| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 05.01.2016 |
EKMELEDDDİN MEHMET İHSANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizi biraz sükûnete davet etmek istiyorum. Onun için, derin nefes alalım ve sükûnet içerisinde hem ben konuşmamı yapayım, arz edeyim hem de siz dinleyiniz.
Dış siyasetin millî seviyede meşruiyetini sağlayan temel prestijlerden birisi millî çıkardır, menfaattir. Bu kavramın ekonomik, güvenlik unsurları, başka unsurları vardır. Bu unsurlar, ülkenin stratejik bir çerçevesi içerisinde oluşur ve bu unsurlar bütün ülkeler için geçerlidir. Tabii, her ülkenin kendi jeostratejik pozisyonu var, tarihi var, vesairesi onun için farklılıklar arz eder ama temelinde meşruiyeti nedir? Millî güvenliktir; millî güvenlik, millî ekonomi, ülkenin huzuru, sınırların korunması, vesaire, bildiğiniz konular. Bu dış politikanın bir yönü tehditleri önlemek, menfaatleri maksimize etmek ve bunu da yaparken "soft power" dedikleri, "yumuşak güç" dedikleri, siyasi ekonomik güç, diplomatik güç, vesaire gibi konular, bütün ülkeler için bu geçerlidir. Ama, tabii farklılıklar biraz önce arz ettiğim gibi.
Bugün Türk dış politikasına baktığımız zaman birkaç yıldan bu yana Türkiye'nin komşularıyla sıfır sorun gibi bir masum hedefe yöneldiğini -ki bu güzel bir hedefti- görüyoruz fakat bunun yanında Türkiye'nin, Ankara'nın kural koyucu olduğunu iddia ettik; bu, çok önemli bir iddiadır ve bu, başka iddiaları ve sizin buradaki durumunuza challenge eden, meydan okuyan başka güçleri de davet ediyor. O bakımdan burada bir çatışma potansiyelini yaratmış oluyorsunuz.
Şimdi, Suriye'ye baktığımız zaman oradaki insanlık trajedisi parçalanma süreci ki, bizim için en önemli husus Suriye'nin parçalanmamasıdır. Türkiye'nin millî çıkarı Suriye'nin parçalanmaması meselesidir; bunu sağlamamız lazım ama baktığımız zaman Türkiye'nin Suriye'deki nüfuzunun ortadan kalkmak üzere olduğunu görüyoruz ve Irak'a bizi davet eden, askerlerimizi davet eden Irak Hükûmeti bugün bizi Birleşmiş Milletlere ve Arap Ligi'ne şikâyet ediyor, kınama kararlarını çıkarmaya çalışıyor; o bakımdan, bugün dış politikanın nereye geldiğini görüyoruz.
Rusya bizim kuzey komşumuzdu, bugün Rusya hem kuzey hem güney komşumuz oldu; bunun altını çizmek lazım. Biz Suriye'yle soğuk savaş yıllarında büyük bir cephe içerisinde, Batı ittifakı içerisinde NATO'yla beraber karşı karşıya bulunduk ama o yıllar içerisinde ne bu taraftan o tarafa ne o taraftan bu tarafa bir çakıl taşı atılmış değildi ve komünizm tehlikesi olduğu hâlde, Türkiye'de, Türkiye Hükûmeti altmışlı yıllarda, yetmişli yıllarda Sovyetler Birliği'nin yardımıyla sanayisini kurdu; bu, çok önemli yani Rusya'nın gösterdiği dostluk, soğuk savaş, hasım olduğumuz hâlde, farklı paktlar hâlinde karşı karşıya geldiğimiz hâlde Rusya bize yardımcı olmuştur. Bugün hiçbir sebep yokken birdenbire Rusya'yı düşman noktasına taşıdık ve gördüğünüz sıkıntıları, yaşadığımız sıkıntıları hepimiz beraber görüyoruz. O bakımdan, bugün bizim dış politikamız kaygan zemin üzerinde yürütülmektedir ve hadiselerin sevkiyle yalpalanmaktadır.
Türkiye ne yapmalı dış siyaset bakımından? Türkiye'nin şunu yapması lazım: Bir, her şeyden önce güvenilir bir dost ve müttefik olduğunu göstermesi lazım. İkinci husus, öngörülebilir bir siyasetin olması lazım. Üç, uzun ve kısa vadeli hedeflerini ayırması lazım ve kendi kapasitesine göre siyaset yapması lazım yani Türkçe darbımeselde, atasözünde, yorganına göre ayağını uzatması lazım. Yani şu kadar ülkede eskiden bu kadar sefaret varken bu kadar yeni sefaret açtık. Bunlar güzel şeyler ama bunlar biraz lüks şeyler çünkü yani haritaya baktığınız zaman bunun biraz lüks olduğunu görürsünüz. Bunun detayına girmek istemiyorum.
