| Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 28.01.2015 |
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün madencilikle ilgili bir yasal düzenlemeyi hep beraber burada konuşuyoruz. Madencilikle ilgili kanun tasarısını konuşurken, öncelikle, madencilik konusunda ülkemizin 2014 yılı ile 2015 yılı başı itibarıyla zorlu bir süreç geçirdiğinin altını çizmek istiyorum. Birçok kazayla birlikte dünyada ve ülkemizde bir daha yaşanmasını hiç istemediğimiz Soma gibi bir faciayı ve onunla birlikte diğer birçok ilimizde yaşanan kazaları, ölümlü kazaları, hepsini yaşama olumsuzluğuyla karşı karşıya kaldık.
Öncelikle, bu kazalarda yaşamını yitiren bütün madencilerimizi, maden çalışanlarımızı, mühendislerimizi ve tüm bu konuda emek verenleri, hayatını kaybedenleri saygıyla, rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum. Allah başka acılar göstermesin ve bu ülkede maden kazaları sona ersin.
Bildiğiniz gibi, böyle kazalardan sonra madencilik ülkede birçok alanda ciddi bir şekilde tartışılır noktaya geldi. Başta iş güvenliği, işçi sağlığı, maden ocaklarının çalıştırılması, madenlerdeki teknoloji, ruhsatlar, redevans ve madencilikle ilgili diğer tüm konular masaya yatırıldı ve bu masada ciddi şekilde bir tartışmaya açıldı. İşte, böyle bir ortamda Türkiye'nin madenciliği çok ciddi prestij kaybetti. Uluslararası kurumlar tarafından artık böyle ölümlerin ve böyle kazaların dünyada yaşanmadığı ama Türkiye'de yaşandığından dolayı ciddi eleştirilere tabii tutulduğu bir dönemde madencilik yasasını konuşuyoruz.
İş sağlığı, işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili çalışmalarla ve bu kazalarla ilgili Soma Komisyonu kuruldu. Bu Komisyon ciddi çalışmalar yaptı. Bu çalışmaların sonucunda oluşturulan ciddi tedbirler, Başbakanlık Denetleme Kurulunun raporları ve bununla ilişkili tüm raporlar önümüzde. Şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının önerisiyle bir çalışma daha tekrar yapılıyor. Ancak, şu açık bir gerçek ki Türkiye'de madencilik yapılırken öncelikle çağdaş bir madencilik anlayışının; insanların madencilikte çalışırken çalışma koşullarını, iş güvencesini, iş yaşamındaki kalitesini ve insan sağlığını düşünen; doğayla uyumlu bir madenciliği öngören; ülke kaynaklarından en verimli bir şekilde yararlanmayı düşünen ve bunlar yapılırken devletin denetimini ve düzenlemesini hiçbir zaman elinden bırakmadığı bir madenciliğin öngörülmesi gerekiyor.
Böyle bir çerçeve çizdikten sonra, bu maden yasasında da şunu bekliyorduk: Madencilik son dönemde dünyada ve ülkemizde giderek fiyatlar açısından düşen bir noktada. Her ne kadar düşse de ülkemiz 60 milyara yakın maden ithalatı yapıyor. Bu anlamıyla önemli bir sektör. Türkiye'nin madencilikte kaynakları var, oluşan belirli bir birikimi var, bu birikimin üzerine oluşmuş devletin ciddi kurumları var. Tüm bu kurumlarla birlikte madencilik sektörünü içinde bulunduğu koşullarda daha iyi yönetmek mümkün. Eksikleri bir yasal düzenlemeyle yerine getirme konusunda da bir çaba içerisinde olunabilirdi ancak bu kanun geldi. Madencilik sektörünün geçen sene Türkiye'nin büyüme oranından... 2013'te Türkiye 4,1 büyüdü, madencilik sektörü 4,8 küçüldü. Bu küçülmenin altında yatan neden "Haziran Genelgesi" dediğimiz tüm ruhsat ve başvurularla ilgili düzenlemeleri Başbakanlığa veren genelgedir. Bu genelge hâlâ ortada duruyor, bu genelgede bir değişiklik yok. Bu genelge, devletin bütün bu noktadaki yetkisini tek bir kişiye ve tek bir ele bağlayan bir genelgedir. Bu genelgenin bu anlamıyla olduğu bir ortamda madencilik kanunu geldi.
