| Konu: | Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 19 Milletvekilinin; Kamu İhalelerinde Kamu Menfaatini Ko-rumadığı, İstanbul'da Bulunan Bazı Mesire Yerlerini Rant Alanı Haline Getirdiği ve Orman ve Su Varlıklarını Etkin Bir Şekilde Yönetemediği İddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/51) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 24.03.2015 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, şurada yedi dakika bir canlı yayınımız var.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu an televizyon başında HES'lerden, barajlardan muzdarip Türkiye'nin her köşesinden bizi izleyen insanlarımız var. Demin, mesajlara baktım, Diyarbakır Kocaköy Çayırlı Mahallesi Ambar Barajı mağdurları arıyorlar, "DSİ bizi mağdur etti. 10 yaş ağacımızı 3 yaş gösteriyorlar. Bayındırlık birim fiyatı 490, 185 gösteriyorlar." diyorlar. Aradan Hesta köylüleri arıyor, "Ilısu Barajı sular altında kalacak. Bize yeni yerleşim birimi verdiler ama bizim yeni yerleşim biriminin yerleşmesi tamamlanmadan sular altında kalacak yani Hasankeyf sular altında kalacak." diyorlar. DSİ ve Hükûmetin aldığı bu karar sonrası, maalesef, on bin yılı aşkın bir tarih, Hasankeyf sular altında kalacak ve Türkiye tarihinin en büyük doğa katliamı, tarih katliamı, kültür katliamı yaşanacak.
Şimdi, buradan şunu sormak istiyorum arkadaşlar: Musul Müzesi'ne balyozlarla dalan, hatta Asur, Süryani tarihî yerleşkelerindeki tarihî eserleri tahrip eden, camileri, türbeleri havaya uçuran IŞİD zihniyeti ile şirketlerin on yıllık, dokuz yıllık, otuz yıllık kâr çıkarı için on bin yılı aşkın tarihi sular altında bırakan zihniyet arasında bir fark mıdır? Çok açık söyleyeyim hiçbir fark yok. Birisi ideolojik olarak bunu yapıyor, birisi vahşi kapitalizmin kâr hırsıyla bunu yapıyor. Bu ikisi de çok vahşice ve insanlığın ortak değerlerinin müthiş kaybıdır. Yani Birleşmiş Milletlerin, UNESCO'nun koruması altında olan alanların bu şekilde tahrip edilmesi maalesef Türkiye'de binlerce HES barajı ruhsatları ve inşaatlarıyla yaşanıyor.
Buradan şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum: İnanıyorum, Sayın Bakana detaylı olarak bu baraj mağdurlarını ben zaman zaman anlatıyorum. Bizim partimizin politikası enerji ve HES'ler konusunda çok açıktır arkadaşlar ve biz bunu iyi biliyoruz ki sadece bir bakanlığın problemi de değil yani Devlet Su İşleri Orman ve Su Bakanlığına bağlıdır ama HES enerji amaçlı yatırımların Enerji Bakanlığına, hatta genelgeyle Başbakanlığın ruhsat vermesine kadar uzanan bir süreç olduğunu çok iyi biliyoruz. Böyle bildiğimiz zaman yani şimdi GAP projesini aldığımız zaman -devasa projeleri- GAP projesinde Kalkınma Bakanı hakkında biz gensoru verdik, hatta ekonomiden sorumlu Bakan hakkında verdik, ekonomi koordinasyonundan sorumlu Bakan hakkında verdik çünkü bunların hepsi birbiriyle bağlı ancak burada bir bakanlık enerji politikasının tek sorumlusu değil maalesef, Hükûmet burada komple sorumlu çünkü planlama, inşaat ve ruhsat yanları var.
Şimdi, buradan ben tabii ki Munzur'da direnen 4 baraj, 6'da HES, Mersin Boğazpınar'a, Fındıklı derelerine 24 HES, Şırnak'ta, Uludere'de, Beytüşşebap'ta 11, yine Hakkâri'de 5, Siirt Şirvan, Diyarbakır Hevsel Bahçeleri, Van şelaleler bölgesi, Hakkâri'deki HES'ler, Çorum Kargı Kızılırmak HES Osmancık ilçesi ve yine buradan saymak istediğim, çok önemli gördüğüm, Hasankeyf'ten sonra Munzır Vadisi, yine Dersim'in Nazimiye ilçesindeki HES barajları, Yırca köyünün zeytinleri... Bütün bunlar son derece önemli yerler. Tabii, bunlar yalnız değil. Şöyle bir baktığımız zaman, listemiz uzayıp gidiyor arkadaşlar. Bu listenin içinde Artvin var, Rize'nin dereleri var, Giresun var, Trabzon'un dereleri var, Manisa'da yapılan HES'ler var, Isparta'da yapılanlar var, turizm bölgesi olarak da Antalya'da yapılan HES'ler var, en son, biliyorsunuz, Erzurum'da yapılan HES'lerde kadınların direnişini gördünüz. İnsanlarımız derelerine, ırmaklarına, doğalarına sahip çıkıyorlar, karşılarında jandarmayı görüyorlar, jandarma karşılarına çıkıyor.
