| Konu: | 1915 Çanakkale Kara ve Deniz Savaşları Zaferi'nin 100'üncü yıl dönümü ve 18 Mart Şehitler Günü nedeniyle günün anlam ve öneminin belirtilmesi görüşmeleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 18.03.2015 |
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, 20'nci yüzyıl dünya savaşlarının yüzyılıdır. 1914'te Avrupa'da başlayan birinci savaş kısa zamanda tüm bölgeye yayılır ve Osmanlı Devleti'ni etkisi altına alır. İlber Ortaylı'ya atfen, 19'uncu yüzyılın imparatorluğun en uzun yüzyılı olduğunu düşünürsek, 1915'in de asrın en uzun yılı olduğunu kabul edebiliriz. Bir suikastla başladığı varsayılan Birinci Dünya Savaşı, iki kurşunla milyonlarca insanın öldürüldüğü muazzam bir yangındır aslında. Osmanlı Devleti savaşın başlamasından yaklaşık beş ay sonra sürece dâhil olur ve yüz yıl önce bu topraklarda dünya tarihinin en önemli bağımsızlık ve istiklal mücadelesi başlar.
Daima jeopolitik bir değere sahip olan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının savaş zamanında kıymetinin katlanarak arttığı malumdur. Bu iki boğaza hâkim olmak, bütün güney Rusya'nın iktisadi hayatına egemen olmanın yanında, Karadeniz ve Akdeniz'e kıyısı olan devletlerin siyasi, ticari ve bazı askerî faaliyetlerini, özelde deniz kuvvetlerinin faaliyetlerini, genelde ise bu devletlerin deniz ulaşımını kontrol altına almak demektir. Boğazlar üzerindeki hâkimiyet dolaylı olarak çevre devletlerin ticari faaliyetleri üzerinde etkili bir kontrol unsurudur.
Savaş sırasında bu konu epeyce tartışılır ve İngilizlerin sadece donanmayla boğazın geçilebileceği, ardından da İstanbul'a ulaşılabileceği tezi ağırlık kazanır. Savaş öncesi Osmanlı ordusu tarafından boğazı savunmak için bazı tertibatlar elbette alınmıştır. Boğaz mayınlanır, mayın hatlarının sayısı artırılır, tabyalar düzenlenir, gece gözlemi ve isabetli atış için ışıldaklar yerleştirilir, denizaltıların geçmesine mani olmak üzere 5 Şubat 1915'te boğazın güney kesimindeki son mayın hattının ardına balıkçı ağları gerilir. İngilizler Kraliyet Donanmasının en modern zırhlısı Queen Elizabeth'i, Fransızlar en iyi donanma filolarını bölgeye gönderirler. İtilaf devletlerinin deniz harekâtı 19 Şubat 1915'te başlar. 13 Mart 1915'e kadar düşman gemileri tabyalarımızı top ateşine tutar, mayın tarama gemileri alabildiğine yol alır. Osmanlı donanması savunmadadır. Nusret Mayın Gemisi 7-8 Mart sabaha karşı, düşman gemilerinin projektörlerine aldırmadan, Yüzbaşı Hakkı komutasında, 26 adet mayını 100 metre aralıkla Erenköy Koyu'na, diğerlerinden farklı biçimde kıyıya paralel olarak dökmeyi başarır. Bu harekât bir süre sonra savaşın kaderini değiştirecektir. Nitekim 16 Mart sabahı Fransız Amiral Karden sinirleri bozulduğu gerekçesiyle görevinden ayrılır. 18 Mart günü itilaf devletlerinin gemilerinin bir bölümü batırılır, bir bölümü saf dışı edilir ve yüz yıl önce bugün Çanakkale geçilemez.
Mareşal Otto Liman von Sanders itilaf devletlerinin şaşkınlığını şu cümlelerle anlatır: "Çanakkale'yi bir asker olarak anlatmak imkânsızdır. Çelikten, manevi kudretten, vatan aşkından bir insan yapısı ne demektir? Bu sualin cevabı işte, bu gösterişsiz, mütevekkil ve sessiz Anadolu çocuğunun ta kendisidir."
