| Konu: | YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 128 |
| Tarih: | 30.06.2012 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; ben de Sayın Adalet Bakanından bir ricayla konuşmama başlamak istiyorum: Mümkünse bütün adliyeleri kapatın. Bunu da anlamış değilim; her çıkan sanki okul ister, fabrika ister, yol ister gibi "Bizim adliyemizi niye kapattınız?" diye feveran ediyor. Hani buralarda adalet dağıtılsa gam yemeyeceğim. Buralar artık adalet dağıtılan yerler olmaktan da çıkmışken niye bu mahkeme açtırtma histerisi, bunu anlamış değilim. Ben rica ediyorum, benim seçim bölgemdeki bütün adliyeleri kapatın Sayın Bakan, programınıza alın. Bir gün buraya çıkıp şekva etmeyeceğim, yani Allah razı olsun da diyeceğimi buradan taahhüt ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben sizin isteğinize itiraz ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Siz işinizi hep mahkemelerle görmüşsünüz. Bu rejim de savaş meydanlarında kurulmamıştır, bu rejim, mahkeme salonlarında kurulmuştur, cumhuriyetin bizatihi kendisi ve mahkeme salonlarında dönüştürülmektedir. Olan biten bu arkadaşlar. Öyle mahkemelere çok bel bağlamayın.
Bir de muhalefet partisi adına konuşan sayın vekiller "Abdullah Öcalan İmralı'da mı, değil mi?" üzerinden bir tartışma yürütüyorlar. Öyle bir, kendi kendini tekzip eden yaklaşım ki, burada "demokrasi, demokratlık ve tutarlı olmak" bahsine dair bir iki şey söyleyip ondan sonra o mevzuya gireceğim.
Bu ülkede bir koster arızası, tarihimize "Koster Vakası" olarak geçecek ağır bir hak ihlali yapılırken çıkıp mahkûmun hüviyetine bakılmaz. Hurşit Tolon ya da Abdullah Öcalan ya da bir başkası olduğu zaman kanaatinizin değişmemesi lazım. Diyeceksiniz ki: "Bir mahkûm niye avukatıyla görüştürülmüyor?" O gün o soruyu sormayanın bugün spekülasyonlar üzerinden bir yaklaşım geliştirmeye hakkı yoktur. Biraz, demokrasi ve tutarlılık bahsinde bence daha dikkatli, daha özenli davranmaya ihtiyaç var.
İcra iflasla bir bağlantı kurmak âdettendir. Evet, meseleye "Adalet iflas etmiştir, icracısı da kapıdadır." diyerek bir geçiş yapıp bu icra faslından özel yetkili mahkemelere, bu manasız ve vahim tutuklamalara dair bir şeyler söylemek istiyorum.
Bu ülkede yargının siyasallaşması hep konuşulur. Bu meseleyle, 2'nci paket görüşülürken siyasetin yargısallaşması bahsinde bir şeyler söylemiştim. Yargıdaki ihtimaller iki tanedir arkadaşlar, ya beraat edersiniz ya mahkûm olursunuz; yani ya sizin tezinize haklılık atfedilir ya haksız olduğunuz tescil edilir. Bu, bir yönüyle adalet için gereklidir, böyle de olması gerekir ama siyaset üç ihtimallidir. Siyasetin üçüncü ihtimali ve yargıda olmayan bir diğer özelliği şudur: Üçüncü ihtimali, uzlaşmadır; yargıda olmayan şey, tarihselliğiyle birlikte ele almadır. Siz, siyaset gibi üç ihtimalli bir meseleyi yargının tekeline bırakırsanız ne olur? Bunun için tarihe bakmakta fayda var. Ne var tarihimizde? Bugün "özel yetkili mahkemeler" denilen şeyin, adı ne olursa olsun, yetkileri itibarıyla, çerçevesi itibarıyla, yaklaşımı itibarıyla ve eyleyişi, gördüğü işler itibarıyla istiklal mahkemelerinden hiçbir farkı yoktur. Ha kel Ali ha kör Ali, hiç fark etmez. O gün yapılan uygulamalardaki hoyratlık neyse, bugün de budur. Başka bir müşterekliği de var; bundan hep muhalifler, ağırlıklı olarak Kürtler ve itiraz edenler, hak talep edenler mağdur olmuş ama tarih dileyenler için ibretle doludur, buna dair birkaç hatırlatma yapmak istiyorum.
