| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 07.01.2016 |
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Derin devlet hakkında HDP Grubunun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Tabii, derin devlet Türkiye'nin sadece bir bölgesinde değil, Türkiye'nin tüm bölgelerinde özellikle 1950'den sonra uygulanan bir yöntem.
Biraz evvel AKP adına konuşan konuşmacı da burada bir derin devletten söz ederken -derin devlet zamanın her aşamasında olmuştur- karşısındaki, beraber siyaset yaptıkları, birlikte Türkiye'yi dizayn ettikleri iş birlikçilerini "derin devlet" olarak tanımlıyor. Tamam, onlar derin devlet, onları anladık da siz bu iş birliğini yaparken derin devletin neresindeydiniz, bunu da sormak en doğal hakkımız diye düşünüyorum.
26'ncı Dönem 17 Kasımda açıldı. 17 Kasımdan bugüne kadar, birinci önceliğimiz Türkiye'nin problemlerini çözmek olmalı diye düşünüyorum. Türkiye'nin problemlerini evet çözeceğiz ama Türkiye'nin problemlerinin sadece terörden ibaret olmadığını hep birlikte biliyoruz.
Nedir Türkiye'nin problemleri? İşsizlik problem, Roman kardeşlerimizin yaşam koşulları bir problem, Türkiye'de 4/C'ler, 4/B'ler problem, yine, üretimin olmaması problem, yoksulluk problem. Birçok problemden söz etmek mümkün.
Peki, çözülmüş mü bu problemler? On üç yıllık, on dört yıllık AKP iktidarları döneminde çözülmüş mü? Bunların hiçbirinin çözülmediğini, tek tek maddeler hâlinde konuşursak göreceğiz; ona değinmeyeceğim. Mesele, en önemli mesele terör. Terörü konuşuyoruz 17 Kasımdan bu yana. HDP önergeler veriyor, araştırma önergeleri veriyor, işte AKP'nin oylarıyla reddediliyor ama birlikte yola çıkmıştınız, 24'üncü Dönemde birlikte barış süreci başlattınız, İmralı süreci başlattınız, Kandil süreci başlattınız ama şimdi birbirinizi öyle bir dille yeriyorsunuz ki bu barışı yakalamak bu dille mümkün değil; ne AKP'nin diliyle mümkün ne HDP'nin diliyle bu barışı yakalamak mümkün değil arkadaşlar.
Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde biz barışı yakalayamıyorsak, AKP, MHP, CHP, HDP barışı yakalayamıyorsak bilin ki sokakta da barış olmayacak demektir arkadaşlar.
Onun için de ne yapmamız gerekiyor? Burada bir millet olmamız gerekiyor önce. Milletin subjektif tanımına bakalım, okumak istiyorum; hocamlar gibi ben sosyolog değilim, onun için de okuyarak daha net olur diye düşünüyorum: "Aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği, ortak gelecek ideali olan topluluklardır." diyor millet.
Şu hâlimize bakın, 17 Kasımdan bu yana veya öncesine bakın.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Maalesef.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Biz bir millet miyiz? Basit, 4 tane kategoriye ayırayım hemen: Sekülerler, muhafazakârlar, Kürt milliyetçileri, Türk milliyetçileri.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ne alakası var! Biz milliyetçi falan değiliz.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - İşine bak sen, işine!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Bunlar aynı anda aynı duyguyu hissetmiyorlar, aynı ortak tarihi yaşamaktan uzaklaşmışlar. Onun için, Ankara'da 102 vatandaşımız öldüğünde Konya'da ıslıklıyorlardı. 10 Kasımı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olarak hep birlikte, ona bir vefa borcu olarak anarken bir başka grup da 10 Kasımı kurtuluş olarak görüyor bu ülkede ve ülkenin Cumhurbaşkanı, 10 Kasımı kurtuluş olarak görenleri baş tacı edip onu piyasaya pazarlıyor. Böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Şimdi, nasıl geldik bu hâle? 2002'den bu yana, AKP iktidarları dönemindeki ötekileştirme, AKP iktidarları tarafından mezheplere yapılan vurgu, ırklara yapılan vurgu bizi bu hâle getirdi. Evet, bu kürsü sadece Türklerin ve Kürtlerin kürsüsü değil arkadaşlar...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Mezurayla kafatası ölçtünüz! O tarihe git bak, o tarihe.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Susar mısın lütfen! Sus lütfen!
