GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan kadınların istihdam ve ücret eşitsizliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin (10/700) ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2015 Cumartesi günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:60
Tarih:21.02.2015

ALİ ÖZ (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye'de kadın istihdamında yaşanan sorunlar, cinsler arası ücret eşitsizliğinin boyutlarının araştırılması, kadın istihdamının artırılması ile ücret eşitsizliğini giderecek önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu önerge üzerine İç Tüzük gereği aleyhte de olsam lehte konuşma yapacağımı ifade ediyor, bu vesileyle söz almış bulunuyorum ve yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum.

Tabii ki bu konu gerçekten son derece önemli bir konu. Aslında sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada kadınların istihdama katılması, kadınların istihdamda daha fazla yer tutması ve dolayısıyla bizim ülkemizde de geçmiş yıllar ile bugünleri kıyaslayarak partilerüstü, siyasetüstü bakış açısını gerektiren önemli bir konu olduğu kanaatindeyim.

Tabii ki bu ifadelerim, Türkiye'de yaşanan gerçeklerden elbette ki kaçmamızı öngörmez. Türkiye, uluslararası istatistiklerde kadınların iş gücüne katılım oranları bakımından oldukça gerilerde yer almakta ve bu nedenle bu gerçeklik önemli bir politika alanı oluşturmakta. Yani, hatırlarsanız, 2010 yılında yapılan referandumda da o maddelerin içerisinden bir tanesinin yine kadınların istihdama daha fazla katılımlarının sağlanması, kadınlara pozitif ayrımcılık üzerinde olduğunu herkes yakın zamanda herhâlde hatırlar. Tabii ki burada aslında istenilen, ulaşılması gereken nokta kadınlara pozitif ayrımcılığın ötesinde en azından kadınlara negatif ayrımcılığın yapılmamasıdır. Ülkemizin gerçekliğini göz önüne aldığımızda, Türkiye'de 15 yaşından sonra gerek kadın gerekse erkeklerin iş gücüne katılma oranının yüzde 47,5 civarında olduğunu, bu oranın erkeklerde yüzde 69,2, kadınlarda ise yüzde 25,9 oranında olduğunu, Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkeler arasında ise kadınların iş gücüne katılma oranının en düşük olduğu ülkenin Türkiye olduğunu bilmemiz gerekiyor. Tabii ki ülkemiz genelinde sadece bu düşüşle beraber, orantısal yetersizlikle beraber, iş gücüne katılma oranının erkeklerde belli yaşlarda, 35-39 yaşında yüzde 95,4 oranında, kadınlarımızda ise 25 ve 29 yaş arasında yüzde 38,3 oranında olduğunu bilmemiz lazım. Yine, değişik alanlarda kadınların sosyal hayata ve istihdama katılma oranları farklılıklar göstermekte.

Bu, kadınların istihdama katılmasındaki yetersizliğin sebeplerini gözden geçirmek lazım. Türkiye'de kadınların iş gücüne katılımı önündeki engeller arasında, hepimizin kabul etmesi gereken, daha doğumdan itibaren toplumsal cinsiyet eşitsizliğini henüz çözememiş olmamız önemli sebeplerden bir tanesidir. Yani, toplumun belki tamamını aynı kategoride değerlendirmek doğru olmayabilir ama büyük çoğunluğuyla beraber, özellikle ekonomik, sosyokültürel ve eğitim düzeyi düşük olan ailelerde doğan çocuklar arasında nasıl bir cinsiyet ayrımı yapıldığı gerçeğini sizlerin de, hepimizin bilmesi lazım. En basitinden, erkek çocuklara aile içerisinde "Aslanım, gel yavrum." denirken, kız çocuklarına, belli bir şeyleri emir kipiyle sürekli olarak onlara yaptırmaya çalışan Türkiye'de çok sayıda aile olduğunu bilmemiz lazım. Bunlar afaki şeyler değil. Yine, tabii ki aile ve toplumsal yapımız yani geleneklerimiz, kültürümüzün kadına bakış açısının bir zihniyet değişikliğiyle değiştirilmesi gerektiği gerçeğini ortaya koymak lazım. Eğitim düzeyinin mutlaka, tabii ki istihdam alanında, kadın ve erkeklerin istihdama katılması noktasında farklılıklar gösterdiği de açık. Yine, tabii ki burada devletin de yapması gereken ne var? Yani, biz kadınları tüm Batı ülkelerine, en azından onların oranına yaklaştırabilecek şekilde hangi yasal düzenlemeleri yapmak zorundayız ve bu yasal düzenlemelerin sonucu olarak da kadınların istihdama daha fazla katılmasını sağlamalıyız noktasında kafa yormamız gerekiyor.

Bir diğer faktör, sosyoekonomik faktörler. Bir de tabii ki özellikle, bir tarafta eğer kadının istihdamını konuşuyorsak, öbür tarafta da istihdama alan açacak, istihdamı sağlayacak işveren dünyasının kadın işçiliğine nasıl baktığını da tartışmak zorundayız. Yani ben burada Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergenin aslında çok kapsamlı bir şekilde incelenip Türkiye'de bu sorunların ortaya konulması ve çözümü noktasında tüm Parlamentodaki, iktidarıyla muhalefetiyle herkesin bu konuya kafa yormasının gerektiği kanaatindeyim.

