| Konu: | Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 11.02.2015 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına 685 sıra sayılı Askerî Hâkimler Kanunu Tasarısı'yla ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben burada gerçekten bir şey söylemek istiyorum. Avrupa Birliği üyelik sürecinde, müzakere sürecinde olan bir Türkiye'de sürekli olarak bir darbe mağduriyeti edebiyatı yapıldı her seçimde. "Darbeciler", "Darbe yaptılar.", "Vesayet", "Askerî vesayet" hep bunlar söylendi. Zaten Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri'ne göre, silahlı güçlerin sivil otoritenin emrinde olması gerekiyor, doğru olan bu. Ama her nedense Türkiye'de Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanına bağlı olacağına Başbakana bağlı.
Şimdi, dikkat edin, Genelkurmay Başkanı, Başbakana bağlı olduğu için Millî Savunma Bakanı, Genelkurmay başkanlarının katıldığı toplantılara katılamıyor Bakan olarak. Başbakan da, dikkat edin, bu toplantılara katılmıyor çünkü Başbakan düzeyinde toplantıları yok, bu, bir boyutu.
İkinci boyutu da şudur: Ben, 80'li yıllarda genç bir avukat iken -353 sayılı- askerî mahkemelerin kuruluşuyla ilgili bir kitap çalışmasında yer aldım. Sonra askerî darbe oldu. 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu uyarınca askerî mahkemelerin işleyişi, çalışması ve çok tartışmalar oldu. İşte, hukukçu olmayan subay hâkimler vardı hatırlarsınız, disiplin hâkimi ama subay hâkimler de mahkeme başkanlığı yapardı. Sonra Anayasa Mahkemesince bu iptal edildi, hatta sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitti, orada da iptal edildi, hatta devlet güvenlik mahkemelerindeki askerî yargıç konusu da ihlal sayıldığı için, koalisyon hükûmetleri döneminde -Sayın Bal hatırlarlar o dönemi- DGM'lerdeki asker üye nedeniyle mahkûmiyet kararı çıkınca asker üye de DGM'lerden çıkarıldı, sonra DGM'ler kapandı, ÖYM'ler geldi falan filan.
Şimdi, Allah aşkına, bu manzara karşısında Hükûmet bize öyle bir taslakla geliyor ki askerin vesayetini kendisi devralıyor. Yani sözde, askerin üstünde vesayet kuracak ama değil, yürütmenin yargı üzerindeki vesayetini kurmak için Anayasa Mahkemesinin kararını baypas ediyor.
Şimdi bu kanunu geçirdiğiniz zaman bütün askerî yargıçların, savcıların Millî Savunma Bakanını gördüğü zaman yapması gereken bir tek şey var, üniformalı olunca, esas duruşa geçip "Sivas; emret komutanım!" Hani çekiyoruz ya askerde, yaptınız hepiniz bunu değil mi? Askerî yargıçların ve savcıların Millî Savunma Bakanını gördüğü zaman, işte "Ahmet Ay, Sivas; emret komutanım!" diye durması lazım. Niye? Çünkü Askerî Hâkim Kurulunun 4 üyesini Sayın Savunma Bakanı atayacak. Yetmedi, kendisi de Başkan. Bundan daha ötesi var mı? Arkadaşlar, bu, hangi hukukta var ya?
Şimdi, benim anlamadığım bir çelişkiyi daha söyleyeyim size: Mademki Millî Savunma Bakanı, Askerî Hâkimler Kuruluna 4 tane üye atıyor, bir de kendisi Başkan, 5. Bu kadar kıymetli, takdirli komutanlar, hâkimler, savcılar, asker, hepsi Millî Savunma Bakanının emrinde ama soruşturma iznine geldiği zaman -dikkat edin- Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının soruşturma iznini Başbakan verecek, Jandarma Genel Komutanı ve Sahil Güvenlikle ilgili soruşturma iznini İçişleri Bakanı verecek, geri kalan personel ve memurun soruşturma iznini de Sayın Savunma Bakanı verecek. Bu, ne yaman çelişkidir arkadaşlar? Hem mahkemenin hem Askerî Hâkimler Kurulunun Başkanı olacak hem bütün hâkimler, savcılar ondan korkacak hem sicilleri, liyakatleri, terfileri, disiplinleri Sayın Bakanın elinde olacak, sonra sadece kışladaki patates soyan personelin soruşturma izni için Bakana gideceksiniz, bu ne? Şimdi, Bakanın fiyakası bu kadar da çizilmez ki, arkadaş, bu da yapılmaz ki yani ne yapıyorsunuz?
