GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, ekonominin kötü yönetildiği iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/55)
Yasama Yılı:5
Birleşim:88
Tarih:01.04.2015

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, salona bakıyorum, yani üzülüyorum doğrusu. Sayın Babacan tam on iki sene Türkiye ekonomisinden sorumlu, elbette ki başarılı çalışmaları da oldu. Son zamanlarda müdahaleler oldu ve bu müdahaleler sonucu da ekonomide bazı durumlar oluştu. Bununla ilgili bir gensoru verdik ama Hükûmetin Başbakan Yardımcısının gensorusunu konuşurken şu salona bakıyorum, -2, 4, 6, 8, 10, 12, 14, 16- 17 AK PARTİ milletvekili var salonda. Bu tablo bile başlı başına "Hükûmetin sorumluluğuna gitmenin bir anlamı var mı, yok mu?" sorusunu da gündeme getiriyor. Eğer, cumhurbaşkanlarının Parlamentoya karşı sorumluluğu olsaydı hiç tereddüdümüz olmadan anayasal denetim hakkını kullanarak parti grubumuz Cumhurbaşkanıyla ilgili ekonomi, Merkez Bankası kavgasında bir gensoru veya denetim mekanizmasını hayata geçirirdik. Ancak, cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu var, bir tek vatana ihanetten yargılanıyorlar, onun için de 417 milletvekilinin oyu gerekiyor. Hükûmet ise Parlamentoya karşı yürütme olarak sorumlu ve tabii ki ekonomi söz konusu olduğu zaman, "Ekonomide kimi sorumlu tutacağız?" sorusunu sorduğumuz zaman kendimize, bir bakıyoruz ki Kalkınma Bakanı var "Ben ekonominin patronuyum." diyor, bir bakıyorsunuz Ekonomi Bakanı var "Ben de patronum." diyor, sonra Maliye Bakanı çıkıyor "Ben de onlardan patronum." diyor. E, bütün bu ekonomiden direkt sorumlu bakanların bir de koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan var "Ben de hepsinin başındayım." diyor ve tabii ki böyle olunca da bu dolar-faiz kavgasında doğal olarak gensoruyu Sayın Babacan hakkında verdik. Sanıyorum on iki yıllık görev sürenizde ilk defa millî olacaksınız, ilk gensoru bu, Bakanlar Kurulunun tümü üzerinde verilenler hariç.

Fakat, sizlerin -üç yıllık dönemde zaten Plan ve Bütçe Komisyonunda da bakıyordum iktidar milletvekilleri arazi oluyordu, kalmıyorlardı ama yeni gelen bakanlar olunca hepsi oturuyordu- son bir toplantıdaki sözlerinizden yola çıkarak buradan sizden samimi birkaç söz duymak istiyoruz Sayın Babacan. Yani, gerçekten çok önemli bir toplantıda söylediğiniz sözler var ve söylediğiniz sözler o kadar önemli ki ekonomideki verimlilik için, istikrar için, mali disiplin için diyorsunuz ki: "Adalet çok önemlidir, hukuk çok önemlidir." Bakın, dikkat edin arkadaşlar, bir hukuk devleti olmak çok önemlidir; adalet, bağımsız yargı çok önemlidir ve özellikle de buna dikkat çekilirken -sanıyorum, KONFED'in bir toplantısıydı bu- burada söylenen sözlere bakıldığında asgari bir hukuk devleti olmak yatırımların gelmesi için de son derece gerekli bir konu.

