| Konu: | HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 25.03.2015 |
MHP GRUBU ADINA SADİR DURMAZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı hakkında açılması istenen gensoruyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tarım, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun her ülke için hayati öneme sahip stratejik bir sektördür. Tarımın stratejik öneminin ve bütün insanlık için vazgeçilmezliğinin idrakinde olan gelişmiş ülkeler, tarım sektörlerini sosyal ve ekonomik açıdan ayrı bir gözle değerlendirmekte ve desteklemektedirler.
On üç yıllık AKP iktidarında ülkemiz tarımının en temel sorunlarına çözüm getirilememiş, aksine, sorunlar daha da derinleşmiş ve büyümüştür. AKP Hükûmetinin duyarsızlığı da büyümüş ve çiftçiler on üç yılın sonunda Hükûmetin erzak yardımına muhtaç hâle gelmiştir.
Türkiye'de tarımsal girdi maliyetlerinin dünya fiyatlarının üzerinde seyretmesi en önemli sorun olarak durmaya devam etmektedir. Türk çiftçisi dünyanın en yüksek fiyatlı mazotunu, gübresini, tohumunu ve ilacını kullanmakta, buna karşın ürününe hak ettiği değer verilmemektedir.
Tarımsal girdi fiyatlarıyla ilgili olarak bugün bile Sayın Cumhurbaşkanı ağzını her açtığında olan çiftçiye oluyor. Kendi atadığı bakan ve bürokratlarla on üç yıldır sorun yaşamayan Başbakan, Cumhurbaşkanı olunca birdenbire "Aldatıldık." dercesine "Faizler yüksek." diyerek polemiğe giriyor. O her konuştuğunda ithalata dayalı olan tarımsal girdilerin fiyatı katlanıyor. Aslında aldatılan, dünyanın en pahalı girdi maliyetleriyle üretim yapan Türk çiftçisidir. Dolardaki danışıklı polemikle Türk lirası örtülü devalüasyona uğramış, bunun faturası da üretimden tüketime kadar her aşamada Türk çiftçisine çıkarılmıştır. Çiftçi fakirleşmiş, üretim maliyeti de artmıştır.
AKP Genel Başkanı sıfatıyla on iki yıl önce meydan meydan gezerek "Çiftçinin mazotunu yarı yarıya ucuzlatacağız." diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'den bu sözünü tutmasını bekleyen çiftçimiz maalesef hayal kırıklığına uğramıştır. Gemiciklerin, lüks yatların mazotunu düşüren, her fırsatta tarıma verdiği desteği artırdığını söyleyerek övünen AKP'nin tarıma ayırdığı toplam destek çiftçinin kullandığı mazottan aldığı vergi kadardır. AKP, kendi çıkardığı Tarım Kanunu'nun gereği olan destekleme tutarına dokuz yılda ulaşmamış ve bu kanuna uymamasının sonucunda çiftçimize eksik ödenen destek miktarı 44 milyar lira yani eski parayla 44 katrilyon lira olmuştur.
Yine, on üç yıllık AKP iktidarı döneminde çiftçimiz enflasyona ezdirilmiş, ürün fiyatlarındaki artış enflasyonun gerisinde kalmış, sadece buğday üreticilerinin bu nedenle kaybı 16 katrilyon lirayı bulmuştur. Yani, iki kalemde, enflasyon karşısındaki kaybı ile desteklemeden kaynaklanan kaybını topladığınızda sadece iki kalemde on üç yıllık AKP iktidarı döneminde Türk çiftçisinin uğradığı kayıp yaklaşık 60 katrilyon lira etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan ve AKP yetkililerinin çizdiği pembe tablolara karşın, Türk tarımında gerçekler hiç de iç açıcı değildir. AKP iktidarları döneminde tarımın gayrisafi yurt içi hasılaya olan katkısı düşmüştür. Tarımsal ham madde ihracatımız tarımsal ham madde ithalatını karşılayamaz durumdadır. Ekilen biçilen tarımsal araziler, alanlar azalmış, tarım toprakları terk edilmiştir. Köylerimiz boşalmış, çiftçimizin geliri her geçen yıl azalmış, tarımsal girdi fiyatları her yıl katlanarak artmış, çiftçimiz borç batağına sürüklenmiştir.
