GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:23
Tarih:05.01.2016

TALİP KÜÇÜKCAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış politika bir vizyon meselesi. Öncelikle bunu tespit etmemiz gerekiyor ve dinamik bir süreç olduğunu da asla unutmamalıyız. Bu dinamik süreci tarih, coğrafya, insan, toplum, ekonomi, güç dengeleri, hepsi beraber etkiler. Dolayısıyla, değişkenleri çok olan bir süreçten bahsediyoruz. Bu değişkenleri dünyanın hiçbir yerinde ve tarihin hiçbir zamanında sadece tek bir ülkenin, sadece tek bir gücün de kontrol etmediğini, şekillendirmediğini biliyoruz. O nedenle, dış politika değerlendirmelerini yaparken, dış politikaya eğer mümkünse, bir karne biçilirken, bu dengelerin, bu varyasyonların ve bu değişkenlerin mutlaka göz önünde bulundurulması lazım.

Biz dış politika değerlendirmesi yaparken genellikle siyah-beyaz gözlüğüyle bakıyoruz. Bunun yanlış olduğunu ifade etmekte yarar var. Dış politika uzun süreli bir süreç, inişli çıkışlıdır. Sadece Türkiye açısından baktığımızda bizim ülkemizin hayallerini, planlarını, programlarını hayata geçirebileceği ama bunun da ötesinde, yanımızda, bölgesel ve küresel güçlerin planlarının olduğunu bilmemiz lazım. İşte bu nedenle biz diyoruz ki: Dış politikanın iç politika gibi değerlendirilmemesi lazım. Evet, iç politikada çok daha rahat, eğitim politikasında, çalışma hayatında karneler verebilirsiniz, "başarılı-başarısız" kelimesini kullanabilirsiniz ama dış politika söz konusu olduğunda "başarılı" ve "başarısız" sıfatları ve kelimeleri hiçbir şey ifade etmiyor, onu ifade etmekte yarar görüyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ 2002'den bu yana dış politikada yeni çığır açmıştır. Bunu bütün dünya kabul ediyor. Özellikle soğuk savaş sonrası uluslararası ilişkiler iki kutuplu olmaktan tek kutuplu olmaya doğru evrilmiştir. İşte, bu süreç de Türkiye gibi ülkelere yeni alanlar açmıştır. Türkiye de bu dönemde kendi politikalarını geliştirme yönünde hızlı adımlar atmıştır.

Ve AK PARTİ politikalarına baktığımızda şunu açık ve net bir şekilde görebiliyoruz değerli milletvekilleri: AK PARTİ iki önemli kıskaçtan dış politikamızı kurtarmıştır veya uzaklaştırmıştır. Bunlardan birincisi, dış politika kararlarında ideolojik bakış açısının kısıtlarını AK PARTİ ortadan kaldırmış; doğu-batı dengesini kurmuş, bu iki dünya arasında özellikle Orta Doğu ve İslam dünyasıyla ilişkiler yeniden başlatılmış ve derinleştirilmiştir ama bu yapılırken Avrupa Birliği ve Batı asla ihmal edilmemiştir.

İkinci kıskaç, güvenlik ve tehdit algısının ortadan kaldırılmasıdır. AK PARTİ döneminde güvenlik ve tehdit algısı üzerine dayalı dış politika ortadan kaldırılmış, yerine güven, iş birliği anlayışı devreye sokulmuştur.

Bakın, Kıbrıs, Ermenistan, Yunanistan, Rusya ilişkilerine baktığımızda bunu açık ve net bir şekilde görebiliriz. Daha dün bu ülkelerle Türkiye kavgalıyken AK PARTİ döneminde çok ciddi ilişkiler geliştirilmiştir.

Liderler düzeyinde hiç yapılmayan şeyler yapılmıştır. Orta Doğu'nun problemleri Londra'da, Washington'da, Berlin'de konuşulurken Bağdat'ta, Şam'da, İstanbul'da konuşulmaya başlanmıştır. Bunun önemli gelişmeler olduğunu hepiniz gayet iyi biliyorsunuz ve işte, Türkiye, bunu yaparken çok boyutlu, çok değişkenli bir çerçevede bunu yapmıştır.

Burada şunu ifade etmekte yarar görüyorum sevgili arkadaşlar: AK PARTİ döneminde öyle açılımlar yapılmıştır ki bugün dünyada en fazla temsilciliği olan 7'nci ülkeyiz. Bu, son derece önemli. Yaklaşık 240'a yakın ülkede Türkiye'nin büyükelçilik, konsolosluk veya farklı şekillerde temsilcilikleri bulunuyor. Bu, Türkiye'nin açılımının bölgesel olmaktan çok daha öte küresel bir önemi olduğunu gösteriyor. Bununla yetinmiyoruz -biraz sonra değineceğim- TİKA gibi, Yunus Emre kültür merkezleri gibi pek çok başkentte, pek çok kültür merkezinde Türkiye şu anda temsil ediliyor hem de çok önemli bir şekilde.