Bu kel Ali, kör Ali, o üç Ali, neyse işte onlar -Allah amelleri kadar rahmet etsin- işi o kadar azıtmışlardı ki bunları buraya getiren irade "Ulan bir mahkeme de sizin için kurarım." demek zorunda kaldı. Bugün özel yetkili mahkemelerin revizyonu için telaffuz edilen de bunun kibarcasıdır "Kafamızı bozmayın, bir mahkeme de sizin için kurarız." Niye? Çünkü iktidara yöneldi, arada bir savaştır, bir mücadeledir, sürüp gidiyor. Fakat, sosyolojik bir şeydir, sıkıntıyı ihraç edecek bir yer olmayınca "alavere, dalavere, Kürt Mehmet nöbete" hesabı Kürtlerin, solcuların, öğrencilerin, kadınların, hak talep edenlerin üzerine bu sıkıntı ihraç edilmeye başlıyor. Burada, sağcı-solcu olmanıza gerek yok. Adalet duygusu ile biraz kendimizi serfiraz kıldığımızda, bu meseleye nereden bakacağımız son derece netleşir. Niye? Adaletsizlik bir kez yol oldu mu, adında "adalet" olan bir kurum adaletsizliği bir nevi müstenit yapmaya başladı mı, kimin kapısını çalacağı belli değildir. Ya, bunun için biraz tarihe bakmak yeter. Hep böyle olmuş, şimdi de böyle olagelmekte. Ne olmuş? Şeyh Sait'in yargılanmasından bahsedeyim, bu ana dil meselesine de bir şey olsun. Zekeriya Sertel anılarında anlatır; o zaman bir komünist gazeteci bunlara der ki, Zekeriya Sertelgil mahkemeye giderken: "Burada yargılamalar çok hızlı, ceza da genellikle idam." Şeyh Sait yargılanırken mahkeme tarihe geçmiştir, "Sanığın idamına, yargılamanın devamına" diye bir replik bu ülkenin adli tarihine çok kötü renklerle damgasını vurmuştur: "Sanığın idamına, yargılamanın devamına." Bugün de yapılan bu. Orada der ki: "Asılarak tecziyesine." Kürtler sadece idamı bildikleri için "İdam ..."(x) diye sevinirler, yani "İdam yok." diye. Tümünün idamına karar verilmiştir oysa.
İstiklal mahkemelerinden geçtik.
Şimdi, Darbeleri Araştırma Komisyonu olarak biz, Sayın Süleyman Arif Emre'yi ziyaret ettik geçmişe dair bilgilerinden faydalanmak için. Sayın İdris Şahin -Naim olmayanı- Sayın Feyzullah Kıyıklık ve ben, Bolu'da, Allah uzun ömür versin, Süleyman Bey'i ziyaret ettik. Şöyle bir şey anlattı, çok ibret var -konuşmanın da sonuna gelmişiz- dedi ki: "Ahmet Emin Yalman suikastinde mahkeme çok orantısız cezalar vermiştir. Kime? Necip Fazıl, Serdengeçti ve o dönemin Demokrat Partiye muhalefet eden daha birçok adamına." İlgili Yargıtay dairesinin cezayı bozacağı anlaşılınca Menderes apar topar kimi getirmiştir o Yargıtay dairesinin başına biliyor musunuz? Salim Başol'u. Aynı Salim Başol, Menderes'in idamına karar vermiştir. Bugün de yapılan bu; Kürt muhalefetini bastırmak için mahkemelerden insan devşirildi, özel heyetler kuruldu, şimdi bunlar dediler ki: "Gelin, bakalım, sizi de yargılayacağız." Bütün dava bundan ibaret. Sayın Başbakan tutuklu vekiller söz konusu olduğunda dönüp bize diyor ki: "Van Belediye Başkanının ikinci fay hattı, siyasal hat." İkinci fay hattı, oradaki seçmenin BDP'ye teveccüh etmesiyle gözaltına alınıyor. Niye? İlk günden bu kararı vermişti, demişti ki: "Buraya yardım gitmez." Sebep? "Bunlar parayı dağa gönderiyorlar." Hüküm önceden verildi, delillerini toplamaya çalışana kadar bir hayli zaman geçti. Şimdi, bunları alıyorlar. Tutuklu vekiller söz konusu olduğunda, 10 binlere ulaşmış Kürt tutuklaması söz konusu olduğunda Başbakan bize diyor ki: "Yargıya güvenin." Ama biz de buradan soruyoruz: Senin güvenmediğin yargıya, Sayın Başbakan, biz niye güvenelim? Bir bildiğin varsa söyle biz de bir gece rahat uyku uyuyalım. Sen kendi personelin söz konusu olduğunda?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - ?bir gecede bu Meclisten yasa çıkarıyorsun. Ondan sonra bize "güven" diyorsun.
Son olarak bir şey söyleyeceğim, Sayın Başkan, herkese verdiniz, bana da bir dakika?
BAŞKAN - Hiç kimseye vermedim.
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - O zaman biraz fiilen göstereyim.
Bakın, arkadaşlar, bugünkü Sabah gazetesi. "Devlet kayıtlarında rakamlarla KCK" diyor. Burada, 8 bin tutuklu olduğu söyleniyor. Bu, Sabah gazetesi, hani solcu bir gazete falan da değil, iktidarın yarı resmî yayın organı.
Şimdi, Sayın Hüseyin Çelik hiç haya etmeden çıktı dedi ki: "Bunlar yalan söylüyorlar, 1.100 kişi." Aynısını bu kabinede söylemeyen bakan kalmadı. İşte, bakın, burada rakamlarla gösteriliyor.
BAŞKAN - Sayın Önder, teşekkür ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu mahkemelerin kökünün ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Bu yasanın eksiklerinin de tamamlanarak daha tekamül etmiş bir şekilde bu belayı bu milletin gündeminden kaldırmasını talep ediyoruz.
Hepinize saygılar, sevgiler. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.