GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İZMİR'İN KARABURUN İLÇESİNİN SORUNLARINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:2
Birleşim:127
Tarih:29.06.2012

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzmir'in Karaburun ilçesi, İzmir haritasını göz önünde tuttuğunuzda burun, hemen o burnun olduğu yer güzel, deniziyle, koylarıyla ve tarımıyla güzel bir ilçemiz. Fakat son yıllarda ilçemiz çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Özellikle, bu yarımadanın sit alanları içerisinde olması ve tarım yapılamaması, belki Türkiye'nin en güzel keçilerinin bu bölgede yetişiyor olması ama buradaki, meralardaki yaşanan sıkıntılar, balık çiftlikleri, rüzgâr enerjisi ve taş ocaklarından kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle Yarımada'da ve Karaburun'da çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Özellikle adaçayıyla, defnesiyle, üç çeşit kekiğiyle ve mandalinasıyla, balığıyla önemli ilçemiz olan bu Karaburun'da çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıyayız. Çevre Bakanlığımızın vermiş olduğu ruhsatlarla burada taş ocakları yapılıyor ve taş ocaklarından çıkan toz ve mıcırlarla birlikte, o bölgedeki tarım, yapılamaz hâle gelmiştir. Nergisiyle, yaseminiyle ünlü olan bu Karaburun ilçemizin çok ciddi bir problemidir bu.

Geçtiğimiz nisan ayı içerisinde, Çevre Komisyonu Başkanımız Sayın Erol Kaya Çeşme'yi ziyaret etti ve bu bölgeyi ziyaret etti. Biz de bu bölgede bulunan, özellikle, Sarpıncık Muhtarı Hüseyin Yonca, Parlak köyü Muhtarı Kenan Özaydın, Küçükbahçe Muhtarı Mehmet Kayalı, Salman köyü Muhtarı Bülent Gültekin, Yayla köyü Muhtarı Yusuf Arıcı'yı, Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanı, AKP İlçe Başkanı ve MHP İlçe Başkanı dâhil olmak üzere, Çevre Komisyonu Başkanı Sayın Erol Kaya ve Komisyonu, ziyaret ettik ve Karaburun'da yaşanan bu trajediyi, canlı bir şekilde, muhtarlarımız ve o bölgede oturan insanlarımız anlattılar. Özellikle taş ocaklarının vermiş olduğu zararlar ve Badembükü'nde bulunan balık çiftliğinin, normalde kıyıdan 1.100 metre uzakta olması gerekirken, hemen kıyıya çok yakın bir yerde, 500-600 metre yakın mesafeye kurulmuş olması ve oradaki vatandaşlarımızın yaşanamaz hâle geldiği bir noktada bulunuyoruz. Dolayısıyla bir kez daha, burada, bu ruhsatı veren ilgilileri ve Bakanlığı uyarmak istiyorum.

Ayrıca, önemli bir sit sorunu var. Evet, sit, bizim çevreyi korumamız gerekiyor, doğayı korumamız gerekiyor ama orada, bu köylerde, on üç köyde yaşayan insanların yaş ortalaması altmışın üzerinde. Neden? Gençlere orada ev yapma şansı yok, bir oda bile yapma şansı yok, her taraf sit alanı. Sit alanı olduğu için de insanlar kızlarına ve oğlanlarına ev yapma derdi içerisindeler ve dolayısıyla büyük bir göç var. Şimdi, bu kadar sit alanının olduğu yerde taş ocaklarına izin verilmiş olması, rüzgâr enerjisine izin verilmiş olması, balık çiftliklerine izin verilmiş olması, mıcır ocaklarına izin verilmiş olması büyük bir çelişkiyi beraberinde getiriyor. Bu nedenle, özellikle köylü vatandaşlarımız büyük bir sorun ve büyük bir problem yaşıyorlar. 2/B çıktıktan sonra, özellikle Yaylaköy, Tepeboz ve Sarpıncık'ta ciddi sıkıntılar ve problemler yaşıyoruz. Mesela rüzgâr enerjisi güllerini getiriyorlar, köyün tam içine koyuyorlar. Oysa Karaburun Yarımadası'nda, rüzgâr enerjisinin daha uygun yerlere koyulması gerekirken hemen köylünün mera olarak kullandıkları alanlara getiriyorlar, koyunların ve keçilerin otlayacakları yerlere bu rüzgâr enerjisini koyuyorlar, etraflar tel örgülerle çevriliyor ve köylü vatandaşımız hayvanlarını otlatacak bir alan bulamıyorlar. Bunların bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşüyoruz.

Yine Sarpıncık'ta bir emekli başkomiserimiz var, Mustafa Gazioğulları. Geçtiğimiz günlerde ziyaret ettim adam ağlıyor, diyor ki: "Benim atadan, babadan, dededen kalan tapum var, zeytinlikler bizim ama buraya kadastro geldi, kadastro ölçümlerini yaparken bizim atadan, dededen, babadan kalan bu zeytinliklerimizi kadastronun dışında bıraktı, hazineye verdi onları, bize de verilen yerlerden bir dönümlük yer verdiler. Şimdi, bizim elimizde tapumuz olan bu yerlerin bize tekrar geri verilmesini ve zeytinliklerimizin korunmasını istiyoruz." Bir süre önce büyük holdingler, şirketler Karaburun Yarımadası'nda büyük arazileri kapattılar arkadaşlar. Şimdi, orada köylü nefes alamaz durumda, otlakları kullanamaz durumda, meraları kullanamaz duruma gelmiştir. Hatta bazı yerlerde, bazı köylerde köyün mezarlığını bile kapatmış durumdalar, insanlar analarının, babalarının mezarlarını ziyaret edemez ve oralarda onları anma günlerine bile gidemez duruma gelmişlerdir.

Şimdi, burada bir kez daha söylememiz gerekiyor, özellikle Karaburun'a yapılan yeni yol? Evet, biz yolun yapılmasına karşı değiliz ama bu yol yapılırken özellikle Kazdağlarından sonra en büyük oksijen bölgesi olan Karaburun Yarımadası'nın talan edilmesine ve yanlış ruhsatların verilerek buranın mıcır, taş ocağı, balık çiftlikleri ve rüzgâr enerjisiyle bu bölgenin talan edilmesine izin vermememiz gerekiyor, çünkü o bölge bizim önemli bir bölgemiz. Hemen karşımızda Sakız Adası ve Midilli Adası var ve orada bulunan vatandaşlarımız diyor ki: "Eğer ülkemizin Türkiye Büyük Millet Meclisi bizlere sahip çıkmıyorsa biz hemen buradan karşı tarafa geçelim, karşı tarafın vatandaşı olalım. Çünkü neden? Bizim atalarımız, dedelerimiz, babalarımız bu topraklarda yaşıyor, biz de burada yaşamımızı devam ettirmek istiyoruz."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (Devamla) - "Ama bir çivi bile çakamıyoruz ama mıcır ocaklarına, balık çiftliklerine ve rüzgâr enerjilerine ruhsat veriliyor ama biz kızımıza ve oğlumuza bir göz oda bile yapamıyoruz." diyorlar.

Bu sorunları, burada, Parlamento kürsüsünde bir kez daha dile getirmeyi bir görev üstleniyor, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.