GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubunun, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşları tarafından, ASELSAN'da görevli mühendislerin zamansız ve endişe verici ölümlerinin arkasındaki nedenlerin ve gerçeklerin tespit edilerek kamuoyunda oluşan şüphelerin giderilmesi, çalışanların güvence içinde projelerini gerçekleştirebilmelerinin sağlanması ve yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, 10/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 10 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:73
Tarih:10.03.2015

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Şirin Bey'i dinlerken, bir iki kelime söyledi çok ilginç geldi, "Uçmaktan onur duyduğumuz..." demek... Ya, düşenler var, o yüzden problem var zaten. Yani uçaklar uçmalı zaten, düştüğü zaman problem oluyor.

İkincisi, uçak satın almayla övünülmez. Yani üreteceksin bu ülkede, ondan sonra onur duyacaksın. Uçak satın almayla gerçekten onur duyulmaz yani.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Üretmeye başladık.

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Bunu üretmeye başlamak başka bir konu arkadaşlar, bakın, burada "millî" diye başına koyduğunuz, her şeyi ürettiğiniz konuyla ilgili her türlü tartışmayı yaparız burada. Neyin millî olup olmadığı; millî tank, millî yazılım, millî tren, millî uçak, millî uydu... Ya, böyle bir şey yok. Milleti niye böyle kandırıyorsunuz? Çin'de yaptırıyorsunuz, uzaya atıyorsunuz, "millî" diye geçiniyorsunuz. Böyle bir şey olur mu ya? Böyle bir mantık olmaz.

Ama şöyle bir durum var ortada: Şimdi, bunların hepsi, bu ölümlerin hepsinin aslında ortak bir özelliği, tabii ki, oradaki savunma sanayisini ilgilendiren konularda çok üstün başarıyı haiz insanların üzerinde gerçekleşmesi, sorun burada yatıyor. Türkiye'nin faili meçhulleriyle ilgili bugüne kadar ne yaptınız, neyi aydınlattınız? Özellikle 2 arkadaşın ölümüyle ilgili, bakın, 2008-2009 yılındaki raporda, Başbakanlık Teftiş Kurulunun hazırladığı raporda bu, Ergenekon'a dayandırılıyor. Şimdi Ergenekon da kalmadı. Bak, oradaki soru işareti var, rapor da var ortada. Ergenekon kalmadı. Zekeriya Öz millî kahramandı -o da millî- şimdi millî olmaktan ötelendi, o gitti, başkaları geldi.

Şimdi, burada özellikle söyleyeyim; o gün o 2 arkadaşın ölümüyle ilgili şaibeler orada yazıyor. Aynı gün, dört gün öncesine kadar olan kamera kayıtları ortada yok. Savcının kendisi söylüyor bunların hepsini. Başbakanlık Teftiş Kurulu bununla ilgili Recep Tayyip Erdoğan'ın önüne koyuyor bir tane rapor ve önünde sonunda diyorlar ki: "Bu işin içinde Ergenekon var."

Şimdi, bakın, geriye dönelim şöyle: Türkiye'nin karanlık bir tarihi var, bu karanlık tarihinde de çok ciddi faili meçhuller var. Çok yakın tarihimize bakalım. Sizin çok böyle övünerek de bahsettiğiniz... Yani ben şunu anlamıyorum ya: Meydanlarda konuşurken faili meçhullerden bahsettiğinizde solcu musunuz, milliyetçi misiniz yoksa Güneydoğu'daki bir vatandaşı mı savunuyorsunuz, ben anlayamıyorum. Ama hiçbirisi de aydınlanmadı bunların. Örneklerden bazılarını söyleyeyim çünkü yakın tarih örnekleri. 6-7 Ekim olaylarıyla ilgili, kim öldürdü, kimse bilmiyor. Sivas olayları burada. Bundan önce bunları da Ergenekon'a bağladınız, o çöktü. Şimdi ne olacak? "Bunları araştırmak lazım." deyince gelip burada savunma mekanizması yaratmak bir anlam ifade etmiyor, bir şeyi de çözmüyor zaten.

