GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin sağlık politikaları alanında uygulamaya koyduğu özelleştirme politikalarının araştırılması amacıyla 18/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 23 Şubat 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:62
Tarih:23.02.2015

ALİ ÖZ (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük gereği Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum ama tabii ki Türkiye'deki sağlık sorunlarının araştırılmasıyla alakalı lehte konuşacağımı da ifade etmek istiyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği 2002 yılından itibaren "Sağlıkta Dönüşüm Programı" adı altında, Türkiye'de sağlık politikalarının yeniden şekillendirilmesi uğruna yeni birtakım değişiklikler yapmış. Adalet ve Kalkınma Partisinin her zaman yaptığı, bizim de sık sık şahit olduğumuz bir hususu özellikle vurgulayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Sağlıkta, nitelikli ve kaliteli bir hizmetin sunulması için tüm dünyanın evrensel kurallarıyla kabul edilen temel realiteler var. Bunların başında da anne ölüm hızı, bebek ölüm hızı gibi ifadeler, değerler yer almakta. Yüce Parlamentoyla paylaşmak isterim ki: Türkiye'de bebek ölüm hızı 1993 yılında binde 52,6; 1998 yılında binde 42,7; 2003 yılında yani Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarının ilk yılında binde 28,5; 2008 yılında binde 17; 2012 yılında binde 7,4; 2013 yılında da binde 7,8. Yani burada ifade etmemiz gereken şu ki: Siz, henüz daha parti olarak bile kurulmadan, 1993 yılı ile 2003 yılları arasını analiz ettiğimizde, bebek ölüm hızının hızlı bir şekilde, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de düşmüş olduğunun net rakamlarıdır. Oysa ki siz, sağlıktaki bu dönüşüm programının başarısını anlatırken bu rakamlara maalesef her şeyde milat kabul ettiğiniz 2002 yılından başlayarak yüce halkımızı aldatmaya ve kandırmaya devam etmektesiniz.

Yine, anne ölüm hızına baktığımızda 1998 yılında binde 70; 2006 yılında binde 28,5; 2013 yılında binde 15,9. Özellikle, yapılan araştırmalar göstermiştir ki anne ölüm hızı noktasından baktığınız zaman Türkiye'de bölgeler arasında ciddi bir fark var. Oysa ki Türkiye'yi tüm coğrafi bölgeleriyle, 77 milyon insanıyla bir bütün olarak değerlendirdiğinizde bölgeler arası farkın... Sizin uygulamış olduğunuz dönüşüm programı gerçekten gerçekçi ve Türkiye'deki sağlık alanındaki hizmet kalitesini artırıcı nitelikte olsa tüm bölgelerde bu anne ölüm hızının aynı oranda düşmesini beklemek herhâlde en doğal hakkımız olması gerekir. Peki, bunun karşılığında ne yapılmış? Bunun karşılığında, Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla beraber başlayan, sağlık harcamalarında her yıl üzerine ilave olarak yüksek oranda bir artış olduğunu görüyoruz. Sadece, devletin genel bütçeden sağlık harcamalarındaki artış yükünün artmasıyla beraber, aynı zamanda, vatandaşlarımızın cepten yapmış olduğu sağlık harcamalarında da kendilerine günden güne bir külfet geldiğini ifade etmek lazım. Artık, iş, Sosyal Güvenlik Kurumunun sağlık harcamalarını karşılayamayacağı duruma gelmiş olmalı ki, sağlıkta temel bazı hizmetlerin alınması noktasında özel sigortalar devreye girmek durumunda kalıyor. Dolayısıyla, vatandaşların, gerçekten eşit, ulaşılabilir, nitelikli sağlık hizmeti alması anayasal hakları olmasına rağmen, sağlıktaki bu dönüşümle vatandaşlarımıza günden güne artan bir yük binmekte.

Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla beraber hemen ilk başlattığınız şeylerden bir tanesi, hastanelerde, gerek eğitim ve araştırma hastanelerinde gerekse üniversite hastanelerinde performansa dayalı bir sistem başlatmak oldu.

Biz, muhalefet partileri olarak, özellikle sağlık alanında yapmış olduğumuz her konuşmada, performans sisteminin sağlıkta kaliteyi yakından etkilediğini, sağlık hizmet sunucularının bu sistemden memnun olmadığını, yapılan anketlerde bunun net olarak ortaya çıktığını, bu sağlıktaki performans sistemi uygulamasının defaten yeniden gözden geçirilmesini talep etmemize rağmen, bu konuyla alakalı bugüne kadar bir gelişme olmadığını belirtmek istiyorum.

Yine, sağlık hizmetleri noktasında, ülkemizdeki tüm sektörlerde olduğu gibi sağlık alanındaki taşeronlaşma Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde âdeta pik yapmış, rekor üzerine rekor kırmıştır.

Sağlık çalışanlarının özlük haklarındaki iyileşme, Hükûmetiniz tarafından -Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Hemşireler Günü'nde yapmış olduğu bir konuşmada da ifade edildiği gibi- fiilî hizmet zammının, yıpranma payının en kısa zamanda mutlaka verileceği ifade edilmiş olmasına rağmen, maalesef, iktidarınız tarafından bu söz de askıda bırakılmıştır.

Tabii ki sağlık harcamaları içinden çıkılmaz bir hâle gelince, sağlık uygulama tebliğinde vatandaşlarımızın normal şartlarda alması gereken sağlık hizmetlerine sürekli olarak bir kısıtlama yoluna gidiyorsunuz. Mesela, son yapmış olduğunuz uygulamada, özellikle fizik tedavi ve rehabilitasyon alanında vatandaşların alması gereken sağlık hizmetlerinden birtakım hizmetleri Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeleri dışına çıkarttınız. Dejeneratif hastalıkların, çok önemsediğiniz obeziteyle mücadele, toplumun, belki de tüm dünyanın önemli bir bulaşıcı hastalığı olarak kabul edilen obezitenin önlenmesi noktasında devletin ödemesi gerekenleri ödeme kapsamı dışına çıkarttınız.

Sağlıktaki sağlık hizmet sunucuları arasındaki kadrolaşma sağlığın önemli sorunlarından bir tanesidir. Her ne kadar kabul etmekte zorlansanız da Türkiye'deki tüm kamu kurumlarında yapmış olduğunuz siyasi kadrolaşma -ister adını sadece "sendika", "AKP" veya "paralel cemaat olgusu" olarak vurgulayın- sağlık alanında da kendisini oldukça belirgin hâlde göstermekte, maalesef, liyakat esasına dayalı olmayan bir kadrolaşmayı burada da yapmaktasınız. Bunun örneğini çıkartmış olduğunuz kanunlarla millî eğitimde yaptınız. Biz sizleri uyarıyoruz, sağlıktaki yapmış olduğunuz bu kadrolaşma, tıpkı bugün başınıza musallat olmuş olan ve siz kabul etmeseniz de birlikte yol yürümüş olduğunuz cemaat benzeri bir yapılanmanın sağlık kadrolaşması içerisinde de yer aldığını her biriniz görmezlikten gelmeyin, geç olmadan bununla alakalı da gereken önlemlerin alınması lazım.

Dünyada, belki de Türkiye kadar, yeni kurulmuş olan bir sendikanın, hızlı bir şekilde kadrolaşması, üyeye sahip olması, yandaş sendika dışında örneği olmayan bir sendikal tutum olarak karşımıza çıkmakta. Burada da bu sendikadaki kadrolaşmayla beraber sağlıkta hizmet sunucularının kadrolaşmasına sürekli fırsat tanıdınız. Sağlık çalışanlarının ücret artışı yetersizliği önemli bir sorun olmasına rağmen, özellikle sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğu emekli olduktan sonra çok düşük ücretler aldıklarından, yaşamlarını idame ettirebilmek adına başka işlerle uğraşmak zorunda bırakıldığından, oradaki yeni alanın, yeni istihdam alanının oluşmaması da önemli sorunlardan bir tanesi.

Türkiye'de, hepimizin bildiği gibi, bu dönemde, son on yıl içerisinde ilaç fiyatlarında ciddi manada bir düşüş oldu. Bu kabul edilebilir ve gerçekte de doğru olan bir yaklaşım. Ancak, aslında ilaç fiyatlarında bu kadar düşüş olmasına rağmen, devletin ilaca ödemiş olduğu miktarın bununla paralel düşmeyişini de sorgulamak mecburiyetindeyiz. Yani, kurmuş olduğunuz, o çok övündüğünüz, sadece birkaç haftalık eğitimden sonra bir sertifika vererek sizin uydurduğunuz aile hekimliği uygulamasından sonra, ilaç tüketim sayısında, kutu bazında ülke nüfusuyla orantısız olarak ciddi manada bir artış var. Manzara şu ki vatandaş kalkıyor aile hekimine veya hastaneye gidiyor ama orada hekimin hastasına ayıracağı yeterli zaman olmadığından hastanın şikâyeti, derdi doğru düzgün dinlenmediğinden bir reçeteyle vatandaş geri gönderiliyor. Bakın, bu, ülke ekonomisine zarardır. Bu, sağlıkta kaliteyi düşüren bir metot ve yöntemdir. Bunun mutlaka önüne geçme adına hekimin merkezinde olduğu sağlık hizmet sunumunu önceleyen yeni bir yapıyı kurmak zorundayız.

Tabii ki bunun dışında, övünerek "Özel hastaneleri tüm vatandaşımızın hizmetine açıyoruz." dediniz. Ama özel hastanelerden Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında olanlar bile çok ciddi manada fark ücretleri ödemeden buradan yararlanamıyorlar. Yani, bu sorunların hiçbirisi yokmuş gibi "Sağlıkta çağ atladık." demeniz yapmış olduğunuz iyi hizmetleri gölgeler niteliktedir. Dolayısıyla, bu konunun detaylı bir şekilde araştırılmasının gerçekten Türkiye için elzem olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla, verilen grup önerisinin lehinde olduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)