GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:90
Tarih:03.04.2015

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 687 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarıya göre, ölümlü iş kazası meydana gelen maden iş yerlerinde kusuru yargı kararıyla tespit edilen işveren, mahkeme tarafından iki yıl süreyle kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanıyor.

Değerli milletvekilleri, madenlerde yaşanan iş cinayetlerinin başlıca sebepleri arasında taşeronlaştırma, üretim zorlanması ve redevansa değinmek istiyorum.

Taşeronlaştırma, işçilere dönük sendikal hak ihlalleri, ekonomik ve sosyal hak kayıpları yanında işçi ölümlerine de neden olmaktadır. Özellikle madencilik sektöründe çok ilkel bir şekilde hayata geçirilen taşeronlaştırma sonucu ortaya çıkan aşırı hırs ve denetimsizlik maden kazalarına davetiye çıkarmaktadır.

Bir diğer konu üretim zorlaması. Maden şirketleri en az maliyetle ne kadar çok kömür çıkarırsa o kadar çok kazanıyor. Böylece işçilerin beş dakika soluklandıklarında bile alelacele işe koşuldukları bir emek cehennemi yaratılmaktadır. Buna ek olarak, redevans sistemiyle de kamuya ait olan madenler dolaylı olarak özelleştirilmiş, kamunun taşeronu hâline getirilen bu özel teşebbüslere büyük kamu imkânları sunulmuştur.

Değerli milletvekilleri, tasarıda işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili kısmi ve yetersiz birkaç iyileştirmeye yer verilirken, işverenlere çok sayıda af ve erteleme getiren, işçileri ise esnek koşullarda çalışmaya iten düzenlemeler öngörülmüştür. Tasarı hazırlanırken emek ve meslek örgütlerinin görüşleri alınmadığı gibi, tasarı bir işçi sağlığı ve güvenliği paketi olmaktan çıkmış, işverenlere af, işçilere esneklik paketine dönüşmüştür. Toplu işçi katliamlarına göz yummuştur. Bir şirketin iki yıl ihalelerden mahrum bırakılması caydırıcı bir ceza değildir. İki yıl ihaleye girmemekle insan sağlığına önem veren bir şirket hâline gelinemeyeceğini en iyi Sayın Çalışma Bakanı bilmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarı işçi cinayetlerini önlemekte yetersizdir. Türkiye, çalışma yaşamı koşulları açısından hem Hükûmetin hem de kamuoyunun olağanüstü hassasiyetle üzerine eğilmesi gereken son derece olumsuz bir tabloyla karşı karşıyadır. İş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünyada en üst sıralardadır. Özellikle AKP'nin iktidara gelmesiyle artan iş kazaları açısından bakacak olursak, 2003 yılında günde ortalama 3 işçi yaşamını yitirmekteyken bugün bu sayı 5 ile 7 işçiye kadar çıkmıştır. 55 ve 161 sayılı ILO Sözleşmelerinin 2004 yılında kabulünden 2010 yılında 6331 sayılı İş Güvenliği Yasası'nın kabul edilmesine kadar geçen sürede iş kazası sayısı her yıl ortalama 75 bin civarındadır. AKP Hükûmetinin on iki yıllık iktidarı döneminde en az 14.668 işçi yaşamını yitirmiştir. Yalnızca 2014 yılı içerisinde iş kazalarından hayatını kaybeden işçilerin sayısı en az 1.886 kişidir. İş cinayetleri inşaat, maden, tarım ve taşımacılık iş kollarında; mevsimlik çalışmanın sendikasız, örgütsüz ve güvencesiz çalışma koşullarının hâkim olduğu iş kollarında yoğunlaşmıştır. Meslek hastalıkları ise çağın gizlenen salgınıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de en çok iş cinayeti büyük madenci katliamının yaşandığı Manisa'da meydana gelmiştir. Yine, sanayinin merkezi olan İstanbul'da ve hemen her sektörde yoğun iş cinayeti yaşanmıştır. Zonguldak, Karaman, Isparta, Elâzığ ve Şırnak'ta maden; Antalya'da konaklama ve organize sanayi; Adana, Düzce, Isparta, Muğla, Aydın, Şanlıurfa ve Mersin'de tarım; Ankara, Gaziantep, Tekirdağ, Samsun, Malatya, Kayseri'de organize sanayi; Bursa ve Mersin'de metal; Kocaeli'nde kimya; Konya'da gıda ve İzmir'de tersane kazaları öne çıkmaktadır. Tarım, inşaat, enerji, taşımacılık, belediye, ticaret ve eğitim iş kollarındaki cinayetler ise ülkenin her şehrinde yaşanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçilik maliyeti kategorisi içindeki ücret, kıdem tazminatı, sosyal haklar, iş güvencesi, işçi sağlığı ve çalışma güvenliği tedbirlerini büyüme ve istikrarı tehdit eden unsurlar olarak görme alışkanlığı hem Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi'ne hem de ulusal sanayi stratejisine hâkim olmuştur. Emekçilerin aleyhine olan bu temel yaklaşım iş cinayetlerinin artmasındaki temel politika belirleyeni olmaya devam etmektedir. Bu tasarıyla Çalışma Bakanlığı üzerinde bulunan yükümlülükleri dağıtılarak işverenlere âdeta cezasızlık imkânı getirilmektedir. Tasarının bu hâliyle yasalaşması durumunda, iş yerlerindeki yükümlülüklerini piyasa şartlarında temin ettiği çeşitli firmalara devretmiş olan işverenler açısından âdeta cezasızlık imkânı getirilmiş olacaktır. Böylesi bir süreçte de iş kazalarının artış eğiliminin gelişerek devam edeceği kolaylıkla söylenebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçi sağlığı ve güvenliğinin gerçek anlamda sağlanabilmesi için özgür ve demokratik bir sendikal örgütlenmenin önünü açmaktan uzak 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yeniden düzenlenmeli, özgürlükçü ve katılımcı bir demokratik düzenleme gerçekleştirilmelidir. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin uygulamada denetlenebilmesi sendikalar eliyle işçi denetimi yoluyla doğrudan demokratik denetim sistemlerinin geliştirilmesinden geçmektedir. İşçi sağlığı ve güvenliğinin işletme düzeyinde etkin olmasının koşullarından en önemlisi budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla işçilerin gece çalışma süresi on bir saate kadar çıkabilmektedir. Son derece ihlal edilmeye açık hâle getirilen gece çalışma saatleri işçi sağlığını tehdit eden yeni bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Hizmetler ve tarım sektöründe işçiler geceleri on bir saate kadar çalıştırılabilecek ve haftalık kırk beş saat geçilmediği sürece de işçilere fazla mesai ödenmeyecektir. Söz konusu düzenlemenin Avrupa Birliği direktifleriyle uyumlu olduğu öne sürülse de bu düzenleme Avrupa Parlamentosu ve Konseyi direktifiyle uyumlu değildir.

