| Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 28.01.2015 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Maden Kanunu'nun tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Şimdi, Soma faciası yaşandı. Soma faciasına kadar muhalefet partileri, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları, sendikalar bir tehlikeye dikkat çekiyorlardı, diyorlardı ki: "Türkiye'de madenler güvenli değil, madencilerin hayatları Allah'a emanet ama bir facia yakın." Onlarla aynı fikirde olmayan birileri vardı, o birileri bugün de Bakanlar Kurulu sıralarını şereflendiriyorlar. Onlar, özellikle ramazanın ilk gününde iftar sofralarında oturup bu madenin dünyanın sayılı, Türkiye'nin en güvenli madenlerinden biri olduğunu diyor, yüksek teknolojisini övüyorlardı. Sonra, o Bakanlığa bağlı olan müfettişler ya da bir başka denetim alanından sorumlu olan Çalışma Bakanlığının müfettişleri o madenlerde gidip denetim yapıyorlardı ve biz onlardan bağımsız olmalarını, cesurca yazmalarını bekliyorduk. Güneş çarığı, çarık ayağı sıkıyordu. Yukarıdan aşağıya doğru gelen bu telkinlerle aşağıdan yukarıya gidecek raporlar arasında bir ilinti, bir bağ olması, aynı dilden konuşmaları, çelişkili olmamaları normaldi; maalesef de öyle oldu.
Soma yaşandıktan sonra bir tepki yasası geldi. Soma Yasası öyle bir lanse edildi ki kamuoyuna: "Madenler artık güvenli olacak." Hepimiz, bütün gruplar, yaşlı gözlerle, düğümlenen gırtlaklarla bundan sonra evlatlarımızı ölüme yollamamaya karar vermiştik, ant içmiştik. Soma'ya gelip de iktidar partisinin temsilcileri Başbakan adına ya da Soma'dan 10 tane madencinin getirilip de Başbakanla görüştürülmesi bakanlarla görüştürülmesi sırasında verilen sözler hep aynı şeye vurgu yapıyordu: "Soma'dan ders alındı, bir daha aynı şeyler yaşanmayacak." Soma Kanunu'nun geçmesi için süre istedi madenciler, "İki üç günde geçer mi?" dediler. İktidar partisi genel başkan yardımcısı "On gün." dedi, uyardılar, "On Meclis günü olsun arkadaşlar." dedi. Ama 31 Mayısta başlanan kanun 10 Eylülde yasalaşırken güya içindeki bütün sorunlar çözülecekti. Soma ve madencilikle ilgili 16 tane madde vardı ama 145 maddeyle bir torba kanun oldu. İçinde tüp bebeğin üçüncü kez uygulanması durumunda katılım payının yüzde kaç olacağı dahi belirlendi.
Maden kanunuyla ilgili, madencilikle ilgili, iş güvenliğiyle ilgili, Soma'yla ilgili yapacaklarımız ve vaatler üç ana eksen altında toplanıyordu. Bunlardan bir tanesi, hayatını kaybeden -Bakan o günlerde ısrarla "şehitlerimiz" dedi- şehitlerimize yapılacaklar. Bu sözler kısmen tutuldu ama uygulamada büyük aksaklıklar var. Dün çocuklarını madende kaybetmiş anneler babalar Mecliste grupları geziyorlardı, sıkıntılarını anlatıyorlardı, verilen sözlerin tutulmamasından yakınıyorlardı.
İkinci ana eksen mevcut madencilere verilen sözlerdi. O sözlerin hemen hiç birisi tutulmadı. Tutulan, bir tek maaş artışıyla ilgili bir kısımdı. Dönemin Başbakanı 6 maaş ikramiye, 2 bin lira vaat ederken, daha sonra 6 maaş ikramiyeden vazgeçildi, 2 bin lira maaş 2 asgari ücrete döndü, onun bile bazı maden şirketlerinin iflasına sebebiyet vereceği düşünülerek şimdi ondan da geri adımlar atılmaya çalışılıyor. 6 saatlik çalışma, 36 saatlik haftalık çalışmadan geri adım atılıp, bakanlar belki kırk, kırk iki saat olsun diyor, muhalefet, sendikalar itiraz ediyor ama görünen o ki burada da geriye gidiş söz konusu.
