GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:49
Tarih:29.01.2015

HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasal iktidarların aklı bugüne kadar piyasada faaliyet gösteren bir müteşebbisin aklından farklı olmadı. Her maddi ve manevi değeri bir pazar metası olarak algılayan bu akıl, geldiğimiz noktada yaşadığımız büyük felaketlerin de bire bir nedeni konumundadır. Önce KİT'ler zarar ediyor diye, etkinlik ve verimlilik gerekçesiyle haraç mezat belli sermaye gruplarına peşkeş çekildi. Oysa bu ülkenin emekçilerinin alın teriyle kurulmuş bu kamu işletmeleri -satış sırasında ortaya çıkan kamu zararlarına- çok küçük bir birimiyle daha iyi çalışan, daha iyi üreten, hakça üretimin ve bölüşümün mekânlarına dönüştürülebilirdi. Yine aynı mantık kamu işletmelerinin zarar ettiği gibi bir algıyı topluma zorla dayattı. Oysa bu kamu işletmelerinin kâr etme zorunluluğunun olmadığını aklına bile getirmedi çünkü bu akıl kamu işletmelerini ticarethane, halkı da müşteri olarak görüyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmeleri de en hukuksuz piyasalaştırmaları da bu dönemde yaşandı.

İşte bu akıl bugün Anayasa'da da bir hak olarak tanımlanan madenlerimizi enerji ihtiyacı, verimlilik ve benzeri gerekçelerle Anayasa'yı ihlal pahasına resmen peşkeş çekmeye devam ediyor. Madenler halkındı ama sadece ölünecek yer olarak halkındı. Kaynaklar bütün insanlarımızındı ama sadece çevresini, yaşam alanlarını, emeğini ortadan kaldırmak ve kölelik koşullarında bir yaşama mahkûm etmek için.

Şimdi geldiğimiz noktada sadece toplumsal kesimler arasında değil sermaye grupları arasında da bir ayrımcılıkla bütün madenler yandaşlara peşkeş çekiliyor. Hayatlarını kaybeden yüzlerce madencimizin ardından ettikleri cümleler de bunun cabası. Hatırlayalım, dönemin Başbakanı 2010'da meydana gelen maden kazaları sonrası "Kader, bu işin doğasında var." demişti. Sonrasında gelen eleştirilere karşı da şöyle söylüyordu: "Polislik veya askerlik mesleğini kabul edenler işin doğası gereği şehadeti de baştan kabul etmiş sayılırlar. Maden ocağında çalışan kardeşlerim de binlerce metre yerin altında ekmeklerini kazanıyorlar. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde de maden kazaları oluyor. 'Burası taşeron firmada değil de devletin elinde olsaydı kaza olmazdı' demek büyük hata olur. Bizim tek düşüncemiz ve hedefimiz var, o da milletimizin huzuru ve güvenidir." demişti.

Eski Çalışma Bakanı Sayın Ömer Dinçer de benzer şeyler söylemişti, Türkiye Taşkömürlerine ait Karadon Maden Ocağı'nda 17 Mayıs 2010'da meydana gelen grizu faciasında yaşamını yitiren 30 maden işçisiyle ilgili şu sözleri söylemişti: "O patlamadan kaynaklanan şok, galeriye ve asansöre zarar vermiş. Yeraltındaki tahribat, kurtarma çalışmalarını da olumsuz etkilemiş. Kurtarma ekipleri, çok büyük risk alarak Karadon'da kurtarma çalışması yaptı. İlk 19-20 cesedimizde bahsettiğiniz türden herhangi bir şey yoktu, güzel öldüler -ne demekse o- o konuda acı çekmediklerini ve fizik olarak da güzel öldüklerini buradan rahatlıkla söyleyebilirim." "Güzel ölmek" de nedir, çok anlamak mümkün değil.

Yine, TEPAV'ın madenlerde yaşanan iş kazaları üzerine değerlendirme raporunda da ortaya çıkıyor ki Başbakan'ın da doğal ölüm gibi göstermeye çalıştığı ve "dünyanın gelişmiş ülkelerinde de bu tür kazalar oluyor" yaklaşımı tamamen akla ve mantığa terstir.

Türkiye'de kömür ihtiyacının büyük bir bölümünü linyit kömürleri karşılıyor ama en büyük maden kazalarının olduğu yer de orasıdır. Yine, en az üretilen taş kömürü de dünyada en fazla ölümlerin yaşandığı veyahut da katliamların yaşandığı bir alandır. Bunun önüne geçebilmek için tedbirler almak gerekir, tedbirler geciktikçe ölümler de artacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)