| Konu: | Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu ve 20 milletvekilinin; Soma maden sahasında redevans ve hizmet alım sözleşmeleriyle çalışan firmaları kolladığı, bu firmalara işlerin ihalesiz ve usulsüz verilmesini sağladığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/43) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 05.02.2015 |
HDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin verdiği önerge üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere, geride bıraktığımız yılın aralık ayının 9'unda Sayın Taner Yıldız hakkında grubumuzun da verdiği gensoru önergesini görüşmüştük. Soma ve Ermenek'te yaşanan madenci cinayetlerine sebep olarak özelleştirme adı altında peşkeş çekilmiş maden ocaklarını ve gerçek denetimden uzak tutulan bu ocakların, teknolojik donatılar yerine fıtratına teslim edildiklerini gerekçe göstermiştik. Tüm bu uygulamalar neticesinde Soma'da yaşanan toplu cinayetlerin bir numaralı sorumlusu olarak da Sayın Enerji Bakanını işaret etmiştik. Ancak, ne yazık ki, her zaman olduğu gibi yine AKP sıralarından kalkan eller sonucunda önergemiz reddedilmiş ve işleme alınmamıştı.
Aynı Bakan hakkında aradan iki ay bile geçmeden verilmiş olan bu önergenin gerekçesiyse madenci cinayetlerini işleyen firmaların korunup kollanması ile verilen işlerin ihalesiz ve usulsüz yapılmasıdır.
Önergeye konu edilen usulsüzlüklere geçmeden önce, bu türden uygulamaların aslında son iki yılda nasıl rutinleştiğine, hatta AKP iktidarının devamını sağlama adına kirli bir mekanizmanın nasıl hayata geçirildiğine bakmanın daha faydalı olacağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP'nin iktidara gelmesinin hemen ardından akıl hocaları tarafından iki önemli tavsiyede bulunulmuştu. "Eğer AKP iktidarı ömrünü uzatacaksa iki şeyi mutlaka kısa zamanda hayata geçirmelidir." uyarısıyla yapılan bu tavsiyelerden birincisi, AKP'ye koşulsuz destek veren, kamuoyunu yönlendiren ve algı operasyonu yaratacak güçte bir medyası olmalıydı. İkinci ve en önemli tavsiye ise AKP'ye mali sıkıntı yaşatmayacak, havuz medyasını besleyecek, parti giderlerini karşılayacak, devlet eliyle yeni bir burjuvazinin ortaya çıkartılmasıydı.
Akıl hocaları tarafından hararetle önerilen bu tavsiyeleri gecikmesizin hayata geçirmeye koyulan AKP Hükûmeti, daha öncesinde iktidar olduğu yerel yönetimlerde, özellikle de İstanbul'da edindiği rant ve talan tecrübesini de sonuna kadar kullanmaktan çekinmedi.
Değerli milletvekilleri, 2007 genel seçimlerindeki propaganda dönemini şöyle bir hatırlayın. O şaşaalı TOKİ açılışlarını, anahtar dağıtma törenlerini, özelde Başbakanlığın, genelde ise devletin tüm imkânlarının AKP seçim mitingleri için nasıl fütursuzca seferber edildiğini hatırlayın. O dönemde sahnelenen anahtar teslim mizansenleri ve inceden inceye hesaplanmış bir plan neticesinde, TOKİ eliyle üretilen siyasal rantın ilk meyveleri 2007 seçimlerinde toplandı.
Kuşkusuz, AKP cenahı için TOKİ sadece siyasal rant üreten bir mekanizmadan ibaret olamazdı, olmadı da. Altın yumurtlayan tavuk misali kullanılan TOKİ'nin AKP'ye yarattığı siyasal rantın yanında bir de ekonomik rantı vardı ki bu rantın bugün ulaştığı büyüklüğü net olarak ifade edebilmek sanıyorum ancak mahşerde mümkün olacaktır.
