GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:20
Tarih:25.12.2015

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 7'nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu başlık altında, 7'nci maddesi başlığı altında özellikle vurgulamak istediğimiz ve üzerinde konuşmak istediğimiz, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı örgün ve yaygın eğitim kurumlarının atölye ve uygulama birimlerine yönelik olarak burada döner sermayelerinin elde ettikleri gelirlerinin iktisadi bir işletme oluşmuş sayılmayacağına yönelik kararını biz de desteklediğimizi belirtmek istiyoruz.

Tabii ki millî eğitime baktığımızda, millî eğitim boyutuyla veya eğitim sistemi boyutuyla baktığımızda, her sistemin işleyebilmesi için özellikle bütçelemenin çok doğru bir şekilde yapılması gerektiğine inanıyoruz. Millî eğitimde de bütçenin çok iyi yapıldığını düşünmüyoruz. Biz, millî eğitimin, özellikle okulların bir işletme gibi alınmaması gerektiğini düşünüyoruz. Fakat on üç yıldan beri AKP iktidarının eğitime hangi paradigmadan baktığına ve incelediğine biz hâlâ karar veremedik, kendilerinin de doğru karar verdiğini biz de düşünmüyoruz. Çünkü bakıldığında yani bu olayın üzerine dikkatle eğilindiğinde ve incelendiğinde...

Sayın Davutoğlu, geçenlerde, 64'üncü Hükûmet Eylem Planı'na yönelik olarak tüm okul türlerinde okul bazlı bütçeleme sistemine geçileceği yönünde açıklamalarda bulunmuştu. Şimdi bu açıdan bakıldığında diyor ki: "Bu kapsamda kaynakların öğrenciye, okula, yerele özgü farklılıkları dikkate alacak şekilde, daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir biçimde kullanımı sağlanacaktır." Şimdi, biz o zaman buradan "Hadi, okul bazında bunları düşünüyorsunuz da, acaba merkezden tek bütçeli olarak bakıldığında millî eğitimin bütçesini nasıl yönettiniz şimdiye kadar? Millî eğitime ayrılan bütçenin ana giderinin personel gideri olduğunu bilmiyor muydunuz? Okullara ayrılan boyutların ne hâlde olduğunu, gerçekten hiçbir yaraya merhem olmayacağını görmediniz mi?" diye sormak istiyoruz. Neredeyse 80.546 okul var. Acaba bu yardımlar nasıl dağılıyor? O zaman sormak istiyoruz: "Okul bazlı bütçeleme" derken bu kaynakları nasıl dağıtacaksınız? Daha doğrusu, hangi kaynaktan bahsediyorsunuz ve bunları da adil ve eşitlikçi bir biçimde nasıl dağıtacaktınız? Yani, bu açıdan bakıldığında, ayrılan bütçe, yalnızca ayakta kalmaya yetecek derecede. O da ana, temel ihtiyaçları bile karşılamaktan uzak. Bütçe yetersiz olduğu için okulların bütçe oluşturma sorumluluğu velilere kalmıştır, hayırseverlere kalmıştır. 2005 yılında çıkartılan bir yasayla müdürlerin artık para toplama yetkileri veya durumları ellerinden alınmıştır. Onun için de bu kutsal para toplama görevi, okul aile birliklerine devredilmiştir. İnanın, yüzde 80 personel giderlerine gidiyor.

Şimdi, göstermelik politikalarla on üç yılda baktığımızda, eğitime hakikaten katkının sağlanmadığını düşünüyoruz. Yiğidi öldür, hakkını inkâr etme diyoruz, katkıları olmuştur ama hangi açıdan olmuştur? Eğitim kurumlarımıza şöyle bir baktığımızda içler acısı bu tablonun gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisinin eseri olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bununla da övünebilirsiniz, eğitimin perişan hâli sizin eseriniz olarak alınabilir.

FATİH Projesi'ni hatırlayanınız var mı? 2014 yılında FATİH Projesi'nin bitmesi gerekiyordu arkadaşlar ama şu anda kimse bahsetmiyor. Ne durumda, biliyor musunuz? Ne kadar para harcandı? O kaynaklar nasıl bölüştürüldü ve şimdi durumu nedir? Ve hani birkaç yıl önce de bitmesi gerekiyordu. Hani içeriğinde 5'inci sınıftan 12'nci sınıfa kadar her öğrenciye bir tablet dağıtılacaktı ve her sınıfa da etkileşimli tahta dağıtılacaktı, ne oldu onlar? Şimdi, "sahibinden.com" sitelerinde çocukların o dağıtılan tabletleri -belli bir oranda, bu da yüzde 12'ye denk geliyor galiba- sattığına şahit oluyoruz. Okul müdürlerinin bunları bizzat takip ettiklerini de biz biliyoruz, bunu belirtmek istiyoruz. Daha bitmedi bunlar. Gerçi bunu yadırgamıyoruz, sonuçta, eğitime bakış tarzı bilimsel temelli değil, liyakat bazlı değil, sadakat bazlı olduğu için bunları da artık normal karşılıyoruz.

