GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 22 milletvekili tarafından, 1 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Meydanında yapılan kutlamalarda yaşanan sorunların araştırılması amacıyla 21/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Mart 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:72
Tarih:09.03.2015

HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin 1 Mayıs 2013 olayları üzerine vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, "1 Mayıs" denildiği zaman akla ilk gelen şeylerden birisi 1 Mayıs 1977'dir. 37 kişi yaşamını kaybetti, 140 civarında insan çok ağır yaralandı, yaralı olduğu hâlde hastanelere falan gitmeyen insanların sayısı da oldukça kabarık, kaldı ki bunlardan birisi de bendim, bunu da ifade edeyim.

Şimdi, tabii, 1 Mayıs işçi sınıfı açısından önemli bir gün. Kaldı ki 1 Mayısta Taksim Meydanı'nda eğer bu kadar can verilmişse, bu kadar bedel ödenmişse çok doğal olarak, işçi arkadaşlarımız, işçi sendikaları 1 Mayıslarını orada kutlamak gibi bir doğal hakka sahiptirler ama nedense sürekli olarak yasaklarla karşı karşıya geliyorlar. Şimdi, 12 Eylül öncesi MC iktidarları döneminde de yasakladılar, sonrasında 12 Eylül döneminde de yasakladılar, bu Hükûmet ve bu iktidar döneminde de yasak, hâlâ yasak. Şimdi, elbette ki bu, kabul edilebilir bir durum değil. Kaldı ki yasakların olduğu yerlerde, bu tür toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde her zaman ölümler de meydana geldi. Bakın, her 1 Mayısta -hâlâ da devam ediyor- mutlaka yaralanmalar var, hatta ölümler var. Bunların böyle çetelesini çıkarmak istemiyorum doğrusu. Nevrozlar da aynı şekilde. Nevrozlarda da -dikkat ediyorsanız- bu yasaklar sürdüğü ve güya kimi güvenlikçi önlemler alındığı zaman, hemen akabinde saldırılar gerçekleşti yani polis tarafından saldırılar gerçekleşti ve büyük olaylar meydana geldi. Ne zaman ki dönemin iktidarları ve dönemin yönetimleri ile idaresi de şunu anlamaya başlayınca "Durun bakalım, hele biraz bunlara fırsat verelim, acaba olay çıkar mı, çıkmaz mı?" şeklinde bir şey ortaya çıktıktan sonra da artık Nevrozlarda da, 1 Mayıslarda da -ki 1 Mayısın, 1 Mayıs alanıyla ilgili bir ayrıcalığı var- bu tür olaylar, ölüm olayları gerçekleşmiyor. Demek istediğim, antidemokratik uygulamaların olmadığı zaman, hak ihlallerinin hak kullanılırken ortaya konulmadığı zaman, gerçekten bu tür şiddet olayları meydana gelmiyor.

Bunun bir örneğini daha vermek istiyorum; 6, 7, 8 Ekim olaylarını örneklemek istiyorum: 6, 7, 8 Ekim olaylarında, hemen bir gün öncesinde, Varto'da yine Kobane'yle ilgili bir gösteri vardı, o gösteride 1 vatandaşımız polis kurşunuyla -açık- katledildi. Oranın halkı tepki gösterdi, arkasından yaralamalar, tutuklamalar meydana geldi. Bu peyderpey büyüdü, Cizre'ye, Diyarbakır'a, her tarafa yayıldı. Şimdi, bunların hepsinde polis müdahalesi vardı. Bakın, bu ölümden sonra yani Varto'daki ölümden sonra insanların tepki göstermesi doğal mıdır, değil midir, buna bir bakmakta yarar var. Şimdi, üç gün, dört gün önce Amerika'da bir siyahi insan öldürüldü. O ölüm olayından sonra -yani polis tarafından öldürüldü- yüz binlerce insan sokağa döküldü. Şimdi, Varto'da 1 Kürt öldürüldükten sonra veyahut da Kobane'de tonla insan öldürülürken Kürtler, Türkler, Araplar, Zazalar, İngilizler, Fransızlar, Almanlar Kobani'de Kürt halkının özgürlüğü için, Kobani'nin özgürlüğü için mücadele ederken ve bunlar öldürülürken insanların tepki göstermemesi mümkün değildi. O nedenle, bölgede müthiş oranda bir tepki ortaya çıktı ve sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Tesadüfen, o gün, ben Diyarbakır'dan geçiyordum, Diyarbakır'ın bir ucundan diğer ucuna ancak üç saatte geçebildim. Şimdi, tabii, bu arada, IŞİD de orada bazı gösteriler yapıyordu. Hatta bizim geçtiğimiz yerde de bizden de kimlik sordular vesaire. Bunu söylerken şunu anlatmak istiyorum: Sokağa çıkma yasağı ilan edildiği hâlde ortada üniformalı hiçbir devlet gücü yoktu, gece herkes sokaktaydı. "Peki, devlet nerede?" diye sorduğumuzda devlet mümkündür ki başka şeylerle uğraşıyordu. Sonuçta, bir de baktık ki 51 vatandaşımız, 51 insanımız katledilmiş. Ama gerçekten eğer sokakta o şekilde bir müdahale olmasaydı bu kadar büyük bir bedel ödenmeyebilirdi, ortaya çıkmayabilirdi.