Sayın Bakan ve AKP sözcüleri her fırsatta tarımın, hayvancılığın çok geliştiğini iddia etmektedirler. Ben soruyorum sayın milletvekilleri: Otu, samanı, kurbanlığı ithal edip de hayvancılığı gelişen bir ülke var mı Allah aşkına?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Türkiye var!
SADİR DURMAZ (Devamla) - Amerika'dan fındık, Şili'den elma, Bulgaristan'dan nar, Çin'den sarımsak ve fasulye, Kanada'dan mercimek, İran'dan karpuz ve lahana, İspanya'dan marulun ithal edildiği bir ortamda tarımın geliştiğini, dünyayla yarıştığını söylemek ancak tarıma, çiftçiye şövalye gözüyle bakanların yapacağı bir değerlendirmedir.
Girdilerin sürekli pahalılaşması, hayvancılığımızı can çekişir hâle getirmiştir. Sonuçta hayvansal üretimimizi çökerten AKP, çözümü hayvan ithal etmekte bulmuştur. Sayın Bakanın döneminde, cumhuriyet tarihinde ilk kez hem de iki yıl üst üste kurbanlık ithal ettik. Yetmedi, onlara bir de saman ithal ettik.
Son yıllarda özellikle kırmızı ette sorunlara kalıcı çözüm üretilemediği için her üç dört yılda bir büyük bir krizle karşı karşıya kalıyoruz. Üstelik bu krizlerden ders çıkarmak, uzun vadeli tedbirler almak yerine, her kriz yandaşlara peşkeş çekilmeye fırsat biliniyor, olan çiftçiye, tüketiciye oluyor.
On altı yıl aradan sonra canlı hayvan ve et ithal ettik; hem de Sayın Bakanın çeşitli tarihlerde yaptığı açıklamada "Ülkemizde yeterli besi materyali mevcuttur, ithalat çare değildir." demek suretiyle esasında haklı bir tespitte bulunduğu o dönemden çok kısa bir süre sonra, Avrupa Birliği direktifleri ve dönemin Sayın Başbakanının talimatıyla, Sayın Bakan et ithalatına izin vermek durumunda kalmış ve kendi kendisiyle çelişmiştir.
Sorunlara yerinde ve kalıcı çözümler üretilmediği için, ithalata rağmen et ucuzlamadı. Yani ne üreticiye yaradı ne tüketiciye yaradı; üreticiyi mahvettiniz, tüketici de ucuz et yiyemiyor maalesef.
Canlı hayvan ve et ithalatı nedeniyle 3 milyar dolar yabancı ülkelerin çiftçilerine aktarılmıştır. AKP'nin hayvancılık politikaları, yabancı ülkelerin hayvan üreticilerini, yetiştiricilerini desteklemekten öteye gidememiştir.
Bitkisel üretim ve bakliyatta da durum kırmızı etten çok farklı değil. Dünyanın en kaliteli, lezzetli yeşil mercimeği Yozgat'ta üretilirken, uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden Yozgatlı bugün, yıllarca önce "Acaba yetişir mi?" diye deneme amaçlı numune gönderilen Kanada'dan ithal mercimeği tüketmektedir. Tarım politikası denince aklına sadece ithalat gelen AKP'nin tarım politikaları yüzünden bakliyat üretimi de ithalata dayalı hâle gelmiştir. Çiftçi tarlasını ekememektedir, ektiğini biçememektedir.