Bugünlerde hemen herkesin bozulduğundan şikâyet ettiği İstanbul siluetinin müteahhitlerinin varlıklarını büyük bir oranda TOKİ ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumundan devşirdiklerine borçlu olduklarını da ayrıca hatırlatmakta fayda görüyorum.
Değerli milletvekilleri, akıl hocaları tarafından, AKP'ye mali sıkıntı yaşatmayacak, havuz medyasını da besleyecek, parti giderlerini karşılayacak, devlet eliyle yeni bir burjuvazinin ortaya çıkarılmasının tavsiye edildiğini az önce ifade etmiştim. AKP iktidarının ekonomik ve siyasal rant uğruna kullandığı iki büyük kurumdan biri TOKİ, diğeri de Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu yani TKİ'dir. Bu iki kurum, AKP siyasetine finansman sağlamak, iktidarlarını yine ve yeniden üretmenin yanı sıra, yandaş firmalar ile gizli ortaklarına sermaye birikimi sağlamak için dibine kadar kullanılmışlardır.
Değerli arkadaşlar, peki, gizli ortakları bir yana bırakacak olursak, yandaş müteahhitlere yapılan bu kıyakların bir karşılığı veya bir bedeli olmayacak mıydı? Tabii vardı. Yeri ve zamanı geldiğinde ödeyecekleri bedeli ya bir havuza ya da bir vakfa ya da adresi verilmiş bir yatak odasına göndermeleri gerekiyordu. Yapılan bu tahsilatların bir kısmı şahsi kullanıma ayrılırken önemli bir kısmı da AKP siyasetinin finansmanında kullanılmak üzere istifleniyordu. Hâl böyle olunca akan sular duruyor, ne ilke kalıyor ne ahlak ne de hukuk, her şey hızla irtifa kaybediyor, balık baştan kokuyordu.
Değerli milletvekilleri, kendi yandaş sermayesini oluşturma uğruna yağmaya ve talana dayalı düzenin temelleri AKP iktidarının daha ilk yıllarında atılmıştı. O yıllar da henüz Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmayan Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız'ın redevans sistemini hararetle savunduğu 26 Mayıs 2004 tarihli Genel Kuruldaki konuşmasını aynen aktarıyorum: "Madenciliğimiz, içinde bulunduğu zor şartlar nedeniyle, beklenen gelişmeyi gösterememiştir. Bürokratik işlemler çok fazla, mevzuat çok fazla; bunları en aza indiriyoruz. Tabii, maden mevzuatından kaynaklanan olumsuzlukların, özellikle ruhsat iptallerini öngören kısımlarının, özel sektörün girişimcilik ruhunu etkilediğini görmüş bulunuyoruz ve ruhsat iptallerini zor şartlara bağlıyoruz." diye aktarıyordu. O dönemde sarf ettiği bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, Sayın Taner Yıldız, özel sektörün girişimcilik ruhu üzerine özenle titremekte ve hassasiyet göstermektedir. Ancak, ne yazık ki Sayın Bakan aynı hassasiyeti iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda duymuyor olacak ki sadece 2014 yılında 335 madenci iş cinayetlerine kurban verilmiştir. Bildiğiniz üzere, 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma'da bağıra bağıra geliyorum diyen maden faciasında 301 emekçi bilerek ölüme gönderilmişti. Yaşanan bunca iş cinayetinden gerekli dersler çıkarılamamış olacak ki o tarihten günümüze kadar 34 madenciyi daha bu ölüm dehlizlerine kurban ettiniz.
Her şeyi, her doğruyu biz biliriz edasından bir türlü vazgeçmeyip konunun uzmanlarıyla bu cinayetlerin nedenlerini istişare etme gereğini bile duymuyorsunuz. Eğer lütfedip uzmanları ve bilim adamlarını dinlerseniz devlet kurumlarını baypas ederek madenleri yabancı sermayeye ve özel sektöre devreden yasanın getirdiği redevans sisteminin madenlerdeki cinayetlerin başsorumlusu olduğunu sizler de anlayacaksınız.
