GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, kamu düzenini sağlamada görevlerini yürütemediği, PKK/KCK'nın faaliyetlerini engelleyemeyerek paralel devlet yapılanmasına zemin hazırladığı, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını akamete uğratma girişimlerinde bulunduğu iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/45)
Yasama Yılı:5
Birleşim:67
Tarih:02.03.2015

CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında verdiği gensoru önergesini biraz sonra açıklayacağım nedenlerle uygun görüyoruz ve kabulü yönünde oy kullanacağımızı ifade ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, İçişleri Bakanlığına çok önemli görevler vermiştir. Keza, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'yla İçişleri Bakanlığına ve bağlı birimlerine önemli görevler vermiştir. Maalesef, üzüntüyle belirtmek gerekir ki İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın bu görevlerle ilgili sergilediği tutum ve davranışlar bu görevlerin layıkı veçhile yerine getirilmesine yetmemiştir. Sayın Bakan, Bakan olmadan önce Başbakanlık Müsteşarı idi, kamuoyu bu dönemden tanımaktadır. Başbakanlık Müsteşarlığı, bürokrasinin tepe noktasıdır. Bu görevde iken bazı Hükûmet üyelerine ve yakınlarına yönelik 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet operasyonları yapılmıştır. Bu operasyonlar sırasında dudak uçuklatan hırsızlıklardan söz edildi. Ayakkabı kutularında milyon dolar ve milyon eurolar, bakan çocuklarının evlerinden adam boyu, dizi dizi para kasaları ve para sayma makineleri, bakanların kollarında 10 daire tutarında saatler, elbise torbalarında ve çikolata kutularında milyonlarla ifade edilen paralar, sıfırlanamayan eurolar ortalığa bir bir saçıldı. 20'li yaşlarda İranlı bir iş adamının bakanları -amiyane deyimle- nasıl bağladığı insanlarda şaşkınlık yarattı.

Sayın Bakan, siz bu dönemde Başbakanlık Müsteşarıydınız. Müsteşar olarak tüm soruşturmalara müdahale ettiniz; delilleri karartmaya, yok etmeye, soruşturmayı mecrasından saptırmaya, valilere ve emniyet müdürlerine kanunsuz emirler vermeye, adli soruşturmalarda kolluğun cumhuriyet savcılarının emrini dinlememe yolunda talimatlar vermeye o dönemde başladınız.

Bir gazetecinin gözaltına alınması için valiye kanunsuz talimatlar veriyorsunuz, valinin tereddüt geçirmesi üzerine "Mahkeme kararına gerek yok, kapısını kırın, o adamı alın." diyorsunuz. Demek ki sizin için mahkeme kararının hiçbir anlamı yok. Hatta, talimatınıza devam ediyorsunuz "Savcıyı da alın." diyorsunuz. Resmî konutta toplantıda olduğunuzu da özellikle belirtiyorsunuz, böylece talimatları kimin emriyle verdiğinizi de karşıya hissettiriyorsunuz. Yargıyı ne hâle getirdiğinizin farkında mısınız Sayın Bakan?

Bilgi Teknolojileri Başkanına gazetecinin sitesinin kapatılması talimatını veriyorsunuz. Başkanın bununla ilgili mahkeme kararının gelmediğini belirtmesi üzerine "Ya, kardeşim, biz yasa yapan yeriz. Gerekirse, hangi yasa yapılıyorsa onu yapar sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız. Savcıdan korkmayın, size koca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum, gerisini s... et." diyorsunuz. Öyle ya, hani yasaları Meclis yapıyordu? Demek ki Meclis yerine yasaları siz yapıyorsunuz. Hani, hatırlar mısınız, Enver Paşa'nın bir sözü vardı, ne diyordu? "Yok kanun, yap kanun." İç güvenlik paketini de niçin getirdiğiniz böylece ortaya çıkıyor. Demek ki, Sayın Bakan, siz yüzde 50 oy almayı yolsuzluk ve rüşvet için yeterli görüyorsunuz.