Buradan, tabii ki, Tokat Zile'deki son direnişteki 80 yaşındaki kadın kahramanları buradan selamlamak istiyorum. Ben, buradan, Tortum'da HES'lere karşı direnen Tortumlu nineyi selamlamak istiyorum, Giresun'un, Ordu'nun HES'lere karşı direnişindeki yurttaşlarımızla gönül gönüle, yan yana durduğumuzu ifade etmek istiyorum. Yine, Trabzon'un Solaklı Vadisi'ndeki 36 HES'e karşı direnen halkımızı, Kaz Dağlarında altın madenlerinden sonra HES'lere karşı direnen kardeşlerimizi, "Bir pınarın göz yaşları olmasın." diyen insanlarımızı, yine, Gümüşhane'de "Can Gümüşhane" diye diye direnenleri, yine, Dinar Deresi'ni ve bütün bunları düşündüğümüz zaman, gerçekten Türkiye'nin her tarafında çevreye, doğaya, tarihe karşı çok güzel bir sahiplenme olduğunu görüyoruz. Buradan biz bunları anlatırken, bir şirket için niye ülke bu hâle getirilip tahrip ediliyor? ÇED raporlarını bir yönetmelikle niye yok sayıyorsunuz? Mahkeme kararlarına niye uymuyorsunuz? Bu ülkede hukuk işlemeyecekse, mahkemeler olmayacaksa, yerel yönetimleri dışlayacaksınız o zaman biz neyi, nasıl yapacağız arkadaşlar? İhkakıhak mı deyip direnişe geçelim; yoksa 665 sayılı Birleşmiş Milletler Kararı'nda belirtildiği gibi hukuk tanımayan kötü yönetimlere karşı başkaldırı hakkımızı mı kullanalım? Ne yapalım, bize bir yol öğretin. Bu Meclis çare değilse, bu Meclis çözüm yeri değilse, bu ülkenin enerji politikalarını belirleyemiyorsak beraber, biz neyi belirleyeceğiz? Bütün dünyayı enerji artı su, güvenlik problemi sarmışken Fırat'ın, Dicle'nin artı Orta Doğu'da yaşananların, Suriye'nin... Demin tartışmanın içindeydik, Şah Fırat operasyonunu konuşuyorduk. Evet, size buradan müjdeyi vereyim arkadaşlar, YPG ve YPJ güçleri IŞİD'i Fırat'ın ötesine atmıştır; Fırat'a kadar, Şah Fırat operasyonunda Türbe'nin alındığı yer dahi özgürleştirilmiştir, bunun bu müjdesini size vereyim.
Buradan ben çok açık söylüyorum, Türkiye'de bir gerçeklik var, biz beraber, ortak değerlerimizi koruyama devam edeceğiz. Elbette ki HES'ler bu konuda çok çok önemli ama Hükûmetin programında para lazım. Bu dolar, faiz lobisi vardı, döviz lobisi vardı, bir de HES lobisi var arkadaşlar, çantacılardan oluşan bir HES lobisi var. Yabancı şirketlere aldıkları HES ruhsatlarını belli bir yüzde karşılığı veriyorlar, ondan sonra da oradaki yurttaşla onları bir araya, karşı karşıya getiriyorlar ve güvenlik güçleri, kırsalda genellikle jandarma oluyor.
Şimdi, buradan baktığımız zaman, tabii ki sadece DSİ'yi, sadece Orman Bakanlığını sorumlu tutacağımız bir konu değil. Eğer ruhsatların son izin noktası Başbakanlıksa, Hükûmetin başıysa, eğer Enerji Bakanlığı bu işte sorumluysa, eğer Çevre Bakanlığı bu işte sorumluysa, eğer ekonomiden sorumlu Kalkınma Bakanı, Ekonomi Bakanı, koordinasyondan sorumlu bakan sorumluysa, eğer bunların hepsi sorumluysa külliyen AK PARTİ hükûmetleri bunun sorumlusudur arkadaşlar; perakende sorumlu tutacağımız bir durum yok. 46 santrali özelleştirme kapsamı içine alıp seçim dönemine kadar sıcak paraya ihtiyaç duyan bir iktidar var karşımızda ve buradan 70 milyar lira para kazanmayı hedefliyorlar.
