GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK TİCARET KANUNU İLE TÜRK TİCARET KANUNUNUN YÜRÜRLÜĞÜ VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:124
Tarih:26.06.2012

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım.

303 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısı hakkında düşüncelerimizi açıklayacağız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade etmekte yarar görüyorum: Geçen dönem temel kanun olarak Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu konusunda parti grubumuzun katkısı, uzlaşıcı tavrı sonucu bu yasalar bir yıl rafa kaldırılmışken, dört parti grubu arasında ortak bir komisyon kurulmuş, üzerinde çalışmalar yapılmış ve bu yasalar çıkarılmıştı. Tabii, yasalar Meclise sunulduktan sonra bir yıl, bir buçuk yıl içinde önemli gecikmeler oldu, bu gecikmeler ışığında bazı yeni yasalar çıktı ve bu yeni yasalar ışığında da eskiyen bölümler oldu. Bununla ilgili bugün bir ihtiyaç olarak bu değişiklikler önümüze gelmiş bulunuyor. Ancak bu değişikliklerin ihtiyaç olarak dayatmasında sadece bir-bir buçuk yıllık gecikme, bu arada çıkan kanunlar değil, Hükûmetin çıkarmış olduğu kanun hükmünde kararnameler, özellikle muhasebe denetimi konusunda çıkardığı kararnameler, yeni düzenlemeler de bir ihtiyaç olarak burada önümüze gelmiş. İş dünyasına baktığımız zaman, son zamanlarda, yeni çıkarılan Türk Ticaret Kanunu'nun 1 Temmuzda yürürlüğe girmesiyle özellikle şirketlerin hapis cezası tazyiki altında kalacağı, bazı evrak eksiklikleri nedeniyle çok ciddi cezalara çarptırılacağı, binlerce şirketin bu konuda mağdur olacağı, şirket yöneticilerinin mağdur olacağı, özellikle de limitet şirketler konusunda bu mağduriyetin çok fazla olacağı ve yine bürokratik evraklarla ilgili, ticari defterle ilgili müeyyidelerin çok ağır olduğu, bu durumda, bu kriz sürecinde bu şirketlerin gerçekten çok ciddi bir ceza tehdidi altında olduğuna dair şikâyetler gelmişti. Bunlar zaman zaman grubumuza da yansıtılıyordu, basında da bunun tartışmaları vardı. Tabii, sadece Türk muhasebat standartlarıyla ilgili değişiklikler, kurumsal değişiklikler, kavram değişiklikleri, bunların tamamen yeni yasada yer alması ayrı bir konu. Tüzükler var, bakanlıkların farklı görev alanları var, farklı bakanlıklar Türk Ticaret Kanunu'nun muhatabı durumunda, bir taraftan Maliye, bir taraftan gümrükten sorumlu bakanlık, bir taraftan Ekonomi Bakanlığı, bir taraftan Kalkınma Bakanlığı. Bunun getirdiği sıkıntılar var. Bu açıdan, yeni düzenleme içinde bir taraftan cezalar hafifletilirken, hapis cezaları farklı bir şekilde para cezalarına dönüştürülürken veya yumuşatılırken aynı şekilde düzenlemeler konusuna da bir müdahalenin olduğunu görüyoruz. Tüzükler kalkıyor, artık bakanlıklar yönetmelikle düzenlemeler yapabilecek. Birçok konu da bakanlıkların inisiyatifine bırakılmış oluyor.

Özellikle bağımsız denetim konusunda, 15 bin KOBİ'nin bundan zarar göreceği yönünde tartışmalar vardı. Tabii ki Türkiye'de mali kuralın ertelenmesi olgusunu da göz ardı etmemek lazım. Biliyorsunuz, mali kural ertelendi ve gündemden şu an düşürülmüş durumda. Bu ne zaman gelir? Uluslararası denetim nedir? Uluslararası denetimin mekanizması ne olmalıdır? Hangi şirketlerde, hangi durumlarda, nasıl olacak konusu da maalesef soru işaretli bir konudur. Bu da uluslararası ticaret açısından güven telkin etmeyen, kaygı verici bir durum.

Bunun içinde yine çok tartışmalı olan bir konu, hatta şirket içi nakit borçlanmayla ilgili bir konu, biraz da buna "kaynana maddesi" bile diyenler oldu. Yani benzetme açısından bunu ifade etmekte yarar var. Nakit veya borç verilmesi aile bireyleri içinde. Bu, tartışmalı. Bir emniyeti suistimal sonucunu doğurur mu? Bununla ilgili limit olur mu? Bu nasıl olmalı. Bu konularda da ciddi sıkıntılar önümüze geldi.