Biz, sektörün talepleri madencilikte çalışan unsurlardan mühendislerin, jeofizikçilerin, teknik elemanların görüşleriyle birlikte bir maden kanunu çıkarılarak, bu kanunla sektörün içinde bulunduğu durumdan çıkmasını ve iyileşmesini bekleyen öneriler için Komisyonu çalıştırdık. Komisyon çalışmalarıyla şöyle bir durum ortaya çıktı ki gelen tasarı ve komisyon çalışmaları karşılaştırıldığında tasarının üç tane bakış noktası var.
Bir: Bu tasarıyla madencilikteki fiyat düşüşleri ile devletin gelirlerindeki düşüşün önüne geçebilmek için Enerji Bakanlığı gelirleri artırma noktasında bir anlayış içerisinde. Ruhsat harçlarını artıran, devlet hakkını artıran, benzeri parasal gelirleri de artırma noktasında bir anlayışı var.
İki: Ruhsatlandırma ve buluculuk hakları dâhil, her konuda temel bakış açısı "Ben, bu işlerde, kime verecek konusunu Bakanlığın takdirine bırakıyorum." anlayışı. Bu konuda Bakanlığın temel yaklaşımı bu. Onun için, ruhsatların devri ve ruhsatlarla ilgili konular Bakanın onayına, bu kanun tasarısında, bırakıldı.
Üçüncüsü: Redevans konusu bu kanunda önemli bir konuydu. Redevans konusunda bu kazalardan elde edilen sonuç noktasında devlet büyük oranda, kamu işletmelerinden ve kendi çalıştırdığı madencilikten çekilerek "Ben bu işlerden elimi ayağımı çekeyim, özel sektöre devredeyim, devrettiğim bu madenlerde de özel sektör çalışmaları madenciliğin temelini -özellikle kömür işletmelerinde- oluştursun." mantığı.
Bununla birlikte, aynı şeyi gene denetim konusunda yapıyor. Yetkilendirilmiş tüzel kişiliği getirerek maden mühendislerinin, jeoloji mühendislerinin, bu konudaki firmaların yıllarca yetişmiş elemanlarının madende proje çizmesi, denetleme hakları ve benzeri tüm yetkilerini Bakanlığın izniyle kurulmuş "yetkilendirilmiş tüzel kişilik" dediğimiz bürolara vererek "Ben devlet olarak denetim hakkımdan vazgeçiyorum, bütün bunları büyük oranda 'yetkilendirilmiş tüzel kişilik' dediğim bürolara devrediyorum." mantığıydı. Bu noktada tasarı bizim Komisyonumuzun önüne geldi.
Değerli arkadaşlar, bakın, bununla ilgili Komisyon çalışmasında -başta Komisyon Başkanı olmak üzere şöyle bir yöntem izledik, bu yöntem izlendiğinden dolayı da teşekkür ediyorum- her maddede ve genelinde sektörü de konuşturduk, maden mühendislerini de konuşturduk, jeoloji mühendislerini de konuşturduk. Konuşmalarından bazı pasajları sizinle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Soma hepimizin içini yakan, acıtan, acıları yaşadığımız bir olay. Bu olayın nasıl bir olay olduğunu deneyimli bir madenciden Komisyonda yaptığı konuşmalardan size sunmak istiyorum.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Türkiye Madencilik Meclis Başkanı: "Soma'da herkes üzüntüsünü dile getiriyor. Ben Soma Kömür İşletmeleri AŞ'nin kurucusuyum. Başkan, ama on beş sene evvel kurucusuydum, bu iş böyle olmaz dedim ayrıldım. Burada birinci sorumlu devlettir. Soma'da kömür çıkarılmıyor, yer altından para çıkarılıyor. Bizim kendi ruhsatlı sahamızdan çıkardığımız kömür devlete yarıyor, 'Yarı fiyatına alın, 500 metre ileride santral.' 'Hayır, biz özel sektörden kömür almayız.' diyorlardı on beş sene önce, şimdi gelinen noktada devlet 'Kendi kömürünü sen çıkar, nasıl çıkarırsan çıkar, gel bana ver, parasını al.' O zaman ne oluyor? Bu insanları baştan çıkartıyorsunuz ve böyle olunca tabii dayıbaşılık ortaya çıkıyor. Şimdi, bu yasayla bu dayıbaşılığını madenlerin denetimine kadar taşıyorlar. Bu şirketler yarın kimlerin eline geçecek? Akıl almaz bir düzenlemedir." TOBB Madencilik Meclis Başkanı İsmet Kasapoğlu söylüyor bunu, ben değil.
