| Konu: | Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 10.02.2016 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu sabah, 10 Ekim Ankara katliamının 4'üncü ayı nedeniyle Ankara Garı'nda ailelerle beraberdik. O ailelerin acısı ancak adalet duygusu birazcık tamir edilebilirse hafifleyebilir; bu nedenle bu katliamı unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı her ay ve her zaman burada ifade edeceğiz, umarız adalete gerçekten ulaşmaları mümkün olur.
Ben, dün reddedilen bir önergemle ilgili söze başlamak istiyorum değerli milletvekilleri, Grubumuzun önergesiydi. Grup başkan vekilimizin başta belirttiği gibi, gene aslında aynı hadsizlikle reddedilen önergelerden birisi, çocuklarla ilgili; Türkiye'de çatışma sürecinde yaşanan çocuk ölümlerinin ve çocukların bu süreçte gördükleri zararın tespit edilmesi ve giderilmesi yönünde gerekli çalışmaların yapılması amacıyla verdiğim bir önergeydi ve bu önergede, bölgedeki vekillerimizin aktardığı, partimizin derlediği bilgilerle, Hümanist Büro ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı raporlarına göre "Çocuklar operasyon, çatışmalar ve gösteriler sırasında vurularak, sivil alanlarda bulunan mühimmatın patlaması sonucu, hasta olmalarına rağmen sokağa çıkma yasakları sebebiyle hastaneye götürülemedikleri için..." diye devam ederek ve "...polisten kaçarken apartmandan düşerek, polis tarafından dövülerek ve açılan ateşle vurularak yaralandı, hayatlarını kaybettiler." şeklinde devam eden bir önerge. İç Tüzük'ün 67'nci maddesi kapsamında görüldüğünden, "Polis tarafından dövülerek ve açılan ateşle vurularak yaralandı ve hayatlarını kaybettiler." ifadesi İç Tüzük'ün 67'nci maddesine aykırı görüldüğünden reddedildi.
Arkadaşlar, bu ülkede arkadaşımız Metin Göktepe kimin tarafından öldürüldü? Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Nihat Kazanhan, bunlar kim tarafından öldürüldü? Kim yaralanmış oluyor biz bu ifadeleri kullandığımız zaman? Polis tarafından öldürüldüler bu insanlar. Dolayısıyla, ben Mecliste gerçekten düşünce ve ifade özgürlüğünün aslında, bu önergelerin reddedilmesiyle ciddi bir şekilde ihlal edilmiş olduğunu düşünüyorum.
Aynı şekilde, avukatlık yaptığım onca yıl boyunca cezaevlerini ziyarete gidebildiğim hâlde, milletvekili olarak cezaevlerini ziyarete gidemiyorum. Bunun da ayrı bir ayrımcılık ve ihlal olduğunu düşünüyorum. Avukatlıkta en azından mesleki dayanışma vardı. Siz bunu içinize sindirebiliyor musunuz? Bu şekilde, düşünce ifade edilen ve beğenilmeyen önergelerin reddedilmesini, bir milletvekilinin verdiği önergenin reddedilmesini ya da cezaevlerini ziyarete gidememesini meslektaş olarak -asgarisinden- içinize sindirebiliyor musunuz? Ben açıkçası sindiremezdim.
Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun tasarısı yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesini sağlamak ve desteklemek, AR-GE insan kaynağı kapasitesini artırmak gibi hedefleri önüne koyuyor. Hedefler arasında bir konu da bilgiyi ticarileştirmek. Türkiye'de ödemeler dengesi açığı, ara ve sanayi mal ithaline dayanıyor. Reel sermaye yani sanayi sermayesi gitgide erimekte. Sıcak paraya dayalı bir ekonomimiz var yani üretmiyoruz, tüketiyoruz. Hane halkı borçlanması artıyor, reel yatırımlar inşaat alanında yani uzun süreli istihdam yaratmayacak alanlarda yapılıyor. Sanayide var olan yatırımlar katma değeri düşük, ucuz iş gücüne dayalı tekstil ve ara mal üretimi gibi sektörlerde yoğunlaşıyor.
Peki, söz konusu kanun tasarısı bu derdimize çözüm olacak mı? Sınai üretim yapan kamu işletmelerini birer birer, sanki başka türlüsü mümkün değilmiş gibi, zarar ettikleri gerekçesiyle kapatan, Türkiye'yi ucuz emek reklamlarıyla yabancı sermayeye pazarlayan, temel bilimleri kâr etmediği iddiasıyla neredeyse üniversitelerin dışına atacak bir Hükûmet böylesi bir sanayi ve teknoloji atılımını hakikaten başarabilir mi?
Esasen, kanun tasarısına hâkim görüş ne Türkiye'ye ne AKP Hükûmetine özgü. Dünyanın pek çok yerinde, özellikle Türkiye gibi çevre ve yarı çevre ülkelerde IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların önerdiği bu model ciddi direnişle karşılandı. Eğitimin ticarileşmesi, bilgi üretiminin yalnızca kâr getirecek sermayeye endekslenmesiyle birlikte uygulamaya konulan dönüşüme pek çok ülkede öğrenciler direnişle karşılık verdiler.
