| Konu: | TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 20.06.2012 |
ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyor, Hakkâri'de şehit olan kardeşlerimize ve tüm şehitlerimize rahmet diliyor, yaralı askerlerimize acil şifa dileyerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz ki insan haklarını korumak ve geliştirmek devletlerin temel görevleri ve sorumlulukları arasındadır. Ancak dünya ölçeğinde de bugün gündemimizde olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu gibi ulusal nitelikli kurumların oluşturulmasına ancak 90'lı yıllardan sonra başlanabilmiştir ve bu uygulamalar Birleşmiş Milletler eliyle teşvik edilmekte olup Birleşmiş Milletlerin 29/12/1993 tarihindeki Genel Kurulunda kabul ettiği 48/134 sayılı Karar'la teşvik edilmiştir ve bu tür mevcut kurumlarını güçlendirmeye, olmadığı takdirde de böyle kurumlar kurmaya davet eden Birleşmiş Milletlerin anılan kararının ekinde, Paris Prensipleri olarak da bilinen, ulusal insan hakları kurumlarının statülerine ilişkin ilkeler yer almaktadır. Ancak, hâlen Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yüzde 30'unda, yani sekiz üye ülkede dahi ICC akreditasyonlu insan hakları kurumu yoktur. Diğer bir ifadeyle, AK PARTİ Hükûmetinin insanı merkeze alan hak temelli siyaset kavrayışının yansımalarından biri olarak insan haklarının en üst düzeyde korunması ve geliştirilmesi hedefine hizmet edecek, ülkedeki demokratik dönüşümü güçlendirecek yeni bir kurumsal yapılanmayı birçok ülkeden önce oluşturma inisiyatifinin sergilenmesi de gurur vericidir.
Bu arada söz gelmişken, Paris Prensipleri'nin ulusal insan hakları kurumları oluşturulurken ülkelerin uygulayacağı belirli modelleri içermediği, ortaya konan genel ilkeler doğrultusunda ülkelerin kendi ihtiyaç ve özelliklerine en uygun yapılanmayı seçmesinin her devletin hakkı olduğunu kabul ettiği de ifade edilmelidir.
Bu bağlamda, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı çerçevesinde kurulacak kurumun bağımsızlığının ve etkinliğinin en üst düzeyde sağlandığı da belirtilmelidir. Kuruma devlet tüzel kişiliğinden bağımsız, ayrı, özgün bir kamu tüzel kişiliği tanınmış, kamu tüzel kişiliğinin daha da güçlendirilmesi adına da idari ve mali özerklik sağlanmıştır. Keza, Türkiye İnsan Hakları Kurumunun özel bütçeli bir yapı şeklinde teşkilatlandırılması dünya ve Avrupa Birliği üye ülkelerindeki uygulamalarla da uyumludur.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu şüphesiz ki idare hukukunun ilke ve esaslarına göre, herhangi bir bakanlık veya Başbakanlık ile mutlak suretle ilişkili olmak durumundadır, ancak bu noktada dahi Kurumun, en zayıf bağı ifade eden "ilişkili bir kurum" olarak Başbakanlığa bağlı tanımlanmış olması, Kurumun etkinliğinin ve özgürce çalışma yapabilme imkânının en üst düzeyde sağlanması adına önemlidir. Keza, kurum gelirlerinin esasının genel bütçeden tahsis edilecek ödeneklerle oluşturulması, bu durumda kurumun kendisine tahsis edilen gelirlerin harcanmasında da takdir ve yetkiye sahip olması da aynı özgürlükçü bakışın mali boyuttaki yansımasıdır.
Yetkilendirme açısından kurulun görevi esnasında bir suçun işlenildiğini öğrenmesi hâlinde genel hükümlere göre işlem yapabilmesi için gerekli gördüğünde cumhuriyet savcılarına ihbar ve şikâyette bulunabilmesine imkân tanınmıştır. Ayrıca vatandaşlarımızın kuruma bireysel başvuru yapabilmesi hak arayışları adına görev alanını genişletici bir yaklaşımdır. Yani bu yapı insan haklarının korunması anlamında işkence ve kötü muamele başta olmak üzere, ihlalleri önleme, mücadele etme, bu amaca hizmet eden eğitimleri yürütme, gelişmeleri değerlendirme olarak ifade edebileceğimiz konularda proaktif bir yaklaşım sergilerken toplumdan gelecek tüm hak ihlallerine yönelik reaksiyonları değerlendirip gereğini yapma sorumluluğuyla da donanmıştır.
