GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Suriye bağlamında yaşanan gelişmelere ilişkin Hükûmet adına gündem dışı açıklaması
Yasama Yılı:1
Birleşim:39
Tarih:16.02.2016

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'deki gelişmeler ve siyasi sürece ilişkin son durum hakkında yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz, Suriye'de başlayan olayların başından itibaren Suriye halkının yanında olmuştur. Bu çerçevede sorunun siyasi olarak çözülmesini ve bu doğrultuda gereğinin yapılmasını her platformda da savunmuştur. Bu platformlardan biri de Viyana'da gerçekleştirilen toplantılardır. Ekim ayında Viyana toplantılarıyla siyasi sürece ivme kazandırdık. Konuyla ilgili olarak geçen yıl aralık ayında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı Kararı oy birliğiyle kabul edildi. Kabul edilen kararda Suriye'de acil bir ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi bir çözüme ulaşılması çağrısı yapılmıştır. Kabul edilen karar uyarınca da dolaylı görüşmelere 29 Ocakta başlanılmıştır. Görüşmelerin başında yaşanan tıkanıklık nedeniyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura'nın girişimiyle görüşmelere 3 Şubata kadar ara verilmiştir, bir sonraki tur için de 25 Şubat tarihi hedef olarak belirlenmiştir. Bu kısa ilk tur, taraflar arasında müzakere için gerekli olan asgari müştereklerin henüz oluşmadığını göstermektedir. Bu aşamadaki ilk değerlendirmemiz, en son 2014'te tarafları bir araya getiren süreçle kıyaslandığında, ortada daha fazla sorunun ve aktörün olduğudur. Sahada çatışan gruplara Rusya da eklenmiştir. Bu ilave faktör mevcut süreci daha da karmaşık hâle getirmiştir. Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Uluslararası Suriye Destek Grubu'nun geçen hafta Münih'te yapılan toplantısına katıldı. Burada yapılan görüşmelerde ülkemizin yaklaşımı tüm taraflara bir kez daha aktarıldı, PYD/YPG konusundaki hassasiyetimiz de anlatıldı. İnsani yardım ulaştırılması öngörülen yerler belirlenirken rejimin değil, sivil halkın ihtiyaçlarının gözetilmesi gerektiği vurgulandı. Münih'teki toplantı sonunda siyasi sürecin önünün tekrar açılması için çatışmaların durdurulması ve kuşatma altındaki yerlere insani erişimin sağlanması gerekliliği yinelendi ve bunun için 2 çalışma grubu da oluşturuldu. Münih toplantısı sonucunda öncelikle Rusların hava saldırılarını durdurması, rejimin kuşatmaları kaldırması ve bu yerlere insani erişimin tam olarak sağlanması yükümlülüğünün yerine getirilmesi esasları kabul edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rusya askerî harekatına başladığı 30 Eylül 2015'ten bugüne kadar 7.200'ün üzerinde hava saldırısı gerçekleştirmiştir. Bunun yüzde 88'i muhalifleri ve sivilleri hedef almıştır, geriye kalan yüzde 12'lik kısmı ise DEAŞ'a karşı gerçekleştirilmiştir. DEAŞ'a karşı yapılan saldırıların sahada somut bir etkisi de görülmemektedir. Aksine, DEAŞ'ın işini kolaylaştırmıştır, ona ilave alan açmıştır. Rusya, muhalifleri ve sivilleri aralıksız her gün Halep'te, Lazkiye'de, Şam'da, İdlip'te, Hama'da, Humus'ta ve Dera'da hedef almaya devam etmektedir. Bugün yaklaşık 5 bin askeri ile Suriye'de sahada olan Rusya sadece havadan değil, Hazar Denizi ve Akdeniz'deki savaş gemilerinden attığı füzelerle Suriye'deki ateşi körüklemekte, iç savaşı daha da derinleştirmekte, bölgede tehlikeli bir tırmanmaya yol açmaktadır. Nitekim, biz Cenevre'de müzakerelerin önünü açmaya çalışırken rejim ve Rusya Halep'i kuzeyden çevrelemek amacıyla alanda muhaliflere karşı kapsamlı bir harekâta girişti. Rejim güçleri Rusya'nın yoğun hava desteği altında Halep'in kuzeyinde Halep-Azez kara yolunu kesti. Bu gelişmeleri, Rusya'nın ve rejimin iş birlikçisi PYD/YPG'nin eş güdümlü saldırıları izledi. Bu saldırılar hâlen de devam etmektedir.