Bu hukuk, bu bürokratlarınız bu yasaları düzenlerken, getirirken bunun ayarını bilmez mi yani? Madem bu kadar kudretli bir bakan olacak, kurulun başkanı olacak, soruşturma izninde niye memurların, personelin, yok şoförün, araç getirenin, levazımcısının, onların, lojistik bilmem ne elemanının iznini veriyorsunuz? İçişleri Bakanı, valiye, jandarma kolluğuna ve sahil güvenliğe, zaten polis onda; Başbakana Genelkurmay ve kuvvet komutanlarının iznini vereceksiniz... Peki ya, Başbakan ve Hükûmet bu kuvvet komutanlarıyla beraber suç işlerse ne olacak, onların iznini kim verecek? Bu Meclis verecek, değil mi? Bu Meclis verecek Anayasa 100'e göre soruşturma. Yolsuzluk dosyalarında gördünüz, verdi mi? Vermedi. Yani, bir şey var. Sizi anlayamıyoruz, sizi anlamakta zorluk çekiyoruz, diyorsunuz ki: "Bu seçim, başkanlık sistemi ile şimdiki sistem arasında geçecek." Mademki başkanlık yarışıdır, kuvvetler ayrılığı var -yargı, yürütme, yasama; bunun tarihsel adı var, Montesquieu'ye kadar gidebilirsiniz- şimdi, niye bu kuvvetler ayrılığını güçler birliğine çeviriyorsunuz? Zaten Mecliste çoğunluksunuz, yasama; hükûmet sizden çıkıyor, yürütme; kalıyor yargı, yargıyı da bu şekilde, HSYK'yı da Adalet Bakanlığının emrine aldınız, Askerî Hâkimler Kurulunu da Savunma Bakanının emrine aldınız. E, bunun adı demokrasiyse yani kusura bakmayın, size bu demokrasi dersini kim anlatıyor, kim sizi bu dersten geçirdi? Onu iyi öğrenmek lazım.
Şimdi, yargı birliği, demokratik ülkelerde geçer kuraldır. Askerî suçlar, özel mahkemeler olabilir ama getirirsiniz, Yargıtayın bir dairesinin içinde bu özellikli suçlarla ilgili bir daire olabilir, askerin içinde disiplin mahkemeleri olabilir, o, ayrı bir konudur ama askerî yargıyı ayrı koyamazsınız, koyduğunuz zaman yargı birliğini dağıtırsınız. Ondan sonra da -Millî Savunma Bakanı ezkaza şimdi hukukçu- Yılmaz'ı nerede bulacaksınız? Ne savunma bakanları gördük, geldi geçti. Her zaman da hukukçu bir bakan başlarında olmaz demek istiyorum.
Şimdi, farz edin, Suriye'de IŞİD, Türkiye'ye saldırdı ve olağanüstü bir durum oldu ve Meclis sıkıyönetim kararı aldı, olağanüstü hâl kararı aldı. Ne olacak şimdi? Başbakan ne olacak? Sıkıyönetim komutanı olacak arkadaşlar. Niye? Çünkü komutanların soruşturma izni ondan geçiyor. Düşünün ki bir hükûmetin başbakanı sıkıyönetim komutanı oluyor. Eskiden kuvvet komutanları vardı, üstlerinde de Genelkurmay vardı. Bunların hepsinin soruşturma izni mahkemede kime geçiyor? Hükümete, Başbakan ve bakanlara, onlara devredilmiş olacak.
Şimdi, buradan hemen şuna geçmek istiyorum: Şimdi, sivil denetim değil bunun adı. Buna, kusura bakmayın, sivil denetim denmez. Buna bal gibi "Askerî yargıyı da, savcıyı da, herkesi de kendime bağlıyorum." denir. Ya, onu kendinize bağlayacağınıza yargıyı bağımsız kılın, yargı bağımsız olsun, yargının birliğini sağlayın. Askerî Yargıtay olmasın, askerî mahkemeler Genelkurmay mahkemesi gibi Roboski'de katliam yapan komutanları rahatlıkla soruşturabilsin. İşte, özel yetkili savcının, özel yetkili mahkemenin takipsizlik kararı, görevsizlik kararı verdiği, Genelkurmaya gönderdiği Roboski davasında olduğu gibi artık savcılara kadar kimse yorulmayacak. Sadece, Başbakan kuvvet komutanıysa -ki Roboski'de Genelkurmay Başkanı vardı- çıkıp diyecek ki: "İzin vermiyorum arkadaş. Topluca katliam olmuş, uçak, bombaları indirmiş, ben size izin vermiyorum." Yani, Meclis komisyonuna da gerek yok, soruşturmalara da gerek yok, hâkime de gerek yok, savcıya da gerek yok. Davutoğlu'nun ağzından çıkacak, olacak kanun. Bu kanunla ancak siz kanun çalabilirsiniz! Bu kanun farklı kanun olur, o, başka bir kanundur. Bu kanundan da siz kâr, halk kâr sağlamaz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)