GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Türkiye'nin son dönemde ekonomik ve istihdama yönelik göstergelerinin kötüye gittiği iddiasıyla Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/47)
Yasama Yılı:5
Birleşim:79
Tarih:18.03.2015

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin Ekonomi Bakanlığıyla ilgili, Bakanlığımı ilgilendiren konularla ilgili vermiş olduğu gensoru sebebiyle sizlerin huzurundayım. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, sözlerimin başında, bugün, bu toprakların insanlarının çok büyük bir şemsiye altında -bütün özellikleriyle- öncelikle en büyük şemsiyemiz olan aynı inancın insanları, aynı vatanın insanları, aynı bayrağın insanları olarak, bütün kardeşlerim bir araya gelerek, Çanakkale'de yazılan o destanı burada anmadan geçemeyeceğim. Gerek Çanakkale'de gerekse dünyanın her yerindeki tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.

Yalnız, şehitlerimizi anarken de tarihimizin de çok iyi şekilde bilinmesi gerekliliğinin altını da bir kere daha çizmek istiyorum. Başta Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Hükûmetimizin bütün mensupları ve bundan önce de Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin başbakanları ve cumhurbaşkanları, iddia edilen Ermeni iddiasıyla ilgili her daim şunu söylemişlerdir: "Tarihi tarihçilere bırakmak lazım." Bu işi bilenlere ve uzmanlara bırakmak lazım. Onların dışında da bu işi siyasi amaçlarıyla bu millete asla ve asla yakıştırılmayacak bir yafta takmaya çalışanlara da bugüne kadar bu milletin bir duruşu vardır.

Ben öncelikle, bu gensoru için çok teşekkür etmek istiyorum. Demokrasimizin gereği olan, demokrasimizin en önemli unsurlarından birisi olan bilgi alma, bilgilenme, tartışma, karşılıklı istişare edebilme ve müzakere edebilme adına bunu çok önemli bir fırsat olarak görüyorum. Son dönemlerde speküle edilen, manipüle edilen, bir şekilde suistimal edilen bir alanın, bir konunun sağlıklı bir şekilde tartışılması gereken en önemli mekân Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Burada hakkıyla, hiçbir şeye, siyasi mülahazalara meydan vermeden veyahut da minimum seviyede, siyasi konulara bu konuyu alet ederek bu tartışılabilmeli veyahut da Hükûmetin bir bakanı veya Hükûmet mensupları muhalefetin veyahut da Türkiye Büyük Millet Meclisi mensuplarının aklına takılan her konuyla ilgili buraya gelip bilgi vermeli, bilgi sunmalı. Onun için, ben bunu son derece önemli buluyorum. Sadece gensoruyu da beklememeli, bu gelenek bence geliştirilerek devam etmeli. Hükûmetimizin bakanı veya bakanları muhalefet partilerimizin her birini veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grupların tamamını konularla ilgili zamanında, sağlıklı olarak bilgilendirmeli. Bilgi önemli. Eğer sağlıklı bilgilenirsek, sağlıklı bilgi verilirse doğru kanaate sahip oluruz. Doğru kanaate sahip olduğumuz zaman da doğru kararlar veririz, sağlıklı kararlar veririz ve bundan da en çok faydalanan ülkemiz olur ve milletimiz olur.

Ben sözlerime başlamadan önce 2014 yılıyla ilgili bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Burada benden önce söz alan değerli grup temsilcilerinin görüşlerine tek tek cevap vermeye kalkarsam buradaki bu süre kesinlikle yetmez, saatlere varan cevaplar vermek gerekir veyahut da konuyu tartışmak gerekir.