"Üniversite-sanayi iş birliği" diye anılan, üniversiteleri "özerklik" söylemini kullanarak piyasa mekanizmalarına doğrudan bağlayan söz konusu politikaların asıl hedefi ise özel sermayenin omuzlarından külfetli AR-GE yatırımlarının maliyetini almak, bu maliyeti vergi veren herkese ödetmek, öğrenciler ve akademisyenler dâhil üniversite kaynaklarını sermayenin sınırsız kullanımına açmaktı. Böylece, şirketler rekabet şanslarını yükselten araştırma faaliyetleri için daha esnek ve düşük maliyetli bir yol buldular. Üniversite ve akademisyenin misyonu değişti. Toplum yararı, yerini firma gibi işleyen üniversite ya da araştırmayı finanse eden işletmenin yararına bıraktı. Bu müdahalenin endişe verici bir diğer sonucu ise gerçekleştirilen projelerin üniversiteye gelir getirdiği oranda değerli sayılması. Söz konusu model bilimsel, teknolojik araştırma konularının belirlenmesinde ülke ve toplum ihtiyaçlarını değil, sermaye kuruluşlarının gündelik kâr hesabını merkeze koyuyor. Bu durumda, akademisyenler, bilimsel yaratıcılıktan ve düşünce ufkunun sınırlarını toplum yararına genişletmekten uzaklaşarak sermayenin ilgi gösterdiği, kısa sürede patent alabilecekleri alanlara yönelmeye başladılar ve âdeta birer girişimciye dönüşüyorlar. Sanayinin çıkarının üniversitelere böylesi hâkim olması, üniversitede üretilen bilginin içeriğini, güvenilirliğini ve bilgiyi üreten insanların motivasyonlarını, yönelimlerini, hatta kişiliklerini bile etkiliyor. Oysa, önce bilgi ve sonrasında da katma değeri yüksek ürünler üretmenin tek yolu, temel bilimlere önem vermek, üniversitelerin giderlerini kamu bütçesinden sağlayarak üniversitelerin gerçekten özerk olmasını temin etmek ve üniversite içi demokratik bir yapının oluşmasını sağlamaktır. Fakat, ne yazık ki bugün, sermayenin müdahaleleri ve Hükûmet politikalarıyla çoğu fakülte, bölüm ve ana bilim dalları gereksiz hâle getiriliyor, sermaye için üretilen bilim kalitesizleştiriliyor. Söz konusu kanun teklifiyle kendi bilimini üreten bir ülke değil, ancak ufak araştırma kurumlarımızla merkez ülke sermayelerinin taşeronu, ancak uluslararası firmaların yürüttüğü üretim operasyonlarının düşük maliyetli uygulayıcıları olabiliriz ve elbette, kamu harcamalarını sermayenin lehine harcamak ancak gelir ve varlık uçurumunu büyütür.
Bugün, Türkiye'nin dört bir yanında onlarca üniversite açılıyor. Kapıda "üniversite" yazıyor ama içeride yapılanlar pek de üniversite tanımına uygun değil. Bu, aslında gençlerin umutlarıyla oynamak. Yükseköğretim mezunu işsiz oranı gün geçtikçe artıyor. Resmî makamlar üniversite mezunları arasında işsizlik oranını yüzde 10 civarında gösteriyor. Fakat iş aramaktan umudunu kesenleri ve güvencesiz kısa dönemli işlerde çalışanları, eksik istihdam edilenleri yani yetenekleri ve eğitimlerine denk düşmeyen işlerde çalışan gençleri de hesaba kattığımızda bu oran çok daha büyüyor. Birçok üniversitede onlarca polis bekliyor. Eğer öğrenciler demokratik bir eylem yapmaya kalkarsa bu polis sayısı yüzleri buluyor. Sermayeden ve siyasi baskılardan bağımsız bir gelenek büyütecek akademisyenler, örneğin barışa imza atanlar hedef alınıyor.
Tahsin Yücel yakın zamanda kaybettiğimiz değerli yazarımız, kendisiyle ütopyalar üzerine bir tartışma yapma fırsatı da bulmuştum, 2006 yılında yazdığı "Gökdelen" adlı kitabında, yargının özelleştiği bir distopyayı kaleme almıştı. Bugün üniversiteler özelleştirilirken aslında bir gün gerçekten yargının da özelleştirildiğini ve sermaye lehine birtakım girişimler yapıldığını görmek çok da bize yabancı olmayacak gibi geliyor. O nedenle, bilimin ve üniversitelerin özelleştirilmesi gibi yargının da özelleştirildiğini görmeden, daha demokratik, bilim üreten üniversiteler ve özgür bir yargı için mücadele etmemiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sonuç olarak, kâr zarar hesabıyla bilime bakan bu kanunun herhangi bir yarar getirmeyeceğini düşünerek biz bu yasaya olumlu bakmadığımızı ifade ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)