Şimdi, sadece sıcak paranın dökümüne bakacağım, likidite. 131 milyar doların 62 milyar doları hisse senetlerinde, 52 milyar doları hazine bonosunda, 17 milyar doları da piyasada. Şimdi, herkes FED'in faiz artırmasına bakıyor. Yani sıcak para miktarı aslında tam olarak bilinmiyor, bu varlık dışı kazanılan kara paralar ayrıca bir konu ama burada bir faiz lobisi, bir dolar lobisi olayı ortaya çıkıyor. Şimdi, niye çıkıyor? Cumhurbaşkanı Erdoğan -Cumhurbaşkanın görevleri içinde ekonomiden sorumludur diye bir şey yazmıyor- çıkıyor mitinglerde, meydanlarda Merkez Bankası Başkanına anayasal olarak, yasal olarak bağımsız olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Başçı'ya diyor ki: "Siz vatan hainisiniz." Sayın Babacan, Hükûmete de, sizlere de söyledi; siz vatan hainiymişsiniz! Mümkün mü, on iki yıl beraber yürüdünüz bu yollarda, beraber ıslandınız yağmurlarda? Yani, sizleri biz çok iyi tanıyoruz ve samimi olarak da sizler yeri geldiği zaman da sözlerinizi çok kibarca esirgemiyorsunuz ve burada "Vatanı satmak, yüksek faizle, kötü yönetimle emeği heba etmekle olur." diyen bir Cumhurbaşkanına karşı Sayın Başçı'nın ve sizlerin de dâhil olduğunuz 130 sayfalık bir brifing sunumu oldu. Saraya gittiniz ve nezaketsiz bir şekilde sizin karşınıza 2 danışman çıkardılar; biri Yiğit Bulut, diğeri de Cemil Ertem. Sizler orada da onurlu bir duruş gösterdiniz, dediniz ki: "Ben buraya Cumhurbaşkanına brifing vermeye geldim." Sonradan haber gönderdiler "Başlayın, ben geliyorum." diye. Bu şekilde durumu idare ettiniz. Doğru, eğri; yazıldı bunlar.

Şimdi, Cumhurbaşkanının, on iki yıl boyunca ekonominin sorumluluğunu üstüne almış, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısına çok rahatlıkla "Kendine çekidüzen ver." demesi basının önünde, ekonomik konularda ne kadar doğru? Tabii ki bunu bizzat Cumhurbaşkanına sormak isterdik ama diyorum, muhalefet partilerinin denetimi hükûmete oluyor ve Hükûmet adına da sizlerden buradan bazı sözler duymak istiyoruz, çok açık şeyler. Mesela brifing sonrası nasıl ikna oldu Cumhurbaşkanı, nasıl tatlıya bağlandı? Yani tatlıya bağlanması için bunca kavganın dışarıda sürmesi ve doların birdenbire 2,62'yi bulması mı gerekiyordu?

Şimdi, 2,62'yi gören dolar Merkez Bankası-Cumhurbaşkanı tartışmalarında... 10.750 dolar olan kişi başına millî gelir 2013'te, 2014'te 10.500'e düştü. Yani 10.500'e düşen -ekonomik açıdan- kişi başına düşen gayrisafi millî hasıla, bu döviz artışı, bu doların fırlamasıyla birlikte tam 8.500 dolara düştü, yani 12 Mart itibarıyla -en sıcak 2 Mart-12 Mart arasında bu tartışma- 8.500'e. Yani yurttaş, kişi başına tam tamına 2 bin dolar yoksul duruma düştü.

Şimdi, 2 bin dolar yoksul duruma düşerken Türkiye artık 16'ncı büyük ekonomi değil G20 zirvesi içinde, en kırılgan ekonomiye sahip; büyümesi düşmüş, cari açığı artmış, enerji politikaları sonucu bir yandan "IMF'nin borcunu kapattık, IMF'ye borç vereceğiz." derken IMF'den tekrar borç ister konuma gelen bir ekonomiden bahsediyoruz. Çünkü Türkiye'deki dış borcun toplamı sadece özel sektör bazında 400 milyar dolar, 390 küsur buna 400 diyoruz. Şimdi, 400 milyar dolar borcu olan sektöre, şirketlere, bu dolar yükseldiği zaman tabii ki ne oluyor? Borçları artıyor. Peki, bu borçları artarken yurttaşın parası ne oluyor? Bunun yansıması geliyor yurttaşa oluyor.

Bakın, 929 TL alan asgari ücretli, Türk lirasının doların yükselişi karşısında erimesi nedeniyle, 140 TL zarar etmiş bu arada. Sonra, emekli olan biri, 1.000 TL alan emekli biri 147 TL kaybetmiş bu faiz kavgasında. Şimdi, Hükûmet kalkmış 1.000 liranın altında emekli maaşı olanlara 100 lira verecek. İşte, vatandaşa eşeğini kaybettirip buldurma buna denir biliyor musunuz. 147 lira kaybettir, değerini düşür, sonra 100 lira ver, üstelik seçim öncesi bunu yap, seçim malzemesi olarak kullan. Bu, asla kabul edilir bir şey değil. Son iki ay içinde doların 2,30'dan -bizim gensoru önergesi verdiğimizde 2,62- şimdilerde 2,64'e çıktığı dikkate alındığı zaman, 396 milyar dolarlık dış borçla beraber bu kavgadan sonra borç stokunda 135 milyar TL artıştan bahsediliyor.