Değerli milletvekilleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin verilen önergede kollandığı ifade edilen firmalardan birinin Soma'daki madenci cinayetinin müsebbibi olan Soma AŞ'nin olması inanın beni de çok şaşırtmadı. Sayın Bakanın 301 madenciye mezar olan o maden ocağını katliamdan dokuz ay önce ziyaret edip methiyeler düzdüğünü daha dünmüş gibi hatırlıyoruz. Ölüm madeninde "madenci babası" diyerek karşılanan Sayın Bakanın söylediklerini sizlere aynen aktarıyorum: "Bunları yaparken iş sağlığı ve işçi güvenliğiyle alakalı önceliklerimiz birinci planda yer almaktadır. Hepimizi derinden üzen kazalar, bunlardan uzaklaşmamız lazım. Biz güvenlikle alakalı sistemlere para harcadıkça işçi kardeşlerimizin veriminin arttığını gördük. Onların kaygılardan uzak olmasını sağlamamız gerekiyor. Bugün Soma'dayız ve burada kömürle ilgili daha mekanize çalışıldığı, daha otomasyonlu çalışıldığı bir ortama gelmiş bulunuyoruz. Türkiye'deki madenciliğin hızla bu şekilde yer almasını inşallah sağlamış olacağız." demişti Sayın Bakan.
Evet, verilmiş sadakamız varmış ki Sayın Bakanın son cümlesindeki niyeti veya çabası henüz gerçekleşmemiş diyorum çünkü Sayın Bakanın "Türkiye'deki madenciliğin hızla bu şekilde yer almasını inşallah sağlamış olacağız" temennisi eğer gerçekleşecek olursa, maazallah, tek bir madenci bile sağ kalmayacak demektir.
Bu arada, unutmadan şunu da söyleyeyim: Sayın Bakan ziyareti sırasında, maden ocağına asılmış olan Tayyip Erdoğan posterini görüp Sayın Erdoğan'a da övgüler düzmeyi ihmal etmemişti.
Değerli milletvekilleri, gensoru önergesine konu edilen usulsüzlüğün özeti şu şekildedir: Katliamın gerçekleştiği Soma maden sahasında TKİ Genel Müdürlüğünün sözleşme yaptığı iki firma vardır. Bunlar redevans ve hizmet alım sözleşmeleriyle çalışan İmbat AŞ ve Soma AŞ'dir.
İmbat AŞ'yle 04/10/2004 tarihinde yapılan ilk sözleşmeyle 31/12/2015 tarihine kadar yetki verilmiştir. 2006 yılında Yönetim Kurulu kararıyla uyarlama ve 2007 yılında ise ek iş verilmesi yine Yönetim Kurulu kararıyla yapılmıştır. Ancak, ne hikmetse, 8/10/2013 tarihinde, henüz süre bitmeden ve Yönetim Kurulu kararı olmaksızın ek bir protokol yapılıyor ve sözleşme süresi 1/10/2028 tarihine kadar on üç yıl daha uzatılıyor.
Diğer bir firma olan Soma AŞ'yle 8/9/2005 tarihinde ilk sözleşme mevzuata uygun olarak ve 31/12/2016 tarihine kadar yapılıyor. Ara tarihlerde, farklı mevkilerde ek işler rezerv azlığı gerekçe edilerek Yönetim Kurulu kararlarıyla veriliyor. Velhasıl, uzatmadan, 8/10/2013 tarihinde Yönetim Kurulu kararı olmaksızın ek bir protokol yapılarak sözleşme süresi 31/12/2026 tarihine kadar uzatılıyor.
Henüz süreleri bitmemiş bir tarihte ve her iki firmayla yapılan sözleşme uzatımları başlı başına bir muamma olmakla birlikte, yönetim kurulu kararı olmaksızın yapılan bu sözleşmeler Rödövans Uygulama Yönergesi'ne alenen aykırılık teşkil etmektedir. Rödövans Uygulama Yönergesi'nin 13'üncü maddesini aynen okuyorum: "Müstakil ruhsata sahip olmayıp, rödövans veya rüçhan hakkı kullanımlı rödövans karşılığı, yeraltı işletmesi olarak çalışan sahalarda, rezervin doğal yayılımı dikkate alınarak müstakilen ihalesi teknik olarak mümkün görülmeyen ve TKİ'ce ekonomik bulunmayan alanlar, ilave asgari üretim talep edilmeden mücavirdeki işletmecilere ek iş olarak verilebilir.