Şimdi, buraya baktığımız zaman, ilginç olan en önemli konulardan birisi şeffaflık, şirketlerde İnternet siteleri konusudur. Bunun bir erteleme süreci düşünülüyor. Şu an Mecliste dört parti grubunun oluşturduğu bir İnternet araştırma komisyonumuz var, görev yapıyor, bu konuda da umarım ciddi önerileri, verileri olacak. Bu süreçten de yararlanılarak özellikle sicillerin tutulması, şeffaflık konusunda, İnternet siteleri ne olmalı konusu açıklığa kavuşur. Bu konuda sanıyorum önümüzdeki dönem yeniden bir düzenleme ihtiyacı tekrar doğacak gibi gözüküyor. Şu an İnternet sicili, şeffaflığı ne kadar ihtiyaç, önümüzdeki dönem nasıl olması konusunda da ciddi soru işaretleri var. Grubumuz olarak buradaki soru işaretimizi biz de koyuyoruz çünkü 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, özellikle Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu yeni bir kurum, bununla ilgili uygulama sürecini önümüzdeki dönemde görmemiz gerekiyor.

Denetçinin denetimi nasıl olacak? Bağımsız denetim ne olacak? İlgili bakanlık hangisi olmalı? Bunların hepsi soru işaretidir. Bakın, burada çok fazla detayına girmeden üst başlıklar olarak söylediğim bu hususların bile aslında yeterli bir ortak çalışma yapılmadan, uzmanlar konusunda yeterli bir tartışma yapılmadan, dört grubun uzman komisyonları kanalıyla etkin bir ortak çalışma yapılmadan ki bir çalışma yaptık biz ama bu çalışmanın yeterli olduğunu söylemek mümkün değil ve nitekim zaten son teklif, tasarı olarak, Hükûmet tasarısı olarak geldi, dört grubun imzası dışında geldi. Önümüzdeki süreçte, bakanlıkların adları değiştiği için mecburen Gümrük Bakanlığı oldu, "gümrük" ismini koymak gerekti. Yani, hakikaten, ticari hayatımızı düzenlerken, kanun hükmünde kararnameler çıkarırken bunlara dikkat etmediğimiz için de çok ciddi sıkıntılar, kavram karmaşaları doğuran durumlar oldu. Bakanlık isimleri değişince, kanun isimleri, denetim isimleri, bunların hepsi de birbiri arkasına değişmeyi gerektiren durumlar oluyor.

Sanıyorum, iş çevrelerinin en çok eleştiri konusu ilan konuları. 524'üncü maddeyle ilgili -ki bu toptan çıkarılıyor, yabancı şirketlerin Türkiye şubelerinden tutun özel finansman tablolarına kadar, şirketlerin ilanlarına kadar- maliyetli olduğu söyleniyor. İtiraz için, çok, merkezî sicil oluşacağı iddiaları var. Bunu gidermek için de bağımsız denetimde belli işçi süreleri? İşte, 50 işçi, 4 milyon 400 bin euro gibi veya net ciro durumları, işte, 8 milyon 800 bin euro gibi; bu ölçütler bir nevi bağımsız denetim yani yurt dışı bilançoların yayınlanması açısından getirilen kriterler oldu. Bunun bir zorunluluk olarak getirilmesi, bir yandan İnternet, zorunlu olmayan -Avrupa'da bazı ülkelerde yokmuş böyle bir durum- bizde getirilmesi durumu karşısında ne yaratacak? Bu konu var.

Şimdi, bütün bunlara baktığımız zaman, böylesi bir ihtiyaç iş çevrelerini rahatlatır diye, bütün partiler o gözle bakıyor. Peki, çalışan dünyası ne olacak? Emek dünyası ne olacak? Yani onlarla ilgili düzenlemeler konusu ne olacak? Yani biraz daha felsefik olarak baktığımız zaman, Türkiye ekonomisine, ticaret hayatına? Şöyle bir gözle de bakalım: Bir vergi reformu ne zaman yapılacak? Kara para aklama olayı, denetlenemeyen ekonomik alanlar, vergi kaçırma alanlarıyla -ki çok ciddi bir rakam düzeyinde- ilgili düzenlemeler ne olacak? Ticarette güven nasıl sağlanacak? Özellikle siz 99'da bir temel kanun yapmaya çalışıp, 2005 yılından itibaren gündeme getirirseniz, üzerinde bunca çalıştıktan sonra da Meclisin uzlaştığı bir yasayı çıkarıp da arkasından tekrar -elli maddelik- ihtiyaç duyulup değiştirmeye kalkarsanız iki üç soru işaretine cevap vermek  zorundasınız. Birisi, kamu güveni. İkincisi, yabancı yatırımcı açısından ne kadar güven veriyorsunuz?  Bu eleştiri karşımıza çıkacak.

