| Konu: | CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, TMSF tarafından el konulan bir şirketin usulsüz yollarla Hükûmete yakın bir şirkete verildiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 17/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 89 |
| Tarih: | 02.04.2015 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhtemelen, bu Meclisin 24'üncü Dönem, son gün -belki sabaha kadar çalışacak Meclis- görüşmeleri olacak. Bu gerginliğin biraz azalmasında yarar var arkadaşlar. Yani bir kısım arkadaşlar gidecek, bir kısım arkadaşlar aday olacak; seçilen, seçilmeyen olacak.
Burada şunu öğrendik: İki dönemdir, Mecliste gerçekten Türkiye'nin önemli konuları, ciddi konuları, ekonomi politikaları konusunda Meclisin aritmetiği, dağılımı, maalesef, sağlıklı araştırma yapmaya yetmiyor. Yani şu hâliyle, mevcut seçim sistemi, baraj nedeniyle, bir partinin mutlak çoğunluğunun olduğu bir Parlamentoda -ki on iki yıldır böyle- burada muhalefet partileri yok sayılıyor ve istedikleri kadar doğru önergeler getirsinler, bunların görüşülmesi mümkün olmuyor. Hatta, iki dönem yani sekiz yıl içinde şunu gördüm: Birçok konuda biz önerge verdik, reddedildi; ısrar ettik, verdik, yine reddedildi ama reddedilen önergeler konusunda yine de birlikte 7-8 tane araştırma komisyonu kurduk, beraber çalıştık. Yani, demek ki yeri ve zamanı geldiği zaman bu tür çalışmalar oluyor.
Tabii, küresel finans krizinin yaşandığı bir dönemde -hâlâ etkileri devam ediyor biliyorsunuz- etkileri devam ederken 2001 banka batıkları olayından gelen bir süreç var. TMSF'nin, BDDK'nın el koyduğu batık bankaların, batık kredilerin bizim yurttaşımıza maliyeti, maalesef, hazinece batık kredi karşılığı olarak ödenen 100 milyar liranın üstünde bir para.
Evet, gerçekçi bir araştırma yapılsaydı bu Mecliste, eğer TMSF'nin de BDDK'nın da ciddi bir denetimi yapılabilseydi, Meclis adına bir denetim olabilseydi, sağlıklı bir denetim, bugün belki bu araştırma önergelerine ihtiyaç kalmayabilirdi. Size, sadece Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun 25 bankaya el koyduğunu, bu bankaların 5'inin zaten iflasta olduğunu, 46 televizyon, radyo şirket yönetimine el konulduğunu söylediğimiz zaman; bu çokça büyük akçeli işlerde sadece yasalarla, değişikliklerle, ihale kanununda yapılan değişikliklerle birtakım haksız kazançların sağlanması değil; kamunun mağduriyeti, yurttaşın hazineye verdiği verginin mağduriyetlerinin de engellenmesi için bu tür araştırma önergeleri aslında bir fırsat olabiliyor. Çünkü 2001 krizinden bu yana -bir hukukçu olarak da benim gözlemlediğim, hatta buradaki birçok hukukçu arkadaşımız bu davalara ya hâkim ya avukat olarak müdahil olmuştur- vatandaşın tasarrufları "offshore" hesaplarda, şurada burada birden bire buharlaştı ve bütün birikimleri, hatta bütün bir hayat boyunca çalıştıkları ikramiyeleri çarçur oldu.
Şimdi, bunların bir kısmının... Mesela BDDK olarak o yönü de vardır, birbirinden ayrı düşünülemez. Yani 30-40 milyar batık krediden bahsediliyor, kamu bankalarının batık kredilerinden bahsediliyor arkadaşlar. Bu kamu bankaları, genellikle geçmiş iktidarlarda ve mevcut iktidar zamanında daima siyasi otoritenin emri altında olduğu için, mutlaka kendi yandaşlarına kredi vermişlerdir ve bu kredi olaylarında da sorunlar yaşanmıştır.
