GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:19
Tarih:24.12.2015

MURAT ALPARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüşülmekte olan grup önerisinin aleyhinde olmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Hani şair diyor ya: "Yeni bir söz söylüyorum veya söyleyeceğim diye söze başlayan, belki tarihin en eski sözünü söyler." Gerçekten de bu konu hakkında gök kubbe altında her şey söylendi, her şey konuşuldu ve her şey dinlendi, bilindi. Tabii, bir vakayı değerlendirirken istediğimiz gibi değil, olduğu gibi, nesnel, objektif, tarafsız bir şekilde değerlendirmek ve kabul etmek durumundayız.

Hepimiz "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." ilkesi mucibince bir Parlamento çatısı altında çalışıyoruz. Milletin iradesi üzerinde hiçbir güç, hiçbir kuvvet, hiçbir kudret de tanımıyoruz. Maalesef, şanlı tarihiyle, zengin kültürüyle, köklü medeniyetiyle bu kadim devlet ve milletin tarihinde bazen millet iradesine, egemenliğine kastedenlerin, millet iradesine ipotek koymaya çalışanların, millet iradesi ve egemenliğine pranga vurma heveslilerinin var olduğuna da üzülerek şahit olduk. Nitekim, 1960 ihtilalinin, 1971 muhtırasının, 1980 ihtilalinin, sonrasında 28 Şubatların, 27 Nisanların da bu heveslerin karşılığına denk geldiğini de hepimiz biliyor ve geriye dönüp baktığımızda da o günleri üzülerek yâd ediyoruz.

AK PARTİ olarak geçmişte, darbe ve darbe teşebbüslerine ilişkin olarak bu gibi olayların bir kısmını yargı önüne çıkarmak ve yargılamak şeklinde de bir ilki gerçekleştirmiş durumdayız. İşte, 17-25 Aralık da biraz önce saydığım örneklerde olduğu gibi, belki de tarihimizdeki ilk sivil darbe girişimi ve bir kalkışmadır, bir kıyam hareketidir. Yargı, adalet, hak, hukuk, vicdan, ahlak gibi her birimizin ortak değeri olan bu kavramlar üzerinden oluşturulan ve yargı kisvesi altında bir teşebbüsle başlatılan bu darbe, yine bizim tarihimizde bir darbe girişimi olarak kalmaya mahkûm olacaktır; çok ustaca hazırlanmıştır, uluslararası boyutları, hiç tereddütsüz, vardır; büyük bir tezgâh, tertip ve tuzaktır.

Bu oyunlar, belki, 17-25 Aralık tarihinden evvel de 7 Şubat 2012 MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması, sonrasında Gezi olayları ve devamında MİT tırları soruşturması operasyonlarıyla da ilgili, irtibatlı büyük bir kolektif tezgâhın, tuzağın ve tertibin işaretidir. Bu büyük oyun, bu büyük tezgâh, bu kirli tuzak, ne mutludur ki milletimizin basiretiyle, ferasetiyle bozulmuş ve bu darbe sevicilerin hevesleri kursaklarında kalmıştır.

Değerli arkadaşlar, bir iddia, bir iftira hakkında aklanabilmenin yolları nelerdir diye düşündüğümüzde sayabileceğimiz birkaç husus vardır; bunlardan ilki yargı ve hukuktur. 17-25 Aralıkta, asılsız ihbarlarla, uydurma delillerle, kastı aşan yetkilerle, kolluk güçlerinin farklı şekillerde kullanılmasıyla, başsavcılığa haber verilmemekle, UYAP sistemine girmemekle, medyayla iş birliği yaparak gizlilik hakkının ihlaliyle ve masumluk karinesini de yok sayarak peşin ve ön yargılarla bir süreç başlatılmış olmakla beraber, bu süreç devam ettirilmiş ve nihayetinde takipsizlik kararı verilerek usuli işlemler de tamamlanmak suretiyle bu karar kesinleşmiştir. O günlerde "Hukuk, hak, adalet, yargının yaptığı yerindedir." diyen savcıların ve hâkimlerin bugün sınır dışına, yurt dışına kaçmış olduklarını da dikkatlerinize sunmak istiyorum.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Zırhlı araçla kaçmıştır!