Burada şirket borçlanmaları konusu suiistimale açık bir parantez bırakıyor. Zaten limitet şirketlerin çoğunun aile şirketleri olduğu bilinen? Hatta anonim şirketlerin birçoğu da öyle. Bu anlamda da ciddi sıkıntılar olacağı önümüzdeki dönem ortaya çıkacaktır.

"Bu denetçilik konusu ne olacak?" konusu, hakikaten, yedi yıl çalışan denetçilerin ara verip tekrar seçilmesi? Bunlar biraz uygulamada ortaya çıkacak, düzelecek sıkıntılar gibi gözükse de en çok şirket kuruluşu, sermaye artırımları, birleşmeler, bölünmeler, iflaslar, konkordatolar, borçlanmalar yani bunların denetimi, bunların yargısal denetimi, yargısal denetimiyle beraber kendi içindeki sicil ve bakanlık denetimleri, yönetmelikler, yeni yönetmeliklerin durumu, bunlar son derece önemli konular olacaktır.

Yine, Türk Ticaret Kanunu'nun, ki önümüzdeki dönem şeffaflık konusunda çok daha fazla tartışmalar yaratacağı kurumlar gündeme gelecek. İnternet  sitesi kurma, bunların yayınlanma yükümlülüğünü düzenleyen madde 1 Temmuz 2013'e erteleniyor yani bir yıl öteye ötelenmiş oluyor, artık Türkiye muhasebatı standartlarına göre tutulacak defterlerin hangisi olduğu konusu?

Bunları niye bu başlıklar olarak söylüyorum? Çünkü yargı ihtilaflarında artık hangi ticaret defterleri kanıttır, hangilerinin elektronik olarak kanıt değeri vardır, ne yapılması gerekir, bu konularda da bu düzenlemeler son derece önemli olacak.

Yine uluslararası finansal raporlama standartlarının uyumu süreci sıkıntılı olacak gözüküyor. Bu düzenleme dahi kurtarmıyor bu alanı. Bu konuda da kaygılarımızı ifade etmek istiyoruz.

Bütün bunların içinde kamu gözetimi, muhasebe denetimi, finans tabloları, kanun hükümleri, uygulama. Belki de bunları biraz yaşayarak görmek gerekiyor ama şu an iş çevreleri "Bu yasa çıkarsa biz de fazla ceza almaktan kurtuluruz, bürokrasiden biraz kurtuluruz." gibi bir yaklaşım içinde olabilirler. Ancak şunu görmek lazım: Küresel krizle birlikte Türkiye'de icra takipleri, iflaslar, konkordato ilanları, rakamlar, uluslararası şirketlerle birlikte Türkiye'deki özel şirketlerin borçlanmaları, bu borçlanma rakamlarının oldukça çok fazla olması, yükselmesi karşında bizim kaygımız bu Türk Ticaret Kanunu değişiklikleriyle de bu sorunların giderilemeyeceği yönündedir. Hem giderilemeyecek yönleri olan bir yasa ama nispi rahatlık sağlıyor ama onun yanında çalışanların dünyası, emek dünyasıyla ilgili ilişkiler konusunda, gemi adamları konusu örneğin, gemi ticaret sicili konusu mesela kafalarda net değil. Niye İnternet şeffaflığında gemi ticaret sicilleri yayınlanmasın? Çünkü onlar da tapu kayıtları gibidir. Mesela gemi adamları hukuku ayrıdır, Türk Ticaret Kanunu'nda ayrı bir konudur. Bunların durumu ne olacak, uluslararası hakları ne olacak, sigorta durumları ne olacak? Gemi adamı alacakları ne olacak? Batan gemilerdekilerin durumu ne olacak? İflas edenlerin durumu ne olacak? Bu konuda düzenlemeler maalesef yeterli değil, önümüzdeki dönem sıkıntı olarak önümüze çıkacak düzenlemeler olarak da bunları görüyoruz.