O bakımdan, son yıllarda iç politikada geçerli hâle gelen kişilik merkezli çatışmacı ve aşağılayıcı üslupla dış politika yürütmeye gittiğiniz zaman bu neticeyi alırsınız ve yalnız kalırsınız, dostunuz olmaz, eski dostlarınız düşman hâline gelir. Kırmızı çizgi, her gün kırmızı çizgi çizerseniz o kırmızı çizginin hiçbir kıymeti olmaz.
Ben sizlere şu Mecliste 1998'de çizilen bir çizgiyi, kırmızı çizgiyi arz etmek istiyorum. Eminim ki 1998'de burada bulunan sayın milletvekilleri bunu hatırlayacaklar. Sene 1998, sonbahar ayları, Suriye'de saklanan Abdullah Öcalan'ın yönetiminde PKK terörist faaliyetleri azmıştır. Türkiye, Suriye Hükûmetine bu konuda rahatsızlığını tekrar ifade ettiği hâlde "Bizde yoktur." demiştir. 16 Eylülde, Kara Kuvvetleri Komutanı, Hatay Reyhanlı'da ilk mesajı gönderdi, "Sabrımızı taşırmasınlar." dedi. İki hafta geçti hiçbir şey olmadı ve 1 Ekim 1998'de rahmetli Demirel bu kürsüye geldi ve orada yaptığı konuşmada şu cümleyi söyledi, iktibas ediyorum Demirel'in konuşmasını: "Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum." Bitti, Demirel'in cümlesi bu kadar. Ne oldu? Şu oldu: İki gün sonra, hemen bir iki gün sonra Hüsnü Mübarek buraya geldi. Ankara'yla Şam arasında mekik dokudu ve 9 Ekimde -yani Demirel burada 1 Ekimde konuşuyor- Şam'dan bize mesaj geliyor "Abdullah Öcalan'ı tutmayacağız, bırakacağız, göndereceğiz." Ondan sonraki hikâyeyi biliyorsunuz. İşte kırmızı çizgi böyle çizilir arkadaşlar. (MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, o günkü Hükûmette kim vardı? Demirel Cumhurbaşkanı, rahmetli Ecevit Başbakan, Sayın Bahçeli Başbakan Yardımcısı(x) ve rahmetli İsmail Cem Dışişleri Bakanı. Bir koalisyondu. Şu kötü koalisyonlara bakınız, bunu yaptı, bir gerçek kırmızı çizgi çizdi. Onun için, lütfen, bu kırmızı çizgi meselesinde biraz daha iktisatla davranalım ve bunu biraz daha azaltalım yoksa kırmızı çizgi külliyatı çok büyümüştür.
Ben burada şunu söylemek istiyorum: Türkiye çok büyük sıkıntılar içerisine girmiştir. Sıkıntılarından bir tanesi de birkaç gün önce oldu, iki komşu ülke olan, ikisi de İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi olan Suudi Krallığı'yla İran İslam Cumhuriyeti arasındaki çatışma. Siyasi çatışma mezhebi çatışmaya dönüşmek üzere ve bu bizi de yakar. Onun için Türkiye'nin bu hususta inisiyatif kullanması lazım ve bu iki ülke arasındaki ara buluculuğa Türkiye'nin soyunması lazım.
Benim burada arz edeceğim ikinci bir husus: Meclisimizin parlamenter diplomasi icra etmesi lazım. Sayın Başkan, zatıaliniz vasıtasıyla Sayın Meclis Başkanımıza bunu ulaştırmak istiyorum. Parlamenter diplomasi yapmamız lazım ve bu parlamenter diplomasiyle komşularımızla aramızı bulmak lazım. Hükûmete yardımcı olalım çünkü dış siyaset millî bir konudur. Ayrıca bu parlamenter diplomasi içerisinde de Rusya'yla bir an evvel arayı bulmamız lazım.
Son olarak; MHP olarak biz, CHP'nin Anayasa'nın 98'inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını talep eden önerisini kabul ediyoruz.
Saygılarımla arz ederim efendim.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)