Öyle bir noktadayız ki, akıl almaz bir şekilde eş zamanlı olarak maden kanunu Enerji Komisyonunda ve Çalışma Komisyonunda da iş güvenliği kanunu görüşülüyor. "Birbiriyle konuşan politikalara, birbiriyle konuşan, birbiriyle iletişimi olan bakanlıklara, birbiriyle konuşan kanunlara ihtiyaç var." diye uyarılmasına rağmen, "Denetimdeki çok başlılık ortadan kalkmalı, ikincil, üçüncül mevzuattaki çok başlılık olmamalı." uyarılarına rağmen inadına iki komisyon aynı anda çalışıyor ki konuyla ilgili milletvekilleri iki tarafa birden katkı veremesinler. Bakanlık biz ne dersek o olsun diyor. Muhalefet gruplarının inanılmaz çabasına şahit olduk her iki komisyonda da ama Bakanlığın iletişime kapalı hâlini Komisyon Başkanlığı telafi etmeye çalıştı. Komisyon Başkanlığının yönetimi bir yana ama Bakanlık iletişime kapalıydı. Sadece Komisyondaki iletişime kapalılıktan, sivil toplumla iletişime kapalı olmaktan bahsetmiyorum, hep yüzde 47 oy alıp, "millî irade" deyip, neredeyse rejimi değiştirecek yetkinliği kendinde gören AKP Grubuna seslenmek istiyorum. Yüzde 47 millî irade ya, size yüzde 100'lük bir millî iradeden bahsedeceğim: 4 partinin birlikte kurdukları Soma Komisyonu dedi ki... Briket kadar bir rapor yazdık. Aha, Cumhuriyet Halk Partisi de ona tuğla kadar bir muhalefet şerhi yazdı. Ama, buraya hepimiz katkı verdik ve vermiş olduğumuz katkılarla Soma Komisyonunun raporu kendi içinde 110 sayfa önerileri barındırıyor. Öneriler çok uzun oldu diye oturduk 11 sayfalık özetini yazdık Meclis yarın yasama yaparken bunlardan faydalansın diye. İnanır mısınız, Çalışma Komisyonuna geldi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı "Biz Soma Komisyonunun raporunu bulamadık." dedi. Ya, bundan beş hafta önce kaldırdık salladık bunu, Meclis Başkanlığına verildi, bütün İnternet sitelerinde var, beyefendiler bunu bulamamış. Çalışma Bakanlığı bulmuş mu? Vallahi de billahi de buldu mu gördü mü bilinmez ama sayfasını çevirip de içinden bir şeye bakmamışlar. Bir tane bakanlık önerisi yoktur ki... Bu milletin parasını harcayarak, 4 partinin milletvekilleri emek vererek, "Girilmez." denen madende hayatlarını tehlikeye atıp sürünerek girerek yaptıkları araştırmalardan sonra çıkan bu raporun sayfasını Çalışma Bakanı da Çalışma Bakanlığı da çevirmemiş. "Bulmadık.", "Görmedik.", "Bilmiyoruz." diyorlar.
Diğer taraftan, hani Soma Komisyonunun Başkanı? Burada o konuşsaydı ya. AKP Grubu adına konuşma yapılmadı bu kanunda, Bakan da konuşmadı. Akılların, hafızaların almayacağı işler oluyor ya. Şöyle bir şey olabilir mi? Böyle bir Komisyonun Başkanı AKP Grubu adına çıkıp konuşmuyor. Neden? Bakan iletişimsiz. Bir sorun bakalım arkadaşınıza neden bu salonda yok.
Bir sürü önerge sıraladık. Sıraladığımız önergelerde madencilik bakanlığı var, bütün gruplar tavsiye ediyor, Bakanın hoşuna gitmiyor, yetkisi bölünecek. Kömür kanunu yoksa kaza olur diyoruz. Kömüre özel kanun bütün dünyada var, 20 sayfalık mevzuatı var arkadaşın. ABD'de 5 bin sayfa, Ukrayna'da 3 bin sayfa, Almanya'da 2 bin sayfa, Beyefendi'de 19,5 sayfa. Onu söylüyor Soma Komisyonu, gelip de oradan bir şeyler alıp kanuna koymuyor. Soma Komisyon Başkanı hepimize metan drenajının önemini kavrattı. Metan drenajı; alçaldıkça metan yükseliyor, dışarıdan bir boruyla metanı dışarı çıkaracağız, bunu yapmak isteyen kömür işletmesine Beyefendi "Doğal gaz çıkarma ruhsatı almalısınız." dediği için mevzuat yoğun ve hem emek yoğun hem parasal olarak güç olduğu için o ruhsat olmuyor. Kolaylaştırılacak bir şey yapılacak, iletişime o kadar kapalılar ki bir metan drenajını şuraya koymadan bu Meclis maden kanunu çıkarıyor. Metan drenajı olsaydı Soma faciası olmazdı.
Ve eski maden alanlarının MİGEM tarafından her yılın nisanının 15'ine kadar haritaya işlenme zorunluluğunu uygulamayan Bakanlık Ermenek'teki su patlaması, Manisa'daki birikmiş olan yanıcı gazlarla ilgili meseleye önergeleri dinlemiyor. Bizim tuğla kadar muhalefet şerhini dikkate almazsınız ona bir şey demem ama şu Soma Komisyonunun ortaklaşılmış kısmını da okumamak gerçekten bu Meclise de, bu vatandaşlara da, bu şehit ailelerine de, bu sektöre de büyük saygısızlıktır.
Basit bir şey daha söyleyeyim: Verilmiş onca söze rağmen 301 madencimizin ailelerine tutulmayan sözler bir yana 2.831 kişi işsiz kaldı. Bunlara karşı Bülent Arınç'ın açıklamaları ortada, "Kışın ortasında açta açıkta bırakacak değiliz, devletimiz güçlüdür, Hükûmetimiz duyarlıdır." diyordunuz. Ne oldu bu insanların durumu? Bir kuruş tazminat almadılar. Şu kadarcık ortak akla inansanız o tazminatları bir küçük ek çıkarırsınız şurada devlet bir seferde öder, ondan sonra gider kamu alacağı olarak tahsilat yaparsınız. Bütün mal varlığı üzerinde tedbir var bunu görmezden geliyorsunuz. Sözünüz var Uyar Madencilike. Gözlerini kaybetmiş olan Ali Kandemir'e, ayaklarını kaybetmiş olan kardeşimiz İdris Sarıkaya'ya, 800 tane Uyar'dan mağdur olan çocuğa sözünüz var ama hâlâ daha tazminatları ödenmedi. Her seferinde müsteşarınız not alıyor biraz daha çalışalım diye.
Bu Bakanı, bu Meclisin ve milletimizin vicdanlarına havale ediyoruz. Söyleyecek söz bulamıyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)