Bu çok boyutluluk çerçevesinde bakın biz neler yaptık, bunu ifade edeyim, bunu görün. Diğer partilerimizin de aynı şekilde dış politika vizyonunun olmasını biz elbette ki tercih ederiz, eleştirilerine elbette açığız ama şunu görelim: Avrupa Birliğiyle ilişkiler çıpa olarak belirlendi bizim iktidarımız döneminde ve şimdi de yeni bir ivme kazandırıldı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hani havai fişek patlatmıştınız Avrupa Birliğine girdik diye!

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - 29 Kasım Zirvesi Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir adım oldu bizim için tekrar, 14 Aralıkta da biliyorsunuz yeni bir fasıl açıldı.

Vize muafiyeti görüşmelerine başlandı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına şimdiye kadar açılmayan Avrupa Birliğinin kapıları, inşallah, yıl sonu itibarıyla açılacak. Sizin çocuklarınız, bizim çocuklarımız, doğudan, batıdan, istedikleri zaman istedikleri ülkeye gidebilecekler. Bu, AK PARTİ'nin takip ettiği dış politika vizyonunun bir sonucu olacaktır.

NATO gibi, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi, AGİT gibi kurumlarla Türkiye yakın ilişkiler içerisinde olmuştur ve bu ilişkiler derinleştirilmiştir. Afrika, Latin Amerika açılımları başlatılmış ve Türkiye çok ciddi bir saha kazanmıştır. Bakın, bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yenidir. Bu bahsettiğimiz bölgeler Dış İlişkiler Komisyonunda gündeme geldiğinde arkadaşlarımız haritadan açıp bakıyorlar, Türkiye Cumhuriyeti hangi ülkelerle... Pasifik'ten tutun Asya'nın derinliklerine kadar yeni ülkelerle anlaşmalar yapıyoruz. Bu anlaşmalar da sizin huzurunuza gelecek ve göreceksiniz ki Türkiye dış politikasında çok önemli adımlar atılmış.

Komşu ülkelerle stratejik iş birlikleri geliştirdik. Elbette bütün ilişkiler biteviye bütün dünya tarihinde aynı şekilde gitmez, inişli çıkışlı olur. Ve pek çok ülkeyle biz vizeleri kaldırdık. Burada bir amaç vardı; bölgesel istikrar, bölgesel kalkınma ve bölgesel iş birliği. Türkiye bu alanda önemli adımlar attı; Lübnan'la, Suriye'yle, Ürdün'le vizeler kaldırıldı.

Bugün biz Hatay'dan bahsediyorsak, insanlar Hatay'da Arapça ilanlar vermeye başlamışsa bunu unutmayalım, bu, AK PARTİ Hükûmetinin politikasının bir sonucuydu, Suriye krizi başlayana kadar; ona da ayrıca değinmeye çalışacağım.

Körfez ülkeleriyle çok yakın ilişkiler kuruldu, yatırımların Türkiye'ye gelmesi sağlandı. ABD ve Rusya'yla ilişkileri de biliyoruz, son krize gelene kadar.

Bakın, dış politikada çok ilkesel bir duruş benimsedik. Bazı problemlerin kaynağı buradadır. İşte diğer partilerle belki anlaşamadığımız konu budur. Birincisi, Türkiye insani diplomasiyi önceledi, TİKA gibi kurumlar aracılığıyla dış yardımlarda dünyanın en yoksul ülkelerine kadar gittik ve bu konularda şu anda da en çok yardım yapan ilk üç ülkeden bir tanesiyiz ve önümüzdeki dönemde de insani yardım zirvesini Türkiye olarak biz ev sahipliği hâlinde, inşallah, toplayacağız.

Suriyeli mültecilerin korunması, işte bu insani politikanın bir sonucudur sevgili arkadaşlar. Yaklaşık 2,5 milyon insan bizim ülkemize geldi ve hayat buldu. Bu son derece önemli. Bütün dünyanın takdir ettiği bir gelişmeden bahsediyoruz.

İkinci ilkemiz bizim, dış politikada demokrasi, insan hakları ve adalet arayışlarına destek vermek olmuştur sevgili arkadaşlar. Zaman zaman eleştiriliyoruz, "Mısır'daki hadiselere niye destek verdiniz, Suriye'deki sivil kalkışa niye destek verdiniz ya da başka ülkelerdeki arayışlara?" Şunun için destek verdik: Bu arayışları Türkiye başlatmadı, bunları biz tetiklemedik ama bir yerde insan onurunu, haysiyetini ilgilendiren adalet arayışı varsa buna destek verdik ve vermeye devam edeceğimizi de söyledik. Dolayısıyla biz bu ilkelerden asla vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Çünkü Türkiye, hatırlarsınız, bir model ülke olarak gösterildi. Biz hiçbir zaman "Model ülkeyiz, ilham kaynağıyız." demedik. Niçin? Çünkü Türkiye'de AK PARTİ gibi muhafazakâr bir parti seçimle iktidara gelebiliyor, seçimle de gidiyor. Demokrasiyle kavgası yok, laiklikle kavgası yok ama onları küresel ölçekte, küresel ve evrensel ilkelere göre yeniden tanımlıyor ve dönüştürebiliyor. Muhafazakâr bir iktidarın ekonomik kalkınma sağlayacağını da gördü yakın coğrafyamız ve o nedenle Türkiye'ye gelmeye başlamışlardı. Bu özellikleri nedeniyle Türkiye'ye model ülke diyenler bir baktılar ki Türkiye saha kazanmaya başladı burada, sahasını derinleştirmeye başladı, itirazlar da başladı. Daha dün bize model ülke diyenler şimdi diktatörlükle suçlamaya başladılar. Bunun altını kalın harflerle çiziyorum çünkü Türkiye dış politikada ilk defa bağımsız kararlar vermeye başlamıştır (X) sevgili kardeşlerim, sevgili arkadaşlarım.