AKP iş başına geldiğinden bu yana yaklaşık 3 milyon hektar alan tarım dışı kalmıştır. Çiftçi traktörüne mazot koyamadığı için tarlasına gidememektedir. Bugün çiftçimiz, tarlasının, bahçesinin, serasının sahibi değildir değerli milletvekilleri, tarlanın, bahçenin, seranın sahibi bankalardır ne yazık ki.
Uygulanan yanlış tarım politikaları, desteklerin yetersizliği bir yana, bu desteklerin çok geç açıklanması ve geç ödenmesi, üretim maliyeti ile ürün fiyatı arasındaki farkın çiftçi aleyhine gelişmesi... Yani ürettiği ürünle girdi alamayan duruma düşen çiftçiler için üretim yapmak her geçen gün zorlaşmaktadır. Bugün çiftçimiz, hangi ürüne ne kadar destek alacağını mahsulünü ektikten sonra öğrenmektedir. Dünya piyasalarına ve Türkiye şartlarına uygun bir destekleme programı uygulanmamaktadır.
Çiftçi mahsulünü satalı yaklaşık dokuz ay geçmiş, Yozgat çiftçisinin prim destekleri hâlâ ödenmemiştir. Ayrıca yılda bir iki defa eline para geçen çiftçinin, yapılan her ödemesinde Ziraat Bankasının yaptığı kesintiler izah edilebilir değildir.
Değerli milletvekilleri, çiftçi olmadan doymamız, tarım olmadan beslenmemiz mümkün değildir. Tarlada ekilen mutfakta pişiyor, tarlada dikilen sofrada yeniyorsa bunun itibar payesi elbette toprağını alın teriyle işleyen çiftçimizdedir. Toprak bereketin yuvası, medeniyet ve kültürlerin yurdudur. Çiftçilik, değeri paha biçilmez olan bir mesleğin, bir mücadelenin, bir fedakârlığın haklı gururudur. Nasır tutmuş elleriyle, güneş yanığı nurlu yüzleriyle, kimi gün hüzünlü, kimi gün umutlu bakışlarıyla milletine hizmet sunmaktan övünç duyan yine çiftçilerimizdir.
Şu an köy kahvesinde kasvetli bir ruh hâliyle çayını yudumlayan çiftçilerimizin meseleleri ağırdır. Şu an evlerinde kara kara borçlarını düşünen, bu yılki harmanı da borçlarına teslim etmenin acısını yüreğinde hisseden çiftçilerimizin sıkıntısı had safhadadır. Yaz sıcağında beyni kaynayan kardeşlerimizin onca çaba ve çalışmalarına rağmen kazanları tamtakır, cepleri bomboştur.
Ovaları, otlakları, meraları yandaşlarına peşkeş çeken AKP "Ağılda oğlak doğsa, ovada otu biter." atasözümüzü unutturmuş, hayvancılığımıza kumpas kurmuştur.
Çiftçilerimiz dertlidir, derin derin iç çekmekte, ah etmektedir. Çiftçilerimiz üretse de borçlu çıkmakta, ekse de karşılığını alamamaktadır. Çiftçimiz, kredi ekip borç ve faiz kaldırmaktadır. Yılın on iki ayı çiftçimiz için karakışa dönmüştür. Yılın on iki ayı çiftçimiz için zahmet ve kayıptır. On üç yıllık AKP iktidarı çiftçimizi yalnızlığa terk etmiş, yoksulluğa ve sefalete mahkûm etmiştir.
Bugün, köylerde hüzün vardır. Huzursuzluk, geçim darlığı, gelir yetersizliği, devasa sorunlar, borç yükü her köyümüze, her köylümüze sinmiş ve sirayet etmiştir. Traktörler boşa çalışmaktadır.
Şunun şurasında ne kalmıştır? Biçerdöverlerle biçilen yine tefeciye, yine aracıya ve bankalara teslim edilecektir. Besmeleyle saçılan tohumdan geriye sadece hüzün ve mahcubiyet kalmıştır. Bağların, bahçelerin, bostanların neşesi kaçmış, verimi düşmüştür. AKP, çiftçiyi yüz üstü bırakmıştır. AKP, çiftçiye yüz çevirmiştir.