Bilal Erdoğan'ın evine mahkemenin arama, el koyma, yakalama, gözaltı kararıyla polisler gidiyor. Başbakanlık koruma ekibi gelen polislere silah çekiyor. "Yaklaşanı vurun." talimatını veriyorsunuz ve böylece mahkeme kararı uygulanamıyor. Biraz önce ifade ettiğim gibi, sizin için mahkeme kararının ne önemi var ki?

Daha sonra İçişleri Bakanı oldunuz, Bakan olduktan sonra da aynı pervasızlık artarak devam etti. Yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık operasyonunu engellemek için, bu operasyonları yapanlara eziyet çektirmek için güvenlik bürokrasisini tarumar ettiniz; görevden aldınız, yerlerini değiştirdiniz, operasyona tabi tuttunuz. Bunu yaparken de "paralel yapı" diye bir düşman yarattınız. Devlet içerisinde iddia ettiğiniz gibi bir paralel yapı oluşmuş ise bunun baş sorumlusu, iddia edilen yapının devlet içerisinde oluşmasına zemin hazırlayan, buna imkân veren, fırsat sağlayan ve bunu teşvik edenlerdir. Sayın Bakan, siz de bu sorumluların dışında değilsiniz. Başbakana, Başbakanlık Müsteşarına, İçişleri Bakanına, Adalet Bakanına rağmen Adalet Bakanlığında ve Emniyet Genel Müdürlüğünde paralel bir yapılanma olabilir mi?

Kurumları karşı karşıya getirdiniz, MİT ve Emniyet istihbaratını âdeta birbirine rakip hâle getirdiniz. İstihbarat birimleri arasında iş birliği ve koordinasyon sağlayacağınıza tersini yaptınız. MİT'e görevleriyle bağdaşmayan fonksiyonlar yüklediniz. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından gönderilmiş gibi, MİT içindeki bir ekip tarafından fabrikasyon mesajlar üretilmesine kapı araladınız. Bunun en tepedeki sağlam iradenin talimatıyla yapıldığı, Parti Sözcümüz ve Genel Başkan Yardımcımız tarafından da açıklanmıştır. Keza, bundan Başbakan Davutoğlu'nun haberinin olmadığı da gene açıklamada yer almıştır.

MİT içerisinde bu işlere bulaşmayan, namuslu, onurlu, yurtsever MİT mensuplarını tenzih ediyorum. İçinde CHP'yi paralel yapıyla ilişkilendirmek için istihbarat ve tezgâh mühendisliğine soyunanların olduğu, MİT içinde bunların var olduğu uzun süredir bilinen bir gerçektir. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, diğer muhalefet partilerinin de bu tezgâha sokulması için çalışıldığını basın da hem işledi hem yazdı. Bugün, Cumhuriyet Halk Partisi etrafında ortaya konulan iftira ve yalanların, bu merkezdeki ekip tarafından kaçak saraya sıkı sıkı bağlı, hukuk tanımayan, Anayasa'yla da pek barışık olmayan ünlü bir bakanın onayından geçtiği, en tepedeki muktedire sunulduğu ve daha sonra havuz medyasında bunun yayınlandığı da dile getirilmektedir. Sayın Bakan, bunu soruyorum: Bu sayın bakan kimdir? Acaba bu konuda da bilginiz var mıdır? İçişleri eski Bakanlarından İdris Naim Şahin "Küçükçekmece'de otobüse molotofkokteyli atılması sonucunda 18 yaşındaki Serap Eser kızımız hayatını kaybetmişti. Otobüse molotofkokteyli atarak otobüsü kundaklayan kişilerin ne yazık ki istihbarat elemanı olduğu bilgisini edindim. Aynı zamanda istihbarat elemanıydılar. Bu kişiler istihbarat elemanı oldukları için korunup yargılanmadılar." şeklinde bir açıklama yapmıştı. Buna ilişkin "Serap'ın ölümüne sebep olanlar MİT mensubu muydu, görevi kim verdi?" sorularını bir türlü yanıtlamıyorsunuz ve yanıtsız bırakıyorsunuz. Açıklamalarınızın bir süre sonra da doğru olmadığı ortaya çıkıyor, hangi açıklamayı yaparsanız yapın.