Bütün bunların içinde ben vicdanen şunu buradan açıklama gereğini duyuyorum: Bugün Türk Hava Yollarının çalışanları grubumuzu ziyarete geldiler. Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı gibi devasa şirketler şüphesiz ki eğer kalite, marka konusunda belli bir noktaya gelmişse çalışanların emeğinin büyük payı olduğunu düşünüyorum. Burada bu kürsüden de söylemiştim; evet, iş kolunda grevi yasaklıyorsunuz, arkasından da 300 küsur kişiyi SMS'le, cep telefonuyla, savunmasını dahi almadan işlerinden attınız. Bu mağduriyetin içinde işi başında olup atılanlar var, eylemin içinde olmayıp işten atılanlar var. Velev ki eylemin içinde de olsa 21'inci yüzyılda grev ve toplu sözleşme hakkı mücadelesi kutsal bir haktır. Buradan Hükûmete sesleniyorum: Evet, dünya markası olan Türk Hava Yolları 300 küsur işçisine sahip çıkamıyor mu? Yani 300 küsur işçisini işten atmak suretiyle Türk Hava Yolları gerçekten burada ne yapmak istiyor? Yani çalışanlarını cezalandırarak savunmasını dahi almadan, bu mağduriyeti yaratarak, bu mağduriyet ortamında ne yapmak istiyor? Bunun cevabının alınması gerekiyor ve Hükûmet yetkililerinin, bakanlığın bu mağduriyeti? Grevi de yasakladınız, daha  ne istiyorsunuz kardeşim? Çalışanların hepsini ipe mi göndereceksiniz? Yani biraz da adaletli davranmak gerekir. Bu çalışanların hepsinin tekrar işe alınması bu mağduriyeti giderici olacaktır diye düşünüyorum.

Yine, Hükûmeti uyarmam gereken bir nokta var: Kamu emekçileri sendikalarına yönelik operasyonlarınız sıkıntı veriyor artık, kabak tadı vermeye başlıyor. Kamu Emekçileri Sendikası KESK'e yönelik, bir bakıyoruz operasyon düzenleniyor. Yani iş dünyasına bir taraftan yasalar yapılıyor, bir taraftan da kamu emekçilerine durmadan operasyon çekiyorsunuz, gözaltına alıyorsunuz, üstelik özel yetkili mahkemelerde yargılıyorsunuz.

Size tavsiye ederim, benim elimde iki tane karar var, 71 kişi gözaltına alınan. Bu 71 kişinin? Kamu Emekçileri Sendikası Genel Başkanı dâhil, bunun içinde çok önemli sendikalar var; Eğitim Sen var, Tüm Bel-Sen var, Haber-Sen var, Tarım Orkam Sen var, Yargı, Yapı-Yol Sen var. Yani bunların genel sekreter, yönetici ve genel başkanı 71 kişi alınmış. Şimdi, bunların alınması bir tarafa? Bunlar hakkında 2011'de soruşturma açılmış:  Şu iki ekle beraber 71. Ben buradan okuyacağım ve vicdanınıza sesleneceğim: Lami Özgen, Diyarbakır doğumlu; Mehmet Sıddık Akın, Batman; İzzettin Alpergin, Mardin; Devrim Kahraman, Tunceli; Ferruh Çelik, Muş; Yılmaz Yıldırımcı, Ağrı. Bakın, bunların 71'i, ek dâhil, Diyarbakır, Adıyaman, Erzurum, Diyarbakır, Hakkâri ve devam ediyor; 71'i doğu ve güneydoğudan ve Kürt sendikacılar bunlar. Burada etnik operasyon yapıyoruz. İş dünyasına bir taraftan yasalar düzenliyoruz, bir taraftan çalışan dünyasında? Kamu Emekçileri Sendikası KESK gibi, Kamu-Sen gibi iktidar tarafı olmayan emek örgütleri iktidara muhalif oldukları için ama sırf Kürt oldukları için, sadece Kürt oldukları için 71 kişiye etnik operasyon yapmak, Kürt avı operasyonu yapmak, hakikaten bu ülkenin toplumsal barışına, kardeşliğine, sendikal mücadelesine büyük bir zulümdür diye düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu yönünü de Hükûmetin görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çalışan ve emek dünyası beraber, birlikte bir huzur ortamında çalışmak istiyorsa bu denge korunmalıdır.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaplan.