| Konu: | Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 31.03.2015 |
CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 2'nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, İstanbul'da şehit olan savcımıza, cumhuriyet savcısına Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum, bu terör olayını da lanetliyorum.
Ancak, operasyonun üzerindeki soru işaretlerinin de kaldırılması lazım. Zaten iki terörist var, bir savcı var, hem savcı şehit oldu, teröristler de öldü. Şimdi, savcıyı kurtarmak üzere yapılan bir operasyonda savcının da hayatını kaybetmesi operasyon üzerinde soru işaretlerinin belirmesine yol açıyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bu operasyonu "başarılı" olarak nitelendirdi. Niye "başarılı" olarak nitelendirdi, doğrusu anlayabilmiş değilim. Şimdi, İnternet sitelerine yansıyan haberlere göre, savcının başında üç, göğsünde iki kurşun izi olduğu söyleniyor. Yani, teröristlerin bu kadar kurşun yağdırabilecekleri konusunda olayın şekli itibarıyla bazı kuşkular var. Bu olayın mutlaka vuzuha kavuşması lazım.
Şimdi, izin verirseniz tasarı üzerindeki görüşlerimi açıklamaya başlamak istiyorum.
Şimdi, burada sorun üniversitenin kurulması değil, üniversitenin bünyesinde kurulduğu vakfın durumudur, sorun olan odur. Şimdi, iktidar partisine mensup sözcüler iki de bir şunu söylüyor: "Bizim zamanımızda... Biz iktidara gelmeden evvel şu kadar üniversite vardı, biz iktidara geldikten sonra üniversite sayısı şu kadar oldu." vesaire. Şimdi, bir şeyin sayısını artırmak önemli değil. Siz, o üniversitelerin içini doldurabiliyor musunuz? Öğrenciler için yeteri kadar yurt yapabiliyor musunuz? Üniversiteler için yeteri kadar öğretim elemanı temin edebiliyor musunuz, yetiştirebiliyor musunuz? Mezun ettiğiniz öğrencilere iş bulabiliyor musunuz, istihdam yaratabiliyor musunuz? Sorun burada; yoksa, üç duvar beş duvar yaparsınız, ondan sonra üniversiteyi kurarsınız. Demin ifade ettim yerimde, bir zamanlar "bir mühür bir müdür" felsefesi vardı. Köylere zamanın hükûmeti bir ortaokul yapıyordu, efendim, bir de öğretmen tayin ediyordu, o öğretmene de müdür yetkisi veriyordu, başka da hiçbir öğretmen yok, bir müdür var, bir de mühür var. Efendim, öğrenci orada güya ortaokulu bitirdiğini zannediyor, aslında bitirmiş olmuyor. Onlara iyilik yapalım derken kötülük yapıyoruz. Bunun mutlaka önlenmesi lazım.
Bilmiyorum aramızda mı, Sayın Vedat Demiröz yerinde bir şey söyledi Sayın Engin Özkoç'un konuşması üzerine. Sayın Engin Özkoç vakıf yönetiminde bulunan kişileri sayarken -işte, Sayın Cumhurbaşkanının oğlu, kızı, gelini, gelininin yakınları, oğlunun yakınları vesaire- Sayın Vedat Demiröz şöyle demişti: "Bu bir aile vakfıdır, elbette ailenin fertleri yönetiminde bulanacak." Burada mı bilmiyorum.
Şimdi, işte, sorun burada değerli arkadaşlarım, tüm sorun burada. Bir aile vakfına yurt içinden ve yurt dışından bu kadar bağış yapılması insanlarda soru işareti yaratıyor. Sorun burada, sorunun tartışılması gereken noktası burası. Zaten, bakın, vakfın 2013 yılındaki Yönetim Kurulu Başkanı şöyle diyor, Ahmet Ergün'müş ismi: Kendisini konu mankeni olarak tanımlıyor, Sayın Erdoğan'ı da mal sahibi olarak niteliyor. Sorun burada değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bir aile vakfına yurt içinden ve yurt dışından bu kadar bağış yapılması sizlerin vicdanını sızlatmıyor mu?
Şimdi, kendi seçim bölgemden bir örnek vereyim -Sayın Alim Işık da sormuş ama yanıt alamamış- bazı illerdeki bağışları ifade edeyim. Şimdi, Gaziantep'te hem Şehitkâmil Belediyesi hem Şahinbey Belediyesi bu TÜRGEV'e arsa bağışladı, tahsis etti. Hâlbuki, Gaziantep Valisinin sözü var -Sayın Millî Eğitim Bakanımız gitmiş, bunu bilir- Gaziantep Valisi diyor ki -önceki vali, zaten diğerleri de söylüyor- "Efendim, iş adamları Gaziantep'te okul yapmak için sıraya girmişler ama tahsis edilecek arsa yok. Arsa olmadığı için hayırseverler okul yapamıyorlar." Böyle bir şehirde yani arsanın okul yapılmak için tahsis edilemediği bir şehirde her nasılsa belediyeler TÜRGEV'e arsa tahsis edebiliyorlar. Düşünebiliyor musunuz, böyle bir şey akla gelebilir mi? Demek ki sorun burada.
