| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 05.01.2016 |
SERKAN TOPAL (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün gelinen nokta itibarıyla şu güzelim ülkemize bir bakınız. Son iki ayda onlarca çocuk, sivil yurttaşımız öldü; onlarca asker, polisimiz şehit düştü. Ülkenin neredeyse yarısı âdeta tel örgülerle çevrildi. Doğuda, güneydoğuda şehirler birer hayalet şehre dönüştürüldü. Eğitim öğretim faaliyetleri durdu. İnsanlar ölülerini bile gömemez hâle geldi. AKP iktidarı, son iki ayda ülkemizi bir cehenneme bir savaş alanına çevirmeyi başardı. Daha da korkutuldu halk, işinden, gücünden, ekmeğinden, canından olmakla.
Dış politikada göz boyamaktan, Davos'ta tiyatro oynamaktan başka bir şey yapmayanlar, daha dün İsrail'e"..."(x) diyenler, bugün aziz dostumuz diye İsrail'in etrafında pervane gibi dolanmaya başladı. Sorarım sizlere, ne çabuk unuttunuz Filistinli çocukları, ne çabuk unuttunuz mazlum halkların mücadelesini, ne çabuk unuttunuz "Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz." dediğiniz insanların yüzlerini, insanların resimlerini? Ama biz unutmadık. Sizin "dostum" dediğinize düşman, "düşmanım" dediğinize dost olduğunuzu unutmadık. Uluslararası arenada kimin elini sıkarsanız ertesi gün onun sonunu hazırlamak için çalışmaya başladığınızı unutmadık. Hüsnü Mübarek'e, Kaddafi'ye, Esad'a "dostum" dediğinizde Türkiye'de ağırlayıp, ortak Bakanlar Kurulu toplayıp objektiflere birlikte pozlar verdiğiniz Esad'ı daha sonra da düşman bellediğinizi unutmadık. Sayenizde Orta Doğu'da hiçbir inanılırlığımız, hiçbir güvenilirliğimiz kalmadı.
Mısır'da öldürülen Esma'dan bahsederken yanı başınızda, Roboski'de, Cisr eş Şuğur'da yapılan Türkmen, Kürt, Arap, Hristiyan ve Alevi katliamlarına gıkınızı çıkarmadınız gıkınızı. Çünkü, sizlerin ölen çocuklardan daha çok neyi sevdiğinizi biliyoruz; bunu da unutmadık. Bosna paralarını faize koyduğunuzu, Deniz Feneri'nde toplanan paraları iç edenleri nasıl koruduğunuzu biliyoruz; bunu da unutmadık. Sizin uluslararası siyasetinizin özeti Deniz Feneri'dir.
Dünyanın geri kalanıyla tarihsel bağlarınızın olduğunu söylüyorsunuz. Aslında bu söylediklerinizde doğruluk payı var çünkü sizler İran'a Reza Sarraf'la, Suriye'ye El Nusra'yla, Mısır'a Müslüman Kardeşler'le, Irak'a IŞİD'le bağlısınız. Sizin "tarihsel bağ" dediğiniz şey siyasi çıkarınızdır; altın ticaretiniz, silah ticaretiniz, mezhepçi siyasetiniz, ayakkabı kutularında sakladığınız halkın paralarıdır.
Bütün Orta Doğu'yu savaş alanına çevirdiğiniz yetmiyormuş gibi her gün uyandığınızda "Acaba nerede sorun çıkarabilirim?" diye düşünüyorsunuz.
Rus uçağını düşürdünüz, hemen ertesinde "Bilseydik düşürmezdik." diye kıvırmaya başladınız; Musul'a asker gönderdiniz, ertesi gün tıpış tıpış geri yolladınız. Dış politikada düştüğünüz çukurlar yetmiyormuş gibi şimdi de kafayı ODTÜ'ye taktınız. Sınavla, zekayla, akılla giremediğiniz ODTÜ'ye tankla, tüfekle mi gireceksiniz? ODTÜ bu ülkenin üniversitesi değil mi? Neden işgalci gibi davranıyorsunuz? Neden kendi üniversitenizi, öğrencinizi, yurttaşınızı düşman belliyorsunuz? Neden böyle bir psikoloji içindesiniz? Siz ODTÜ'yü bırakın, bırakın, Hatay'a bakın, Hatay'a; Kilis'e bakın; Antep'e bakın; Silopi'ye, Cizre'ye bakın; IŞİD'e bakın, IŞİD'e; orada, kaybettiğiniz insanlığı göreceksiniz. Emekliye bakın; taşerona, işçiye bakın; verdiğiniz sözleri yerine getirin, sorunlarını çözün sorunlarını. Habur'a bakın, Zaho'ya bakın, 10 binin üzerinde tır var, orada şoförler mağdur, şirketler mağdur. Onlar çözüm bekliyor, çözüm. Sayenizde ticaret felç oldu, felç. Siz ODTÜ'yü bırakın, Başika'ya bakın, Fırat'ın batısına bakın, bakın bakalım orada neler oluyor. Orada bitmiş dış politikanızı göreceksiniz. Siz ODTÜ'yü bırakın, gözünüzün önünde öldürülen Tahir Elçi'nin sokağına bakın, orada bitmiş iktidarınızı göreceksiniz. Ama bizler ne bu dünyayı kan gölüne çeviren savaş yanlılarının kuru gürültülerine pabuç bırakırız ne de ezene, sömürene, kan dökene, yetim hakkını çalana meydanı bırakırız. Bizler Mustafa Kemal'in devrimci ruhunu, Mahir'in o dağ yüreğini, Anadolu'nun bağrında harmanlanan bağımsızlık ateşini yüreğinde taşıyan "Yaşasın tam bağımsız Türkiye." diye haykıran Denizlerin çelik iradesini almışız da gelmişiz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Mustafa Kemal'le Deniz Gezmiş'in ne alakası var!