Bu kürsü Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan tüm etnisitelerin kürsüsüdür. Bunlardan biri de benim.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Milletin kürsüsü.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Bu ülkede sadece Kürtler ve Türkler yaşamıyor. Bunu bilerek bu kürsüye geldiğinizde, ortak problemlerimizi çözmek üzere öneriler getirmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Bravo! İnşallah!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Şimdi, 1984'ten bu yana bunları yaşıyoruz. Aynı AKP grubu, 24'üncü Dönemde, bizi barışa düşman olmakla, barışı sabote etmekle, barışı istememekle suçluyordu, şimdi yeni grupta tam farklı şeyler söylüyorlar. Bütün yeni AKP grubu milletvekili arkadaşlara sesleniyorum: Lütfen, 24'üncü Dönemdeki arkadaşlarınızın bu kürsüden yaptığı konuşmaları, gazetelere vermiş oldukları beyanları, nasıl o "İmralı" diye, "Kandil" diye taktığınız... Tarihte bir ilk; benim çok hoşuma gitti, bir arkadaşım söyledi, bir ada adıyla anılması, bir dağ adıyla anılması olayların, ilk defa burada oluyor. Nasıl övgüler yağdırdığınızı, nasıl devlet adamı rolleri biçtiğinizi hepimiz biliyoruz ama 1984'ten bu yana, defalarca bu ülkede barış veya ateşkes yapıldı, defalarca bunlar bozuldu, hiç kimse... Şimdi, sonuçlarını konuşuyoruz, ölen kardeşlerimizi konuşuyoruz, ölen annelerimizi konuşuyoruz, ölen çocuklarımızı konuşuyoruz, ölen askerlerimizi, polislerimizi, güvenlik güçlerimizi konuşuyoruz. Niye bu noktaya geldiğimiz konusunda en ufak bir yorum yapmıyoruz bu kürsüden; konuşmuyoruz, nasıl çözeceğimizi de söylemiyoruz. Sadece yaptığımız iş, yermek ve sonuç olarak önümüze konan şeyleri konuşmak, konuşmak. Tarihten ders almadığımız görülüyor. Bugün gazetelerinize bakıyorum: O 8 tane havuz medyası, milyon dolar verilen gazeteleriniz aynı olaydaki ölü sayısını bile farklı gösteriyor aynı 1984'te, aynı 1989'da olduğu gibi. Ne diyorlar biliyor musunuz? "Kandil'i yerle bir ettik.", "Teröristlerin kaçacak deliği kalmadı.", "Şu kadar oldu, bu kadar oldu." 50 bin kişi kaybettik, kaybetmeye devam ediyoruz. Demek ki 1989 ağzıyla, demek ki 1990'lı yılların ağzıyla bu işlerin çözülmediğini, çözülmeyeceğini hepimiz beraber fark etmek zorundayız, görmek zorundayız. Bunu gördüğümüz gün, çözülmeyeceğini gördüğümüz gün bu işi başaracağız, tekrar birlikte yaşamı inşa edeceğiz diye düşünüyorum.