Müstakil ruhsata sahip olmayıp, rödövans veya rüçhan hakkı kullanımlı rödövans karşılığı, yer altı işletmesi olarak çalışılan sahalarda, işletmecinin fiilî çalışma temposu ve yatırımları dikkate alınarak, sözleşme konusu alandaki rezervin sözleşme süresince yeterli gelmeyeceği yönünde işletmecinin talebi ve bu talebin TKİ'ce teyit edilmesi halinde, işletme sahasının mücavirinde bulunan ve müstakilen ihale edilebilecek alanların bir kısmı da ilave asgari üretim taahhüdü ve ana sözleşmede öngörülen rödövans fiyatı veya TKİ payı karşılığında, yer altı işletmeciliğiyle üretim yapılması koşuluyla işletmeciye ek iş olarak verilebilir.
Her iki durumda da şartlar sözleşmeye ek protokol ile düzenlenir ve protokol hükümleri TKİ Yönetim Kurulu onayından sonra gerekli işlemlerin tamamlanmasını müteakip yürürlüğe girer. Ek işler ana sözleşmenin süresini değiştirmez." deniliyor.
Son fıkra hükümleri dikkatle incelediğinde her durumda Yönetim Kurulu onayının şart olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yapılan işlem mevzuata aykırıdır ve usulsüzdür. Kasıtlı görünen bu işlemler neticesinde her iki firmaya 4 milyar lira açıkça peşkeş çekilmiş ve yolsuzluk yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Sayıştay raporlarına rağmen, özellikle Soma AŞ'nin Bakan tarafından neden bu kadar korunup kollandığını anlamakta gerçekten zorlanıyoruz.
Bakınız, değerli arkadaşlar, Sayıştay raporları Soma AŞ hakkında neler söylemiş: Ege Linyitleri İşletme Müdürlüğünün 2013 dönemini inceleyen Sayıştay denetçilerinin raporunda Soma AŞ'ye de bir bölüm ayrılmış. Rapora göre, redevans sistemiyle çıkardığı tüm kömürü kamuya satan Soma AŞ'nin, düşük kalorili kömür sattığı vurgusu yapılmış. Sözleşmeye göre kilosu 1.800 kilokalori altında kalan kömürün reddedilmesi ve alınmaması gerekiyor.
Ayrıca, "Soma AŞ'nin çıkardığı kömürden 1 milyon 549 bin 311 tonu yıkamaya verilmiş, 780.520 tonu kayıp kömür olarak atılmış ve geriye kalan kısımdan sadece 768.791 ton temiz kömür elde edilebilmiştir." deniliyor. Yani ocaklardan çıktığı hâliyle satın alınan kömürün yaklaşık yarısı hiçbir işe yaramadığı için atılmıştır. Firma, düşük kalorili kömür üretmiş olması nedeniyle sadece 3,8 milyon TL eksik ödeme almış. Bir başka deyişle, Soma AŞ'ye 149,3 milyon TL yerine 145,5 milyon TL hak ediş ödenmiştir. Ancak Ege Linyitleri İşletme Müdürlüğünün hem operasyon kayıpları hem de satılabilir kömür miktarlarının azlığı nedeniyle uğradığı kayıplar çok daha fazladır.
Bu raporda açıkça kamuyu zarara uğrattığı, kömür yerine taş ve toprak sattığı ifade edilen bu şirkete hâlen sahip çıkan, koruyup kollayan zihniyeti buradan kınıyorum.
Bu kadar badireden ve aradan daha iki ay bile geçmeden hakkında tekrar gensoru açılmasına ilişkin önerge verilen Sayın Bakan için derhâl istifa etmek yapacağı en hayırlı iş olacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)