Kurul üyelerinin seçilme biçiminde de sosyal paydaşların sürece katkı vermesinin önü açılmış, alanda uzmanlık vazgeçilmez bir unsur olarak açıkça tanımlanmış, barolar, Bakanlar Kurulu, YÖK, Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla üye yapısının çoklu kanallar üzerinden biçimlenmesine imkân tanınmıştır. Kurum mensuplarının görevlerini hiçbir tedirginlik yaşamadan yürütebilmeleri için hâkim ve savcıların bağımsızlığı ve teminatına yönelik mevzuatımızda bulunan düzenlemenin bir benzeri kurul üyelerinin tümü için sağlanmıştır. Kurum bünyesinde görev yapacak olan İnsan Hakları Kurulu başta kamu kurumları olmak üzere tüm insan hakları ihlallerini bu yöndeki iddialar doğrultusunda inceleyecek ve kurumun hazırladığı raporlar kurumlarca bilirkişi raporu olarak kabul edilecektir. Yani konuyla ilgili tüm kamu kurumlarının artık bir insan hakları karnesi olacaktır ve bu karne kamuoyuyla da paylaşılmak suretiyle şeffaflık ilkesi anlamında, bu anlamda da ileri bir düzeye erişilecektir.
İnsan hakları kuruluşunu müteakip geçtiğimiz günlerde Şanlıurfa Cezaevinde yaşanan elim hadiseyle bir kez daha gündeme gelen cezaevlerindeki şartların değerlendirilmesinden koruma altındaki bireylerin yaşam koşullarının değerlendirilmesine değin geniş bir yelpazede de çalışmalar sürdürülecektir. Keza bu trajik hadisede hayatını kaybedenlere ve acılı ailelerine de başsağlığı ve rahmet diliyor, bu kurumun, bir daha asla böyle acıların en ufak boyutta dahi meydana gelmemesi için AK PARTİ Hükûmetinin konuya yönelik samimi sahiplenişinin yansımalarından biri olarak değerlendirilmesi gerekliliğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Keza kurumun, sivil toplum kuruluşlarıyla düzenli istişarelerden hak ihlallerinin giderilmesine yönelik kampanya ve programlar yürütmeye değin geniş bir yelpaze üzerinde iş birliği modelleri oluşturma sorumluluğuyla donatılmış olması da ayrıca önemlidir, böylelikle katılımcı bir çalışma üslubu da teminat altına alınmıştır.
Ancak burada asıl göz önüne alınması gereken, Türkiye'nin demokratikleşme anlamında yaşadığı büyük değişimdir. Bu ülkede insan hakları konusunda son on yılda sessiz devrim olarak nitelenebilecek bir dizi hukuk reformu AK PARTİ Hükûmetinin inisiyatifiyle bir bir gerçekleştirilmiştir.
Pek çok düzenlemenin yanı sıra, gelişmiş demokrasilerde insan hakları alanında gerek şart olarak öngörülen dört ana kurumsal mekanizmadan biri olan Kamu Denetçiliği Kurumu yasal zemine kavuşturulmuştur. Diğer insan hakları ulusal kurumu ve ulusal önleme mekanizması yapıları bu tasarının kabulüyle ihdas edilecektir. Bir diğeri olan eşitlik kurumunu oluşturmak adına ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kanununa yönelik çalışmalar da sürmektedir ve elbette bu sürece somut katkı sunacak olan yapılarla da yetinilmemekte, örneğin kolluk şikâyet sisteminin daha etkili ve hızlı işlemesini sağlamak; saydamlığı, güvenilirliği geliştirmek adına kolluk gözetim komisyonunun kuruluşuna yönelik tasarı da yasalaşmak üzere Parlamentomuzun gündemindedir.
Bu ve benzeri gelişmeler yaşanırken aslında pek çok paralel süreç birlikte yürütülmekte; çok kültürlü, çok etnisiteli, çok dilli bir Türkiye adına kültürel haklar alanında da güzel şeyler olmaktadır. İşte, bakın, yıllarca bu topraklarda sadece Kürtçe şarkı dinledi diye vatandaşına suç işledi muamelesi yapan ceberut devletten, eğitim kurumlarında talep doğrultusunda bu ülkede konuşulan ve bu ülkenin zenginliği olan tüm dillerin öğrenilebildiği bir anlayışa işte tam da böyle geçilmektedir ve insan odaklı siyaset, halkına hizmetkâr, garson devlet anlayışı, işte bu bütüncül anlayış çerçevesinde hâkim kılınmaktadır.
Türkiye'nin, AK PARTİ hükûmetleriyle birlikte stratejik vizyonunu dönüştürmesi, vatandaş odaklı siyaseti sonuna kadar sahiplenmeye devam edecek bir ülke olduğunu vurgulayarak istikrarlı, kendi toplumuyla, toplumunun talepleriyle, değerleriyle -beklentileriyle değil, onlarla çatışarak değil- hedef birliği yaparak ilerleyen Türkiye'nin demokrasiye yolculuğu güçlenecek, güçlenerek sürecek; çok kültürlü, çok sesli, çok dilli bir Türkiye'de insan hakları yeryüzünün en barışçıl silahı olacak ve bizi silahlar değil, barış koruyacak diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)