Sultanahmet'te Emniyet Turizm Şube Müdürlüğüne yapılan saldırının önce DHKP-C örgütü tarafından yapıldığını açıkladınız.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Ben öyle bir şey söylemedim.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Daha sonra bu intihar saldırısının IŞİD mensubu bir kadın tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Bundan sonra dut yemiş bülbüle döndünüz ve herhangi bir açıklama yapmadınız.

Şırnak'ın Cizre ilçesinde 14 Ocak 2015'te yaşanan olaylarda Nihat Kazanhan isimli 12 yaşındaki bir çocuk başından vurularak hayatını kaybetti. Bununla ilgili olarak "Bugün orada polis silah da kullanmamış, herhangi bir gaz da kullanmamış, dolayısıyla açık bir provokasyon var." dediniz. Sayın Davutoğlu da muhtemelen sizden aldığı bilgi üzerine "Burada net olarak ifade ediyorum, bunun herhangi bir şekilde emniyet görevlilerimizin kurşunlarıyla öldürülmesi söz konusu değil. Orada ne fiilî bir müdahale ne de gaz kullanımı söz konusu oldu." şeklinde bir görüş beyan etti. Ancak, böyle olmadığı sonradan ortaya çıktı.

Sayın Bakan, siz mevcut Anayasa'yı referans alarak düzenleme yapamayacağınızı ifade ettiniz. Genel Kurulda da sözünüzün arkasında durduğunuzu açıkladınız. Bir İçişleri Bakanının, Anayasa'ya ve kanunlara uymak zorunda olmadığını ifade etmesinin Türkiye'yi nereye götüreceğini biliyor musunuz? Tarafsız olacağına namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş bulunan, Anayasa'nın uygulanmasını gözetmekle yükümlü olan Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa'nın fiilen askıya alınmasını mı örnek aldınız, bundan mı cesaret ve ilham aldınız Sayın Bakan?

Sürekli kamu düzeninden bahsediyorsunuz, ancak kamu düzenini siz bozuyorsunuz. Yollarda terör örgütü mensuplarının kimlik kontrolü yapmasına, şehirlerde hendekler kazmasına, seyahat özgürlüğünün yok olmasına, güneydoğuda devlet hâkimiyetinin ortadan kalkmasına uygulamalarınızla siz sebep olmadınız mı? Ülkemizin radikal terör örgütleriyle anılmasına siz yol açmadınız mı? IŞİD'in her yerde hücrelerinin ortaya çıkmasına, yurdun dört bir yanının IŞİD hücreleriyle donanmasına siz zemin hazırlamadınız mı?

Sayın Bakan, yaptığınız düzenlemeler ve Meclise sevk ettiğiniz tasarılar kamu düzenini sağlayıcı değil, tam tersine kamu düzenini bozucu nitelik taşımaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmeleri devam eden ve kamuoyunda "iç güvenlik paketi" olarak bilinen tasarının içerdiği hükümler de böyledir. Bu tasarıyla, zaten AKP Hükûmeti tarafından tahrip edilmiş olan demokrasinin son kırıntıları da yok edilmek istenmektedir. Acaba birilerinin söylediği gibi, demokrasi tramvayından inmenin zamanı mı geldi? İnsanlar bunu çok merak ediyor. Bu tasarıyla temel hak ve özgürlükler daha da kısıtlanmakta, âdeta kullanılamaz hâle gelmektedir. Oysa siz tüm demokratik yolları kapatırsanız, hak arama yollarını tıkarsanız, tüm demokratik kanalları ortadan kaldırırsanız sokağı ve meydanları meşru hâle getirirsiniz. Sizin bir meydan fobiniz var. Daha önce de ifade ettiğim gibi, şunu bir kere daha söylüyorum: Hiçbir demokratik ülkede iktidarlar meydanlarda değişmemiştir ama otoriter, despotik ve faşist yönetimler meydanlarda iktidarlarını kaybetmişlerdir. Bunu hiç unutmamanızı öneririm.