Şimdi, aynı konuyla ilgili şunu söyleyeceğim, bunu biz söylemiyoruz aslında veya arkadaşlarımız, Alim Bey söylemiyor, bunu Avrupa söylüyor, bunu gerçekten Amerika söylüyor. Neden söylüyor, biliyor musunuz? Mesela İran'la ilişkiler sıcak olmaya başladıktan sonra, Amerika'dan rapor çıkıyor ve Türkiye'deki ASELSAN ölümlerini de bu raporun içine ekliyorlar, diyorlar ki: İran'da nükleer araştırmalarla ilgili gerçekleşen ölümlerin Türkiye'dekine benzeşik bir durum olduğunu ifade edecek bir rapor çıkıyor. Araştırılmalı, doğru mudur, yanlış mıdır, onu bilmem ama bu rapor ortada mevcut, var yani bu rapor. İspanya'da da bu rapor çıkartıldı. Ayrıca, Şeffaflık Örgütü bazı raporlar çıkardı, bununla ilgili. Amerika'da da, İran'la bu kadar husumet içinde olmasına rağmen, İran'daki nükleer çalışmalarda yer almış ölen bilim adamlarının ölümleriyle ilgili bir faili meçhul iddiasında bulunuyor. Bakın, ne diyorum, husumet sahibi olmasına rağmen Amerika, İran'da nükleer araştırmalarda ölenlerle, ölümlerle ilgili diyor ki: "Bunların hepsi soru işareti getiren konulardır."

Ayrıca, bu davalara bakıyorsunuz 4 tane savcı değişmiş, 5'inciye gitmiş en son, 5'inci savcıda da bazı dosyalar duruyor. Ya, bunları gelin, araştırın, bunda araştıracak veya araştırmaktan imtina edecek konu nedir, bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiliyor yani. Hepsi de savunma sanayisinde çalışan insanlar baktığınız zaman.

Şimdi biz, mesele millî meselelere gelince, teknolojiyle ilgili meselelere gelince şunu söylüyoruz: Buradaki arkadaşların neden nadide olduğu şuradan çıkıyor ortaya. O eğitim sisteminde, daha önceki örgün eğitimde yetişmiş bu arkadaşların hepsi aynı eğitime tabi tutulmuş, ODTÜ'de olsun, diğer yerlerde olsun aynı eğitimlere tabi tutulmuşlar. Dünyanın ileri gelen ülkelerinde aslında geleceğe yönelik know-how üretmek için neler varsa bu arkadaşların çoğu biliyordu. Özellikle o kamera kayıtlarının kayıp olduğu söylenen 2 arkadaşın ölümünü... Zaten Başbakanlık Teftiş Kurulu da bunun intihar mı, yoksa bir komplo mu veya faili meçhul bir cinayet mi olduğunu ortaya koyamadı zaten. Koyamadığı için de bunun araştırılması gerektiğini söyledi. Temelinin de savunma sanayisiyle ilgili olduğunu herkes biliyordu. Bunun isimleri de bende mevcut bu arkadaşların, rapor da burada var: Hüseyin Başbilen, Evrim Yançeken. Bunların ölümlerindeki kamera kayıtları yok, hepsi yok edilmiş. Neden yok edildiğini araştırmak lazım tabii, belki dediğiniz gibidir, belki intihardır.

Tabii, bunların çoğu psikolojik tedavi de görmüşler. Ama, neden görmüşler? Dört ay öncesinden bazı baskılar varmış, çok ciddi baskılar varmış, görevlerinden özellikle ayrılmaları konusunda ciddi bir şekilde kurum dışında baskı varmış, bunlar da o raporda yazıyor arkadaşlar.

