GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubunun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından, Suriye'de devam eden iç savaştan dolayı ülkemize sığınan Suriyeli göçmenler ve Osmaniye'de bulunan Cevdetiye Türkmen kampında yaşayan soydaşlarımızın sıkıntılarının ve çözüm yollarının derinlemesine incelenmesi, eksikliklerinin giderilmesi, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:64
Tarih:25.02.2015

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, izninizle o konuya geçmeden bir iki hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve halkımızın dikkatine sunmak istiyorum.

Devlet adamlarının görevi ülkede birliği ve bütünlüğü sağlamak, savunmak ve bunun için gerekli tedbirleri almaktır. Ancak, son yıllarda AKP Hükûmeti öyle bir politika izliyor ki özellikle Hükûmet eliyle insanlar ayrıştırılıyor, insanlar kamplara bölünüyor, insanlar kutuplaştırılıyor.

Bakınız, ibretiâlem için burada söylüyorum. Sayın Davutoğlu'nun bugün grupta yaptığı bir konuşmadan bir iki alıntı yapmak istiyorum. Bir defa, Sayın Davutoğlu ve Sayın Cumhurbaşkanı muhalefet partilerini birbirlerine karşı kışkırtmak istiyor ve bu yolla insanlar arasına nifak sokuyor, şöyle diyor: "MHP'nin şimdi HDP'yle yan yana olduğunu seçmene anlatacağız." Devam ediyor: "HDP Kürt partisi, CHP Türk Baas'ı." Böyle bir ayrımcılık, böyle bir bölücülük olabilir mi? Bu Sayın Başbakan Türkiye için büyük bir tehlikedir, bu Sayın Başbakan bu sözleri söyledikten sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı olamaz artık ve gene yalanlarına devam ediyor, diyor ki: "24 Kasımda -iç güvenlik paketini kastederek söylüyor- tüm bu unsurları, muhtevi yasa tasarısını Bakanlar Kurulunda konuştuktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettik, yine hiçbir ses yok, eleştiri yok." İnsaf, insaf!

Siz, kapalı kapılar ardında bu tasarıyı hazırlarken tüm çabamıza rağmen bununla ilgili en ufak bir bilgi vermediniz. Bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine geldikten sonra İçişleri Komisyonunda 3 Aralık tarihi itibarıyla görüşülmeye başlandı, biz orada tüm önerilerimizi sunduk. Alt komisyon kuruldu, alt komisyonda tüm önerilerimizi dile getirdik, itirazlarımızı söyledik diğer muhalefet partileriyle beraber, tekrar esas Komisyona gelince gene tüm önerilerimizi söyledik ama bu kadar da insanın gözünün içine baka baka yalan bilgi vermek olmaz ki.

Sadece bununla da yetinmiyor. Sayın Arınç da şöyle diyor: "Bu tasarı komisyonlardan üç günde geçti." ve bunu halkın gözünün içine baka baka söylüyor, sıkılmadan söylüyor. "Üç günde geçti, kimse de bir şey demedi." diyor. Böyle bir şey olabilir mi? Devlet adamları bu kadar yalan söyleyebilir mi?

Gene, Davutoğlu bugünkü grup toplantısında, insanları, tabii, toplamış, orada nümayiş şeklinde tezahürat yapıyorlar, salonda tekbir sesleri ve ondan sonra da Davutoğlu'nun ona karşılık sözleri şu: "İnşallah bu tekbir sesleri al bayrakla beraber Suriye topraklarında yükselecektir." Biz Suriye'yi işgal mi edeceğiz değerli arkadaşlarım, biz Suriye'ye mi saldıracağız? Suriye'yle ne problemimiz var? Davutoğlu'nun hayalperest, ütopik düşüncelerinin Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikası hâline getirilmesine hepimizin karşı çıkması lazım. Böyle bir Başbakan bu ülkeyi yönetemez.

Değerli arkadaşlarım, devam ediyor gene, Süleyman Şah Türbesi'nden çekilmeyi kastediyor. Şunu herkes bir defa aklına koymalı değerli arkadaşlarım, siz hepiniz "Süleyman Şah Türbesi ve çevresi Türkiye toprağıdır, vatan toprağıdır." diyor muydunuz, demiyor muydunuz? "Demiyorduk." diyorsanız ona göre konuşalım ama hepiniz "Burası vatan toprağıdır." diyordunuz. Peki, vatan toprağı idi ise sizin bırakıp gelmiş olmanız nasıl bir zafer havası içerisinde kamuoyuna sunuluyor? Nasıl oluyor bu? Bu, değerli arkadaşlarım, bir geri çekilmedir, terk etmedir. Siz ne yaparsanız yapın bunu değiştiremezsiniz. Gerçi sizin huyunuz bu. Tıpkı göz göre göre yurttaşlarımızı rehin düşürdükten sonra Musul Konsolosluğunu IŞİD'e bırakıp vatandaşlarımızın canını zar zor kurtarmayı bir başarı olarak sunmanız gibi. Siz onu da öyle yaptınız. Daha sonra ne yaptınız? Süleyman Şah Türbesi'nde IŞİD'in yapmak istediği yıkıp dökme işini kendi elinizle yapmayı başarı hikâyesi gibi sunmaya kalkıştınız. Hiç kimse şunu söyleyemez:(*) Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'ye ve Türkiye topraklarına yapılacak olan her tür saldırıyı, her tür tehdidi defedecek güç, kudret ve kuvvete sahiptir. Bunun aksini hiç kimse söyleyemez. Bizim Silahlı Kuvvetlerimizi bu duruma düşürmenize kimse sıcak bakamaz. Hakkınız yoktur buna.