SERKAN TOPAL (Devamla) - Ne soyguncuya meydanı bırakırız, ne hırsıza, arsıza bu ülkeyi teslim ederiz. Biz olduğumuz sürece ne sultanlar ne padişahlar ne de diktatörler bu ülkede rahat yüzü görmeyecekler. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay'da her dinden, her etnik gruptan esnaf yan yana, kardeşçe dükkânlarını açar, kendi dillerinde dualarını ederek güne başlarlardı. Bizler Sünni-Alevi, Müslüman-Hristiyan demeden birlikte kutlarız bayramlarımızı. Hiç sormadık birbirimize "Siz kimdiniz?" diye, aklımıza da gelmedi, dert de etmedik. Kardeşliğimizi ve ekmeğimizi birlikte çoğaltırken tek derdimiz insan olmaktı. Ali Ömer'e, Ömer İsa'ya sahip çıkar. Ömer namaza gidecekken dükkânını İsa'ya, İsa kiliseye gidecekken dükkânını Ömer'e, Ali'ye bırakır da gider. Huzur vardı, barış vardı, kardeşlik vardı. Şimdi, Ali'nin, Ömer'in, İsa'nın dükkânlarında ne bereket kaldı, ne huzur kaldı.
Ayakkabı imalatçısını bitirdiniz, zeytin üreticisini bitirdiniz, çiftçiyi bitirdiniz, ticareti bitirdiniz; yaşlı elleriyle, yorgun bedeniyle ömrünü zeytine vermiş nenemi, dedemi bitirdiniz ama siz ne yaparsanız yapın, ne ederseniz edin Ali'nin, Ömer'in, İsa'nın kardeşliğini bozamayacaksınız, bitiremeyeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, şimdi, Hatay'da ve sınır illerde bir kaygı var, bir endişe var, bir güvensizlik var, bir huzursuzluk var. Bunu yaratan sizlersiniz. Yanlış dış politikanız yüzünden bu hâllere geldi. Acil bir şekilde barışa endeksli bir dış politika uygulamak zorundasınız. "Hayır" mı diyorsunuz, "Her şey güllük gülistanlık" mı diyorsunuz; o zaman gelin, başta Hatay olmak üzere sınır illerde bir araştırma komisyonu kuralım. Hodri meydan, buyurunuz!
Boğazına kadar yolsuzluğa bulaşan siyasilerimizden, devletin ve milletin parasını çocuklarının vakıflarına peşkeş çekenlerden, savaş çığırtkanlığıyla binlerce insanın ölümüne neden olan kişilerden hesap sorulmayacak mı zannediyorsunuz? Sokak ortasında tekmelerle katlettiğiniz kişilerin hesabı sorulmayacak mı zannediyorsunuz? Yitirdiğimiz askerlerimizin, kan gölüne dönen bir coğrafyanın, birbirine düşman hâline getirilmiş insanlarımızın, dili, dini, ırkı ve inancından ötürü sokak ortasında yine kardeşi, komşusu, arkadaşı tarafından linç edilmesinin tek sorumlusu sizlersiniz. Bu yüzden "barış" kelimesini ağzınıza almadan önce ellerinizi temizleyip vicdanınızı sorgulayacaksınız, ondan sonra bu kürsüde barıştan dem vuracaksınız.
Bizler, makamlar ve mevkiler için değil, ülkemiz için, vatanımız için, halkımız için, barış için çalışacağız; bu ülkeye özgürlüğü, barışı, hakkı, hukuku getirene kadar çalışacağız. Bu vatan, ayakkabı kutularındaki paralar değildir, makam arabaları değildir. Bu vatan, görkemli saraylar değildir. Bu vatan, tırlardaki silahlar, bitmeyen yalanlar değildir. Bu vatan, dolarları sıfırlayanların değildir. Bu vatan, sevdadır, aşktır. Bu vatan, tam bağımsızlık ruhunu taşıyan Denizlerin, henüz 89 günlükken gözünün altından vurulan Miray bebeklerindir. Bu vatan, hayallerini satmayan Ahmet Atakanların, gülüşü mücadelemize ışık olan Abdocanların, "Özgür dünya" diye haykıran Ali İsmail Korkmazlarındır. Bu vatan "Şehadet mi, esaret mi?" denildiğinde şehadet şerbeti içip toprağa düşen Mehmetçiklerindir.
Seçim kazananlar, tarihin şaşmaz defterine her şeyin kaydedildiğini aklınızdan çıkarmayın çünkü biz unutmadık, unutturmayacağız.
İnsanlık sevgimiz, gelecek güzel günlere inancımız, medeniyetlerin, hoşgörünün, kardeşliğin ve barışın iç içe geçtiği bu coğrafyaya indirilen semavi dinlerin şehrinden Hatay'ımızdan, Miray bebeğin dünyalara bedel kokusunu yüreğimizden taşıyarak Türkiye'de, Orta Doğu'da, dünyada barışı haykıracağız, barışı haykıracağız, barışı haykıracağız!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)