Şimdi, kim kazanıyor? Bu faiz lobisi kim? Sayın Babacan, son döneminiz ve 78 milyon yurttaşımız sizlere bakıyor şu an. Kim kazanıyor? Dolar lobisi kim, faiz lobisi kim; kimin parası artıyor, kiminki azalıyor? Bunu gerçekten sizden dinlemek doğru olacaktır. Çünkü Maliye Bakanı dolar artışını ABD'nin iç işine bağlıyor. Ekonomi Bakanı Sayın Zeybekci diyor ki: "Beklenen dalgalanma." Sizlerin açıklamalarınız farklı Sayın Babacan.

Burada şunu çok açık ifade etmek istiyorum ki, 130 sayfalık yaptığınız sunumda Cumhurbaşkanını ne ikna etti, bunu öğrenmek istiyoruz burada.

Ekonomik verimlilik için bağımsız yargı güçlendirilmelidir dedik. Arkadaşlar, hangi bağımsız yargıdan bahsediyoruz Allah aşkına, söyler misiniz? Dün üç olay yaşandı. Sayın Babacan'ın son açıklamalarıyla birlikte almak istiyorum. Balyoz davasında 280 subay, general önce beş sene yatırıldı, sonra beraat ettirildi. Kim yanlış yaptı burada?

Dün bütün Türkiye'de elektrikler kesildi; sanayi durdu, yatırımlar durdu, fabrikalar durdu, metrolar durdu, hastaneler durdu, ameliyatlar durdu, her yer durdu ve kayıp oldukça yüksek. Nasıl oldu bu?

Dün, yine Türkiye'nin ve Avrupa'nın en büyük adliyesi olan Çağlayan Adliyesinde -Çağlayan Adliyesinde, bakın, dikkat çekiyorum- AVM tarzında yapılan; beton, demir ve camdan oluşan bu binada daha önce yaşanan birçok toplumsal olaydan ders alınmamış, birçok avukat saldırıya uğramış ama bu adliyede ne hâkimin ne savcının ne de avukatın hiçbir güvenliği düşünülmemiş. Neden? 2005 yılında Türk Ceza Kanunu ve CMK'da "Adli kolluğu getireceğiz." diyen Hükûmet bugüne kadar adli kolluğu getirmedi; adli kolluğu getirmediği gibi, en son, 17 Aralık operasyonundan sonra Adli Kolluk Yönetmeliği'ni çıkardı, bu yönetmelik baroların dava açması sonrası iptal edildi. İşte, savcılar o zaman isyan etti, dedi ki: "Bizi zabıtaya çevirdiniz." Hatta hâkimler çıktı dedi ki: "Adli kolluk değil bu; adli kulluktur, adli kulluktur." Avukatlar çıktı güvenlik paketini getirdiğiniz zaman; savcıların yetkisini valilere, kaymakamlara ve Emniyet müdürlerine verdiğiniz zaman 79 baro, bütün barolar, bütün farklı görüşler yürüdüler, şu Kızılay Meydanı'ndan Meclisin önüne kadar geldiler. Şimdi orada bir elim olay yaşanıyor; yine çarpıtılıyor, yine avukatlar hedef gösteriliyor, yine savunma makamı hedef gösteriliyor, yine yargının üçlü sacayağında olan avukatlar bu olayın sorumlusu olarak gösteriliyor Cumhurbaşkanı tarafından. Allah'tan korkun!

