GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:33
Tarih:27.01.2016

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada sokağa çıkma yasakları çok konuşuldu. Yani, hukuki temeli var mıdır, yok mudur, nasıldır, birçok konuşma burada yapıldı ama Parlamentonun bir tutum almadığını gördük. Bu Parlamento eğer bir tutum alsaydı, başından itibaren böyle bir tutum alsaydı belki bu duruma gelmeyecektik. Çünkü, 16 Ağustos'ta sokağa çıkma yasakları ilan edilmeye başlandı, o tarihten bu tarihe de yaklaşık 7 kentte, 19 ilçede 59 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Hâlen Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 2 Aralıktan bu yana devam eden sokağa çıkma yasağı var. Ben gününü unuttum ama iki aya yakın oldu. Silopi'de ve Cizre'de vardı, Silopi'de kaldırıldı. Cizre'de hâlâ 14 Aralıktan bu yana devam eden sokağa çıkma yasağı var ve onun üzerine verilmiş bir araştırma önergesi var. Ben, bu araştırma önergesinin hukukçu milletvekilleri tarafından bile okunduğu görüşünde değilim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye çok zor bir durumla karşı karşıya. Bunun nasıl bir vahim tablo yarattığının farkında değilsiniz maalesef. 1990'larda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapan, başvuru konusunda çalışma yapan, doktora yapmış bir arkadaşınız olarak bunu ifade edeyim: Türkiye, yakın tarihinde, 1990'larda bile karşılaşmadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir içtihadıyla ve uygulamasıyla karşı karşıya değerli arkadaşlar. Bakın, vahim bir tablo var. İç Tüzük'ün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kurallarının 39'uncu maddesi uyarınca böyle bir ön tedbir ne zaman verildi biliyor musunuz değerli arkadaşlar, kimin aleyhine verildi benzer karar? Gürcistan'dan Rusya'ya karşı yapılan başvuru konusunda verildi; bir de Ukrayna'dan Rusya aleyhine yapılan başvuru konusunda 2013-2014 yıllarında verildi böyle bir başvuru, tedbir başvurusu.

Arkadaşlar, bakın, bunun vahimliğine lütfen bir eğilin, sizden rica ediyorum. Anayasa'ya göre bu devlet, demokratik bir hukuk devleti, Anayasa'ya göre. Anayasa Mahkemesi -bireysel başvuru yapılmaya yetkilendirildi 2010 tarihindeki referandumla- 2012 tarihinden bu yana bireysel başvuru alıyor, bir iç hukuk yolu olarak öngörüldü. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin bir bölgesinden giden başvurularla ilgili olarak Türkiye'deki mahkemelere yani bizim hak arayacağımız mahkemelere gitmeden, hiç onu araştırmadan, hiç ona bile bakmadan yani Anayasa Mahkemesine gitmiş mi, gitmemiş mi; Cizre'deki, Mardin'deki, Diyarbakır'daki idare mahkemelerine gitmiş mi, gitmemiş mi, hiç onlara bakmadan böyle tedbir kararları veriyor değerli arkadaşlar, şöyle tedbir kararları veriyor. Farkında mısınız bunun ne anlama geldiğinin? Ciddi söylüyorum, farkında mısınız? Ne diyor bu kararlar biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bakın, faksla, postayla, mail yoluyla, bu kime gönderiliyor biliyor musunuz? Hükûmete gönderiliyor, bakanlığa. Ne diyor biliyor musunuz? Biz ulaşmaya çalışıyoruz telefonlarla; ambulans gönderin, burada yaralı var, ulaşamıyoruz. Türkiye'nin dışında, Strasbourg'da bir mahkeme, Ankara'dan yapılan, İstanbul'dan yapılan, Cizre'den avukatların mail yoluyla gönderdiği başvurularda Türkiye Cumhuriyeti'nin Adalet Bakanlığına -faksla gönderiyor- ne diyor biliyor musunuz: "Gidin, bu yaralıyı oradan alın, tedavi ettirin, yaşam hakkına müdahale gelmesin." Ve biz burada, sağduyumuzu yitirmiş bir biçimde, sığ tartışmalar yapıyoruz. Bunun anlamı ne biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Türkiye'de hukuk yok. Anayasa Mahkemesi dâhil olmak üzere, Türkiye'de yargı yolu yok.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Öyle bir şey değil o ya!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Yargı yolu yok değerli arkadaşlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu söylüyor değerli arkadaşlar.

