GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 30 milletvekili tarafından, Vakıflar Bankası emeklilerinin 6111 sayılı Kanun'la getirilen düzenlemeden kaynaklanan mağduriyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 3 Nisan 2015 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:90
Tarih:03.04.2015

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 2001 yılında yaşanan finansal krizle bankaların içinin boşaltılması sonucunda, 2005 yılında bankacılık sistemine çekidüzen vermek, bankacılığın sağlam temellere kavuşturulmasını sağlamak amacıyla 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çıkartılmıştır. Bu kapsamda, bankaların aktüeryal dengesinin bozulmasına yol açan sebeplerden biri olduğu için bankaların personel sandıklarının açıklarını kapatamayacağı hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan, 5510 sayılı Kanun'la, ülkemizde, esas itibarıyla herkesin sosyal güvenceye kavuşturulması ve sosyal güvenlik sisteminin tek bir çatı altında toplanması sağlanmıştır. Sandıkların emekli rejimine tabi olan personel emekli aylıklarını Sosyal Sigortalar Kurumundan değil kendi sandıklarından almakta oldukları için 506 sayılı Kanun'a tabi emeklilere göre daha yüksek emekli maaşı aylığı alabiliyorlardı. Ancak bu durum bu sandıkların aktüeryal dengelerinin bozulmasına yol açıyordu çünkü gelirleri giderlerini karşılamıyordu. Bu nedenle 6111 sayılı Kanun'un 53'üncü maddesiyle aylık ve gelirlerde yapılacak artışlarda muadil miktar karşılaştırmasının esas alınması sağlanmıştır. Aynı düzenlemeyle, doğacak uyuşmazlıklar da çözüme kavuşturulmuştur.

Söz konusu kanun hükmü Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Ancak Anayasa Mahkemesi, kanunla, verilmiş bir mahkeme kararının iptal edilmediğini, bir kanunun farklı yorumlanmasından doğabilecek ihtilafların kanunla açığa kavuşturulmasının sağlandığı gerekçesiyle iptal istemini reddetmiştir. Anayasa Mahkemesinin kararında aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir. "Yasama organının mahkeme kararlarını değiştirememesi ilkesi yasama organının kanun yoluyla kesinleşmiş olan kararları ortadan kaldıramaması anlamına gelir. Mahkeme kararının kanun yoluyla değiştirilememesi ilkesi, maddi hukukta herhangi bir değişiklik yapmaksızın sadece somut mahkeme kararlarının kanun yoluyla değiştirilmesi ya da uygulanmasının engellenmesi hâlleri için söz konusu olacaktır."

506 sayılı Kanun'un geçici 20'nci maddesinde bazı kuruluşlara personelinin sosyal güvenliğini sağlaması amacıyla vakıf veya dernek şeklinde sandık kurabilme yetkisi verilmiştir. Maddenin (1)'inci fırkasının (b) bendinde, bu madde uyarınca kurulan sandıkların üyelerine en az 506 sayılı Kanun'da belirtilen yardımları sağlayacağı belirtilmiştir. Kurul, sandıklarca sağlanan yardımların SGK sigortalısına sağlanan yardımlardan aşağı olmaması yönündeki hükmün uygulanmasında, yardım miktarları dışında aylık artış oranlarının da SGK sigortalısının aylık artış oranlarından aşağı olamayacağı yönünde ortaya çıkan ihtilafların giderilmesi amacıyla getirilmiştir. Düzenlemeyle, sandıkların sağladıkları yardımın alt sınırının belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırmasının esas alınacağı belirtilmek suretiyle mevcut hükümden ne anlaşılması gerektiği ve maddenin lafzına ve amacına uygun nasıl uygulanacağı hususuna açıklık getirilmiştir. Vakıf senedi gereği üyelerine sağladıkları yardımlardaki artış oranını SGK tarafından uygulanan oranın altında tutan vakıf sandıklarının bu uygulamasını, onun mali yapısını ve aktüeryal dengesini sağlam tutmaya yönelik bağımsız bir karar olarak görmek gerekmektedir.