Huzuru, barışı ve kamu düzenini sağlamanın yolu, demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla işletmek, demokrasinin önündeki tüm engelleri kaldırmaktan geçer.

Bu tasarıyla yani iç güvenlik paketiyle(X) Emniyet teşkilatında da bir tasfiye hareketi başlatıyorsunuz. Jandarma Genel Komutanlığında ve Sahil Güvenlik Komutanlığında da ileride yapılabilecek olan bir tasfiyenin yolunu açmak istiyorsunuz. Bu gidişle iç güvenlik birimleri siyasallaştırılacak ve majestelerinin güvenlik birimleri kurulacaktır.

Ayrıca, bu tasarıyla valilere yargısal yetkiler tanınmaktadır. Valilerin görevlendirdikleri kolluk amirleri tarafından yurttaşlarımızın gözaltına alınmalarının ve bu yolla hürriyetlerinden yoksun kalmalarının yolu açılmaktadır. Demokrasinin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı yok edilmektedir. İdari ve adli görevler birbirine karıştırılmaktadır. Bir kaos ortamı yaratılmaktadır. Hâkim kararı veya mülki idare amiri kararı olmaksızın polise önleme, arama yapma, kolluğa tek bir sözlü emirle üst, eşya ve araç araması yapma imkânı tanımaktasınız. Cumhuriyet savcısına ait yetkiler valilere, valilere ait yetkiler kolluğa devredilmektedir. Ceza soruşturmasını yapma tekeline sahip olan cumhuriyet savcıları, belirli durumlarda devre dışı bırakılmaktadır. Valilere sıkıyönetim ve olağanüstü hâl uygulamalarını aratacak yetkiler verilmektedir.

Bu tasarının yasalaşması hâlinde, zaten AKP Hükûmeti eliyle çok zorlaştırılmış olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı tamamen kullanılmaz hâle gelecektir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, terörist bir faaliyete dönüştürülmek ve kriminalize edilmek istenmektedir. Barışçıl toplantı ve gösterilerde bile kolluk, "Güvenliğiniz tehlikede." diye kişileri uzaklaştırabilecek veya "Koruma altına alıyorum." diye sizi işleme tabi tutabilecektir. Polisin silah kullanması kolaylaştırılmakta, yurttaşların yaşam hakkı tehdit altına alınmaktadır. Sapan ve demir bilyenin hiçbir olayda kullanılmasa bile silah gibi değerlendirilmesinin yolu açılmaktadır. İletişimin hâkim kararı olmadan dinlenmesinde süre kırk sekiz saatten yetmiş iki saate çıkarılmaktadır. Gencecik insanların öldürülmesiyle ilgili davalar il il dolaştırılmakta ve karartılmaktadır. Yapılan değişiklikle bu davalarda yargılanan polislerin ceza almamaları mı acaba sağlanmak istenmektedir diye, yurttaşlarımız endişe etmektedirler.