Kaçak ve karanlık saraya gelince trilyonları savuran, ayakkabı kutularına milyon dolarları saklayan soygun şebekesi, konu çiftçi olunca "Gözünüzü toprak doyursun." diyecek kadar küçülmekte, "Al ananı git." diyecek kadar seviyesizleşmektedir.
Şimdi şu mukayeseleri sizlerle paylaşıyor, çiftçilerimizin hâlini ve ızdırabını hepimizin, herkesin takdirlerine sunuyorum.
Girdi maliyetlerindeki yüzde 300'lere varan akılalmaz artışlara karşı, 2002'ye kıyasla, buğdayın fiyatı 2,7 kat, mısırın fiyatı 2,4 kat, ayçiçeğinin fiyatı 2,6 kat, kuru fasulyenin fiyatı 2,5 kat, pamuğun fiyatı 1,52 kat artış göstermiştir.
Simit hesabını seven iktidar zihniyetine, bir kez de anladığı lisandan konuşmak gerekirse; 2002'de 660 gram buğdayla 1 simit alınırken, 2015'te 1 kilo 200 gram buğdayla 1 simit alınabilmektedir.
Yine, 2002'de 3 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınabiliyorken, aradan geçen on üç yılın sonucunda bugün 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot zor alınabilmektedir.
Değerli milletvekilleri, artık ülkemiz, ihracat şöyle dursun, birçok tarım ürününü ithal eder hâle gelmiştir. Şüphesiz kendi kendimizi doyuramayacak durumda olmamız ibret vesikasıdır. 2002 yılına göre bugün ithalat miktarlarına baktığımızda, buğday 3,1 kat, arpa 11,7 kat, kuru fasulye 1,5 kat, kırmızı mercimek -dikkatinizi çekiyorum- 1.234 kat, nohut 834 kat, şeker 13 kat, ayçiçeği 6,7 kat artış göstermiştir.
2000'li yılların başında tarımdan ekmeğini çıkaran, nafakasını temin eden 7 milyon 800 bin vatandaşımız varken, bu sayı yıllar içinde erimiş ve 6 milyona düşmüştür. Nitekim, yaklaşık 2 milyon insanımız çiftçiliği bırakmış, arazisini ve tarlasını terk etmek zorunda kalmıştır. Sadece Yozgat'ta her yıl ortalama 12 bin kişi baba ocağını terk etmektedir.
Avrupalıları Türkiye'ye çalışmak için davet eden aklıevvellere sesleniyorum: Çiftimiz perişandır, çiftçimiz mağdurdur. Çiftçimizin işsiz kalan, evlenemeyen, evine ekmek götüremeyen çocuklarına iş buldunuz da Avrupalı işsizlere mi geldi sıra? Mağdur, kırlarda, köylerde, yaylalarda, mezralardadır; mağduriyet, tarlalarda, tezgâhlarda, tüyü bitmemiş yetimlerin, adı bile konulmamış yavruların gözlerindedir. Mağdur, çiftçimiz, işçimiz, memurumuz, esnafımız, emeklimiz, sanayicimiz, 77 milyon Türk vatandaşıdır; Saraydaki Recep değil, tarladaki Recep mağdurdur. Mağdur, villalarda yatıp hortumlarla ayağa kalkan sonradan görme çocuklar değil; çiftçi çocuklarıdır, iş bulamayan kadro vermediğiniz mühendisler, teknikerler, iktisatçılardır. Kaçakçı Rıza değil, Yozgatlı Rıza mağdurdur; rüşvetçi bakanlar, rezilliğe batanlar değil, yoksulluğun ayazında buz kesmiş, işsizliğin karanlığında kalmış milyonlar mağdurdur.