Tabii, 150 tane şirketin içinde madencilik artı HES şirketleri çok önemli bir yer tutuyor. Hatta vatandaşın ağası diyen büyük iş adamları da bu havuzun içindedir. Elbette ki enerjide dışa bağımlılığımız artıyor; dolar arttıkça ithal enerjide de artıyor, biz bunu biliyoruz. Ama bunca devasa sorunu konuşmak için bir araya gelemiyorsak, birileri nükleer santrallere, termik santrallere ülkeyi peşkeş çekiyorsa bunun tümünü TKİ'sinden tutun da Enerji Bakanına, hepsini Hükûmetin birlikte sorumlu tutmak gereken bir durumla karşı karşıyayız.
Şimdi, bakıyoruz, Türkiye'de en yüksek enerji dilimi nereden alınıyor? HES'lerden alınıyor arkadaşlar. GAP projesiyle ilgili, Türkiye'de alınan oran ve hedeflenen oran dikkate alındığı zaman, dünya ölçeğinde elektrikteki üretim kaynağı olarak yenilenebilir enerji kömür ve diğer kaynaklar dikkate alındığı zaman Türkiye dünya rekorunu kırmış durumda HES'lerden. Yani Türkiye'nin tahrip etmediği deresi kalmamış, ırmağı kalmamış arkadaşlar, tahrip etmediği doğası kalmamış, ekolojik dengesi altüst olmuş. Kuzey ormanları kesiliyor, domuzlar ta Karaköy'de iskeleye çıkıyor, dikkat edebiliyor musunuz, İstanbul gibi bir metropolde vahşi doğanın dengesi allak bullak olduğu zaman işte böylesine sonuçlarla karşılaşılıyor.
Türkiye'nin elbette ki su kaynaklarını doğru değerlendirmesi gerekir ama bir şirkete peşkeş çekmek, ülkeyi peşkeş çekmek, ülkenin doğasını, tarihini, kültürünü, turizmini peşkeş çekmek bizim HDP olarak, Halkların Demokratik Partisi olarak asla kabul edemeyeceğimiz bir vahşi kapitalizmin sömürü biçimidir. Çok açık söylüyoruz asla ve asla Hasankeyf gibi tarihî merkezlerimizden vazgeçemeyiz. Birilerinin kökü beş yüz yıl ötede bitebilir, kendini sadece tarih ve kök olarak Osmanlıyla sınırlı görebilirler. Oysaki Anadolu'nun bütün güzellikleri bizim kültürümüzdür arkadaşlar. Nasıl ki Hasankeyf'te milattan öncesinden tutun da tek tanrılı dinlerin gelişmesine kadar Süryaniler de, Türkler de, Kürtler de, Araplar da, daha önceki uygarlıklar da buna sahip çıkıyorsa biz de buna sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Şunu çok açık söylemek istiyoruz ve bunu söylerken de şunu ifade etmek istiyoruz: Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Hattuşalıları selamladı, biliyorsunuz, ziyaret ettiler ve Hattuşa'nın özel kıyafetlerini, giysilerini giymişlerdi, Meclise geldiler. "Bizim ismimizi bize iade edin, tarihimizi, kültürümüzü yaşatın." dediler ve Sayın Başkan Vekili de çok güzel bir konuşma yaptı, "Tarihinize ve kültürünüze sahip çıkacağız..." İyi, kurban da Hattuşa'ya sahip çıkıyorsunuz da Hasankeyf'i niye sular altında bırakıyorsunuz? Meclis Başkanına da diyoruz, Sayın Bakana da diyoruz...
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Hasankeyf'i muhteşem yapacağız.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Hasankeyf'i sular altında bırakarak muhteşem yapacak bir iktidar, bir tek Türkiye'de olabilir, başka bir ülkede olmaz Sayın Bakanım, inanın.
Şimdi, ben size şunu çok açık ve net olarak söylemek istiyorum: Bu HES ruhsatlarının planlamasında, bakıyoruz ki Devlet Planlamanın bir planlaması yok, inşaat konusunda bir ruhsat yok. Orada yerel yönetimler var. Bizim büyükşehir belediyelerinin sınırları içinde büyükşehir belediyelerinden alınmış bir ruhsat yok. Bunların hepsi korsan, yasa dışı arkadaşlar. Bakın, açık söylüyorum, bu doğayı tahrip edenlerden eğer 7 Haziranda kurtulursak ki inşallah kurtulacağız, birbirlerine düşmeye başladılar, üstelik de açık etmeye başladılar...