Hükûmetin esas amacı, Hükûmetin baskıcı, kanun dışı, otoriter uygulamalarına karşı, yurttaşların yapacağı barışçıl gösterileri önlemektir, muhalefeti susturmaktır, toplumu baskı altına almaktır yani toplumsal muhalefeti yok etmek ve birilerinin istediği otoriter, despotik ve faşist bir yönetim kurmaktır. Bunun somut örneği, Gaziantep'te rastladığımız, gördüğümüz "Sık ulan, sık." uygulamasıdır. Emniyet teşkilatında tasfiyenin bahanesi olarak gene paralel yapıyı kullanıyorsunuz. Bu tasfiye yapılırken cadı avı mantığıyla hareket edilmekte, ehliyet, liyakat ve tecrübe göz ardı edilmekte, eşitlik ilkesi çiğnenmekte, kazanılmış haklara riayet edilmemekte, hiyerarşik yapı ters yüz edilmekte, mezuniyetlerine kısa bir süre kala öğrenciler kapı dışarı edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Recep Tayyip Erdoğan'ın paralel yapı hakkında söylediklerini biliyorsunuz. Peki, biz şimdi soruyoruz: Sizin aklınız başınıza yeni mi geldi? Ve gene şöyle diyorsunuz yani Recep Tayyip Erdoğan söylüyor: "CHP ve MHP Pensilvanya'nın arkasında duruyorlar. Son kullanma tarihleri geçince onları da sırtlarından hançerleyecekler." Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kimsenin arkasında durmuyoruz da şunu soruyoruz yalnız: Sizin deyiminizle, sizleri arkadan hançerlediklerine göre, son kullanma tarihiniz mi geçti değerli arkadaşlarım? Siz Başbakan Yardımcısı Arınç'ı Fethullah Gülen'in emir ve talimatlarını almak üzere Pensilvanya'ya göndermediniz mi? Adalet Bakanı Bekir Bozdağ methiyeler düzmedi mi? (CHP sıralarından alkışlar) "Haşhaşi" dediğiniz paralel yapı mensubu kişiler o makamlara zorla mı geldiler? Onları o makamlara AKP Hükûmeti atamadı mı? Siz o zaman Başbakanlık Müsteşarı değil miydiniz? Onlara methiyeler düzmediniz mi? "Bunlar destan yarattılar." demediniz mi? Ve tüm bunları halkın gözünün içine baka baka söylemediniz mi? Böylelikle insanların geleceklerinden ve bundan sonraki görevlerinden ayrılmalarına sebep olmadınız mı? Askerî Şûra kararlarına muhalefet şerhini siz koymadınız mı? Millî Güvenlik Kurulunun 2004 yılında Gülen hareketiyle ilgili aldığı kararı öyleyse neden uygulamadınız? "Millî Güvenlik Kurulu böyle bir karar aldı ama uygulamadık." demediniz mi? Sayın Erdoğan "Pensilvanya çetesi hakkında kitap yazma hazırlığı yaptı diye insanlar mahkûm ediliyor." diyor; peki, gazeteci Ahmet Şık bu nedenle hapse düştüğünde "Bazen kitaplar bomba gibidir." demediniz mi? Ne oldu da şimdi tasfiye hareketi yapıyorsunuz? Sebep, 17-25 Aralık operasyonları.

Bakın, Arınç ne diyor? Diyor ki: "Kendilerine her türlü imkânı bahşeden AKP iktidarına ihanet edenleri affetmeyeceğiz." Demek ki sorun devlet içerisinde paralel yapılanma değil, AKP iktidarının, özellikle de Hükûmetin foyasının ortaya çıkarılmasıdır.

Keza, bu tasarıyla Jandarma Genel Komutanlığını ve Sahil Güvenlik Komutanlığını da siyasallaştırıyorsunuz. Bu yolla da Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasallaştırılması yolunu açıyorsunuz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasallaştırılmasının tarihte nelere yol açtığını, hangi facialara yol açtığını hepiniz biliyorsunuz. Tüm Balkanları biz elimizden nasıl çıkardık? Balkan Harbi'ni ordunun siyasallaşması yüzünden kaybettik ve şimdi, siz bunun yolunu açıyorsunuz. Size şunu diyoruz: Gelin bundan vazgeçin.

İl ve ilçe jandarma komutanlarının, general olmayan daire başkanlarının atanmalarında, görevden alınmalarında, cezalandırılmalarında, yer değiştirilmelerinde Jandarma Genel Komutanını tamamen devre dışı bırakıyorsunuz, böyle bir hiyerarşik yapılanma olabilir mi, böyle bir kurum kültürü olabilir mi diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)