Bir de şu açıdan bakıldığında, teknolojinin nasıl çabuk eskidiğine yönelik olarak baktığımızda da artık yapılan anlaşmaların hangi düzeyde, hangi eski teknolojik boyutta olduğunu da buradan belirtmek istiyorum.

Evet, ne artık okul müdürleri ne de artık öğrenciler işin içinden çıkabiliyor. Okulun ihtiyaçları, gerçekten, ilkokul ve ortaokul düzeyinde, okul aile birliklerine devredilmiş durumda ve okul aile birlikleri, çocukları, aileler kendi çocukları üşümesinler diye kendi ceplerinden artık para vererek yakıtlarını karşılıyorlar. Okulun su ihtiyacı kartlı olduğu için yine verilen süreden erken bitirildiğinde su ve doğal gaz da kesilmektedir. Biz buradan bunu da paylaşmak istiyoruz. Bunun için, okul aile birlikleri para elde edebilmek için, gelir elde edebilmek için okul saatleri içerisinde -dikkatinizi çekiyorum- kermesler düzenliyorlar -okulların ne hâle getirildiğini burada açıklamak istiyorum- kermesler, tiyatrolar düzenleyerek para toplamak istiyorlar.

Millî eğitim, akşamdan sabaha "Aklıma bir fikir geldi." düşüncesiyle yönetilemeyecek kadar gerçekten çok değerli. Bunlardan bir tanesi de yine Sayın Millî Eğitim Bakanımız tarafından geçen gün açıklanan, velilere karne verme olayı. Evet, karne verileceğinden bahsetmişti. Tepeden bakmacı bir paradigmayla öğrenciye karne veriliyor, bilmem işte veliye karne veriliyor. Acaba Millî Eğitim Bakanlığı ve Bakan kendisinin karnesini hiç düşündü mü? Acaba karnesinde notları nasıl olurdu? Eğer AKP iktidarına bir karne verilecek olsaydı, herhâlde bu karnede gerçekten 1'den, 2'den yukarıya not olmazdı diye düşünüyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Millet verdi, millet, Zühal Hanım.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Milletin nasıl verdiğini de biliyoruz. O kadar çaresiz bıraktınız ki bu milleti, inanın, yani çaresizlikten veriyor artık, onu da diyelim, onu da söyleyelim.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Alternatif var. CHP'ye, MHP'ye niye vermiyor Zühal Hanım?

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Evet, diyor ki: "Veliler kaç kez okula geliyor? Okul aile birliğine ne kadar katılıyor? Çocuğunun öğretmeniyle ne kadar görüşüyor?"

ORHAN KARASAYAR (Hatay) - Çare AK PARTİ işte, AK PARTİ çare.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - İşte, ne oluyor: Bunlara yönelik olarak karne verilecekmiş. Diyoruz ki Millî Eğitim Bakanının o karneyi önce bir öz eleştiri yaparak kendisine vermesi gerekiyor.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - Vatandaş size verdi karnesini.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - ...ve diyoruz ki millî eğitimin özel bir karneye ve rehabilitasyona ihtiyacı var. Onun için de öz eleştiri yapılması lazım. Bunu da öğrenciler ve öğretmenlerle beraber yapması lazım çünkü çilesini öğretmenler çekiyor, çilesini öğrenciler çekiyor ve öğrencilerin ve öğretmenlerin de geleceğiyle oynanmıştır.

İnanın, hayal çok önemlidir, hayal kurmak ama millî eğitimin hayallerine ve Sayın Bakanın hayallerine hiçbir şey yetişemiyor. Tabii ki hayal kurmak önemli ama eğer millî eğitimde kurallar tam işliyorsa hayal kurmak çok önemlidir. Millî eğitimde eğer liyakat ve adalet tam yerine oturduysa hayal kurmak çok önemlidir. Eğer millî eğitim vakıflara peşkeş çekilmiyorsa hayal kurmak çok önemlidir ve on üç yılda eğer 5 bakan değişmiyorsa hayal kurmak önemlidir. Her gelen ayrı bir politika izliyor. İnanın, herkesin beyni döndü. Ne yapılıyor? Sistemden bahsedebilmemiz mümkün değil. Yani, hayal tacirliği yapmaktadır artık millî eğitim ve tabii ki bunun bir üst boyutu olan AKP iktidarı. Adaletsizlik, liyakatsizlik ve yandaşlık ana unsur olarak alınmıştır, onu da belirtelim.

