GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubunun, Ankara Milletvekili Mustafa Erdem ve arkadaşları tarafından, din görevlilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla 24/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:60
Tarih:21.02.2015

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İslamiyet adına konuşarak İslami referanslardan, normlardan bahsedip bunlara ilişkin ikazda bulunmaları... Biz her zaman dikkatle dinleriz ve eğer hatalarımız, kusurlarımız söz konusuysa da bunlar üzerine düşünürüz. Normal bir Müslüman'ın yapması gereken budur: Kusurlara ilişkin düşünmek.

Tabii, kim ne için bize bu ikazlarda bulunuyor? Gerçekten derdi İslami kaynaklara ilişkin normları hatırlatarak bir edeple güzellik atmosferi kurmak mı, yoksa bunları başka tür hevâ ve heveslerin aracı kılarak bize başka bir hikâye mi anlatmak? Buna da dikkat etmek gerekir. Ben Sayın Özkes'in Mecliste yapmış olduğu diğer konuşmaları da dinledim. Sayın Özkes her zaman İslami bir repertuarla konuşmakla birlikte ben sakin, hakikaten İslam'ın o yumuşak algısına uygun, gerçekten de İslam'ın emrettiği şekilde bir atmosfer kurma istikametinde bir irade ve anlayışla konuştuğunu şahsen görmedim.

İZZET ÇETİN (Ankara) - İşine gelmemiş konuşmaları.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İhsan Bey her zaman son derece kışkırtıcı, son derece hitap ettiği kesimin canını yakmak, rencide etmek, onları kötülemek kastıyla İslami referanslara müracaat ediyor ki...

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Haksızlık yapıyorsun, haksızlık yapıyorsun. Gerçekleri söylüyor sadece.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...bunun kendisine kaynak olarak gösterdiği İslamiyet'le ne kadar derin bir çelişki oluşturduğunu esasen kendisinin de bilmesi lazım. Eğer derdimiz İslam'a uygun bir edep ve ahlak ortamı sağlamaksa kendimizin de buna uygun bir şekilde konuşması lazım. Sayın Özkes'i demin dinlerken, özellikle konuşmasının sonlarına doğru öyle bir feveran hâlinde konuşur hâlde gördüm ki, doğrusu böyle bağıran ve çağıran bir insan hangi kelimeyi, hangi ahlaki ilkeyi insanlara güzel bir şekilde anlatabilir, bundan emin değilim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sonra izlesin kendini bir.

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Bakara makaraya böyle tepki koymadınız ama!

ALİM IŞIK (Kütahya) - Bakara makaraya da bir referans gösterin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Özkes'in her zaman anlatım tarzı da kes-yapıştır taktiğidir, bir kolaj mantığıdır.

Şimdi Marcel Duchamp diye bir plastik sanatçısı vardır. Duchamp plastik sanatlara ilişkin bir sergi açar, kendi yapmış olduğu eserlerini sergiler, bunların arasına da bir tane pisuvar yerleştirir, pisuvar. İzleyicilerden birisi orayı dolaşırken, evet, bütün sanat eserlerine Duchamp'ın eli değmiştir ama bir pisuvarın orada ne işi vardır. Duchamp'a sorar: "Bu bir pisuvar değil mi?" der, " Evet." der Duchamp; "Bunu siz mi yaptınız?" der, "Hayır, köşedeki nalburdan aldım." der; "Peki, burada ne işi vardı, sergide?", "Ben onu nalburdan almakla birlikte bağlamını değiştirdim. O artık bir pisuvar değil, o bir sanat eseri." der.

Şimdi, Sayın Özkes de sözlerin bağlamını değiştirerek bize başka bir hikâye anlatmaya çalışıyor. Buradaki arkadaşların, önünde hangi cümle var, arkasında hangi cümle var, ne için bunları söylemiş, buna ilişkin bir dikkat, buna ilişkin ahlaki bir kaygı, buna ilişkin gerçekten meselenin tamamına bakıldığında o söz ne anlama geliyor, bir muhakeme, bir düşünme olmaksızın, bütünüyle kötü niyetle, bütünüyle arkadaşları rencide etmek amaçlı, kolaj mantığıyla, tıpkı pisuvar gibi, sözlerini araya yerleştiriyor.

Böyle bir mantığı, Sayın Özkes, geldiğinizi burada her vesile iddia ettiğiniz, ilişkili olduğunuzu varsaydığınız o kutsal gelenekle, o İslami anlatıyla siz eğer uzlaştırabiliyorsanız, benim size diyecek bir lafım yok, hiçbir sözüm yok.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hoca ayetikerîmeyle konuştu, sen ona pisuvarla cevap veriyorsun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - O yüzden, Sayın Özkes'i -yapabiliyorsa eğer- bu konulara ilişkin yine buraya gelip "Bana laf attılar." diye feveran etmek yerine, biraz muhasebe, içsel bir muhasebe yapmaya davet ediyorum. Önce bunu belirteyim.

İkincisi, şunu anlamakta da zorlanıyorum: Hakikaten Türkiye'nin yakın dönemdeki siyasi geleneğine baktığımda, geçmişte belli bir siyaset geleneğinden gelenler, genellikle muhafazakâr, dinî hassasiyetleri olan çevreleri geçmiş yıllarda "Siz irticacısınız. Siz gericiliği getirmek istiyorsunuz. Siz çok fazla İslam'a ve ona ilişkin terminolojiyle konuşuyorsunuz." diye fazlasıyla Müslüman olmakla suçlarlardı. Şimdi görüyorum ki suçlamanın biçimi değişmiş, diyorlar ki: "Siz, sahih Müslüman değilsiniz. Sahih Müslüman olmalısınız." Ben de anlamakta zorlanıyorum. Gerçekten, bizim Müslüman mı olmamız lazım bu arkadaşlara, bu siyasi anlayışa sahip olanlara göre... Hemen belirteyim: Herhangi bir siyasi partiyi külliyen suçlamıyorum, bir anlayıştan ve zihniyetten bahsediyorum. Acaba Müslüman mı olmamız gerekiyor, Müslüman mı olmamamız gerekiyor, bunu da karıştırıyorum. Sayın Özkes'in de burada nerede durduğunu, ben, söylediğim anlatım çerçevesinde kestiremiyorum, çok belirsiz kalmış vaziyette.

Bu vesileyle saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)