Tabii ki Türkiye'de son elli yıldır gerçekleşen bir hadise var; özellikle, kırsal yaşam ve kentsel yaşam. Kentsel yaşamdaki nüfus oranımızın artmasıyla beraber bu kentsel döngüde kadınlar hak ettiği oranda, gerçek manada kayıtlı istihdam alanına dâhil edilemediler. Kadınlardaki emeğin daha ucuza değerlendirilmesi, kadının çalışma şartlarının erkeklere göre farklı olarak değerlendirilmesi işverenler tarafından kadınları hep ikinci planda bıraktı. Dolayısıyla, bunun da Türkiye'deki kadının istihdama katılmasında önemli engellerden bir tanesi olduğunu ifade etmek lazım. Batı bu işleri aşmış. Batı'da, yapılan değerlendirmelerle kadının gerçekten istihdama katılması noktasında kadının doğru tarif edilmesi, kadının aynı zamanda annelik göreviyle beraber yarı zamanlı veya tam zamanlı olarak iş dünyasına katılımının engellenmemesi için devlet birtakım önlemler almış. Bizde, Türkiye'de belki de eksik olan şeylerin başında, en önemli faktörlerden bir tanesi bu olarak görülmekte.

Hepinizin bildiği gibi, Türkiye gündemini uzun süre meşgul etmiş olan, Türkiye'de gerek özel sektörde gerekse kamusal sektörde çalışan kadınların doğum izinlerinin süresi. Avrupa ülkelerinde istihdama katılan kadınların oranının yüksekliğiyle beraber, aynı zamanda doğum sonrasında verilen, ebeveynle beraber verilen izin sürelerinin uzunluğu karşılaştırıldığında, bu süreleri uzun tutan ülkelerdeki kadınların istihdama katılım oranlarının daha yüksek olduğu görülmekte. Bunun çok değişik örnekleri var. Mesela bu ülkelerden bir tanesi İsveç, bir tanesi Polonya. Bu ülkelerde gerçekten doğum sonrası izin sürelerinin artırılmış olması, izin bitimleriyle beraber ebeveynlerine de izin tanınmış olması, çocukların da aslında daha gelişim çağındayken psikolojik olarak, ruhsal olarak daha sağlıklı bir ortamda yetişmesinin ve ileride toplumsal olarak daha bağımsız bireyler olarak yetişmesinin de önünü açmış önemli bir faktör. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuyla alakalı Meclise kanun teklifi de verdik. Özellikle, Türkiye'deki bu sürenin son derece yetersiz olduğu ve bu sürenin uzatılmasının çocuk gelişimi, anne sağlığı ve kadının toplumdaki istihdam alanında -eğer çalışan bir kadınsa- avantaj sağlayacağını da ifade etmiş olmamıza rağmen henüz bu kanun teklifimizle ilgili olumlu bir gelişme olmadı.

Şunu da ifade etmek lazım: Yani, toplumda kadınların özellikle belli alanlarda istihdam alanına katılmasının eğitim düzeylerinin artmasıyla beraber, sağlanmış olması, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Parlamentoda kadınların temsil oranının artırılması gerekse bürokraside, kamuda, yerel veya genel yönetimlerde oransal olarak kadınların aslında artırılmış olması önemli bir güven oluşturmakla beraber yeterli olduğunu söyleyebilmemiz mümkün değil. Aslında, kadınların istihdama katılması sadece kadınların kendi başına yapacağı mücadeleyle elde edecekleri bir sonuç değil. Baştan itibaren, gerçekten çağdaş bir toplum yaratmak istiyorsak erkeklerimizin kafasının da buna yatkın olması lazım, bunu açık dille ifade etmek lazım. Yani, çağdaş bir toplum ancak kadınıyla, erkeğiyle, toplumun tüm bileşenleriyle istihdama ortak derecede katılabilen, ortak düzeyde üretebilen ve kadınların istihdamda daha yüksek oranda yer tutmasını zihniyet olarak kabul edebilen bir anlayışın eseri olabilir.

Tabii ki kadına şiddet de konunun içerisinde var. "Kadına şiddet" deyince, Türkiye'de kadına şiddetle alakalı Meclis araştırması önergeleri var. Özellikle, Mersin'de geçen hafta içerisinde katledilen Özgecan Aslan kardeşimize ben de Allah'tan rahmet diliyorum; ailesine, Mehmet Amca'ya, Songül Abla'ya sabırlar, metanetler temenni ediyorum. Ancak, hepinizin bildiği gibi, daha bu cinayetler konuşulurken, bunun hemen akabinde, Türkiye'de, belki de basına bile yansımayan çok sayıda kadın cinayetleri, kadına şiddet, kadına taciz, kadına tecavüz olduğu gerçeğini de bilmemiz lazım. Dolayısıyla, bunların önlenmesi noktasında da bu Parlamentonun önemli bir görevi olduğu kanaatindeyim.

Bu noktada, kurulmuş olan Meclis araştırma komisyonunda olayların ülkenin gerçekliğine, ülkenin kendi yapısına uygun olarak araştırılıp alınması gereken önlemlerin bulunması gerektiği kanaatindeyim.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)