Ruslar, sadece son yirmi dört saat içerisinde Azez'de 2 okul ve 1 hastane ile İdlip-Maarat'ta El Numan'daki Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütünün işlettiği bir hastaneye saldırdılar. Çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 30'un üzerinde masum sivil hayatını kaybetti, 100'ün üzerinde de yaralı olduğu bildirilmektedir. Bu vahim saldırıların ayrıca bir savaş suçu olduğunu da açıkça belirtmek isterim.

Rusya'nın ve rejimin muhaliflere yönelik saldırılarının Cenevre'deki görüşmelere giden süreçle birlikte yoğunlaştığına dikkatinizi çekmek istiyorum. Şubatın başında, Halep'in kuzeyini Kilis bölgesi sınırlarımıza bağlayan muhaliflerin kontrolündeki koridor kapandı, Halep'e ve güneyine giden insani yardım akışları da durdu.

Bu saldırılardan ve yoğun çatışmalardan kaçan on binlerce insan sınırımıza doğru hareketlendi. Bunlar için sınırın öbür tarafında her türlü tedbiri aldık. Durumu ağır olanları ülkemize kabul ettik.

Suriye'de siyasi değil, askerî bir çözümün peşinde koşan Rusya'nın yoğun hava desteğiyle rejimin ilerleyen dönemde Halep şehir merkezini tamamen kuşatmasıyla yeni ve çok daha büyük bir kitlesel göç dalgasıyla karşılaşabiliriz. Rus tarafının ve rejimin bu insani trajediyi ülkemizi ve Avrupa'yı zor durumda bırakmak için bir silah olarak kullandığını düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PYD/YPG sahada muhaliflerin maruz kaldığı durumu bir fırsat olarak görmektedir. Bir süredir Afrin-Azez hattında muhaliflerin kontrolündeki bölgeye yönelik saldırılarını Rusya'nın da hava gücü ve mühimmat desteğiyle artırmıştır. PYD/YPG'yi pek çok kez uyardık. Son olarak, yine, Rusya ve rejimle eş güdüm hâlinde Azez yakınlarındaki Minak Hava Üssünün kontrolünü ele geçirdiler, dün de muhaliflerin rejimle yoğun çatışmasını fırsat bilerek Azez'in güneyindeki Tel Rıfat ve Kafernaya'ya saldırdılar.