Bakın, orada ölenlerden belki 2'si, 3'ü hakkında davalar açılmış; iyi, güzel. Peki, 49 kişi hakkında niye dava açılmıyor acaba? Nerede bu insanlar, bunları öldürenler nerede? Bunlarla ilgili devlet ne yaptı, ne ediyor? Belli ki bu konuda baskı uygulandığında... İnsanlar temel hak ve özgürlüklerini kullandıkları zaman eğer bir baskı gelirse buna karşı tepki gösterirler ve bu tepkiye karşı da doğal direnme hakkını kullanabilirler ve kullanmalıdırlar da.

Aynı şekilde Fransa'yı örnek alalım. Fransa'da da değişik değişik tarihlerde siyahiler -1-2 kişi- öldürüldüğü zaman yine milyonlarca insan ayağa kalktı, on binlerce araba yakıldı. Şimdi, Fransa gibi güya demokrasinin beşiği olarak kabul edilen bir yerde böyle bir şey olurken Türkiye'de veyahut da Kürt coğrafyasında bu tür insan hakları ihlalleri yaşandığı zaman biz niye yadırgıyoruz? Yadırgamamak gerekir. Nedendir bu, bunu da iyi ve doğru görmek lazım. Bakın, açıkça ifade etmek lazım: Demokrasi olmadan, temel hak ve özgürlükler üzerindeki baskılar kalkmadan, siz adını ne koyarsanız koyun, kamu güvenliğini sağlayamazsınız.

Şimdi, bakın, ben kendi dilimi resmî okullarda resmî bir dil olarak okumak, yazmak, öğrenmek istiyorum; çok açık ve net. Ama benim bu hakkımın önüne geçildiği zaman, bu hakkım engellendiği zaman hiç kuşku yok ki ben tepki göstereceğim. Ama ben bu tepkiyi gösterirken eğer birisi silahla, gazla, benzer şeylerle karşıma çıkarsa elbette ki ben bundan rahatsız olurum ve ben de tepkimi gösteririm.

İstanbul'daki olaya gelince: İstanbul'da sadece Sayın Hüseyin Avni Mutlu döneminde bu olaylar olmadı. Birçok keyfîlikler yaşandı ve keyfîlikler hâlâ da devam ediyor. Bundan önce Muammer Güler zamanında da benzer şeyler oldu. Bakın, ben İstanbul İl Başkanıydım, bizi ilden çıkarmıyorlardı, izin vermiyorlardı. "Niye çıkarmıyorsun ilden?", "Siz gidip basın açıklaması yapacaksınız." Bu, hem 1 Mayısta öyleydi hem "Nevroz"larda öyleydi. Keza, DİSK'in İstanbul'daki merkezinde de DİSK yöneticilerinin binadan çıkmasına izin verilmedi, her 2 vali tarafından da aynı uygulama yapıldı ve iktidarda şu andaki AKP vardı.

Bunu neden söylüyorum? Şundan ötürü söylüyorum: 12 Eylül hukuku şu anda fazlasıyla devam ediyor. Bakın, 12 Eylül döneminde çıkarılan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası ile Polis Vazife ve Salâhiyet Yasası peyderpey ağırlaştırıldı. Bu her 2 yasa da 12 Eylül diktatörlüğü döneminde kurucu Meclis tarafından yapılmıştı. Bununla ilgili de birçok tepkiler gösterildi, doğrudur ama sonrasında da buna tepkiler gösterildi. Ama her tepki gösterildiğinde, özellikle AKP Hükûmeti döneminde her tepki gösterildiğinde, mesela 2006'da, 2007'de bu yasalar ağırlaştırıldı, hâlen de ağırlaştırılıyor.

Şimdi getirilmek istenen bir yasa var; iç güvenlik yasası. Biraz önce belirttiğim gibi, eğer insanlar kendi haklarını kullanırken ya da bu haklarını kullanırken göstermiş oldukları tepkilere karşı siz şiddet uygularsanız, zor uygularsanız, yaşamı insanlara cehennem ederseniz, sokağa çıkmalarına izin vermezseniz, seyahat özgürlüklerini kısıtlarsanız insanlar elbette ki tepki gösterir ve bu tepki eğer ciddi bir direnişe dönüşürse de buna saygı duymak lazım.

Yine belirtmekte yarar var, Gezi olayları da benzer bir şekilde ortaya çıktı. Gezi olayı bir tepkiydi ama bakın, Gezi olayında dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı hemen kitleleri sokağa çağırdı ve hemen hemen Türkiye'nin birçok yerinde mitingler düzenledi. Şimdi, sizin insanları sokağa çağırma hakkınız varsa eğer, bir başkasının insanların en temel demokratik haklarını kullanmak üzere sokağa çağırması da elbette ki haktır. Bu anlamıyla, yapılması gereken, idari sistemdeki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AKSOY (Devamla) - ...aksaklıkları tümden yok etmek, ortadan kaldırmaktır. Onun için, bizim "demokratik özerklik" diye bir çağrımız var, çözüm buradadır.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)