Dolayısıyla, sandıkların alt sınır kuralını ihlal etmedikleri sürece sağladıkları yardımlar için SGK'dan daha düşük artış oranı belirleyebilmeleri mümkün görülmelidir. Aksi hâlde, sandığın asli görevi olan üyelerinin sosyal güvenliğini sağlama fonksiyonu tehlikeye girecektir. Vakıf sandıklarının mali yapısını ve aktüeryal dengesini sağlam tutarak üyelerinin sosyal güvenliğini sağlama yönündeki asli görevini yerine getirebilmesinin tehlikeye girmemesi için mevcut kanun hükmünün uygulanmasına ilişkin olarak ortaya çıkan ihtilafların giderilmesi amacıyla yapıldığı hususu göz önünde bulundurulduğunda yeni bir uygulama getirmeyen ve sadece sandıkların sağladıkları yardımın alt sınırı belirlenirken muadil miktar karşılaştırmasının esas alınacağını belirtmek suretiyle mevcut hükümden ne anlaşılması gerektiğini açıklığa kavuşturan kural, kamu yararı amacıyla getirilmiş olup Anayasa'ya aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, söz konusu sandıklar tarafından bağlanan aylık ve gelirlerin artırılmasında muadil miktar karşılaştırılmasının esas alınmasının sağlanmasına yönelik düzenlemenin, yürürlüğe girdiği tarihten önceki artışlarda da uygulanacağı öngörülerek geriye yürütülmesi, sandık tarafından yapılan yardımlarda alt sınırın hatalı belirlenmesi sonucu aleyhine uygulamada bulunulan sandık üyelerinin haklarının ihlal edilmemesi amacıyla kabul edildiği anlaşıldığından, hukuk güvenliği ilkesini ihlal eden bir durum da bulunmamaktadır.

Kanun koyucu tarafından bir kanun hükmünün farklı yorumlanmasından kaynaklanan ihtilafları gidermek amacıyla yapılan düzenlemelerin, söz konusu ihtilaf nedeniyle açılmış ve düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla henüz sonuçlanmamış davalar hakkında da uygulanmasını sağlamak amacıyla getirilen kuralın, yargılamanın ne yönde yapılacağı veya belirli, somut bir uyuşmazlığı nasıl karara bağlayacağı hususunda bir ifade içermediği gibi, hâkimlerin, görevlerini bağımsızlık içinde yapmalarını, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermelerini engelleyen ve yargı yetkisinin kullanılması bakımından mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat verilmesine yol açan bir yönü de bulunmamaktadır.

Her kanunun, muhatapları ve uygulayıcıları açısından uyulması zorunlu emirler niteliğinde olması hukuk kurallarının normatif doğasından kaynaklanır. Bir hukuk devletinde, her kamusal yetkinin hukuka uygun kullanılması gerektiği gibi mahkemelerin de önlerine gelen uyuşmazlıklar hakkında karar verirken ilgili kanunlara uyma yükümlülüğü vardır. Bu nedenle, sandıklarca yapılacak yardımlardan kaynaklanan uyuşmazlıkları karara bağlarken mahkemelerin uymaları gereken esasları belirleyen kuralın yargı bağımsızlığını ihlal edici nitelikte olduğu söylenemez. Öte yandan, sandıkça ödenecek gelir ve aylıklar nedeniyle açılacak davaların kazanılmış hak doğurması, davada sigortalı lehine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesiyle söz konusu olacaktır. Anılan uyuşmazlıklarla ilgili olarak dava açılmış olması o ihtilafın sigortalı lehine sonuçlanacağı anlamına gelmeyeceği gibi, bu kişiler için de kazanılmış herhangi bir haktan söz edilemez.

Bu gerekçelerle Cumhuriyet Halk Partisinin önerisine karşı olduğumu, aleyhte olduğumu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)