Savaşın seyri 18 Marttan sonra değişir. Boğazda elde edilen bu ilk zaferden sonra Gelibolu Yarımadası'na yöneltilen çıkartmalarla dünyanın en güçlü zırhlılarınca sürdürülen cehennemî bombardımanlarla Çanakkale kara savaşları başlar. Çanakkale'yi karadan geçmek için 25 Nisandan itibaren itilaf devletleri Gelibolu Yarımadası'na çıkartma yaparlar. Bu kez Avustralya, Yeni Zelanda askerlerinden oluşan Anzakların bulunduğu itilaf devletleri karşılarında yüz binlerce Mehmet'ten oluşan Türk kara ordusunu bulurlar. Önce karadaki birliklerle savaşmayı, sonra da denizden ilerleyerek boğazı geçmeyi planlamaktadırlar. Arıburnu'nda, Seddülbahir'de başarısız olurlar. Haziran 1915'te 20 bin Fransız ve 31 bin İngiliz askerinden oluşan iki kolordu zırhlı araç desteğinde genel bir saldırıya geçer. Bu çarpışmalarda her iki taraf da büyük kayıplar verir. Düşman durdurulur ancak iki ayda 100 bin şehit verilmiştir. Ne var ki özellikle İngilizler Marmara Denizi'ne ulaşmak için her şeyi göze almışlardır. Anafartalar'da, Conk Bayırı'nda yeniden püskürtülürler ve nihayet 9 Ocak 1916'da neredeyse gizlice çekilip giderler.
Toplam 250 bin şehit verdiğimiz Çanakkale Savaşı'nda İngilizler 100 bin, Fransızlar 50 bin asker yitirdiler. Bir eşi daha olmayan bu mücadeleyi Darülfünun müderrislerinden İsmail Hakkı Bey şöyle anlatıyor: "Çanakkale müdafaası yapılmış ve kazanılmıştır. Lakin vazife yalnız askerler ve kumandanlar için bitmiştir, bizim için bitmemiş, hatta başlamamıştır bile. Herkes bilsin ki burada kanlarını akıtanlar hep bu tarih, bu namus ve fazilet için öldüler. Onların kan borcunu ödemek lazımdır. Şairler destanlarını yazsınlar, ressamlar levhalarını çizsinler, heykeltıraşlar abidelerini ortaya koysunlar, muharrirler hikâyelerini yazsınlar, sağ kalanlar da Fatiha okusunlar."
Samipaşazade Sezai ise "Çanakkale müdafaası üç mucizeler muharebesidir." diyor. "Bir, hâli kurtardığı için; iki, maziye hamaset ve azametini iade ettiği için; üç, vatanımızı bir vatanıebedi yaptığı için." Gerçekten de Çanakkale savaşlarının tartışılmaz en önemli sonucu, bu toprakları hepimiz ama hepimiz için bir ebedi vatan yapmasıdır.
Çanakkale, Osmanlı coğrafyasının bir manzumesidir. Osmanlı topraklarının dört bir tarafından gelen genç-yaşlı, kadın-erkek yüz binlerce insan yaşadıkları coğrafyaya sahip çıktılar. Gerçek manasıyla yedi düvele karşı muazzam bir direnç göstererek Çanakkale ruhunu ortaya çıkardılar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi, bundan seksen beş yıl önce bu kürsüden söylenen birkaç cümleyle tamamlamak istiyorum: "Çanakkale topraklarında bir Mehmet vardır, Dumlupınar'da bir Mehmet vardır, Sakarya'da bir Mehmet vardır, İnönü'de bir Mehmet vardır, tarihin içinde bir Mehmet vardır, bu Meclisin havasında bir Mehmet vardır. İşte bu Mehmet'i, isterseniz şu esnafın şahsında, isterseniz bütün memleketin şahsında, bütün tarihin şahsında görürsünüz fakat 'Mehmet' dediğimiz, bugünleri, bu muvaffakiyetleri, bu muahedeleri getiren Mehmet'in ruhudur, o kaynaktır.
Ey göklerde toz olan, ey siperde toprak olan süngülü Mehmet, ey denizlerde kaynayan, su gibi eriyen Mehmet, asker Mehmet, denizci Mehmet, zabit Mehmet, Türk tarihi Mehmet, senden sonra biz varız, bizden sonra yine sen varsın, Mehmet vardır." (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ebediyete intikal eden bütün Mehmetlerimize Allah'tan rahmet diliyorum; gazilerimize, kahramanlarımıza şükranlarımı bir kez daha ifade ediyorum. Çanakkale Deniz Zaferi'nin 100'üncü yıl dönümünü ve Şehitler Günü'nü kutluyor, bu aziz günde bütün milletimi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)