| Konu: | Demokratik gösteri ve yürüyüşlerde meydana gelen olaylara ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 18.02.2015 |
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, adım adım tedavüle konulan hukuk tanımaz anlayışın iç güvenlik paketiyle tavan yapacağı günlerin arifesindeyiz. Bu paket, zaten hibrit sayılan demokrasinin köküne kibrit suyu dökecek kadar kurulmak istenen polis devletinin ibretlik belgesi gibidir. 6-8 Ekim Kobani olaylarını gerekçelendirme zırvalarını bir kenara bırakacak olursak, bu paketle esasen sindirme, baskı ve inkâra kodlanmış geleneksel yönetim anlayışının AKP eliyle yeniden üretilmesi veya uygulamaya konulacağı daha net anlaşılacaktır.
Değerli milletvekilleri, paketi detaylı bir şekilde inceleme fırsatı bulduğum gün gözüm bir ara ekranda kaldı. Hiç şaşırmadım, zatışahaneleri gene ekrandaydı ve izlemeye koyuldum. İzledim ama gerçekten şok oldum. Cumhurbaşkanı -kendi deyimiyle- külliyesinde kabul ettiği TESK Genel Başkanı ve beraberindeki heyete ateşli nutuklar atıyordu. Kırşehir'de isim vermeden AKP'ye oy istemesi eleştirilen, verip veriştirilen Cumhurbaşkanının o cümlelerini sizlere aynen aktarıyorum, tabii, bunlar Cumhurbaşkanlığı yeminini, muhtevasını herhâlde pek iyi bilmiyorlar: "Her zaman söylüyorum, ben tarafım. Ama, bu bir siyasi partinin tarafı olmak anlamına gelmeyecek. Nedir? Ben milletin tarafındayım, onlar bunu görmüyorlar mı?" diyor. Beni şok eden, 77 milyonun aklıyla alay eden Cumhurbaşkanından daha çok, bu lafları ayakta alkışlayan koca koca adamlar. Emin olun, bu toplantıda kelli felli, yaşlı başlı adamlar vardı. İnanın, bu sözleri ayakta alkışlayan koca koca adamlardan sonra insan bir an aklından şüphe etmeye başlıyor. İbretle izlediğim bu mizansen vicdanımı sızlatmakla kalmamış, güç karşısında bu kadar küçülen insanların tavrı âdeta duygumu da zedelemişti.
Evet arkadaşlar, dürüstlüğün olmadığı bir yerde vicdan barınamaz. Vicdanın barınmadığı bir yerde ise adalet hiç olamaz. Gücün gözleri bu kadar kör ettiği, kutsandığı ve tapınıldığı bir ortamda ne vicdan kalır ne adalet. Bu vicdansızlık ve adaletsizliğin hâlini, ne yazık ki kötü huylu bir ur gibi toplumun bütün hücrelerine yayıldığını düşünüyorum. Bu vicdansızlık ve adaletsizlik hâlidir ki Uğur Kaymazları, Ceylan Önkolları, Encü ailesinden onlarca çocuğu, Berkinleri, Nihatları ve sayıları 240'ı aşan çocukları öldürüyorlar. İşte, bu vicdansızlık hâlidir ki yere göğe sığdırılmayan MİT, 18 yaşındaki Serap Eser'i yakıyor, Serap Eser'in yanık bedenini seçim meydanlarında tepe tepe kullanıyor. İşte, bu vicdansızlık hâlidir ki birileri sermaye aktaracağım diye, göz göre göre Soma'daki 301 emekçiyi bir avuç kömüre kurban ediyor. İşte, bu vicdansızlıktır ki her gün ortalama bir kadın ölüyor, şimdilik son olarak da Özgecan ölüyor. "Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin." diyen Sayın Bakan, Özgecan tecavüze uğrarken çığlık atıyor, Özgecan alevler içinde çığlık çığlığa... Duyuyor musunuz beyler? İşte, bu vicdansızlık hâlidir ki her itiraza "darbeci" yaftası, hakkını arayan herkese "terörist" damgası yapıştırılıyor. Siz hiç, Antep'te esnafın üzerine zorla gaz sıktıran polis şefinin öfkeden kudurmuş yüzünü gördünüz mü? Görmediyseniz, lütfen, en yakın aynaya bakın.
Dün gece bu Parlamentoda Sayın Elitaş'ın 2 parlamenterimize saldırısını nefretle kınıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)