Dolayısıyla, biz Arap uyanışına destek verdik çünkü Türkiye'de de bir uyanışa önderlik ettik. 2002'den bugüne kadar yapılan demokratik reformlara bakarsanız bunu çok iyi bir şekilde anlayacaksınız.

Şimdi Türkiye'de dış politikamızı mezhepçilikle suçluyorlar. Ne kadar anlamsız, ne kadar temelsiz. Bakın, siz bunları yaparken biz ne yaptık, biliyor musunuz? Ben üniversitede hocayken, milletvekili değilken Adalet ve Kalkınma Partisi, mezhepçilik ne tür bir sonuç doğurur, bunu biliyordu. Buna İnternet'te bakın, göreceksiniz, 7-8 Eylül 2012'de Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsünde Dinî Liderler Konferansı düzenledik, Marmara Üniversitesinde. Sayın Cumhurbaşkanımız konuşmacıydı ve -ilk defa- sevgili kardeşlerim, şunu söylüyorum size: Bu dinî liderler her mezhepten vardı, Sünniler vardı, Şiiler vardı, Hristiyanlığın tüm mezhepleri vardı. Kendi ülkelerinde aynı masada oturamayanları Türkiye masaya oturtmuştur ve biz bunlarla mezhepçiliğin tehlikelerini tek tek görüştük ve konuştuk.

"Türkiye bu pozisyonda." Hâlâ aynı pozisyondayız ve şu anda diyoruz ki: Suudi Arabistan ile İran arasındaki kavganın ya da gerilimin kavgaya dönüşmemesi için ara buluculuk girişimlerinde bulunuyoruz. Bunu açık ve net söyleyelim. Biz zulümden kaçan Ezidilere de kucak açtık. Diyorlar ki: "Mezhepçisiniz." Nasıl bir mezhepçilik bu? Türkiye'ye gelen her mağdura, her mazluma kapılarını açan bir ülkeden bahsediyoruz.

Ben bu anlamda Hataylı kardeşlerime çok teşekkür ediyorum. Hatay'ı karıştırmak istediler. Hataylılar kalbini açtı, gönlünü açtı, takdir ediyoruz onları. Hatay'a bu olaylar başlamadan önce de gittik biz, milletvekili olmadan önce gitmiştim ben ve orada dediler ki: "Suriyeliler yemek yiyor, parasını vermiyor. Suriyeliler dolmuşa biniyor, parasını vermiyor."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Bunları sokakta dillendirmeye başladılar. Niçin? Gelenlere bir düşmanlık olsun diye. Ama Hataylılar sahip çıktı, arkasında durdu. Helal olsun onlara diyoruz buradan sevgili kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Küçükcan.

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Dolayısıyla, dış politikayla ilgili bir eleştiri de terör ve şiddete, bazı terör örgütlerine Türkiye'nin destek verdiği. Bundan daha büyük bühtan olamaz, bundan daha büyük suçlama olamaz. IŞİD'i ilk defa terör örgütü olarak belirleyen Türkiye'dir, bunu bilin.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Sisi ne zaman geliyor, Sisi'yi ne zaman karşılıyorsunuz Sisi'yi?

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Türkiye PYD'ye de IŞİD'e de bölgede hâkim olmaya çalışan bütün terör örgütlerine karşıdır, bunu bilin.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Sisi'yi ne zaman karşılıyorsunuz? Onu bir söyleyin. Ne zaman görüşüyorsunuz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, bir dakika süre verelim sözünü toplasın.

BAŞKAN - Sayın Küçükcan, süreniz dolmuştur.

Teşekkür ediyoruz.

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Bir şey daha söylüyorum, AK PARTİ'yi diğer partilerden ayıran en önemli özelliklerden bir tanesi şudur sevgili arkadaşlar: Biz diktatörlerin yanında, 300 bin tane insanı öldürenin yanında, gidip o liderle fotoğraf vermedik, bu da önemlidir, önemlidir, başkaları verdiler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Adamı güldürüyorsun yahu! Bu söylediğine kendin inanıyor musun?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - İsrail'e muhtaç hâle getirdiniz Türkiye'yi, İsrail'e muhtaç hâle getirdiniz.

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Bütün dünyanın gözü önünde bu zalimi, bu diktatörü meşrulaştırmaya çalıştılar. Ondan sonra diyorlar ki şimdi: "Biz şiddete destek..."

BAŞKAN - Sayın Küçükcan, süreniz dolmuştur.

Teşekkür ediyoruz.

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Asla kabul etmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)