AYHAN GİDER (Çanakkale) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çifte standardı o.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Abartılı bir şey yapıyorsun ya! Ben biliyorum, yok öyle bir şey ya!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bunu bilen arkadaşlarınıza lütfen, bir danışın, ne anlama geldiğini bir anlatsın. Şimdi, burada oturmuşsunuz, yarışıyoruz sağduyumuzu yitirmiş bir biçimde.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Öyle bir şey değil o.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlar, bugün yaşamını yitiren 3 polise Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Ölen bütün yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum ve bu saniyeden itibaren de hiç kimsenin ölmemesini, hendeklerin, barikatların kapatılmasını ve normal bir yaşama dönülmesini istiyorum. Ama istemekle, benim bu kürsüde konuşmamla olmuyor ki. Burada bunu konuşabilmeliyiz. Burada bir süreç başlatabilmeliyiz. Birbirimizi dinlemeliyiz. Kulaklarınız bize kapalı olmasın. Dinleyelim birbirimizi ve konuşalım ve bir mekanizmayı oluşturalım değerli arkadaşlar.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Doğru değil, o doğru değil, sen de bilirsin.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Ya, "Doğru değil." diyorsunuz da... Arkadaşlar, bakın, laf atmayın. Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Adalet Bakanlığına gönderdiği karar, 39'uncu madde uyarınca. "Doğru değil." diyorsunuz da bunu ben mi icat ettim Allah'ınızı severseniz!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Anlamsız, hukuki bir temeli olmayan bir şey.

AYHAN GİDER (Çanakkale) - O onların uyguladığı çifte standart.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, 4 tane böyle karar verildi. 4 karara rağmen, bu kararlar uygulanmadı ve 3 kişi yaşamını yitirdi. Muhtemelen, daha sonra yapılacak başvurularda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 90'lı yıllardan çok ağır bir biçimde, yaşam hakkı ihlallerinden Türkiye'yi mahkûm edecek. Tabii, sizin ya da bu Meclisin umurunda olmayabilir; "Veririz parasını, insan haklarını ihlal ederiz." Artık öyle değil değerli arkadaşlar. Bakın, niçin bu durum 90'lı yıllara benzemiyor?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Öyle bir belge değil elindeki ya!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - 90'lı yıllarda herkes kendi acısını yaşıyordu, kendi içinde yaşıyordu, çevresiyle yaşıyordu; şimdi sosyal medya üzerinden anında haberdar oluyoruz, anında.

O nedenle, diyoruz ki değerli arkadaşlar: Bu duygusal kırılmanın sonu iyi değil. Bu Meclisin, hepimizin, milletvekillerinin sağduyuyla düşünmesi lazım. Bizim sokaktaki insanlar gibi düşünme, onlar gibi davranma lüksümüz yok. Bizi bu millet bu nedenle buraya gönderdi; sağduyuyla konuşalım ve bu hendeklere, ölümlere, çatışmaya dünyanın bulduğu çözümleri de gözeterek bir çözüm yolu bulalım. Evet, sonsuza kadar ölüm olabilir, otuz yıldır oluyor zaten. Bundan rahatsızlık duymuyorsak böyle devam edelim.