MURAT ALPARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir diğeri de bu tür iddialarla ilgili aklanma mercisi olarak Meclisin olduğu şüphesizdir. Mecliste de bu konu gerektiği şekilde usulünce tartışmaya açılmış, görüşülmüş, konuşulmuş, muhatapları dinlenmiş, tanıkların ifadeleri alınmış, iddia ortaya konulan bakanlar dinlenilmiş, tüm delillerle birlikte bir kanaat ortaya konulmuş, nihayetinde Meclis Genel Kurulu tarafından alınan bir kararla da bu süreç tamamlanmıştır. Alınan karar Millet Meclisinin iradesi ve kararıdır. O sebeple bu süreç de tamamlanmıştır.

Bir diğeri de hiç tereddütsüz, hem yargının hep kararlarında "Millet adına egemenliği kullanan." olarak ifadesini bulan ve hem de Millet Meclisi olarak "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." ifadesinde yerini bulan milletin takdiridir. Millet de tüm bu yaşananları büyük bir ciddiyetle, büyük bir merakla takip etmiş ve nihayetinde, tüm kampanyalarda bu konuda ortaya konulan pek çok söylemi, retoriği ve pek çok hamaset cümlesini de değerlendirmek suretiyle hem 30 Martta hem 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hem 7 Haziranda ve hem de 1 Kasımda açıkça, kararını net bir şekilde vermiştir.

Değerli arkadaşlar, hani Hazreti Mevlâna diyor ya: "Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir." Hiç tereddütsüz, farklı siyasi parti mensupları olarak meselelere farklı yaklaşımlar ortaya koyabiliriz, farklı perspektiflerle, farklı vizyoner yaklaşımlarla meseleleri tahlil edebiliriz ama hiç birimiz millet iradesi ve millet egemenliği üzerinde oynanan oyunlara karşı ayrı ayrı düşünmek ve farklı yaklaşım içerisinde bulunmak durumunda değiliz. Her birimiz bu konuda ülkenin birliğine, beraberliğine, egemenliğine kayıtsız şartsız sahip çıkmak durumundayız ve yine her birimiz bu ülkenin kalkınmasına, huzuruna, refahına katkı sunmak durumundayız. Bunu yaparken de her ne yapıyor olursak olalım bu yaptıklarımızı, bu söylediklerimizi bir pergel misali -farklı siyasi söylem, perspektif ve vizyonlarımız olsa bile- durduğumuz yer itibarıyla millî bir duruş üstünden sergilemek durumundayız. Bu millî hassasiyetlerle meseleye yaklaştığımızda hem yasama Meclisimizin çalışmalarının hem yargı faaliyetlerindeki kararların hem de her tür iş ve eylemlerimizin daha faydalı, daha verimli, daha etkili olacağı da tereddütsüzdür. İşte, bu millî duruşu ortaya koyabilmek ve sergileyebilmek için de yine meselelere yaklaşımımızda milletin diliyle konuşabilmeyi, milletin gözüyle meselelere bakabilmeyi, milletin hassasiyetlerine bir şekilde el uzatabilmeyi, milletin gönlüne hitap edebilmeyi de mutlaka başarmak ve o şekilde tüm çalışmalarımızı yapmak durumundayız. Bunu sağladığımız takdirde, kesinlikle Meclisimiz de kendisinden beklenen tarihî vazifeleri bihakkın yerine getirecek ve hiç tereddütsüz, bu ülkenin çok daha büyümesine, bu devletin çok daha kalkınmasına ve güçlenmesine katkı sağlayacak sağlıklı bir zemini oluşturabilecektir. O sebeple, meseleleri ve vakaları tahlil ederken, dediğim gibi, farklı bakış açıları ortaya koymakla beraber, nesnel ve olgusal bir yaklaşımla olayı istediğimiz gibi değil olduğu gibi görmek alicenaplığını da göstermek durumundayız.

O sebeple, biz, 17-25 Aralık sürecinin tarihimizdeki ilk darbe teşebbüsü ve kıyam hareketi olduğu konusundaki kanaatlerimizi sizlerle paylaşıyor ve görüşülmekte olan grup önerisinin aleyhinde olduğumu ifade ederek hepinizi saygıyla selamlıyor, iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)