Şimdi, biz 8 Haziranda geldiğimiz zaman iktidara bu HES barajlarıyla doğayı çarçur edenlerin yakasına yapışıp yaptıkları tahribatı da kendilerine ödettireceğiz arkadaşlar. Bu konuda tereddüdümüz yok. Bu konuda, kimse -yarın geldi- HDP iktidara geldi, bize bunu yaptı da demesin. Bunu yapacağız, bu HES barajlarıyla Türkiye'nin doğasını, tarihini, iklimini, turizmini tahrip edenlerin zihniyetini tahrip edeceğiz, bu da bizim halkımıza karşı sözümüzdür arkadaşlar. Çok açık söylüyorum, o kadar zeytin ağacıyla ilgili, Gediz Deltası'nda 2 milyon ağacın kesilmesiyle ilgili İngiliz şirketleri için... Ya, sizin şirketleriniz gidip İngiltere'de 10 tane ağaç kesebilir mi? Bana bir babayiğit şirket gösterin, Türkiye'den gitsin, Londra'da, İskoçya'da, Galler'de, İrlanda'da 5 tane ağaç kesebilsin 3 kuruş, 3 cent para kazanmak için. "Onurumuz" diyorsunuz, millî onur, bağımsızlık, bilmem ne, hikâye ya, hikaye! Çıkın, gidin, yapın orada. (HDP sıralarından alkışlar) Ama, onlar geliyor, Gediz Deltası'nı perişan ediyor; İzmir'i, Gediz'i, Manisa'yı, Turgutlu'yu perişan ediyor. Bu ne özgürlük ya, bu ne özgürlük! Hani, karşılıklılık ilkesi vardı dış ilişkilerde? Maalesef yok.
Kızılderili Seattle Şef'i o mektubu bence bu Hükûmete yazsaydı tam 21'inci yüzyıla denk düşerdi biliyor musunuz, 1854'te yazmış ama inanın, şimdi, 21'inci yüzyılda tek yazılacak hükûmet varsa AK PARTİ Hükûmetine o mektup gider. O mektubu doğru adrese, yapıştıracak böyle Seattle Şefi, 1 liralık pulla iadeli taahhütlü gönderecek: Sayın Davutoğlu -Başbakanlık Çankaya'ya taşındı artık- Çankaya veya eski adres de olabilir, Beştepe'ye de gidebilir.
Fakat, Nazım Hikmet bazen duygularını ifade ederken, Kızılderili Şef'ten öte... Bakın, özgürlüklerin olmadığı yerlerde, güvenlik denkleminin öne çıktığı yerde, zorun öne çıktığı yerde, diktaların çıktığı yerlerde, umutların direnişinde ne duygular yola çıkıyor biliyor musunuz? Robeson'la ilgili "Korku" şiirinde Nazım Hikmet ne diyor biliyor musunuz? "Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robeson./ Korkuyorlar Robeson, şafaktan korkuyorlar./ Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar./ Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan,/ Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar./ Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten./ Tohumdan ve topraktan korkuyorlar./ Ne iskonto ne komisyon ne veda isteyen bir dost eli,/ Sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine./ Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam,/ Türkülerimizden korkuyorlar."
Bizim de, Halkların Demokratik Partisinin de tarihe, doğaya, kültüre, yaşama, insana olan sevgimizden korkuyorlar. O barajlarınızı, HES'lerinizi, seçim barajlarınızı yıka yıka geleceğimizden korkuyorlar. Bizden korkuyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar)
8 Haziranda yeni bir yaşamın güzelliklerini hepinize açacağız. Sizin çocuklarınızı, torunlarınızı bu şirketlerin tahribatından kurtaracağız. Güneşli günler göreceğiz, sizlere de göstereceğiz, sizi de kurtaracağız bu düştüğünüz vahim durumdan. Sizin büyükşehir belediye başkanlarınız, başbakanlarınız, cumhurbaşkanlarınız birbirine düşmeyecek. Bu ülkede herkes barışı soluyacak, özgürlük türküleri söyleyecek. Geceleri -sabahlara kadar- hiçbir kadın şiddete maruz kalmadan özgürce dolaşabilecek bu topraklarda, biz bunu vadediyoruz, hayata geçireceğiz.
Saygılarımla. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)