Sayın Cumhurbaşkanı da halkı yanlış bilgilendirmeye devam ediyor. Ne diyor? Dün yaptığı bir toplantıda -her gün birilerini topluyor ya- diyor ki: "Efendim, müjde, müjde! Biz, muhtarlara evlenme akdi yapma yetkisi veriyoruz." İnsaf! Zaten köy muhtarlarının evlenme akdi yapma yetkisi vardı. Siz bunu onların elinden aldınız. Onların elinden aldığınız bir yetkiyi şimdi devrediyorsunuz ve bunu da başarı ve müjde olarak sunuyorsunuz. Bu, bir Cumhurbaşkanına yakışıyor mu? Böyle devlet adamlığı olur mu değerli arkadaşlarım?

Gene bu iç güvenlik paketini getirirken sanki kamu düzenini sağlamak için getiriyorsunuz. Getirdiğiniz bu tedbirler kamu düzenini sağlamaz, tam tersine kamu düzenini bozar. Kamu düzenini bozucu tedbirler getiriyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Efendim, muhalefet önerilerini getirsin, değerlendireceğiz." Burada AKP sıralarında oturanlara sesleniyorum: Muhalefetin hangi önerisini dikkate aldınız? Biz size önergeler yoluyla görüşümüzü iletmedik mi? Şu, şu, şu, şu konular sakıncalıdır demedik mi? Siz bunları dikkate aldınız mı? O zaman niye yalan söyleme gereği duyuyorsunuz? Şunu söyleyebilirsiniz: Muhalefet bunu söylüyor ama biz bunu savunuyoruz, bunu bu şekilde çıkaracağız. Bunu diyebilirsiniz ama yurttaşı aldatarak, muhalefet hiçbir öneride bulunmuyor, önerilerini getirmiyor diyemezsiniz. Dediğiniz takdirde, değerli arkadaşlarım, üzülerek ifade ediyorum, yalan söyleme durumuyla karşı karşıya kalmış olursunuz.

Bakın, bu tasarı ne getiriyor? Bu tasarıda, hâkim kararı olmadan herhangi bir noktada polis sizi durdurabilir, üstünüzü, eşyanızı, aracınızı arayabilir. Bu siz de olabilirsiniz.

Başka ne getiriyor? Hâkim kararı olmadan kişilerin kırk sekiz saate kadar gözaltına alınma imkânını getiriyor. Polise bu yetkiyi tanıyor. Siz bu kırk sekiz saat içerisinde hiçbir şey yapamayacaksınız.

Başka ne getiriyor? Cumhuriyet savcısı ceza soruşturmasını başlatma tekeline sahip. Sizin getirdiğiniz bu öneriyle bazı durumlarda cumhuriyet savcısını ne yapıyorsunuz? Devre dışı bırakıyorsunuz. Cumhuriyet savcısının yetkilerini valiye, valinin yetkilerini de kolluğa bırakıyorsunuz. Böyle bir sistem getiriyorsunuz.

Başka ne yapıyorsunuz? Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını tümüyle kullanılamaz hâle getiriyorsunuz. Oysa bu, Anayasa'da teminat altına alınmıştır. Anayasa'nın bu hükmünü zedeliyorsunuz.

Başka ne var? Polisin zor kullanma yetkisini genişletiyorsunuz. Bu yolla baskıcı, despot, otoriter, faşist bir yönetim getirmek istiyorsunuz. Türkiye'de bunu yapmanız, insanların baskı altına alınması, sindirilmesi, korkutulması demektir. Ama siz bunu yapamayacaksınız. Sizin korkunuz insanların bir araya gelmesidir. Siz insanların meydanlarda toplanmasından korkuyorsunuz.

Şunu unutmayın: Hiçbir demokratik rejim meydanlarda yıkılmamıştır ama diktatörlerin, faşistlerin, otoriter rejimlerin meydanlarda yıkılması yakın tarihimizde çok görülmüştür. Bunu unutmayın diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)