Şimdi, biz bu kadar şeyi araştırırken şunlara bir bakmak lazım: Biz böyle adamlar yetiştiriyoruz mu, yetiştirmiyoruz mu? Şuna değinmek istiyorum: Bu çocukların yetiştiği tabloya bakarsanız en azından geleceği olan çocuklarımızla ilgili önümüzde karanlık bir tablo gözüküyor ortada. Onu da şuradan söyleyeceğim: Millî eğitim şûralarında bilim yuvası olacak okulların hepsine de özel okulların hepsine de bu çocukları yetiştirecek olan okulların hepsine de bilim laboratuvarları için 20 puan verdiğinizde "Orada bir ibadethane açarsan sana 20 puan da bunun için vereceğim." diyorsun ama ikisi birbiriyle eş değer şeyler değil. Artık, bilimden uzaklaşan bir eğitime doğru şûralarda kararlar çıkartıyorsunuz. Bu çocuklar oralardan yetişmedi. Yani, şimdi, konuyu getirip getirip şu ibadete dayandırmak kadar garip bir şey görmüyorum bu memlekette. Ya, dışarıda yeteri kadar cami yok mu arkadaşlar ya? Yeteri kadar ibadet alanı yok mu arkadaşlar ya? İmam-hatipler meselesine getiriliyor, türbana getiriliyor, ona getiriliyor, buna getiriliyor. Ya, yazık değil mi bu memleketin çocuklarına, yazık değil mi yani yok mu böyle bir şey, ibadet alanlarında özgürlük yok mu? Peki, neden o zaman Millî Eğitimin şu andaki şûrasından çıkan özellikle özel okullara getirdiğiniz puanlama sisteminde "Eğer sen bir seccade, bir tespih koyarsan oraya ibadethane olarak, sana 20 puan veriyorum; laboratuvar kurarsan da 20 puan veriyorum." demek ne demek ya? Bunlar birbiriyle çelişen şeyler mi? Hayır, değil ama toplumu bu tarafa doğru itelenen veya algı yöneten bir tavra doğru götürüyorsunuz yani.

Bakın, Türkiye'de bilim derslerinin hepsi seçmeli duruma geçmiş vaziyette, bunlara çok dikkat etmek lazım, biz burada anlattık bunu. Bakın, matematik zekâsındaki çocukların oranı gitgide düşüyor bu ülkede, çok ciddi bir şekilde düşüyor, bunu daha önce de anlattık burada.

Şimdi, dünyanın herhangi bir yerini örnek vereyim, Çin'den bahsediyorsunuz, oradan bahsediyorsunuz, böyle çocuklar yetişmeyecek artık; bilimle, fenle, matematikle. Çünkü 15 yaşındaki çocukların -daha önce de söyledim- başarı oranı, çok başarılı olma ihtimali olan oran Türkiye için yüzde 1 arkadaşlar, yüzde 1 bu. Avrupa'da, İskandinavya ülkelerinde yüzde 32 olmuş. Çin'de, Şanghay'da yüzde 20. Biz teknoloji satın alıyoruz veya işte uçakları uçuruyoruz, bununla övünüyoruz. Ya, övüneceğiz tabii, burada bir problem yok ama son zamanlarda düşen uçaklarla ilgili de eğer burada gerçekten çok ciddi bir ihmal varsa bunların da araştırılması lazım. Bu uçaklar nasıl düşüyor böyle? Araştırılması lazım yani bunda ne var, bunlar övünülecek konu mu yani? "Uçaklar uçuyor, uçuyor." tamam, güzel. "AWACS'larımız var." güzel. Ben anlamam onlardan, yani kaç tane uçak nereden alınmış, onları bilmem. Bunlar övünülecek konu değil ki zaten uçması lazım. Öyle bir konjonktürde duruyorsun ki, zaten senin savunma mekanizmaların güçlü olmazsa o zaman yapacağın bir şey de yok.

Ama şunu da söyleyeyim: Şimdi, İsrail'le ilgili konuyu söylediniz, bizim savunma sanayimizde bir sürü yazılımın hepsi dışarıya bağımlı. Peki, ben soruyorum o zaman: Bizde yer istasyonu var mı, izleme istasyonu? Yok, yok bizde. Yani bir afet zamanında yer istasyonu var mı, böyle bir yer istasyonumuz? Hayır, yok. Kime bağlıyız? Daha öncesinde dediniz, kabul ediyorum, insansız hava araçlarının hepsi İsrail'e bağımlıydı, hâlâ bağımlı, oraya bağımlı değilse dolaylı olarak bağımlı. Siz bunu övünecek bir konu olarak getirirseniz, "Bu memlekette insan yetişmesine ihtiyaç yoktur"a getirirsiniz. Savunmayı buradan kurmayalım, bu çocukların canları boşuna gitmedi bence, bunları araştırmak lazım, ister intihar olsun ister faili meçhul olsun araştırmak gerektiğini söyleyip hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)