Azez, sınırımızın hemen yanı başındadır. YPG'nin Azez'e ve çevresine yönelik saldırıları mülteci akınını daha da artırmaktadır. Bu örgütü terörist olarak kabul etmeyenlere şunu sormak gerek: PYD/YPG DEAŞ'ın olmadığı, Arap ve Türkmenlerin yaşadığı bu bölgede neyin mücadelesini vermektedir? Kimin taşeronluğunu yapmaktadır? Muhalefetin davası adına kime sekte vurmaya çalışmaktadır?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - El Nusra'ya, Ahrar-uş Şam'a!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - PYD/YPG'nin faaliyetlerinden Rusya ve rejim istifade etmektedir, PYD/YPG'nin muhalefet blokuyla uzaktan yakından bir alakası yoktur, Rusya'nın bölgedeki maşası hâline dönüşmüştür, bu gerçeği de herkesin görmesi gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; topçu birliklerimiz angajman kurallarımız çerçevesinde 13 Şubat gecesinden bu yana YPG hedeflerini vurmaktadır. Bu, o bölgede yaşayan Kürtlere yönelik bir tutum değildir, onların koruyucusu da hamisi de biziz. Bunu sözle değil eylemlerimizle gösterdiğimizi dünya âlem biliyor. Halepçe'ye kimyasal silahla saldırıldığında yaklaşık 500 bin Iraklı Kürt kardeşimizi kabul eden biziz. 28 Avrupa ülkesi 121 mültecinin paylaşımı konusunda mutabakata varamazken, Kobani işgal altındayken üç gün içerisinde yaklaşık 200 bin Kürt kardeşimizi ülkemizde misafir eden de biziz. Allah göstermesin, yarın yine bir ihtiyaç olduğunda aynı desteği bu coğrafyada yaşayan tüm kardeşlerimize hiçbir ayrım yapmadan yine biz vereceğiz, bundan hiç kimsenin de şüphesi olmasın.

Şunun bilinmesi lazım: Bizim tutumumuzun son derece meşru bir temeli var. Birincisi, Türkiye kendi güvenliğini korumak için her türlü tedbiri alır; DEAŞ'a karşı da alır, diğer terör unsurlarına karşı da alır.

Sınırımıza bitişik Suriye'deki gelişmeler Türkiye için ulusal güvenlik meselesidir. Dolayısıyla ülkemizin, halkımızın güvenliği için gerekli tüm tedbirleri tereddüt etmeden atarız, gerekli tüm tedbirleri tereddüt etmeden de alırız. PYD-YPG'nin sınırımızın güneyini muhaliflerin erişimine tamamen kapatması, burada sözde bir koridor tesisi için Fırat'ın batısına geçmesi veya Afrin'den Azez bölgesine yönelik taarruza girişmesi bizim gözümüzde aynıdır. Bu duruma da müsaade edilemez.

Son gelişmeler hakkında müttefik ülkeleri bilgilendirdik. Sayın Başbakanımız ABD Başkan Yardımcısı Biden ve Almanya Şansölyesi Merkel ile görüştü, Sayın Dışişleri Bakanımız İngiliz ve Fransız muhataplarıyla konuyu ele aldı, ben de NATO Savunma Bakanları Toplantısı vesilesiyle müttefiklerimize Türkiye'nin görüşlerini aktardım. İnsani durumun daha da kötüleşmesini ve mülteci akınlarını önlemek, sınır güvenliğini sağlamak ve Suriye halkının gerçek temsilcisi olan muhalefetin yanında olduğumuzu göstermek durumundayız. Bu, Suriye'deki barış sürecine de verilebilecek en büyük katkıdır. Suriye'deki ihtilafa siyasi bir çözüm bulanmasının en güçlü savunucuları arasındayız. Gelişmelerin, muhalefetin ve Suriye halkının meşru beklentileri doğrultusunda neticelenmesi yolundaki çabalarımızı sürdüreceğiz. Bunu yaparken terörle mücadelemizden de asla taviz vermeyeceğiz. Terörün her çeşidini bertaraf edeceğiz. Bu vatanın birliğine ve bütünlüğüne yönelik her türlü tehdide misliyle yanıt vereceğiz. Yüce milletimizden aldığımız görevin bilincindeyiz, sorumlulukları eksiksiz yerine getireceğiz.

Sözlerime son verirken, aziz milletimizin şundan emin olmasını istiyorum: Türkiye bir savaş istememektedir. Bölgemizde de dünyamızda da barışın esas olmasını, sağlanmasını istiyoruz ve bu doğrultuda da çalışıyoruz. Ancak söz konusu olan bu aziz milletin hakkı ve hukuku ise onu korumak için de gereken her adımı atmaktan bir an bile tereddüt göstermeyeceğimizin de bilinmesini ister ve yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)