GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:36
Tarih:09.02.2016

GÜRSEL EROL (Tunceli) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; cumhuriyetin, demokrasinin, laikliğin, hoşgörünün ve barışın kenti olan özgürlükler şehri Tunceli'nin milletvekili olarak hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

1 Kasımda seçilmiş yeni bir milletvekili olarak da ilk konuşmamı Mecliste yapıyorum. Milletvekilliğimizin, 26'ncı Dönemin tüm milletvekillerimize hayırlı olmasını diliyorum; ailemize, kendimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum ve ben 26'ncı Dönem Parlamentosunun siyasal sorumluluğunun, tabii ki her dönem, her Parlamento döneminin kendine göre siyasal sorumluluğu farklıdır ama 26'ncı Dönemi, Parlamentonun siyasal sorumluluğunun daha ağır veballer altında sorumluluk taşımamızla birlikte yürüteceğimiz bir süreç olarak görüyorum.

Bu gösterdiğim resmi sanıyorum hepiniz merak etmişsinizdir. Sizlere 1919 yılında yaşanan bir olayı anlatacağım. Ben çünkü öneriyle ilgili lehte söz istedim. Lehte konuşmama gelmeden önce, benim Tunceli'de nasıl bir kültürden geldiğimi ve nasıl bir kültürün bireyi olarak hangi aileden geldiğimi bilmeniz açısından bu bilgiyi vermekte yarar görüyorum.

Değerli milletvekillerim, yıl 1919, İstanbul sarayı Elâzığ Valisi Ali Galip Paşa'dan Atatürk'ün Erzurum Kongresi'nden Sivas'a geçerken Dersimli milisler tarafından yolunun kesilip suikast düzenlenmesini ister. Bunun üzerine, Elâzığ Valisi Ali Galip Paşa Ferhatuşağı Reisi ve Rus harbinde Ruslara karşı sivil milislere albaylık rütbesiyle savaşan Diyap Ağa'yı çağırır. Diyap Ağa yaşı itibarıyla Elâzığ'a gidemez, küçük kardeşi Haydar Ağa'yı gönderir. Haydar Ağa Elâzığ Valisi Ali Galip Paşa'yla görüştükten sonra Dersim'e geri döner ve ağabeyi Diyap Ağa'ya bilgi verir. Fakat dönerken yanında Ali Galip Paşa yüklü bir miktarda altın vermiştir. Görüşmenin ve altınları almanın gerekçesi, Atatürk Erzurum'dan Sivas'a geçerken yolunun kesilerek suikast sonucu öldürülmesi. Diyap Ağa kendi aşiretindeki milisleri yanına alarak Atatürk'ün Erzurum'dan Sivas'a geçerken yolunu keser. Fakat bu istihbarat bilgi Atatürk'e daha önceden gitmiştir ve Atatürk'ün emir subayı "Paşam, Dersimli milisler yolumuzu kesti. Çatışalım mı?" diye sorduğunda Atatürk "Dersimlilerden bize zarar gelmez. Çatışmayın." diye talimat verir. Onun üzerine Diyap Ağa Atatürk'ün aracının yanına giderek Atatürk'ün arabasının kapısını açar ve aldıkları altını Atatürk'e verir. "İstiklal Savaşı'nda sizin buna ihtiyacınız var. Bu altınları biz size suikast düzenlemek için aldık ama İstiklal Savaşı'nda kullanasınız diye size getirdik." diyerek altınları Atatürk'e verir ve Atatürk'e aynen şu ifadeyi kullanır: "Paşam, bizim dışımızda da yerel milislere para ve altın verilmiş olabilir. Başka milisler de size suikast düzenleyebilir. Size Sivas'a kadar eşlik etmek isteriz." Ve Sivas'a kadar eşlik eder. Daha sonra, Meclis açıldığı zaman Atatürk Diyap Ağa'yı -o günkü adıyla Dersim Milletvekili olarak- ilk kurucu Meclis üyeliğine Dersim Milletvekili olarak çağırır ve Diyap Ağa Dersim'i temsilen Ankara'ya Meclise gelir.

Diyap Ağa'nın -Meclis tutanaklarında vardır- yalnızca iki konuşması vardır. Birincisi, Yunan ordusu Polatlı sınırlarına geldiğinde başkentin Ankara'dan Kayseri'ye taşınmasıyla ilgili Meclise önerge verilir. Bu önerge üzerine görüşmeler olur ve kargaşa çıkar. Diyap Ağa söz isteyerek "Beyler, biz buraya savaşmaya mı, kaçmaya mı geldik?" der, ulusal mücadeleye -verdiği ruha ve katkıya- destek vererek başkentin Ankara olarak kalmasını sağlar. (CHP sıralarından alkışlar) İkinci konuşması, yine Parlamentoda... İstiklal Savaşı döneminde ülkenin dört bir tarafında etnik kimliği ne olursa olsun -Kürtler, Türkler, Lazlar, Çerkezler- herkes o Parlamento yapısında var. Kürtlükle ilgili bir mesele açıldığında Diyap Ağa ikinci defa söz alır ve "Beyler, dinimiz bir, diyanetimiz bir, mezhebimiz bir, Kur'an'ımız bir, Peygamber'imiz bir, biz kardeşiz ve bu ayrılık ne?" diye sorar.

