| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında Yatırım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 07.01.2016 |
CHP GRUBU ADINA HİLMİ YARAYICI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 sıra sayılı uluslararası anlaşma üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Bu anlaşmayla ilgili, grubumuzda uygun görüş var, destekleyip "evet" oyu vereceğimizi şimdiden söyleyeyim.
Biz ülkemiz ve halkımız yararına olan her şeyi destekleriz ancak maalesef, halkın yararının iktidar tarafından gözetildiğini söylemek çok zor. İlan edilen sokağa çıkma yasakları ve yaşanan çatışma ortamıyla ülke âdeta yangın yerine dönmüştür. Biz bu yangını yerinde görmek üzere İstanbul Milletvekilimiz İlhan Cihaner'le birlikte Diyarbakır'a gittik. Burada sivil toplum örgütleri, belediye başkanı, vali, vatandaşlarımız ve tüm kurum başkanlarıyla görüştük. İnanın, gördüklerimiz ve dinlediklerimiz karşısında dehşete düşmemek elde değildi. 2015 yılının 16 Ağustos gününden bu yana yaygın bir şekilde sokağa çıkma yasakları uygulanmaktadır. Bu süreçte başta Diyarbakır olmak üzere 17 yerleşim yerinde 55 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, doğrudan doğruya 1 milyon 300 bin vatandaşımız bu durumdan etkilenmiş. Dolayısıyla, nüfusun tamamı ekonomik, sosyal, siyasal açıdan bu durumdan etkilenmiştir.
Çatışmasızlık ortamının sona erdiği 24 Temmuzdan 29 Aralık 2015 tarihine kadar İnsan Hakları Derneği verilerine göre 58'i çocuk olmak üzere toplam 379 sivil vatandaş ve güvenlik görevlisi ne yazık ki hayatını kaybetmiştir. Bu ölüm ve yaralanmalar gün geçtikçe hızla artmaktadır.
Çatışmaların yaşandığı bölgelerden son dört ayda 200 bin -sadece Sur ilçesinde iki haftada 22 bin- vatandaşımız yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalmıştır.
Bölgede ekonomi durmuş, işsizlik almış başını gidiyor. Sur'da aynı dönemde 361 iş yeri kapanmış, 41 iş yeri başka bölgelere taşınmış ve en az 5 bin çalışan ne yazık ki işsiz kalmıştır. Bu durumda, kapanan ve kiralarını ödeyemeyen, sosyal güvenlik primlerini ödeyemeyen esnaflardan bahsediyoruz.
Kendi vatanlarında mülteci konumuna düşürülen insanlarımız, kendilerine Suriyeli mülteciler kadar dahi değer verilmemesine kahroluyorlar. En acısı da insanlarımız, vatanlarında hastanelere gidebilmek için bile beyaz bayraklar taşımak zorunda kalmışlardır.
Dünya savaşlarında dahi cenazeye saygı gösterilirdi. Çanakkale Savaşı'nda cenazelerin kaldırılıp gömülmesi için savaşa gün içerisinde ara verildiği hikâyelerini hepimiz biliyoruz. Görüştüğümüz vatandaşlarımızın en büyük yakınmalarından birisi de cenazelerinin çatışma ortamlarından alınamaması, alınsa dahi ne yazık ki defnedilememesiydi.
Bölgede ekonomi durmuş, işsizlik almış başını gidiyor. Kadim dostunuz İsrail'le yakınlaşmanızın bir ürünü müdür bilemem ama bölge hızla Gazze'leşmektedir. Sur'da, Cizre'de ve daha birçok yerde kent merkezlerinin tanklar ve ağır silahlarla bombalanmasını ekranlardan ne yazık ki her gün izlemekteyiz. Vatandaşlarımız, tank ve top atışlarıyla kendilerinin toptan hedef alındığını ve ötekileştirildiklerine inanıyorlar. Bu sese kulak vermediğiniz sürece bir halkı toptan kaybetmek üzere olduğunuzu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Çatışmaların yaşandığı son dört ayda en az 58 çocuk öldü. Çocuklardan söz ediyoruz, gözlerine bakmaya doyamadığımız çocuklarımızdan ve bu çocukların büyük bir çoğunluğu ya evlerinin önünde, ya bir parkta, ya bir gösteride, ya evlerine isabet eden bir tank mermisiyle öldürülüyorlar. Tıpkı Berkin Elvan gibi Sur'da 12 yaşındaki Helin Şen de ekmek almaya giderken bu şekilde öldürülmüştü.