2014 yılında Türkiye, etrafındaki tüm olumsuzluklara rağmen, ticari anlamda bir destan yazmıştır. Kuzeyimize baktığımız zaman, Rusya ve Ukrayna krizi... Ukrayna'nın dış alımlarının yüzde 40'ın üzerinde düştüğü, Rusya'nın dış alımlarının -2014'ten bahsediyorum, daha 2015 değil- yıl ortalamasıyla yüzde 20 civarında düştüğü, Kafkaslarda Gürcistan civarındaki olumsuzluklara, İran'daki yaptırımların kaldırılıp kaldırılmamasıyla ilgili belirsizliklere, Irak topraklarının yüzde 40'ının bir terör örgütü tarafından işgal edilmesine, Suriye'nin bir zulüm coğrafyası hâline gelmesine, Mısır'ın sadece dış ticaretinde, ithalatta yüzde 10'un üzerinde daralmaya gitmesine -bizimle değil, kendi dış ticaretinde- en önemli pazarlarımızdan bir tanesi Libya'nın üç dört parçaya bölünmüş olmasına, Avrupa Birliğinin toplam dış ticaretinde, ithalatında yüzde 1'in altında bir artış, büyümesinin de sıfır olmasına rağmen, Türkiye ihracatını yüzde 5 artırmayı başardı. Neden yüzde 5? Bakın, biz bunu... Ki, sizlere de bu bilgiyi arz ettiğim zaman bundan sonra Türkiye'nin ihracatıyla ilgili sağlıklı rakamlar kullanmamız gerekiyor. Bizim ihracatımız 157,7 milyar olarak Hükûmetimiz tarafından veyahut da ilgili otoriteler tarafından açıklanmıştır, doğrudur ama bunun içinde dikkate almadığımız bizim serbest bölgelerden yapmış olduğumuz 5,2 milyar dolarlık ihracatımız vardır. Bu, ihracat rakamlarımızın içine dâhil edilmemiştir yani bugüne kadar hiç yapılmamıştır. Ayrıca, resmî kayıtlarda olan, faturası olan ve para girdisi olan, kayıtlı bir şekilde devletimizin eline 8,8 milyar dolarlık bavul ticareti... Bunları üst üste eklediğimiz zaman da Türkiye'nin ihracatı 171,6 milyar dolardır. İthalatımıza gelince, 242 milyar doların üzerinde açıklanan ithalatımız da, yine serbest bölgelere yapılan ithalatı artı olarak koyduğumuz zaman, bir de minimum fiyat uygulamasıyla ithalatımızı yaklaşık olarak 4 milyar dolar civarında fiktif şekilde artırmamızı da üzerine eklediğimiz zaman da ithalatımız 241 milyar dolardır. Dolayısıyla, Türkiye'nin dış ticaret açığı veyahut da ihracatın ithalatı karşılama oranı tarihî bir zirveye gelmiştir, yüzde 71-72 seviyesine gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, dış ticaret açığımızdan sonra Türkiye'nin hakikaten en önemli -biraz önce değerli konuşmacıların da belirttiği gibi- açıklarından bir tanesi, zaaflarından bir tanesi de cari açıktır. Yani bu cari açığın, Türkiye'nin cari açığıyla ilgili Türkiye ihracatını artırırken... Evet, kabul etmemiz mümkün değil yani Türkiye'nin yüzde 5'in altında bir büyümeye asla ve asla razı olmaması gerekir ama dünyaya baktığımız zaman ve özellikle çevremize baktığımız zaman, yüzde 2,8 civarında -söylediğinizi teyit etmek için söylüyorum- bu senenin sonu itibarıyla gelecek olan büyüme rakamı yüzde 2,8 civarında. Gelecek olan büyüme rakamını asla ve asla küçümsemeden Türkiye, ekonomi kitaplarında, ekonomi teorilerinde yazılan, olması gereken bir başarının altını çizdi bu sene. O da şudur: İhracatını artırırken, büyürken, yatırım ve ara malı ithalatında azalmaya gitmeden cari açığını daraltmayı başardı. Geçtiğimiz 2013'e göre yüzde 30 seviyesinde cari açığını daralttı ve cari açığında 19,3 milyar dolarlık bir iyileşmeyi yakaladı. 19,3 milyar dolarlık cari açıktaki daralma sağlıklı yani millî bir büyümenin en önemli göstergelerinden bir tanesidir. Neden? Bunun 12 milyar doları doğrudan net ihracat artışımızdan, yaklaşık olarak da 7 milyar doları gereksiz ithalatımızdaki daralmadan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye bu anlamda da çok önemli bir başarıyı sağlamış ve başarıya imza atmıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin en önemli başarılarından bir tanesi de hizmet ihracatıdır. Türkiye 2014 yılında 50,5 milyar dolarlık hizmet ihracatı başarmıştır. Hizmet ihracatı bizim genelde kalemlerimizde görünmez ama hizmet ihracatımız yarısını fazla verdiğimiz bir gelirimizdir. Hizmet ihracatımız 50,5 milyar dolardır, hizmet ithalatımız da yaklaşık olarak tam yarısıdır, 25 milyar dolar net fazla verdiğimiz alandır burası.

Diğer taraftan, etrafımızdaki bütün olumsuzluklara rağmen yani coğrafyanın bu kadar olumsuzluğuna rağmen Türkiye 2013 yılında tarihî bir zirve yakalamıştır müteahhitlik hizmetlerinde. Türkiye yıllık 34 milyar dolarlık müteahhitlik hizmetlerinin altına imza atmıştır. 2014 yılında, bütün bu olanlara rağmen Türkiye 23 milyar doların üzerinde müteahhitlik hizmetinin altına imza atmıştır. Türkiye olarak 2023'te yılda 100 milyar dolarlık müteahhitlik hizmetinin, kontratının altına imza atmayı hedefliyoruz.

Türkiye 2014 yılında turizmde de istediği sonucu almıştır. 41 milyon turist Türkiye'ye gelmiştir. Dünyanın 6'ncı büyük turizm destinasyonu olmuştur, Avrupa'nın 1'inci turizm destinasyonu olmuştur.

Değerli arkadaşlar, 2014 yılındaki cari açıkla ilgili bu olumlu gelişme 2015 yılında rekor seviyede devam etmektedir. Ocak ayında cari açığımız 2 milyar dolar seviyesindedir. Aynı ocağın yani 2014 yılının Ocağına göre 2015 yılındaki cari açığımız yüzde 60 seviyesinde iyileşmiştir. Yani, 2014 yılında yüzde 5,7 seviyesinde gerçekleşecek olan cari açık 2015 yılında yüzde 4 seviyelerine gelecektir. Bunun sebebi, petrol fiyatlarının düşmesi, ham maddenin de paralel bir şekilde, buna uygun bir şekilde düşmesi, adı ne olursa olsun, ortada bir sonuç vardır. Yani, şu anda biz cari açıkla ilgili çok önemli bir sonuç elde ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılından itibaren- ki bunu işte 2002 yılında biz iktidara geldik diye, o anlamda da söylemiyorum ama- kilogram ihracat fiyatlarında da artık Türkiye edilgen bir ekonomi olmaktan çıkmakla ilgili önemli adımlar atıyor. O da ne? Türkiye, bugüne kadar... Yani bugüne kadar bu ülkeye ve millete hizmet eden herkesten Allah razı olsun diyorum. Her kim ki bu ülkede taş üstüne taş koydu, Allah razı olsun. Ama, bu döneme kadar gelmiş olduğumuz resmi şöyle bir çekelim beraber: Ham madde ve enerji geleceğini ve ham madde ve enerji dünyasını başkalarının kontrol ettiği bir dünyada, tüketim alışkanlıklarını başkalarının kontrol ettiği bir dünyada, belirlediği bir dünyada, dağıtım kanallarını ve tüketim kanallarını da başkalarının belirlediği ve kontrol ettiği bir dünyada, bugüne kadar bütün bu başkalarının kontrol ettiği dünyada Türkiye bu başarıyı gerçekleştirmiştir. Ama, artık "Hedef 2023" diyorsak, "Hedef 500 milyar dolarlık ihracat, 150 milyar dolarlık hizmet geliri, 100 milyar dolarlık müteahhitlik kontratı" diyorsak, artık Türkiye gelecekle ilgili ham madde ve enerji geleceğini kendisinin belirlediği, tüketim alışkanlıklarını belirlediğini ve tüketim kanallarını kontrol ettiği bir dünyada yoluna devam etmek zorunda. Bu şekilde Türkiye 2023 hedeflerine varır ve bu şekilde de çalışmalarımız devam ediyor. Türkiye'nin 2009 yılında 1 kilogram ihracatı -2009'dan bahsediyorum- 1,16 sent/kilogram iken bugün itibarıyla Türkiye'nin 1 kilogramlık ihracatı 1,66 dolara gelmiştir. İthalatı da var. İthalatımız da 1,77 dolardır, ithal ettiğimiz ürünlerin. Hedef: Türkiye'nin bunu behemahâl, en kısa sürede 2,25-2,50 dolarlar seviyesine getirmesi gerekir.