Bu vakıf ne zaman kuruluyor? 1996 yılında kuruluyor ama 2008'e kadar öyle çok fazla da bir mal varlığı yok.
Şimdi, bağışçılar listesine bakıyorsunuz değerli arkadaşlarım, bağışçılar listesinde kimler var? Royal Protocol var, 200 milyon. Yani, düşünebiliyor musunuz, yurt dışında bir kişi veya efendim, kurum, kuruluş, şirket, her neyse, Türkiye'deki bir vakfa 200 milyon lira bağışlıyor. Başka kimler var? Başka, devletten ihale alanların bağışladığı meblağlar var. İşte MAPA İnşaat, Sinpaş; efendim, öbürü, Taşyapı, Cengiz İnşaat vesaire vesaire öyle gidiyor değerli arkadaşlar. Ya, bunlar niye bir aile vakfına bu kadar bağış yaparlar? Şimdi, bunun tek açıklaması vardır: Bu nüfuz suistimalidir, nüfuz ticaretidir. Bunun başka bir anlamı yok, bu böyledir değerli arkadaşlar. Şimdi, pek çoğunuz, dilerim ki hepiniz dürüst insanlarsınız, o zaman sizin bunları sorgulamanız lazım. Niye oluyor? Yani şimdi, Osman Aşkın'ın kurduğu vakfa kimse bağış yapmıyor da Sayın Tayyip Erdoğan'ın yakınlarının kurduğu vakfa niye bağış yapıyorlar? Neden?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Yapıyorlar, eğitim için herkes yapıyor.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Neden değerli arkadaşlarım, bunu bizim açıklamamız lazım. Bakın, ne dedi? "Aile vakfı." dedi. Doğru, bu aile vakfı, biz de öyle diyoruz zaten.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Sen dedin, ben demedim.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Hayır, bak, Vedat Demiröz gelsin, o da söyledi. Zaten aile vakfı olmasa ailenin oğlu, gelini, kızı, eltisi vesaire bu kadar insan vakıf yönetiminde yer alır mı? Bu nedir? Bu bir aile vakfıdır.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) -1996'da kurulduğu yıla bak.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Şimdi, sen dersen de, bu bir aile vakfıdır.
Değerli arkadaşlarım, başka bağışçılar arasında kim var? Reza Zarrab var. E, zaten Sayın şimdiki Cumhurbaşkanı Reza Zarrab'ı hayırsever bir iş adamı olarak tanımlamıştı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O da aileden.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - O da... Peki, öyle olsun.
Şimdi, bu 200 milyon nereden geldi biliyor musunuz? Bunun hikâyesi eski, ta, 1984 yılına kadar gidiyor; Sevda Tepesi meselesi. Biliyorsunuz, bu önce ilk 100 milyon lirası gönderildikten sonra imar planı değişiklikleri oluyor, daha sonra iki taksit hâlinde 50'şer milyon dolar tekrar gönderiliyor. Değerli arkadaşlar, sorun burada; sorun, gayrimenkullerin, hazinenin veya belediyelerin gayrimenkullerinin bir vakfa, bir aile vakfına tahsis edilmiş olmasıdır. Hiçbir aile vakfına bu kadar gayrimenkullerin tahsis edildiğini duydunuz mu? Türkiye'de pek çok aileye ait vakıflar var. Onlar kendi öz kaynaklarıyla hayatiyetlerini devam ettiriyorlar. Şimdi, siz ne düşünüyorsunuz biliyor musunuz? Bu Gülen meselesi var ya, şimdi, Gülen'i taklit ediyorsunuz. Aslı varken taklidi işe yaramaz. Niye? İşte "O yurt yaptı, biz de yapacağız; okullar açtı, biz de açacağız." vesaire, öyle diyorsunuz. Şimdi, o okulları kapatıyorsunuz, yeni okullar, yeni yurtlar yapıyorsunuz.
Bakın, yapılması gereken şudur değerli arkadaşlarım: Eğitim, ciddi bir iştir. Devletin eğitime gerekli önemi vermesi lazım. Bu önem vermek kaynakların çarçur edilmesiyle sağlanmaz. Devlet ciddiyeti içerisinde yurt da yapacaksınız, okul da yapacaksınız, üniversite de kuracaksınız; sorun burada. Devletin yapması gereken işleri devlet kaynaklarıyla, devletten kaynak aktarmak suretiyle başka kişilere, kurumlara, kuruluşlara yaptırırsanız o zaman ortada devlet ciddiyeti kalmaz; o zaman ortada şaibeler dolaşır, o zaman ortada birtakım hukuksuzlukların, birtakım haksızlıkların olduğu hemen ortaya çıkar.
Şimdi, Boğaziçi Yasası'nı değiştiriyorsunuz, imar planını değiştiriyorsunuz; Sevda Tepesi'nde krala uygun malikâne yapılmasının yolunu açıyorsunuz, ondan sonra da bu TÜRGEV'e oradan 200 milyon dolar bağış geliyor. Bunun mutlaka sizin vicdanlarınızda tartılmasını istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)