Zaten, bugün, sizin çok takip ettiğiniz gazetelerin köşe yazarlarından birisi feryat ediyordu, "Bu hâl olağanlaştı, olağan hâle geldi, ölümlere karşı bu sıradanlaştı ve kimsenin sesi çıkmıyor, ben buna isyan ediyorum." diyordu, bu mealde sözler söylemişti kendi köşesinde ve sizler her gün o gazeteyi okuyorsunuz. Yani, sizden gelen sesler de artık böyle. Ya, altmış güne yakın bir sokağa çıkma yasağı olur mu?

Bakın, bugün Diyarbakır Sur'dan bana gönderilen fotoğraflar değerli arkadaşlar: Burası Suriye sınırı değil değerli arkadaşlar, Edirne'den Yunanistan'a geçmek isteyen, Bulgaristan'a göçmek isteyen insanlar da değil. Diyarbakır'ın Sur ilçesinde, insanlar denklerini almışlar sırtlarına...

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Kimden kaçıyorlar?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - ...kendi yurtlarında, kendi kentlerinde, beş bin yıllık kadim kentlerinde sürgün yaşamı yaşıyorlar.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Kimden kaçıyorlar?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - 200 bin nüfus sürgün oldu, muhacir oldu kendi kentlerinde.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Sezgin Bey, kimden kaçıyorlar, kimden?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bunun sorumlusu kim değerli arkadaşlar? Herhâlde sürgüne giden bu yurttaşlar değil, çözüm bulamayan, çözüm aramayan ve burada sığ tartışmalar yapan bu Parlamentodur, tümümüzüz, çözüm bulamıyorsak biz bulamıyoruz. Ama, biz burada bir duvarla karşı karşıyayız maalesef, duymuyorsunuz, görmüyorsunuz, kulaklarınızı kapatmışsınız bu seslere.

ÜMİT ÖZDAĞ (Gaziantep) - Suçlu PKK değil de Parlamento mu?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, bugün, İnsan Hakları Derneğinin Diyarbakır Şubesi rakamları yayınladı. Sokağa çıkma yasakları döneminde ölen sivillerin sayısı 198 kişi değerli arkadaşlar. Buna ne diyeceğiz biz? 33'ü çocuk, 43'ü kadın, 122'si erkek, yaralıların sayısını saymıyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Hiç terörist öldürülmemiş mi? Terörist ne kadar öldürüldü? Terörist yazmıyor mu orada?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, bununla bir yere varamayız. Ben Diyarbakır'da sizin haklarınızı korurken, şiddete, teröre karşı çıkarken sen ayak ayak üstüne atmış belki evinde çay içiyordun, tamam mı?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Nereden biliyorsun?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Nereden biliyorsun?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bu, böyle, buradan laf atmakla olmaz değerli arkadaşlar, böyle laf atmakla olmaz. Ben size makulü ve doğruyu göstermeye çalışıyorum. Bu hâl, hâl değildir.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Dön, onu terör örgütüne söyle!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bu hâl, hâl değildir değerli arkadaşlar. Gidişatımız doğru değildir, doğru yolda gitmiyoruz, insanlarımız, gençlerimiz, çocuklarımız yaşamını yitiriyor.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Sezgin Bey, dön, onu terör örgütüne söyle, tamam mı?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Beş bin yıllık kadim kentlerimiz toplarla, tanklarla yok ediliyor, kültürümüz yok ediliyor, tarihimiz yok ediliyor ve bunun bedeli de Türkiye'ye ve bütün yurttaşlarımıza, hepimize ağır olur. Bunu söylemeye çalışıyoruz değerli arkadaşlar, bunu söylemeye çalışıyoruz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Sayın Vekilim, kimden kaçıyorlar?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Lütfen, bir kez daha, akşam uyurken ilk önce Mevlüde İrem Çiftçi'nin anısını, sonra ölen diğer çocukların anısını ve kadınların, sivillerin anısını bir kez daha düşünün, ölen polislerin ve askerlerin anısını ve yakınlarını bir kez daha düşünün, yarın o vicdanla buraya gelin, temiz vicdanla buraya gelirseniz bu sorunları çözeriz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)