| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 29.12.2015 |
HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu, esasen konuşacağımız konu, belki de Parlamentonun gündeminde özel olarak belirlenmesi ve uzun bir süre tartışılması gereken bir konu.
Bizim, Türkiye'nin Mısır'la ilişkilerinin bozulduğu tarihe, bozulduğu şekle ciddi anlamda bakmamız gerekiyor. Türkiye-Mısır ilişkileri tam da Türkiye'yle Mısır arasında Akdeniz'in ekonomik bölgeler paylaşım sözleşmesi imza aşamasında bozulmuştur. Bunun önemi nedir? Bunun önemini size teknik verilerle anlatayım.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin gaz arama, petrol arama için sözleşme yaptığı enerji şirketi açıklamasında "5 ila 8 trilyon kübik fit doğal gaz rezervi bulduk." demiştir. Bunun Türkçe meali şu: Avrupa Birliğinin tam yüz yıllık gaz ihtiyacını karşılayacak bir rezerv tespit edilmiş. Peki, nerede tespit edilmiş bu rezerv? Tam da Akdeniz'de, Türkiye'nin de ekonomik pay iddia ettiği sahanın içerisinde. Tam da bu aşamada Mısır'da bazı şeyler oluyor, o, Mısır'daki bazı şeylerden sonra Türkiye'yle Mısır'ın arası açılıyor ve bugün gelinen noktada ne yazık ki o bölgedeki gaz rezervi Türkiye'nin kontrolü dışında devam ediyor. Esasında, bölgenin gaz rezervi bu bulunan rezerv değil tabii ki. Birleşik Devletler Jeolojik Araştırma Kurumunun 2010 tarihli raporunda, bizzat Doğu Akdeniz'de 1 milyar 763 milyon varil petrol, 223.242 trilyon fit metreküp gaz rezervi öngörüldüğü açıklanmış.
Şimdi, bunun önemi, demek ki Akdeniz bölgesinde şu anda görüşmesi devam eden iki anlaşma var. Bir, İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan arasında Akdeniz'in ekonomik paylaşım anlaşması var. Böyle bir anlaşmada Türkiye'ye öngörülen ekonomik saha, Antalya Körfezi, buraya mahkûm edilmesi. Ama eğer bu anlaşmanın dışında Türkiye yeni bir aktör olarak bu işin içerisinde kendi ekonomik alanlarını koruyacaksa mutlaka bugünkü Mısır'la diyaloglarını kurması gerekiyor. Bu Hükûmet İsrail'le hangi gerekçelerle diyaloğunu geliştirdiyse, emin olun ki daha büyük bir gerekçe Mısır için de geçerli. Mısır'la eğer biz Akdeniz'e ilişkin Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni imzalayamaz isek, yine, münhasır ekonomik bölge sözleşmelerini imzalayamaz isek bilin ki balıkçılık da, petrol de, gaz da bir daha o bölgede konuşulamaz hâle gelir.
Şimdi gelelim bu önümüze gelen yasa metnine ilişkin duruma. İki temel çıkış noktası vardı: Bir, teknelerin sayısını azaltacaktınız, 21 binden 16 bine düşürecektiniz. Bu büyük bir projeydi balıkçılığa ilişkin ama ne yazık ki o projeyi yolda bıraktınız. Balıkçıların büyük bir kısmı fiilen battı, bunu biliyorsunuz, tekneler doğru dürüst denize bile çıkmıyorlar.
İki, avlanma sezonu planlanacaktı. Bütün balık avcılarının temel talebi av sezonunun 20 Ekim olarak, özellikle hamsi avının 20 Ekim olarak belirlenmesiydi ama maalesef bu belirlenmedi. Şimdi, Karadeniz'de, özellikle Karadeniz Bölgesi'nde, balıkçılıkla uğraşan esnafın büyük bir kısmı, son derece büyük teknelerle, son derece gelişmiş teknelerle yapılan kuralsız avcılıkla neredeyse denizde balık tutamaz bir noktaya gelmiş. Bir uygulama yapıldı Hükûmetiniz döneminde, işte, çinekop avına bir yasak getirildi. Niçin? Denildi ki: "Çinekopları bu süre içerisinde avlattırmazsak biraz daha büyüyecek, bunlar lüfer olacak." Arkadaşlar, böyle olmadığını gördüm, ortada lüfer de yok, başka da bir şey yok. Niye? Çünkü Türkiye'nin sürdürülebilir bir su ürünleri projesi de, politikası da yok, maalesef yok. Türkiye AKP iktidarına 5 büyük sektörle teslim edildi, hâlâ 5 büyük sektör var. Bu 5 büyük sektörden bir tanesi de Rusya krizinden sonra ciddi bir sorun yaşamak üzere devam ediyor. Eğer Türkiye'de gerçek anlamda bir çözüm üretilecekse, su ürünleri ve deniz ürünlerine ilişkin bir çözüm üretilecekse bunun mutlaka bir devlet politikasına dönüştürülmesi gerekiyor, AKP'nin de böyle bir kaygısının olmadığını düşünüyoruz.
Sahaların kiralanması ise zaten bugüne kadar olduğu şekliyle yandaşların elindeydi, yandaşların elinde olmaya devam edecektir. Türkiye bunları konuşmaya devam edecektir.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)