Değerli arkadaşlar, bu ne demektir biliyor musunuz? Devletin, bugün, madencilik ve kömür işletmeleri konusunda çok güçlü kuruluşları vardır; Türkiye Taşkömürü Kurumu ve ETİ Maden İşletmeleri ve benzeri kuruluşlar ciddi birikimlere sahip kuruluşlardır. Soma'daki maden işletmeciliğinin temel nedeni olan "Biz işletmeyelim, taşerona redevansla verelim, onlar da daha çok çıkarabilmek için alt taşeronlar ve dayıbaşılığı uygulamalarını yapsın, bize ucuz kömür versin." mantığı Soma'daki temel yanlışlardan bir tanesidir. Bu mantık, sonuç itibarıyla denetimsizliği de beraberinde getirince bu noktaya gelmiştir.
Bu kanunda tehlikeli bir noktanın da altını çizmek istiyorum: Aynı olay Zonguldak'ın başına gelebilir, buradan Bakanlığı uyarıyorum. Bakanlık, bütün olaylarda olduğu gibi, bu işlerden elini ayağını çekip özel sektöre devredince her şey düzelecek anlayışı içerisinde. Hiçbir şekilde katılamayacağımız bir durumdur. Devlet Anayasa'ya koymuş, 168'inci madde: "Madenler, doğal kaynaklar devletin tasarrufu altındadır." Onlar, eğer işletmeye, ruhsatla birilerine verilse de devlet bunların üzerindeki hüküm ve tasarrufunu, denetim ve kollama görevini hiçbir zaman bırakmamalıdır. Bu Anayasa maddesine göre sizler, bu Bakanlık hiçbir zaman madencilik işletmelerinde devletin işlevini ortadan kaldıran bir noktada olmamalısınız. Bu anlamıyla genel bir mantık burada bu noktadadır.
Denetim konusunu da yetkilendirilmiş tüzel kişilik diyerek alıp, sizin tayin ettiğiniz bürolara verip olacak bir kazada "Bizim suçumuz yok, denetim yetkisi yetkilendirilmiş tüzel kişiliktedir, onlar denetliyordu." diyebilme noktasına geliyorsunuz, hem de aynı zamanda Türkiye'de madencilik konusundaki mühendisimizin ve bu konudaki yetişmiş elemanlarımızın yetkilerinin tüzel kişilikler vasıtasıyla bir sermaye şirketine dönüştürüp onların birer maden mühendisinden daha çok, bir şirketin çalışır elemanı noktasına gelmesini sağlıyorsunuz. Bunlar, bu Maden Yasası'nda eleştirdiğimiz konulardan bir tanesidir.
Yine, buluculuk ve ruhsat konusundaki eleştirilerimiz konusunda belirli adımlar atılmıştır. Ruhsatların devrinin, Bakanlığın kesin müsaadesi altında olması; siyasetin, sadece ulusal çıkarlar dışında, ulusal çıkarlar hariç, madencilik sahasında seçici ve tayin edici durumdan çıkması gerekmektedir. Bu noktada, bu kanunda tehlikeli olan noktalardan bir tanesi de bu durumdur.