Millete gelince "Yok." diyen, başka coğrafyalara gelince israfın dibini boylayan, çiftçimiz isteyince azarlayan bu iktidarın emin olunuz ki yatacak yeri, kaçacak deliği yoktur. Türk çiftçisi bunları görmekte ve hesabını buna göre yapmaktadır. AKP'yi denemiş, AKP'yi tanımış ve hesap sormaya hazırlanmaktadır.
Çiftçi mazota yenik düşmüş, gübre ve diğer ekim masraflarına mahkûm olmuştur. Tarım politikaları çiftçilerimizin aleyhinedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, ihanet sürecinde gece bekçiliğine soyunarak çiftçiyle bağını çoktan koparmıştır. Köylere kâbus çökmüş, alacaklılar, senetler, haciz ve icralar âdeta kuyruğa girmiştir. Kahvelerde içilen çaylar bile harman veresiyedir. Pazar sepetleri boş gitmekte, boş gelmektedir. Üstte yok, başta yoktur. Çiftçilerimiz iki büklümdür, deyim yerindeyse kalburla su taşımaktadır. Evdeki hesap tarladaki başağa uymamaktadır. Borç gırtlağa dayanmıştır.
Çiftçi, 17-25 Aralık sürecinin 1 numarasına bakarsak gereksizdir ve bu nedenle umursanmamaktadır. Hırsızlar harmana dadanmış, yolsuzluk çeteleri tarlalara üşüşmüştür. Çiftçi üretmiş, rüşvetçiler yemiştir; çiftçi ekmiş, 17-25 lobisi yürütmüştür. Çiftçimizin sıkıntılarına inat, Diyarbakır'da halay çekip türkü söyleyen, Kürtçe mevlit okuyan Sayın Bakan, eminim bilmediğimiz yerlerde ve bilmediğimiz dillerde çiftçi için bir de cenaze namazı kıldıracaktır.
Tüm bunlara karşın çiftçimizin umudu, millet ve vatan sevdalısı, çiftçi ve köylü savunucusu Milliyetçi Hareket Partisidir. Biz köylünün yanında, çiftçinin arkasındayız, her meselenin farkındayız; vergi, faiz ve zam furyasının bilincindeyiz. Buğdayın para etmesi için çözüm Milliyetçi Hareket Partisidir. Tarımsal alanda on üç yıllık AKP iktidarı döneminde düşen üretimin canlanması için reçete Milliyetçi Hareket Partisindedir. Daralan ekim alanlarını genişletmek, tarımda verimlilik artışını sağlamak için umut Milliyetçi Hareket Partisidir. Mazot fiyatlarının belinin kırılması, gübre ve diğer ağır maliyetlerin düşürülmesi için plan ve program Milliyetçi Hareket Partisindedir.
Çiftçilerimizi desteklemek için geliyoruz. Köylerimizi güzelleştirmek, bolluk vadisi yapmak için iktidara yürüyoruz. Yırtık ayakkabısı su alan, yamalı önlüğüyle okula koşan, kuru ekmekle öğün geçiren küçücük çocuklarımıza müjde vermek için mücadele ediyoruz. Biz Türk milletinin tamamının hizmetinde ve emrindeyiz. Biz iddialıyız, biz başarırız, biz Türkiye'yi yönetmeye hazırız. 7 Haziranda Türkiye, üzerine atılmış ölü toprağından silkinerek doğrulacak, Türk milleti üç hilalle yeni baştan doğacaktır. Kavurgayla karın doymaz, AKP'yle gelecek olmaz, çiftçimiz bunun farkındadır.
Herkes şunu açık açık bilmelidir ki biz ithalat lobilerine ve onların hizmetkârlarına karşı inadına ürettireceğiz, inadına Türk çiftçisini destekleyeceğiz, daha fazla destek vereceğiz. Çiftçi AKP'nin ayağındaki çarık, Milliyetçi Hareket Partisinin başındaki sarıktır. Çiftçi AKP'nin oyuncağı, Milliyetçi Hareket Partisinin onur davasıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)