Bakın, 1989'dan iki örnek vermek istiyorum. O gün köylerde insanlar, sivil insanlar öldürülüyordu, o gün bu Mecliste araştırma önergeleri veriliyordu. Örneğin, Yoncalı köyü. "Hakkâri'de Bir Mevsim" filminin çekildiği köy, bu köy. Sivil köylüler öldürülüyordu çünkü o tarihteki PKK'nın uygulamaları neydi? Yurt dışından geliyor, yurt içinde eylem yapıyor, daha çok kırsalda yapıyordu; şimdi şehirde yapıyor. Yine, 1989'da Derebaşı'ndaki sivil vatandaşların, sivil köylülerin öldürülüşünü söylemek istiyorum. Bugünden ne farkı var? O gün köylerde öldürülüyordu sivil vatandaşlar, bugün şehirlerde öldürülüyor. Devletin görevi, hukuk devletinin görevi sivil vatandaşların yaşam hakkını sağlamaktır.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Aynen öyle.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Eğer bir devlet sivil vatandaşlarının, çocuğunun, evladının, annesinin anayasal olan yaşam hakkını savunamıyorsa bir bölgede, bilin ki orada egemenliğini kaybetmiş demektir, egemenliğini terk etmiş demektir.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Aynen öyle.
HAYDAR AKAR (Devamla) - AKP hükûmetleri döneminde nasıl kaybetti egemenliğini, nasıl terk etti egemenliğini devlet? Söyleyeyim: Evet, barış yapılmalı, hep de söyledik bunu ama yapacağınız yöntemin yanlış olduğunu söyledik, yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu söyledik, bunların hepsini söyledik ama siz ne yaptınız? Alandan çekildiniz, emniyet güçlerine, askerinize, valinize "Aman ha, dokunmayın." dediniz. Dünyada örneklerine bakın, bu kürsüden defalarca verildi. Sri Lanka hariç her tarafta, devletler barış sürecinde, müzakere sürecinde alandan çekilmezler, o günkü anayasalara, yasalara aykırı bir eylem varsa onun cezasını verirler, hukuk kanalıyla verirler. Siz alanı terk ettiniz.
Bakın, siz alanı terk edince ne oldu: Bir, insan kaynaklarını güçlendirdiler. Sadece Kocaeli Üniversitesinde 2015'te 284 öğrenci PKK'ya katıldı.
Niye katıldı arkadaşlar? On üç yıldır, on dört yıldır devleti siz yönetmiyor musunuz? Eğer siz yönetiyorsanız, bu öğrencilerin, üniversitedeki öğrencilerin, yöredeki gençlerin PKK'ya niçin katıldığını ve gerçekleri anlatmak, o gerçekleri tespit ederek onların çözümlerini de üretmek zorundaydınız. Neredeydiniz siz bunu yaparken? PKK lojistik desteğini artırırken, mühimmat stokunu artırırken siz neredeydiniz?
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Seksen senedir sen neredeydin? Onu konuş, onu!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Siz neredeydiniz, siz? Sen şoförlüğünü yapmaya devam et! Anlamazsın sen bu işlerden!
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - On üç yıllık merhamet hareketini değil, seksen yıllık CHP'yi konuş.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsüdeki hâtibe müdahale etmeyelim.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Şimdi, 1968'den beri 648 tane terör örgütü üzerinde inceleme yapılmış. 648 terör örgütünün yüzde 40'ı polisiye yöntemlerle, yüzde 7'si askerî yöntemlerle, yüzde 43'ü de siyasi anlaşmalarla çözülmüş, yüzde 10'u da teröristlerin zaferiyle sonuçlanmış. Polisiye ve askerî yöntemle çözülenlere baktığınızda, bunların 3-5 kişilik gruplardan, aktivistlerden oluşan, arkasında halk ve siyasi destek olmayan terör örgütleri olduğunu görüyorsunuz. Demek ki bunun yöntemi silahla çözüm değil.
Buradan Hükûmete sesleniyorum, buradan HDP'ye de sesleniyorum, buradan bütün gruplara sesleniyorum: Bu ülkede Kürt'üyle, Türk'üyle, Gürcü'süyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle birlikte yaşayacaksak ve bunları, ırklarımızı asla konuşmayacaksak çözümü burada üretmek zorundayız. Eğer burada çözüm üretemezsek bilin ki bu ülkede barış olmaz, bilin ki bu ülkede kardeşlik olmaz.
Bu gerçeklikten yola çıkarak inşallah, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet Halk Partisinin önerdiği şekilde bu çözümü üretir ve kardeşçe yaşamaya devam ederiz diyorum.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)