Şöyle bir şey düşünün: Orada yüzlerce resmî polis girişte görev yapıyor ve bütün katlarda özel güvenlik görevlileri var. Özel güvenlik görevlilerinin katlarda olduğu o yerde o kapıdan hem hâkim giriyor hem savcı giriyor hem özel güvenlik giriyor hem resmî polis giriyor, personel hariç binlerce kişi giriyor. Siz orada bu koşullarda; savcının, hâkimin emrinde olmayan adli kolluğun olduğu bir adliye binasında hangi güvenliği sağlayabilirsiniz, söyler misiniz? Düşünebiliyor musunuz, o adliyenin içindeki polis başsavcının emri altında değil, Adalet Komisyonu Başkanının hiçbir hükmü yok, barolar ve başkanlarının hiçbir hükmü yok. Her geçen, orada Hükûmetin talimatları doğrultusunda oraya müdahale ediyor. Bu müdahalenin sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması çok önemlidir. Ama inanın ki, Sayın Babacan'ın dediği, bu ekonomik dalgalanmada bağımsız yargının önemi açısından son derece önemli ve kötü bir görüntü vermiştir Hükûmet. Sadece Hükûmet değil, Cumhurbaşkanı kutsal olan savunma hakkını, avukatları hedef alarak... Zaten güvenlik paketinde, yargı paketinde avukatların dosya incelemesini bile kaldırdınız. Şimdi, böyle bir ortamda, sıcak paranın bu ülkede durması mümkün müdür arkadaşlar; herhangi bir şirketin gelip burada, bu yargı koşullarında yatırım yapması mümkün müdür? Bu koşullarda elbette mümkün değildir arkadaşlar.

Şimdi, doların gayrisafi millî hasıla üzerindeki kaybına baktığımız zaman, vatandaşların bankalara borcu 2002'de 6 milyardı, 2015'te 357 milyar. Evet, bu da gelişen rakamlardır.

Şimdi, Sayın Bakanın bizzat açıkladığı büyüme oranları var, enflasyon oranları var, işsizlik oranları var. Ne denmiş 2015-2019 için? "Yüzde 2-4 arası büyüme öngörülmektedir." Şu an büyüme 2,1 düzeyindedir. "Ilımlı ama dengeli büyüme; 2014'te yüzde 3,3." denildi, tutturulmadı. "2015'te yüzde 4 büyüme olacak." denildi, hiçbir dilim tutmuyor.

Şimdi enflasyona bakın arkadaşlar: "Bu yıl sonu yüzde 6,8 olacak." denildi, "2015'te yüzde 5,3 olacağı tahmin edilmektedir." denildi. Enflasyonun yıl sonu, 2014'te yüzde 9,4 olarak gerçekleştiği görüldü. 2015'te de enflasyon, orta vadede, değil 6,3'ün altına düşmesi, yüzde 10'lara, çift rakamlara doğru seyrediyor. Burada bir yanlış var arkadaşlar. Bu yanlışın ve cari açık olarak artışlarda, maliyette, bütçenin 56,7 milyardan... Şu an, sadece Orta Doğu'daki gelişmeler, petroldeki dalgalanmalar dikkate alındığı zaman, petrol düştüğünde Sayın Babacan'ın bahsettiği cari açık yüzde 7 azalıyor; bugün tam tersine döndü, döviz artarken bu sefer de 60-70 milyar dolar ek yük gelmeye başladı.

Şimdi, buradan, Türkiye yüzde 74 dışa bağımlı enerjisiyle... Dün burada nükleer santral projeleri geçti ama nükleer santral projesi -Japonlarla- geçerken bütün Türkiye karanlıktaydı. Bütün Türkiye karanlıktayken bu Mecliste bir sorumlu arandı; bir tek sorumlu çıkıp bu kürsüde Hükûmet adına doğru bir bilgi vermedi.

Sayın Babacan, sizlere bu son uğurlanışı bir gensoruyla yapmak istemezdik ama Türkiye'nin size ihtiyacı var, Türkiye'nin açıklamalarınıza ihtiyacı var, Türkiye'nin o brifing sırasında yaşananları anlatmanıza ihtiyacı var; Türkiye'nin yeniden bağımsız yargıya, hukuk devletine, insan haklarına, hukuka, demokrasiye ihtiyacı var; ekonomik açıdan bunu açıklamanıza ihtiyacı var. Siz, bu son deminizde, son görev anlarınızda... Belki bu kürsüye son çıkışınız olacak. Sayın Babacan, size kürsü fırsatı tanıyoruz. Sizi kürsüye davet edeceğiz tabii ki grup konuşmalarından sonra.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.