Bunları anlatmamdaki gerekçe şu: Değerli, sayın milletvekillerim, ben Atatürk ve cumhuriyet geleneğinden gelen bir ailenin bireyiyim. Diyap Ağa benim büyük dedem yani anne tarafından dedem. Ben Diyap Ağa'nın torunuyum. Tabii ki bu cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmak, kurucu değerlere sahip çıkmak, ülkenin üniter devlet yapısına sahip çıkmak; bunlar benim aileden gelen hem ahlaki hem siyasi sorumluluklarımdır.

Bakın, 7 Haziran seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi Tunceli'den milletvekili çıkaramadı, 2-0 HDP almıştı. 1 Kasımda ben aday oldum ve siyasi tablo 1-1 oldu ve HDP'ye karşı orada inanılmaz bir siyasi mücadele verdim çünkü eğer bugün bu Parlamento çatısı altında her siyasi düşünce varsa ve insanlar siyasi düşüncelerini özgürce burada savunabileceklerse, gündeme getirebileceklerse bizim de her düşünceye ve her özgürlüğe saygı duymamız lazım.

Niçin bu önergeyle ilgili lehte söz aldım? Değerli milletvekilleri, kamu kendi kamu düzenini korumakla sorumludur yani devlet kendi kamu düzenini korumak zorundadır ama aynı zamanda şunu da unutmayalım: Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir yani sizin, hukuk normlarını, hukuk üstünlüğünü görmezden gelerek bir bölgede, insanların, sivillerin yaşadığı bir bölgede yalnızca polisiye tedbirlerle "Terörle mücadele ediyorum." mantığınız doğru bir mantık değil.

Bakın, içinizde bir sürü teknik adam vardır. Eğer devlet bir bölgede baraj yapmaya karar vermişse o bölgeyi istimlak eder, kamulaştırır, mal sahiplerinin parasını öder ve o bölgeye barajı yapar. Eğer devlet bir bölgeden yol geçirecekse, o yol üzerinde eğer arsa varsa, tarla varsa, ev varsa kamulaştırır, bedelini öder ve o yolu oradan geçirir. Devlet eğer bir bölgede terörle mücadele edecekse, eğer o bölgenin sivil halkının da o bölgede olmasını istemiyorsa devletin o köyleri ve mahalleleri boşaltma yetkisi vardır ve bana göre de doğrudur ama o insanların olduğu ortamda çatışma yaratma hakkına sahip değildir ve o insanları boşaltırken de kendi kaderlerine terk etme hakkına da sahip değildir.

Bakın, Türkiye'de şu anda 3 milyon Suriyeli var ve 600 bin Suriyelinin geleceğini konuşuyoruz. Bunu ne adına yapıyoruz değerli milletvekilleri? İnsanlık adına. Son derece doğru, tabii ki sahip çıkacağız. Peki, bir tarafta Suriye'deki göçmenlere insanlık adına sahip çıkarken kendi yurttaşlarımızın barınmaları, o insanlarımızın yaşamlarını devam ettirebilmeleri için altyapıyı sunmadan onların yaşadığı yerde nasıl silahlı bir mücadeleyle o insanların yaşamlarını tehdit edebiliriz?

Zamanım az kaldı, bir istatistiki araştırma sonucunu size ileteceğim. Ben bir istatistiki araştırma yaptım sayın milletvekilleri: 1 terör örgütü mensubunun ölü ele geçirilmesinin devlete maliyeti 7 milyonla 10 milyon arasında değişiyor ve yine, bir aileden 1 terör örgütü mensubunu öldürdüğünüz zaman aynı aileden 3 kişinin o terör örgütüne katılma eğilimi var. Demek ki silahla bu iş çözülmez. Bakın, MSP ve CHP iktidarı döneminde, 1974 yılında biz 52 günde Kıbrıs'ı aldık, 52 günde. 480 şehidimiz var Kıbrıs'ta. 1984-2016... 9.700 şehidimiz var, 800 milyar dolar kaybımız var ve bugün -1984'te, olayların başladığı- aynı noktadayız. Yani söylemek istediğim: Bu ülkede Kürt sorunu varsa çözümün silahla olması mümkün değil. Demokratik kurallar içerisinde, hukukun üstünlüğü... Ve her şeyden önce bu Parlamentoda konuşurken birbirimizi anlayarak, birbirimizi dinleyerek bu sorunun çözümüyle ilgili fikir üretmeliyiz. Ben HDP'li arkadaşlarımla siyasal olarak asla aynı şeyleri düşünmüyorum ama hak veriyorum. Çünkü kendi seçim bölgelerinde yaşadıkları halkın çaresizliğini, doğal olarak, o acıyı yaşadıkları için burada gündeme getirmekte haklılar.

Değerli milletvekillerim, o bölgede yaşamadan, o bölgedeki insanların ölüm korkusunu yaşamadan... Ölüm korkusu tek taraflı değil. PKK'nın da ölüm korkusunu, baskısını yaşıyor, aynı zamanda kontrol dışı güvenlik güçlerinin de ölüm korkusunu yaşıyor. Bunları yaşamadan o bölgeyi algılamak, anlamak çok zor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜRSEL EROL (Devamla) - Bize düşen görev, bu süreçte Türkiye'de üniter devlet yapısı bozulmadan, cumhuriyetin temel değer yargılarından hiçbir şekilde taviz vermeden bu sorunun çözümüyle ilgili fikir üretmektir, düşünce üretmektir. Ben o bölgenin bir milletvekili olarak, bir siyasi sorumluluğu üstlenen bir milletvekili olarak bu konuşmayı yapmaktan kaynaklı, beni dinlemenizden dolayı hepinize teşekkür ediyorum. İlk konuşmam olduğu için biraz heyecanlı olmuş olabilirim. Hepinizden de özür dileyerek, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)