Yani, şu anda millî eğitim sistemi böyle de acaba diğer sistemler tam işliyor mu? Bu açıdan baktığımızda da şu anda ülke gerçekten bir terör batağıyla ve terör belasıyla karşı karşıya. Artık, okullarımız çalışmıyor, öğretmenlerimiz okullarına gidemiyor, çocuklarımız okullarında ders göremiyorlar. Koca Türkiye Cumhuriyeti devletinde öğretmenler terör yüzünden okullarından çağrılmak zorunda kaldı. Hükûmeti uyarıyoruz, diyoruz ki: Bu durumun acilen çözülmesi lazım. Adalet ve Kalkınma Partisinin güvenlik politikaları nerede? Nerede? On üç yıldır, 2002'de sıfır terörle teslim alan bu iktidar şu anda ne hâle getirdi? Ve bunu da vurgulamak istiyoruz.

Yine, bakıyoruz, dilimizde tüy bitti. Bu kürsülerden sürekli olarak ikaz ettik. Güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımız teröristlerin insafına terk edilmiştir. Biz buradan tekrarla söyledik ve dedik ki: Burada dikkat edin, teröristlerle pazarlık yapılmaz, masaya oturulmaz. Ama bizim dediklerimiz dikkate alınmadı ve özellikle de bir bahar havasıyla ne yapıldı? Bunlar geçiştirilmeye çalışıldı. 2013 yılında dönemin Başbakanının "Bakın, Kato Dağı artık askerlerimizin halaya katıldığı düğünlerle gündeme geliyor. Cudi Dağı artık acı haberlerle değil, köyüne dönen, oralarda piknik yapan vatandaşlarımızla gündeme geliyor." şeklinde ifadeleri vardı, beyanatları vardı. Hani Cudi'de piknik yapılacaktı, analar ağlamayacaktı ve analara ölüm haberleri yerine çiçekler verilecekti? O analar o çiçekleri şehit yavrularının mezarına koyuyor artık. Ülke bu hâle geldi arkadaşlar.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak buradan sürekli söyledik, dedik ki: Bu işin ayağı böyle değil, pazarlık yapılmayacak; bunların böyle olması lazım. Ama yıl 2015, Sayın Davutoğlu diyor ki: "PKK 2013 yılından beri sürekli yığınak yaptı." yani "Pardon." deniliyor. O zaman, sorulur: Siz ne yapıyordunuz? Dağda çiçek mi topluyordunuz hep birlikte teröristlerle?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - "Kandırıldık." diyorlar.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Ve diğer başbakan yardımcılarının aynı ifadeleri var, "Yığınak yaptılar." diye ve AKP'li bir üst düzey yönetici, isim vermiyoruz, PKK'nın eylemlerini bildiklerini ve görmezden geldiklerini belirttiler. Yine, Başbakanlık danışmanlarından bir tanesi, çözüm sürecinde PKK'nın dağdan şehre indiğini itiraf etti ve yandaş yazarlar da PKK'nın faaliyetlerine göz yumulduğunu söylediler. Şimdi soruyoruz: O zaman neden dikkate almadınız? Şu durum içler acısı hâle gelene kadar, yavrularımız okula gidemezken, okul yerine, işte, pencerelerden veya seslerden, bilmem, işte, silah sesleriyle, korkularla teröristlerin tacizlerine muhatap olurken acaba neredeydi bu iktidar, ne yapıyordu; bunu sormak istiyoruz.

İki yıl boyunca yığınak yaptılar, silah depoladılar. 200 küsurdan fazla, 250'den fazla okul yaktı PKK, Ziya Gökalp'in evini yaktı Diyarbakır'da. Bugün de kültür merkezi bombalandı ve çocukların artık oynayacak alanları yok. Bu hâle getirilinceye kadar bu iktidar ne yapıyordu? Yani analara ölüm haberleri verilmeyecekti, çiçek toplanacaktı, bilmem halay çekilecekti. Artık buradan uyarıyoruz, uyarıyoruz ve uyarıyoruz, tekrar uyarıyoruz, diyoruz ki: Bu durum üzerine tutarlı ve kararlı bir şekilde gidilmesi gerekiyor. Ve sayın vekiller, sizi de özellikle iktidarı uyarmanız için tekrar buradan uyarıyoruz ki lütfen, bir an önce tedbirlerin alınması lazım -ne yapılıyorsa- bir an önce bu terör eylemlerinin bitirilmesi için elimizden gelenin yapılması lazım.

Salı günü Sayın Genel Başkanımızın grup konuşmasında da ifade ettiği gibi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak terörün bitirilmesi için iktidarı desteleyeceğiz şeklinde açıklamamız olduğunu da belirtmek istiyoruz ve diyoruz ki: İktidar, lütfen kulağınızdaki tıpaları çıkartın. Sayenizde ülkedeki bütün sistemler çökertildi. Bir de artık son bir şehit anasının ifadesiyle yorumlamak istiyoruz, diyor ki: "Benim yavrum şehit olana kadar neredeydiniz? Cephaneler dolana kadar bu iktidar neredeydi?"...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - ...şeklinde ağıdıyla buradan konuşmamı bitirmek istiyorum.

Saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)