Değerli arkadaşlar, aynı şekilde bir mantık daha vardır ki az önce söyledim, devlet bu kanunu çıkartırken burada daha çok Maliye Bakanlığı gibi düşünerek, para üzerine kurduğu bir madencilik politikası yapmıştır. Yine, Komisyon konuşmalarından bir tanesini okuyayım size, diyor ki Komisyondaki sektör temsilcilerinden bir arkadaşımız: "Bizim, işleyen kurumumuzda Maden İşleri Genel Müdürlüğümüz var. Bu, bugüne kadar önemli bir şekilde çalışıyor. Biz ne söyledik? Biz, özele bırakmak yerine kamunun yetkisini ve kamunun gücünü artıralım. Size kadro verelim, MİGEM'i geliştirelim, mühendis sayısını artıralım. Bu işletmelerde hem madencilik gelişsin hem de denetim istenilen düzeyde olsun." Ama bu kanun çıkarken, bu noktada hazırlıklar değil, daha çok yapılan şey sektör temsilcilerinin de sözleriyle şudur: "Şu kanuna bir bakın, biraz evvel bir arkadaşım söyledi. Bu kanunu Maliye Bakanlığı getirseydi... Bu tasarının bir kısmını Maliye Bakanlığı getirdi ama Enerji Bakanlığının bunu getirmesi bize biraz abes geliyor. Kusura bakmayın yani burada "Daha fazla nasıl para alırız?"ı Maliye Bakanlığı yapacağına Enerji Bakanlığı yapıyor.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun ruhunda olanları bir daha sıralıyorum:
1) Madenciliği devlet eliyle daha geliştirmek, yönetmek değil, sorumluluktan kaçarak özel sektöre redevansla devretmek; birinci nokta bu.
2) Yetkilendirilmiş bürolar vasıtasıyla denetim yetkilerini ve haklarını genel olarak yetkilendirilmiş tüzel kişiliklere vererek bu anlamıyla sorumluluktan kaçmak.
3) Madencilikte daha çok kazanç, daha çok para elde edebilmek için devlet hakkını artırma, ruhsat harçlarını artırma ve gelirleri artırma temeline oturmuş bir yapılanmayı koymak.
4) Redevanslarla yeni alanları özel sektöre verip, devletin bu noktadaki burayı karşılamasının, buraya yatırım yapmasının önüne geçmek.
Enerji Bakanlığının temel eksikliği şudur: Yatırımı kamu yapacaktır. Bakınız, Almanya'da kömür yıllarca devlet tarafından sübvanse edilmiştir. Şu an, Zonguldak'ta kömür sübvanse ediliyor diye bundan vazgeçip o ocakları özel sektöre açtığınızda, yeni kazaları, yeni faciaları davet edersiniz. Onun için, bu kanunun geneli üzerinde konuşurken söyleyeceğim mantık şudur: Devletin, madenler üzerindeki Anayasa'nın emrettiği hüküm ve tasarruflarını kullanmasını, bilimsel bir madenciliği yapmasını, mühendisliğin ve bilimin bu alandaki katkısını almayı, başta işçi sağlığı, iş güvenliği ve hiç kimsenin burnunun kanamadığı sağlıklı bir çalışma ortamının sağlanmasını, aynı zamanda çevreye uyumlu, çevreyi gözeten yani "Yerin altındaki değer yerin üstündekinden fazlaysa ben ona bakarım." diyen anlayışla değil, Kaz Dağlarını koruyan, Salihli'de nikel işletirken Salihli Ovası'nı, Gediz'i koruyan anlayışla bir madencilik yapmasını birinci öncelik saymalıyız.
Değerli arkadaşlarımız, bu anlamıyla biz bu yasada olabildiğince Komisyonda düzenlemeler yapmaya çalıştık, sektörün katkılarını aldık ama yukarıdaki ses, genel mantık bu saydığım gerekçelerle yeteri kadar düzeltme yapmamıza imkân sağlamadı. Genel Kurulun takdiriyle, inşallah, bu düzeltmeleri yapar, bu kanunu madencilik sektörünün gelişmesine, insan sağlığıyla çağdaş bir madencilik işletmesinin yapılmasına uygun bir kanun hâline dönüştürür ve buradan gönül rahatlığıyla ayrılırız.
Bu duygularla hepinize saygılar sunuyor, hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)