflandırılması da mümkün olmamıştır. Ayrıca, manda yetiştiriciliğinde sulak alanların varlığı önem taşımaktadır. Bu nedenle manda yetiştirme alanlarındaki göl, nehir veya sulak alanların korunması da önem taşımaktadır. Bu nedenle manda yetiştirme alanındaki göl, nehir veya sulak alanların korunması da önem taşımaktadır.
Tarımda makineleşmeye paralel olarak at sayısında da bir azalma vardır fakat Türkiye'de hâlen atın ekonomik alanda iş gücü sağladığı yöreler de mevcuttur. Türkiye'de bulunan yerli atları belirli ırk ya da tiplere ayırmak mümkün değildir. Buna rağmen, halk elinde, yerli kabul edilebilecek küçük cüsseli, düzgün yapılı ve çok dayanıklı atlara da rastlanmaktadır. Kıl keçi ve mandada olduğu gibi, koruma amacıyla hareket edilirken özellikle tiplerin belirlenmesi, ardından da bunların korunması önlemlerinin başlatılması gerekmektedir.
Kümes hayvanlarında ise Gerze, Denizli ve çıplak boyun dışında, tanımlanmış yerli tavuk ve diğer kanatlı -kaz, ördek, hindi gibi- ırklardan söz edilemez fakat ördek, kaz ve hindiler de uzun yıllardır bu ülkede yetiştirilmiş olmaları nedeniyle kendileri için özel sayılabilecek birtakım özellikler kazanmışlardır. Öncelikle tanımlanmış ırk ve tipler koruma altına alınıp onlar hakkında daha ayrıntılı bilgiler toplanmalıdır. Bunun yanında, kaz, ördek ve hindi içerisindeki yerli sayılabilecek tipler ve bunların özellikleri saptanarak korumaya değer bulunanlar belirlenip koruma programına da alınabilirler veya alınmalıdır.
Anadolu, dünyada geniş bir yayılma alanına sahip bal arısının önemli gen merkezlerinden biridir. Türkiye'de, mevcut farklı ekolojik koşullar altında yüzyıllardır süregelen doğal seleksiyonun sonucu olarak çeşitli arı eko tipleri ortaya çıkmıştır. Bu çeşitlilik, ülkede son yıllarda iyice artan gezginci arıcılığın etkisiyle daha da artmış ve artmaya devam etmektedir. Ne var ki gezginci arıcılık, saf popülasyonların kaybolması tehlikesini de beraberinde taşımaktadır. İşte bu nedenle, ırk veya tipleri belirleyici çalışmalar sonucu farklı olduklarına karar verilerek genotiplerin, arının biyolojisine uygun yöntemlerle korunması zorunludur. Bu amaçla en uygun çözüm, izole bölgelerin oluşturulması ve tanımlanmış genotiplerin buralarda yetiştirilmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de hayvan gen kaynaklarının korunmasına ilişkin görüşlerin tartışmaya alınmasından günümüze kadar geçen sürede koruma açısından büyük bir ilerleme sağlandığını ifade etmek oldukça güçtür. Bugünkü yapılanma içerisinde evcil hayvan gen kaynaklarının korunması çalışmalarını yeterli ve başarılı bir şekilde sürdürmenin son derece güç ve hatta olanaksız olduğu da anlaşılmaktadır. Gen kaynaklarının korunması, kurum, kuruluş, yönetici ve çalışanların iyi niyet ve özverilerine bırakılamayacak kadar önemli bir konudur. Bu anlamda, yetiştirici ve ıslah birliklerinin kurulması son derece olumlu bir gelişmedir. Bu nedenle, konunun önemi ilgili tüm çevrelerce kavranmalı, farklı kaynaklar koruma çalışmaları bağlamında devreye girmelidir.
Başlangıçta belirtildiği gibi, gen kaynaklarının korunması çalışmalarının ilk adımını evcil hayvan gen kaynaklarının mevcut durumlarının belirlenmesi oluşturmaktadır. Bu bağlamda, tüm yerli genotipler ile melezlemeyle elde edilmiş olmakla birlikte yetiştirildikleri koşullara uyum sağlamış yeni genotiplerin sayısal mevcudu, mevcuttaki değişiklikler ve değişimin hızı, yayılma alanı, beslenme ve yetiştirme koşulları, çeşitli özelliklerinin genetik ve fenotipik varyasyonları, verimleri, özel nitelikleri, yerli ve yabancı genotiplerle melezleme eğilimi ve hızı, hayvan hareketleri içerisindeki yeri, hayvan sağlığı bakımından durumunun belirlenmesi, başka bir deyişle bu genotiplerin envanterlerinin çıkarılması yaşamsal derecede önemlidir. Belirtilen kapsamlı çalışmanın gerçekleştirilebilmesi için önemli güçlüklerin aşılması gerektiği de unutulmamalıdır. Bununla birlikte, envanter çalışması sadece hayvan gen kaynaklarını koruma amaçlı olmayıp hayvancılığın tüm alanlarında yıllardır eksikliği duyulan çok çeşitli bilgilerin derlenmesi ve bu bağlamda temel bir eksikliğin giderilmesini de sağlayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)