Diğer önemli bir gelişmeyi ben sizlerle paylaşmak istiyorum: TL'nin dış ticaretteki yeri binde yarım, yani yüzde yarımlar seviyesindeydi, 2002'de binde 6'ydı, şu anda Türkiye'nin dış ticaretinde TL'nin payı yüzde 5 seviyesine geldi yani 19,1 milyar dolarlık dış ticaretimizi artık TL'yle yapabilir hâle geldik.

Gelelim son günlerde bu, hakikaten Türkiye'nin hiç hak etmediği hâlde gündem yaratılmaya çalışılan konularına.

Değerli arkadaşlar, malumunuz kurlarla ilgili birileri, Türkiye'ye yakışmayan, Türk ekonomisinin gücüne yakışmayan maalesef bir dalgalanmadan fırsat çıkarmaya çalışıyorlar. Dünyada bir dalgalanma vardır. Dünyada dolar karşısında 2013 sonundan... 2013 başından itibaren Amerikan Merkez Bankasının 750 milyar dolardan 4 trilyon dolara çıkarttığı likiditesini durduracağını ve daraltacağını açıklamasından ve dolayısıyla faiz artışına gideceği, faiz artışı beklentisi yaratmasıyla dünya ekonomilerinin bundan etkilenmesi kaçınılmazdı. Ama o gün şunu söyledik, dedik ki: "Evet, dünya bundan etkilenecektir, Türkiye de etkilenecektir ama Türkiye dış ticaretinin yüzde 40'ını Avrupa Birliğiyle yapan bir ülkedir. Dünyada Avrupa Birliğiyle Gümrük Birliği Anlaşması olan tek ülkedir." Avrupa Birliği Merkez Bankası Başkanı aynı zaman diliminde ne söyledi? "Euronun değerlenmesine müsaade etmeyeceğiz." Biz çıktık dedik ki: "Evet, Türkiye, ABD'nin bu kararından etkilenecektir ama Avrupa Birliğinin kararlarından daha çok etkilenecektir ve dolayısıyla, Türkiye'nin gelecekle ilgili doların bu şeyinden dolayı kaygı duymasına ve yüksek faiz maliyetine gitmesine gerek yoktur." Bunu söyledik. Peki, sonra ne oldu? Tarih bizi haklı çıkardı. En son geldiğimiz noktada, Avrupa Birliği Merkez Bankası her ay 60 milyar avroluk piyasaya para sürmeye başladı. 2016 baharına kadar 1,6 trilyon avro piyasaya para süreceğini söyledi ve bunu yaparken şunu da yaptı: Faizi de sıfıra çekti, hatta eksiye çekti. Bu arada başkaları ne yaptı? Başka ülkeler de bunu takip etti. Tam tersini yapan bir ülke oldu, Brezilya. Brezilya bu dönemde faizini artırdı kurla ilgili bu sıkıntıyı gidermek için ama bunu engelleyemedi ve hazirandan bugüne kadar yüzde 40 Brezilya parası değer kaybetti. Peki, ne oldu?