Direktifin 8'inci maddesine göre, gece işçileri için normal çalışma saatlerinin herhangi bir yirmi dört saatlik süre içinde ortalama sekiz saati geçmemesi gerekirken, işleri ağır fiziksel ve zihinsel baskı veya özel tehlike içeren gece işçilerinin gece çalışmasını icra etmeleri esnasındaki herhangi bir yirmi dört saatlik sürede sekiz saatten fazla çalışmaması gerekmektedir. Oysa tasarıyla sanayiden sayılmayan işlerde çalışan tüm işçiler için gece çalışma süresini on bir saate kadar artırabilen bir düzenlemeye gidilmekte, gece ve gündüz çalışmaları arasında hiçbir fark kalmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, çocuk hakları, kanunen veya ahlaki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu eğitim, sağlık, yaşama, barınma, fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel bir kavramdır.

14 yaşını doldurmamış tüm çocukların sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde günde beş, haftada otuz saate kadar çalıştırılabilmelerine olanak sağlayan bu tasarı, yoğun çocuk emeği sömürüsüne kapı aralamaktadır. Tasarı bu hâliyle de uluslararası direktif ve sözleşmelere de uygun değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'sında kendisini demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlayan Türkiye'nin, işçilerin can güvenliklerinin sağlanması, insan hak ve özgürlüklerini, insan ve çevre sağlığını garanti altına alma amacında olan evrensel hukuku referans alan uluslararası sözleşmelere sırtını dönmesi elbette kabul edilemez.

Bu bağlamda, uluslararası bilimsel ve teknik esaslarda bir madenciliği ve işçi güvenliğini öngören çevresel ve sosyal boyutlarda bir gelişmeyi sağlayacak daha kapsamlı düzenlemelere ihtiyaç bulunduğunu bir kez daha hatırlatıyor, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)