Aslında, çok daha büyük bir sorunu ifade etmek istiyorum: Bu ara sıkça "garantörlük" dile getiriliyor, "kefillik" yani hazinenin kefilliği. Yani bu mega projelerde benzer bir durumun yaşanması an meselesidir. Burada da 100 milyar dolarlardan bahsediyoruz. Böyle oluyor.
Şimdi, tabii ki Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği, bir olayla ilgili, özellikle Çukurova Holdingle ilgili bir olaydan yola çıkılarak getirilen bir araştırma önergesi ve bu önergede bir zarara uğratmadan bahsediliyor. İşte, BMC olayı var; biliyorsunuz, Katar sermayesiyle ortaklaşa -ihale usulü de gizli- ve davet usulüyle emniyete yapılan 145 TOMA, zırhlı araç var; askere, TSK'ya yapılan zırhlı taşıma araçları var, "Kirpi"ler falan, değişik şeyler var. Bunlar kamuoyunda konuşulan, tartışılan şeyler ve tabii ki bir bakıyorsunuz, batık bir yerden bir ihaleyle çok hızlı bir şekilde çok ciddi rakamlarda kazançlar sağlanıyor. Bunun tabii ki denetlenmesi Parlamentonun görevidir yani Parlamento kendi yurttaşının hakkını, hukukunu, vergisini korumak zorundadır.
Ancak, şunu ifade edeyim ki Türkiye yarından itibaren seçim atmosferine girdiği için bunları AKP çoğunluğunun kabul etmeyeceğini biliyoruz, mümkün değil ve bu Parlamentoda -çok açık söyleyeyim- şu pozisyon durdukça bunlar böyle devam edecek yani AK PARTİ çoğunluğu, onun karşısında 3 parti grubu. Bu 7 Haziran seçimlerinde bizim HDP olarak seçime girip barajı aşmamız durumunda, burada, fren denge sistemi değişecek arkadaşlar, çok açık söylüyorum. Yani Parlamentodaki bu alışkanlığa, bu yanlış gidişata "Dur." diyecek bir tek seçenek vardır, o da HDP'nin barajı aşarak güçlü bir grupla Parlamentoya gelmesidir. İnanıyorum, böyle bir durumda ancak Parlamentoda demokratik bir yeni anayasa olabilir, demokratik yeni seçim yasaları olabilir, seçim barajları kalkabilir ve Meclisin denetiminin, Sayıştayın -ki birazdan Sayıştay üyeleri seçimleri yapacaksınız- bütün bunların rayına, düzene girmesi için bir restorasyona, bir yenilenmeye, Türkiye'de darbe hukukundan kurtulmaya büyük ihtiyaç var.
Fakat bugün Sayın Başbakan bir seçim paketi açıkladı, müjdeledi ekonomi paketi. Efendim, bilmem kaç aya kadar kurs görene İŞKUR parasını ödeyecek, yok efendim üç buçuk yıl kursiyerlerin parasını SGK ödeyecek yani işverenlere getirilen birtakım düzenlemeler. Şimdi soruyorum: Allah aşkına dolar 2,64'ü buldu; sizin, sadece iki ay içinde, Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankasının kavgasından asgari ücreti 949 lira olan bir işçi 140 lira kaybetmiş, 1.000 TL alan bir emekli tamı tamına 147 lira kaybetmiş, bir memur maaşı üzerinden de 317 lira değer kaybı var. Şimdi, siz bu değer kayıplarını nasıl karşılayacaksınız? Tabii ki 1.000 liranın altında olanlara 100 lira verilerek çözülecek sorunlar değil bunlar. Ülkemizde, 20 milyon açlık sınırının altında yaşıyor arkadaşlar, 30 milyon da yoksulluk sınırının altında.
Türkiye'de yeni bir iktidarın, yeni bir anlayışın, yeni bir siyasetin, yeni bir zihniyetin gelmesiyle, köklü değişimlerle ancak bu sorunların değişebileceğine inanıyorum ve hepinize başarılar diliyorum. Umarım herkes bu konuda önümüzdeki dönem üzerine düşeni yapar.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)