Değerli arkadaşlar, ben, bunu da sizlerle çok hızlı bir şekilde paylaşmak istiyorum. Sözlerimin başında söylediğim gibi, bu çok kısa bir şekilde konuşulacak şey değildir. Bakın, dolar ve doların karşısında diğer paralar: Doların karşısında -bu an itibarıyla- geçen sene 2014 Haziranından bugüne kadar euro yüzde 27,2 değer kaybetti, doların karşısında, TL yüzde 23,7 değer kaybetti.

Diğer bir konu: "Dolar endeksi" dediğimiz 6 para biriminden oluşan bir grup var. Dünyanın en bağımsız para birimleri diyelim bunlara. Euro, yen, İsviçre frangı, sterlin, Kanada doları ve İsveç kronu. Bu 6 para birimi dolar karşısında 2014 Haziranından bugüne kadar ne yapmış biliyor musunuz? Onlar da yüzde 24 değer kaybetmiş. Türk lirası aynı dönemde yüzde 23 seviyesinde değer kaybederken dünyanın en bağımsız, en güçlü paraları da yüzde 24 seviyesinde değer kaybetmiş.

Biraz önce konuşmacıların burada değindikleri Sayın Cumhurbaşkanımızın konuştuğu, Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmadığı günlerle ilgili enteresan bir grafik var. Orada şunu söylüyor: Özellikle şubat başından itibaren alınıyor bu. "Cumhurbaşkanı konuştu falanca yerde, grafik yukarıya gitti; falanca yerde sustu, durdu; falanca yerde konuştu, yukarıya gitti." diye. Aynı dönemlerde, aynı günlerde, aynı dakikalarda bir çalışma yaptık, dedik ki... Tam şurada, ikisi arka arkaya. "Peki, aynı günlerde euro ne yapmış?" diye ona da baktık. Bire bir, yüzde 95 oranında aynı günler, aynı saatlerde euro da aynı hareketi yapmış. Dönsek baksak dolar endeksine, aynı şeyi yapmış olur.

Ben o gün şunu söylemiştim: Tamam, TL'yle ilgili böyle bir iddianız olabilir ama euroyla ilgili bu dalgalanmayı ne yapacağız? Euroyu da mı Cumhurbaşkanımız indirip kaldırmaya başladı veya euro da mı artık Cumhurbaşkanımızı takip etmeye başladı? Öyle bir şey varsa seviniriz.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'nin şu andaki bütün değerlerine baktığımız zaman, ekonominin bütün değerlerine baktığımız zaman, bankaların sermaye yeterliliğine baktığımız zaman Avrupa Birliğinde 28 ülkenin bankalarının 25'inden daha iyiyiz. Bütçe açığına baktığımız zaman Avrupa Birliği üyesi ülkelerin 28'inin 22'sinden daha iyiyiz.

Birilerinin şöyle bir öğretisi vardır, derler ki tabi olduklarına veya onlara tabi olanlara; "Siz üretime yatırım yaparak üretimin sonunda helal kazanç elde edip onun gelirini alacak kadar veyahut da faize para yatırıp da vadesini bekleyecek kadar şaşkın ve saf değilsiniz. Siz bu dalgalanmalar arasındaki o dalga boylarının rantına bakacaksınız." diye birileri tembihlidir.

Şimdi onlar Türkiye'de bir oyun oynamaya çalışıyorlar. Türkiye'nin geleceğiyle ilgili, siyasi istikrarla ilgili zerre miktar şüphe yoktur; Türkiye'nin geleceğiyle ilgili, ekonomik istikrarla ilgili zerre miktar şüphe yoktur. Ne yapmaları gerekiyor? "Risk varsa rızık var." diye onların bir sloganı vardır. Rızkı da burada tabii ki Allah'ın helal rızkıyla karıştırmamak lazım, onların spekülasyonlarıyla ilgili söyledikleri bir sözdür. Türkiye'de risk yoktur, onlara da rızık yoktur. Bunu herkes böyle bilsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gönül isterdi ki, bu önemli konuda çok daha sağlıklı bir şekilde uzun uzun sizlere bilgi arz etmek isterdim.

Tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Allah'a emanet olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)