Sizleri bilmem ama artık çocuklarıma her sarıldığımda evladının cesedini buzdolabında saklayan anneler, cesedinin hemen yanında duran babalar, vurulan çocukların görüntüsü geliyor aklıma ve içimi tarifsiz bir acı kaplıyor ne yazık ki. Çocuklarıma sarılamıyorum artık, buna gözünü, kulağını kapatan iktidarı gördükçe de insanlığımızdan utanır hâle geldik.
Bir eğitimci olarak söylüyorum, çocuklarda nasıl bir travma bıraktığınızın farkında mısınız? Unutmayın, bugün hendeklerin arkasında olan çocuklar 1990'lı yıllarda faili meçhul cinayetlerde kurban giden, köylerinden göç ettirilmek zorunda kalan insanlarımızın çocuklarıdır. Sürekli, güvenlikçi politikalarınız ne yazık ki iflas etmiştir. Her seferinde aynı şeyi yapıp sürekli farklı sonuçlar beklediniz, hiçbir zaman geçmişle yüzleşmediniz. "Analar ağlamasın." derken de samimi değildiniz, samimi olsaydınız analar çocuklarının cenazelerini buzdolaplarında saklamak zorunda kalmazlardı. Aslında hiçbir zaman dünün muktedirlerinden farkınız yoktu, olsaydı Çorum'u, Maraş'ı, Sivas'ı, 1990'lı yıllarda yakılan Lice'yi, Cizre'yi, 15 bin faili meçhul cinayetin dosyasını açardınız. Bugün de samimi değilsiniz, daha dün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan diyor ki, Bütün kurumlarda bulunan memurlara ilişkin de elinin tersiyle itebilecek ve topyekûn savaş açacak bir yaklaşımla, bir şiddet diliyle "Bunları bertaraf etmeliyiz." Dolayısıyla, bu dil, size hiçbir şey kazandırmadı ve kazandırmayacak.
İncelemelerimizde, hendeklerin arka planında sizin bu savaşa bakışınızın izlerini gördük. Artık kimse yargınıza ve hukukunuza inanmıyor. Hiçbir canın değeri, Cumhurbaşkanınıza edildiğini iddia ettiğiniz hakaretler kadar önemli değil ne yazık ki. 16 yaşındaki bir çocuğu Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklayabiliyorken, bir gece yarısı evinde oturan Dilek Doğan'ın sabaha karşı katili olan polisi elini kolunu sallayarak gezerken tutuklama gereği dahi görmüyorsunuz. Bütün bunların kırılmalara yol açtığının farkında değil misiniz? Bölgede yaşanan duygusal kopuşun farkında değil misiniz? Emin olun, bu şiddet ortamı böyle sürdükçe yarın barışacak kimseyi bulamayacaksınız.
Evet, hendekle bir sonuç alınamayacağının farkındayız. Bu açılan hendeklerin bir an önce kaldırılmasını da istiyoruz ve mutlaka çatışma dışında bir çözümün mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu çözümün adresinin de Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu her fırsatta dile getirdik. Artık, bu güvenlik odaklı siyasetinizi bir yana bırakıp farklı çözümler üretmenizin zamanı gelmedi mi? Açılan hendekleri tankla, topla kapatabilirsiniz ama gönüllerde oluşan hendeği kapatacak bir silah henüz icat edilmedi. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
"Çıkar boynundan at o ipi çocuk!
Salıncaklar mı yok sana?
Kalk hadi o soğuk betondan,
Yatacak başka yer mi yok sana?
Annemi verdim, babamı verdim, en sevdiklerimi verdim ölüme de;
Ben bu yaşımda gitmenin böylesini görmedim.
Kırılan bir boyun gibi orta yerinden kırıldığını ömrün...
Görmedim Âdemoğlunun dalından koparılır gibi koparıldığını...
...ve böylelikle umut etme kabiliyetimizi aldılar elimizden.
Ne diyeyim, dilerim ihtiyacı olan birine gidiyordur bizden çaldıkları umut!
Dünya adaletsiz çocuk!
Dünya zorba.
Elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda.
Bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle, bahara kalmaz, gelirim yanına."
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)